Kültür Sanat Edebiyat Şiir

allı turna sizce ne demek, allı turna size neyi çağrıştırıyor?

allı turna terimi Yıldız Demirel tarafından tarihinde eklendi

  • Tuna Kafkas
    Tuna Kafkas

    ah sen de;
    üzümler kadar beyaz ellerin için derken,
    üzgünümleri ve tatlanmış üzümlerin
    tatlı bağ bozumu telaşesini,
    külahıma anlat pablo neruda,
    anlat anlat hacet deflerini;
    ki metal kırpıntısı ve
    kalıptan/tornadan çıkmış,
    tek tipleşen kalpler taşlaşa ve
    pıhtılaşa dursun kan k/ayıplarımız…,

    ha diriliş mi, bana ulaşan sesidir çapanın,
    reyhanîden destur almış bir gurbetçinin;
    ağır başlı nefesidir…,

    zamanelerin zıpçıktı kuşaklı
    yürek kapılarını kapayan dijital çığ,
    siber koru,
    karın örttüğü büyük apdest değil mi…,
    bu nasıl krizantemdir kardeşim;
    incinmişliğimi daha nereye kadar,
    kan kusarken kızılcık şurubu içmişliğe verebilirim,

    gel bakalım sen de ahmet telli;
    çocuksun sen öyle mi, peki
    her ayrılıkta bozulan imlanın alfabesi kaç harf,
    ve üç ayrı \h sessizlerine malik mi…,
    ah tabi elvedalar, hoş/çakal sevgilimler,
    ve her türlü tövbenin yüz karası…,
    sözünden dönenin önde gidenlerine râm,
    kahpelerin devranı,

    kibarlıkların bitlenmiş arap saçını
    ve ayıkla pirincin taşını şimdi hadi...,
    yüz hatlarımızda bekleyen tebessümler,
    gözlerimi mesken tutmuş…,
    vakitsiz ecel gibi buruşmuş,
    yalandan güz ve alaycı yüzler,
    mevsimsiz göçler,

  • Tuna Kafkas
    Tuna Kafkas

    ah sen de;
    üzümler kadar beyaz ellerin için derken,
    üzgünümleri ve tatlanmış üzümlerin
    tatlı bağ bozumu telaşesini,
    külahıma anlat pablo neruda,
    anlat anlat hacet deflerini;
    ki metal kırpıntısı ve
    kalıptan/tornadan çıkmış,
    tek tipleşen kalpler taşlaşa ve
    pıhtılaşa dursun kan k/ayıplarımız…,

    ha diriliş mi, bana ulaşan sesidir çapanın,
    reyhanîden destur almış bir gurbetçinin;
    ağır başlı nefesidir…,

    zamanelerin zıpçıktı kuşaklı
    yürek kapılarını kapayan dijital çığ,
    siber koru,
    karın örttüğü büyük apdest değil mi…,
    bu nasıl krizantemdir kardeşim;
    incinmişliğimi daha nereye kadar,
    kan kusarken kızılcık şurubu içmişliğe verebilirim,

    gel bakalım sen de ahmet telli;
    çocuksun sen öyle mi, peki
    her ayrılıkta bozulan imlanın alfabesi kaç harf,
    ve üç ayrı \h sessizlerine malik mi…,
    ah tabi elvedalar, hoş/çakal sevgilimler,
    ve her türlü tövbenin yüz karası…,
    sözünden dönenin önde gidenlerine râm,
    kahpelerin devranı,

    kibarlıkların bitlenmiş arap saçını
    ve ayıkla pirincin taşını şimdi hadi...,
    yüz hatlarımızda bekleyen tebessümler,
    gözlerimi mesken tutmuş…,
    vakitsiz ecel gibi buruşmuş,
    yalandan güz ve alaycı yüzler,
    mevsimsiz göçler,

    küfürü hüner sayanların emmisi,
    beri gel sen de,
    tek sevdiğin babanla beraber can yücel,
    sevdiğim kadar sevilirim öyle mi,
    salağın en salağı,
    buysa hayat, bu hayatın yedi sülalesi,
    istanbulun ta yedi tepesi,

    ki dibi tutmuş bir kere
    akdeniz kokusunun dahi…,
    çukulatadan beklene dursun seretonin,
    harman yerindeki yanık tenin
    yerini tutacak tarımsal/kırsal kalkınma,
    öyle mi…,
    tabi tabi bekleyelim,
    sirkecideki han hamallarının sırtındaki,
    küfe ip izlerinin helali olan,
    ayran aşı kadar,
    içimize aş olacak ha…,
    emekçilerin emekleri;

    ara ki bulasın artık,
    yılan dilli kısaltmalarda o yaşama sevincini,
    kulağına fısıldasam
    ve bak alınma ama istanbul,
    nefesin anason ve uluorta
    döl bereketi kokuyor,
    egenin kucağına akıyor bakteri kominleri,
    gözlerimin tirilyesi,
    zeytinin karası,
    kokuşmuş ölüüüüüüüü sardalya,
    ve ha sendeki ben,
    ha bendeki sen din kardeşim,
    al sendeki beni,
    vur bendeki sana,
    karma karışık artık bizim mahalle,
    kördüğüm,
    ortaya tepside şöyle karışık yaptırıyoruz malum…,

    ve çok kutuplu/kalp kaçağı,
    elektrik akımından cereyan alan ocaklarda,
    çingene sarmaşığı ve sırnaşık
    pişkin yüzsüzlükler…,
    yanık kozada erdemler
    ve mecalsiz kelebek olmaya,
    tırtıldan iyi niyetler…,

    kabahatler olmuş birer piç ki sorma desen,
    kim bana diyor, diyor güzel kardeşim…,
    ve kimse haliyle nüfusuna almıyor;
    sittin senedir bitmeyen bakla takla devranı,
    yere bat e mi…,

    örülmüş ağına düştük cümleten zehirli örümceğin,
    ki panzehir ne mi,
    ah ayol o da sorulur mu,
    aşk olsun; aşk elbet,

    kimimiz var ki kendimizden başka diyerek…,
    öfkelerimiz en çok kendimize olmalı,
    bunu bilseydik hiç değilse keşke,

    ah neredesin,
    korkuyla ümit arasında durmaya muktedir,
    muvazene/denge,
    neredesin irade ve
    karar kılmışlık
    ve kıyam mukavemeti,
    öz disiplin,
    ah;

  • Tuna Kafkas
    Tuna Kafkas 05.07.2023 - 13:37

  • Çağla Yıldız
    Çağla Yıldız

    severim bu türküyü kader güzel okurr :)

  • Cmk
    Cmk

    Allı turnam bizim ele varırsan
    Şeker söyle kaymak söyle bal söyle

    Eğer bizi sual eden olursa
    Boynu bükük benzi soluk yar söyle

    Gülüm gülüm kırıldı kolum
    Tutmuyor elim turnalar ey
    Ah gülüm gülüm yar gülüm
    Kız gülüm gülüm turnalar ey

    Allı turnam ne gezersin havada
    Arabam kırıldı kaldım burada

    Ne onmamış kulu muşum dünyanın
    Akşam olsun allı turnam dön geri

  • Soner Ardıç
    Soner Ardıç

    masumiyet ve duygusallığın simgesi

  • Hasan Sabbah
    Hasan Sabbah

    allı turnam ne gezersin havada
    arabam kırıldı kaldım burada..

    ........................................turna yaratıklar arasında en sadakatlisi kim sadakatli bir eşi canı gönülden istemez ki

  • Yıldız Demirel
    Yıldız Demirel

    Çok hoooşş.. :)) Nereden buldun bunu Nesrincimmm.. :))
    Bi sadettin Kaynak Turna şarkısı da benden... :))

    Yeşil gözlerini ufkuma ger ki;
    Bahar geldi diye türkü söyliyem.
    Sarı saçlarını yüzüme ser ki;
    Koklayıp öperek yaz geldi diyem.
    Turnalar uçun, yayladan geçin,
    Yarimi seçin, turnalar hey!

    Ekinler sarardı biçtik güz geldi,
    Hakka şükür bu yıl bire yüz geldi,
    Nideyim ki yokluğun pek öksüz geldi;
    Sen yeterdin ekinleri neyliyem.
    Turnalar uçun, yayladan geçin,
    Yarimi seçin, turnalar hey!

  • Nesrin Gelincik
    Nesrin Gelincik

    TURNA KUŞU

    Turna kuşu,
    Gökyüzünde
    Evren’in,
    İnsan ise
    Yeryüzünde
    Turna'nın dansını
    Yapageldi

    Evren semah döndü,
    Turna semah döndü,
    İnsan semah döndü.

    Birgün
    Bakıp gökyüzüne
    Yıldız dolu Evren’i
    ve
    Bir başka gün
    Semâyı
    Boz bir duman gibi kaplayan
    Kül renkli turnaları
    Farketti insan.

    Denirki,
    Ateş en koyu dumanını
    İlk yanışı
    Ve
    Sönüşünde verir
    Peki
    Yanan mı yoksa
    Sönen ateşten mi
    Çıkıyordu bu duman

    Evren’i,
    Gök Tanrı,
    Gök Tanrı’yı
    Turna
    Belledi
    Ve
    İzlemeye koyuldu onu
    İnsan

    Mavi gökyüzünde
    Ahenkli kanat vuruşu,
    Düzenli V uçusuyla giden
    Turna katarına bakıp,
    V’nin bir kolunu Evren,
    Öbürünü
    Turna, diye düşündü,
    Üçüncü kol olup
    Katılmak istedi
    V uçuşuna


    Büyüdü
    Gönlünde
    Turna sevdası
    Kilimine
    Oyasına
    Beşiğine,
    Nakışlayıp,
    Türküsünde uçurdu onu.

    En güzel varlık olarak
    Gördü,
    Allı turna,
    Telli turna dedi,
    En alımlı
    Genç kızları
    Ona benzetti,

    Mutluluk
    Bolluk,
    Barış ve bereket
    Getirsin diye
    Gelinlerin başına telini taktı.

    Hayran kaldı sesine,
    En kutsal deyişlerinde
    Hazreti Şah’a avaz yaptı
    En derin aşk türkülerinde
    Uçurdu onu
    Sevdalandı
    Aşık oldu Turna’ya

    Turna
    Gâh gökyüzüne çıktı
    Gâh indi yeryüzüne.
    O insanı
    İnsan onu seyreyledi.
    Gökten haber getirip
    Haber götürdü,
    Mevsimler
    Onunla geldi
    Onunla gitti
    Ve
    Göçtü turna gibi
    Diyardan diyara

    Birgün
    Egince başını toprağa
    Bir buğday tanesini gördü
    İnsan.
    Örtüp üstünü toprakla
    Buğdayın
    Seyrine daldı onun.

    Gün dogdu, güneş çıktı
    Uyandı toprak
    Filizlendi buğday tanesi
    Gece oldu,
    Ay doğdu
    Buğday
    Boş ve dik duran bir başak oldu
    Gündüz, güneş Gece, ay
    Kırk gün Kırk gece
    Doldurdular boş başağı durmadan
    Kırk gün sonra
    Başak doldu
    Ve eğdi dik başını
    Kâmil oldu.

    Tamam,
    Zamanıdır,
    Dedi İnsan

    Ve gönlü
    Turnaya,
    Evrene
    Gökteki V'ye varmak
    İstedi artık

    Turnaların gökyüzünde
    Dans ettikleri birgün
    Toplandı,
    Biraraya geldi
    İnsanlar
    Nimri’de
    Ve
    Ağbaba’ya çıktılar

    Ulu bir dağın tepesinde,
    Ağbaba’da
    Gök Tanrı’ya yaklaştılar
    Koca Dede
    Ve
    Çevredeki
    Yedi dağın zirvesindekilere
    Selam gönderildi.
    Tek tek öpüldü,
    Üçer kez
    Ağbaba’nın ulu meşe ağaçları
    Biri Evren
    Biri Turna
    Biri İnsan için

    Kutsal ateş
    Bereketli toprak
    Aziz su
    Ve
    Esen yel hakkı aşkına
    Ağacın dibindeki
    Kırmızı topraktan
    Bir parça götürüldü ağızlara
    Ve
    Oturuldu ulu meşe ağacının dibine
    Ağbaba’da

    Kutsal meşe ağacının gölgesinde
    Cem kuruldu,
    Ocak’ta ateş yakıldı.
    Aldı sazı içlerinden en ulu’su
    Ve dokundu
    Teker teker tellerine
    Üç telli sazın.
    Usuldan usul
    Bir deme tutturdu
    Turnalar için

    Doğruldu oturduğu yerden
    Teline ilk dokunulan can,
    Göçe kalkan işareti
    İçgüdüyle veren
    İlk kanadı çırpan
    İlk turna kuşu gibi

    Uçuş başladı
    Diğer canlar kalktılar
    Dönüş başladı
    Gene içlerinden biri
    Hesireyip gitti ocağa doğru
    Soktu ellerini ateşe
    Bir avuç kor alıp
    Katıldı diğerlerine
    Ve
    Turna için
    Cümle semah başladı

    Dönerken
    Ağbaba’nın zirvesinde
    Ayaklarının altından
    Uzaklaştı toprak insanın

    Gökyüzünde dönen turna
    Durdurdu kendi dansını
    İndi ulu meşe ağacının
    Dalına kondu.
    Seyreyledi bir süre
    Serden geçişi,
    Tutamayıp kendini,
    Karışınca dönenlere
    Ağbaba'nın tepesinde
    Gökle yerin
    İnsanla Turnanın
    İlk semahı başladı

    Dönen can ve canandı
    Dönen Turna ile İnsandı.

    Derken
    İnsanın bir elini
    Yakaladı Turna,
    Diğer elini Evren'e uzattı insan
    Çekip yükseltti Evren,
    Ağbaba’dan
    Gökyüzüne
    İnsanı ve Turnayı

    Çıktılar
    Göğün yedinci katına
    Tutunca V’nin iki ucunu
    İnsan,
    V Uçuşu
    Üç kol olup,
    Buluştu,
    Müthiş boşlukta
    Evren, Turna ve İnsan.

    Üçlü
    Bir oldu
    Pir oldu
    Uçtu
    Binlerce yıl

    Evren Turna'ya
    Turna İnsana
    Gerdi kanatlarını,
    Göz kulak olundu
    Gök kubbe altındaki
    Canlı, cansıza
    Ve
    Seyreyledi yukarıdan
    Yeryüzünde olup biteni
    Üçlü

    Işık kavga veriyordu
    Karabasanla,
    Yeniyor ve yeniliyordu
    Ama
    Çözemiyordu
    Kendini
    Ve
    Kördügümü yerdeki insan,

    Gene birgün
    Kavagaların hiç görülmemişine
    Tanık oluyordu üçlü.

    Deliorman,
    Karaburun
    Ve
    Aydın'in türk köylüleri,
    Sakız'lı rumlar
    Manisa'nin yahudi esnafı
    Yani Bedrettin'in Anadolu yiğitleri,
    Kardeşlik,
    Eşitlik
    Deyip
    Dikilmişlerdi
    Sultan Mehmet'in karşısına

    Cenk olundu.
    İki kez kaybetsede
    Sultan,
    Üçüncü cenkte
    Çelebi Murat'a Yenildi İnsan,

    Erken açılan
    On sekiz bin karanfil
    Koparılıp sökülürken
    Kökünden
    Halk,
    Karaburun'da
    Börklüce Mustafa'ya
    'İriş Dede Sultan',
    Aydın'da
    Torlak Kemal'e'İriş', diyordu
    Çelebi Murat
    Yeni bir dünya isteyen
    On sekizbin yiğidin
    Başına kıyıyordu.

    Ve
    Serez'in esnaf çarşısında
    Ulu bir çınar devriliyordu
    Rumeli Erenlerinin piri,
    Simavna Kadısı Oğlu
    Şeyh Bedreddin
    Dar ağacına
    Yürüyordu.

    Uçuş yeter dedi
    İnsan
    İzin isteyip,
    Ayrıldı üçlünün bir parçasından
    Evren ve Turna geldi insanın arkasından
    İndiler hep beraber
    Ağbaba'ya
    İrişmek için
    Karaburun'a
    Aydın'a
    Ve
    Serez'e

    İnsan,
    Börklüce'yi
    Karaburun'da
    Evren,
    Torlak'ı Aydın'da
    Turna
    Bedreddin'i
    Deliorman'da
    Dede Sultan
    Erenlerine teslim eyledi

    Ve
    Sonra
    Dönüldü
    Bir gece vakti
    Bedreddin'in Varidat'ı ile
    Ağbaba'ya

    Ay dehşetli iriydi o gece,
    Ve
    Peşine takıp getirince
    Yıldızları
    Ağbaba'nın
    Gök kubbesine
    Gün gibi aydınlandı yeryüzü
    Ve
    Nimri
    Uyanıp uykusundan
    Çıkıp karşıladı
    Evren, Turna ve Insan'ı
    Ağbaba'da

    Oturuldu
    Bir kez daha
    Ulu meşe ağacının dibine
    Bir Turna okudu
    Bir Evren
    Bir insan
    Bedrettin'in Varidat'ını

    Ulu meşe ağacının altında
    Bittiğinde okunması kitabın,
    Ağbaba'ya yedi turna kuşu kondu
    Yedi turna
    Alıp Varidatı'nı
    Bedreddin'in
    Çevredeki,
    Yedi dağın tepesine
    Götürdü.

    Orada'da okundu Varidat
    Sonra
    Her dağa 21 turna kuşu daha kondu
    Ve
    Alıp
    Uçurdular
    Yedi düvele
    Bu tepelerden
    Bedreddin'i

    Evren ve Turna,
    V uçusuna geçtiler
    Yeniden,
    İnsan ise koptu üçlüden

    Ve
    Kaldı Ağbaba'da
    Varidat ile,

    Az zaman,
    Uz zaman
    Derken
    Unutmayı denedi
    Turna'yı ve Evren'i
    İnsan
    Zorladı kendini
    Ve
    Kaybetti bir parça belleğini

    Evren ile Turna ise
    Bırakmayıp Insanı
    Hep döndüler
    Başı üstünde Ağbaba'nın

    Unutsa da
    Evren'i ve Turna'yı
    İnsan
    Türküsünden silemedi
    Semahından geçemedi
    Ve
    O yalnız dönüş
    Devam etti Ağbaba’da,
    Edeceğe de benzer
    Tâ ki, insan
    Yeryüzünde
    Kördüğümü çözene,
    Belleğini
    Yeniden bulana,
    Dönüp dönüp yakalayana dek
    Evren'i
    Turnayı
    Ve
    Kendini
    Yani üçlüyü
    Çıkmak için tekrar
    Yedinci katına gök kubbenin
    Nimri’den
    Ağbaba’dan

    Kenan Öztürk
    Paris, 16 mayıs 2005