ah sen de; üzümler kadar beyaz ellerin için derken, üzgünümleri ve tatlanmış üzümlerin tatlı bağ bozumu telaşesini, külahıma anlat pablo neruda, anlat anlat hacet deflerini; ki metal kırpıntısı ve kalıptan/tornadan çıkmış, tek tipleşen kalpler taşlaşa ve pıhtılaşa dursun kan k/ayıplarımız…,
ha diriliş mi, bana ulaşan sesidir çapanın, reyhanîden destur almış bir gurbetçinin; ağır başlı nefesidir…,
zamanelerin zıpçıktı kuşaklı yürek kapılarını kapayan dijital çığ, siber koru, karın örttüğü büyük apdest değil mi…, bu nasıl krizantemdir kardeşim; incinmişliğimi daha nereye kadar, kan kusarken kızılcık şurubu içmişliğe verebilirim,
gel bakalım sen de ahmet telli; çocuksun sen öyle mi, peki her ayrılıkta bozulan imlanın alfabesi kaç harf, ve üç ayrı \h sessizlerine malik mi…, ah tabi elvedalar, hoş/çakal sevgilimler, ve her türlü tövbenin yüz karası…, sözünden dönenin önde gidenlerine râm, kahpelerin devranı,
kibarlıkların bitlenmiş arap saçını ve ayıkla pirincin taşını şimdi hadi..., yüz hatlarımızda bekleyen tebessümler, gözlerimi mesken tutmuş…, vakitsiz ecel gibi buruşmuş, yalandan güz ve alaycı yüzler, mevsimsiz göçler,
ah sen de; üzümler kadar beyaz ellerin için derken, üzgünümleri ve tatlanmış üzümlerin tatlı bağ bozumu telaşesini, külahıma anlat pablo neruda, anlat anlat hacet deflerini; ki metal kırpıntısı ve kalıptan/tornadan çıkmış, tek tipleşen kalpler taşlaşa ve pıhtılaşa dursun kan k/ayıplarımız…,
ha diriliş mi, bana ulaşan sesidir çapanın, reyhanîden destur almış bir gurbetçinin; ağır başlı nefesidir…,
zamanelerin zıpçıktı kuşaklı yürek kapılarını kapayan dijital çığ, siber koru, karın örttüğü büyük apdest değil mi…, bu nasıl krizantemdir kardeşim; incinmişliğimi daha nereye kadar, kan kusarken kızılcık şurubu içmişliğe verebilirim,
gel bakalım sen de ahmet telli; çocuksun sen öyle mi, peki her ayrılıkta bozulan imlanın alfabesi kaç harf, ve üç ayrı \h sessizlerine malik mi…, ah tabi elvedalar, hoş/çakal sevgilimler, ve her türlü tövbenin yüz karası…, sözünden dönenin önde gidenlerine râm, kahpelerin devranı,
kibarlıkların bitlenmiş arap saçını ve ayıkla pirincin taşını şimdi hadi..., yüz hatlarımızda bekleyen tebessümler, gözlerimi mesken tutmuş…, vakitsiz ecel gibi buruşmuş, yalandan güz ve alaycı yüzler, mevsimsiz göçler,
küfürü hüner sayanların emmisi, beri gel sen de, tek sevdiğin babanla beraber can yücel, sevdiğim kadar sevilirim öyle mi, salağın en salağı, buysa hayat, bu hayatın yedi sülalesi, istanbulun ta yedi tepesi,
ki dibi tutmuş bir kere akdeniz kokusunun dahi…, çukulatadan beklene dursun seretonin, harman yerindeki yanık tenin yerini tutacak tarımsal/kırsal kalkınma, öyle mi…, tabi tabi bekleyelim, sirkecideki han hamallarının sırtındaki, küfe ip izlerinin helali olan, ayran aşı kadar, içimize aş olacak ha…, emekçilerin emekleri;
ara ki bulasın artık, yılan dilli kısaltmalarda o yaşama sevincini, kulağına fısıldasam ve bak alınma ama istanbul, nefesin anason ve uluorta döl bereketi kokuyor, egenin kucağına akıyor bakteri kominleri, gözlerimin tirilyesi, zeytinin karası, kokuşmuş ölüüüüüüüü sardalya, ve ha sendeki ben, ha bendeki sen din kardeşim, al sendeki beni, vur bendeki sana, karma karışık artık bizim mahalle, kördüğüm, ortaya tepside şöyle karışık yaptırıyoruz malum…,
ve çok kutuplu/kalp kaçağı, elektrik akımından cereyan alan ocaklarda, çingene sarmaşığı ve sırnaşık pişkin yüzsüzlükler…, yanık kozada erdemler ve mecalsiz kelebek olmaya, tırtıldan iyi niyetler…,
kabahatler olmuş birer piç ki sorma desen, kim bana diyor, diyor güzel kardeşim…, ve kimse haliyle nüfusuna almıyor; sittin senedir bitmeyen bakla takla devranı, yere bat e mi…,
örülmüş ağına düştük cümleten zehirli örümceğin, ki panzehir ne mi, ah ayol o da sorulur mu, aşk olsun; aşk elbet,
kimimiz var ki kendimizden başka diyerek…, öfkelerimiz en çok kendimize olmalı, bunu bilseydik hiç değilse keşke,
ah neredesin, korkuyla ümit arasında durmaya muktedir, muvazene/denge, neredesin irade ve karar kılmışlık ve kıyam mukavemeti, öz disiplin, ah;
Çok hoooşş.. :)) Nereden buldun bunu Nesrincimmm.. :)) Bi sadettin Kaynak Turna şarkısı da benden... :))
Yeşil gözlerini ufkuma ger ki; Bahar geldi diye türkü söyliyem. Sarı saçlarını yüzüme ser ki; Koklayıp öperek yaz geldi diyem. Turnalar uçun, yayladan geçin, Yarimi seçin, turnalar hey!
Ekinler sarardı biçtik güz geldi, Hakka şükür bu yıl bire yüz geldi, Nideyim ki yokluğun pek öksüz geldi; Sen yeterdin ekinleri neyliyem. Turnalar uçun, yayladan geçin, Yarimi seçin, turnalar hey!
Turna kuşu, Gökyüzünde Evren’in, İnsan ise Yeryüzünde Turna'nın dansını Yapageldi
Evren semah döndü, Turna semah döndü, İnsan semah döndü.
Birgün Bakıp gökyüzüne Yıldız dolu Evren’i ve Bir başka gün Semâyı Boz bir duman gibi kaplayan Kül renkli turnaları Farketti insan.
Denirki, Ateş en koyu dumanını İlk yanışı Ve Sönüşünde verir Peki Yanan mı yoksa Sönen ateşten mi Çıkıyordu bu duman
Evren’i, Gök Tanrı, Gök Tanrı’yı Turna Belledi Ve İzlemeye koyuldu onu İnsan
Mavi gökyüzünde Ahenkli kanat vuruşu, Düzenli V uçusuyla giden Turna katarına bakıp, V’nin bir kolunu Evren, Öbürünü Turna, diye düşündü, Üçüncü kol olup Katılmak istedi V uçuşuna
En güzel varlık olarak Gördü, Allı turna, Telli turna dedi, En alımlı Genç kızları Ona benzetti,
Mutluluk Bolluk, Barış ve bereket Getirsin diye Gelinlerin başına telini taktı.
Hayran kaldı sesine, En kutsal deyişlerinde Hazreti Şah’a avaz yaptı En derin aşk türkülerinde Uçurdu onu Sevdalandı Aşık oldu Turna’ya
Turna Gâh gökyüzüne çıktı Gâh indi yeryüzüne. O insanı İnsan onu seyreyledi. Gökten haber getirip Haber götürdü, Mevsimler Onunla geldi Onunla gitti Ve Göçtü turna gibi Diyardan diyara
Birgün Egince başını toprağa Bir buğday tanesini gördü İnsan. Örtüp üstünü toprakla Buğdayın Seyrine daldı onun.
Gün dogdu, güneş çıktı Uyandı toprak Filizlendi buğday tanesi Gece oldu, Ay doğdu Buğday Boş ve dik duran bir başak oldu Gündüz, güneş Gece, ay Kırk gün Kırk gece Doldurdular boş başağı durmadan Kırk gün sonra Başak doldu Ve eğdi dik başını Kâmil oldu.
Tamam, Zamanıdır, Dedi İnsan
Ve gönlü Turnaya, Evrene Gökteki V'ye varmak İstedi artık
Turnaların gökyüzünde Dans ettikleri birgün Toplandı, Biraraya geldi İnsanlar Nimri’de Ve Ağbaba’ya çıktılar
Ulu bir dağın tepesinde, Ağbaba’da Gök Tanrı’ya yaklaştılar Koca Dede Ve Çevredeki Yedi dağın zirvesindekilere Selam gönderildi. Tek tek öpüldü, Üçer kez Ağbaba’nın ulu meşe ağaçları Biri Evren Biri Turna Biri İnsan için
Kutsal ateş Bereketli toprak Aziz su Ve Esen yel hakkı aşkına Ağacın dibindeki Kırmızı topraktan Bir parça götürüldü ağızlara Ve Oturuldu ulu meşe ağacının dibine Ağbaba’da
Kutsal meşe ağacının gölgesinde Cem kuruldu, Ocak’ta ateş yakıldı. Aldı sazı içlerinden en ulu’su Ve dokundu Teker teker tellerine Üç telli sazın. Usuldan usul Bir deme tutturdu Turnalar için
Doğruldu oturduğu yerden Teline ilk dokunulan can, Göçe kalkan işareti İçgüdüyle veren İlk kanadı çırpan İlk turna kuşu gibi
Uçuş başladı Diğer canlar kalktılar Dönüş başladı Gene içlerinden biri Hesireyip gitti ocağa doğru Soktu ellerini ateşe Bir avuç kor alıp Katıldı diğerlerine Ve Turna için Cümle semah başladı
Dönerken Ağbaba’nın zirvesinde Ayaklarının altından Uzaklaştı toprak insanın
Gökyüzünde dönen turna Durdurdu kendi dansını İndi ulu meşe ağacının Dalına kondu. Seyreyledi bir süre Serden geçişi, Tutamayıp kendini, Karışınca dönenlere Ağbaba'nın tepesinde Gökle yerin İnsanla Turnanın İlk semahı başladı
Dönen can ve canandı Dönen Turna ile İnsandı.
Derken İnsanın bir elini Yakaladı Turna, Diğer elini Evren'e uzattı insan Çekip yükseltti Evren, Ağbaba’dan Gökyüzüne İnsanı ve Turnayı
Çıktılar Göğün yedinci katına Tutunca V’nin iki ucunu İnsan, V Uçuşu Üç kol olup, Buluştu, Müthiş boşlukta Evren, Turna ve İnsan.
Üçlü Bir oldu Pir oldu Uçtu Binlerce yıl
Evren Turna'ya Turna İnsana Gerdi kanatlarını, Göz kulak olundu Gök kubbe altındaki Canlı, cansıza Ve Seyreyledi yukarıdan Yeryüzünde olup biteni Üçlü
Işık kavga veriyordu Karabasanla, Yeniyor ve yeniliyordu Ama Çözemiyordu Kendini Ve Kördügümü yerdeki insan,
Gene birgün Kavagaların hiç görülmemişine Tanık oluyordu üçlü.
Deliorman, Karaburun Ve Aydın'in türk köylüleri, Sakız'lı rumlar Manisa'nin yahudi esnafı Yani Bedrettin'in Anadolu yiğitleri, Kardeşlik, Eşitlik Deyip Dikilmişlerdi Sultan Mehmet'in karşısına
Cenk olundu. İki kez kaybetsede Sultan, Üçüncü cenkte Çelebi Murat'a Yenildi İnsan,
Erken açılan On sekiz bin karanfil Koparılıp sökülürken Kökünden Halk, Karaburun'da Börklüce Mustafa'ya 'İriş Dede Sultan', Aydın'da Torlak Kemal'e'İriş', diyordu Çelebi Murat Yeni bir dünya isteyen On sekizbin yiğidin Başına kıyıyordu.
Ve Serez'in esnaf çarşısında Ulu bir çınar devriliyordu Rumeli Erenlerinin piri, Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Dar ağacına Yürüyordu.
Uçuş yeter dedi İnsan İzin isteyip, Ayrıldı üçlünün bir parçasından Evren ve Turna geldi insanın arkasından İndiler hep beraber Ağbaba'ya İrişmek için Karaburun'a Aydın'a Ve Serez'e
İnsan, Börklüce'yi Karaburun'da Evren, Torlak'ı Aydın'da Turna Bedreddin'i Deliorman'da Dede Sultan Erenlerine teslim eyledi
Ve Sonra Dönüldü Bir gece vakti Bedreddin'in Varidat'ı ile Ağbaba'ya
Ay dehşetli iriydi o gece, Ve Peşine takıp getirince Yıldızları Ağbaba'nın Gök kubbesine Gün gibi aydınlandı yeryüzü Ve Nimri Uyanıp uykusundan Çıkıp karşıladı Evren, Turna ve Insan'ı Ağbaba'da
Oturuldu Bir kez daha Ulu meşe ağacının dibine Bir Turna okudu Bir Evren Bir insan Bedrettin'in Varidat'ını
Ulu meşe ağacının altında Bittiğinde okunması kitabın, Ağbaba'ya yedi turna kuşu kondu Yedi turna Alıp Varidatı'nı Bedreddin'in Çevredeki, Yedi dağın tepesine Götürdü.
Orada'da okundu Varidat Sonra Her dağa 21 turna kuşu daha kondu Ve Alıp Uçurdular Yedi düvele Bu tepelerden Bedreddin'i
Evren ve Turna, V uçusuna geçtiler Yeniden, İnsan ise koptu üçlüden
Ve Kaldı Ağbaba'da Varidat ile,
Az zaman, Uz zaman Derken Unutmayı denedi Turna'yı ve Evren'i İnsan Zorladı kendini Ve Kaybetti bir parça belleğini
Evren ile Turna ise Bırakmayıp Insanı Hep döndüler Başı üstünde Ağbaba'nın
Unutsa da Evren'i ve Turna'yı İnsan Türküsünden silemedi Semahından geçemedi Ve O yalnız dönüş Devam etti Ağbaba’da, Edeceğe de benzer Tâ ki, insan Yeryüzünde Kördüğümü çözene, Belleğini Yeniden bulana, Dönüp dönüp yakalayana dek Evren'i Turnayı Ve Kendini Yani üçlüyü Çıkmak için tekrar Yedinci katına gök kubbenin Nimri’den Ağbaba’dan
ah sen de;
üzümler kadar beyaz ellerin için derken,
üzgünümleri ve tatlanmış üzümlerin
tatlı bağ bozumu telaşesini,
külahıma anlat pablo neruda,
anlat anlat hacet deflerini;
ki metal kırpıntısı ve
kalıptan/tornadan çıkmış,
tek tipleşen kalpler taşlaşa ve
pıhtılaşa dursun kan k/ayıplarımız…,
ha diriliş mi, bana ulaşan sesidir çapanın,
reyhanîden destur almış bir gurbetçinin;
ağır başlı nefesidir…,
zamanelerin zıpçıktı kuşaklı
yürek kapılarını kapayan dijital çığ,
siber koru,
karın örttüğü büyük apdest değil mi…,
bu nasıl krizantemdir kardeşim;
incinmişliğimi daha nereye kadar,
kan kusarken kızılcık şurubu içmişliğe verebilirim,
gel bakalım sen de ahmet telli;
çocuksun sen öyle mi, peki
her ayrılıkta bozulan imlanın alfabesi kaç harf,
ve üç ayrı \h sessizlerine malik mi…,
ah tabi elvedalar, hoş/çakal sevgilimler,
ve her türlü tövbenin yüz karası…,
sözünden dönenin önde gidenlerine râm,
kahpelerin devranı,
kibarlıkların bitlenmiş arap saçını
ve ayıkla pirincin taşını şimdi hadi...,
yüz hatlarımızda bekleyen tebessümler,
gözlerimi mesken tutmuş…,
vakitsiz ecel gibi buruşmuş,
yalandan güz ve alaycı yüzler,
mevsimsiz göçler,
ah sen de;
üzümler kadar beyaz ellerin için derken,
üzgünümleri ve tatlanmış üzümlerin
tatlı bağ bozumu telaşesini,
külahıma anlat pablo neruda,
anlat anlat hacet deflerini;
ki metal kırpıntısı ve
kalıptan/tornadan çıkmış,
tek tipleşen kalpler taşlaşa ve
pıhtılaşa dursun kan k/ayıplarımız…,
ha diriliş mi, bana ulaşan sesidir çapanın,
reyhanîden destur almış bir gurbetçinin;
ağır başlı nefesidir…,
zamanelerin zıpçıktı kuşaklı
yürek kapılarını kapayan dijital çığ,
siber koru,
karın örttüğü büyük apdest değil mi…,
bu nasıl krizantemdir kardeşim;
incinmişliğimi daha nereye kadar,
kan kusarken kızılcık şurubu içmişliğe verebilirim,
gel bakalım sen de ahmet telli;
çocuksun sen öyle mi, peki
her ayrılıkta bozulan imlanın alfabesi kaç harf,
ve üç ayrı \h sessizlerine malik mi…,
ah tabi elvedalar, hoş/çakal sevgilimler,
ve her türlü tövbenin yüz karası…,
sözünden dönenin önde gidenlerine râm,
kahpelerin devranı,
kibarlıkların bitlenmiş arap saçını
ve ayıkla pirincin taşını şimdi hadi...,
yüz hatlarımızda bekleyen tebessümler,
gözlerimi mesken tutmuş…,
vakitsiz ecel gibi buruşmuş,
yalandan güz ve alaycı yüzler,
mevsimsiz göçler,
küfürü hüner sayanların emmisi,
beri gel sen de,
tek sevdiğin babanla beraber can yücel,
sevdiğim kadar sevilirim öyle mi,
salağın en salağı,
buysa hayat, bu hayatın yedi sülalesi,
istanbulun ta yedi tepesi,
ki dibi tutmuş bir kere
akdeniz kokusunun dahi…,
çukulatadan beklene dursun seretonin,
harman yerindeki yanık tenin
yerini tutacak tarımsal/kırsal kalkınma,
öyle mi…,
tabi tabi bekleyelim,
sirkecideki han hamallarının sırtındaki,
küfe ip izlerinin helali olan,
ayran aşı kadar,
içimize aş olacak ha…,
emekçilerin emekleri;
ara ki bulasın artık,
yılan dilli kısaltmalarda o yaşama sevincini,
kulağına fısıldasam
ve bak alınma ama istanbul,
nefesin anason ve uluorta
döl bereketi kokuyor,
egenin kucağına akıyor bakteri kominleri,
gözlerimin tirilyesi,
zeytinin karası,
kokuşmuş ölüüüüüüüü sardalya,
ve ha sendeki ben,
ha bendeki sen din kardeşim,
al sendeki beni,
vur bendeki sana,
karma karışık artık bizim mahalle,
kördüğüm,
ortaya tepside şöyle karışık yaptırıyoruz malum…,
ve çok kutuplu/kalp kaçağı,
elektrik akımından cereyan alan ocaklarda,
çingene sarmaşığı ve sırnaşık
pişkin yüzsüzlükler…,
yanık kozada erdemler
ve mecalsiz kelebek olmaya,
tırtıldan iyi niyetler…,
kabahatler olmuş birer piç ki sorma desen,
kim bana diyor, diyor güzel kardeşim…,
ve kimse haliyle nüfusuna almıyor;
sittin senedir bitmeyen bakla takla devranı,
yere bat e mi…,
örülmüş ağına düştük cümleten zehirli örümceğin,
ki panzehir ne mi,
ah ayol o da sorulur mu,
aşk olsun; aşk elbet,
kimimiz var ki kendimizden başka diyerek…,
öfkelerimiz en çok kendimize olmalı,
bunu bilseydik hiç değilse keşke,
ah neredesin,
korkuyla ümit arasında durmaya muktedir,
muvazene/denge,
neredesin irade ve
karar kılmışlık
ve kıyam mukavemeti,
öz disiplin,
ah;
severim bu türküyü kader güzel okurr :)
Allı turnam bizim ele varırsan
Şeker söyle kaymak söyle bal söyle
Eğer bizi sual eden olursa
Boynu bükük benzi soluk yar söyle
Gülüm gülüm kırıldı kolum
Tutmuyor elim turnalar ey
Ah gülüm gülüm yar gülüm
Kız gülüm gülüm turnalar ey
Allı turnam ne gezersin havada
Arabam kırıldı kaldım burada
Ne onmamış kulu muşum dünyanın
Akşam olsun allı turnam dön geri
masumiyet ve duygusallığın simgesi
allı turnam ne gezersin havada
arabam kırıldı kaldım burada..
........................................turna yaratıklar arasında en sadakatlisi kim sadakatli bir eşi canı gönülden istemez ki
Çok hoooşş.. :)) Nereden buldun bunu Nesrincimmm.. :))
Bi sadettin Kaynak Turna şarkısı da benden... :))
Yeşil gözlerini ufkuma ger ki;
Bahar geldi diye türkü söyliyem.
Sarı saçlarını yüzüme ser ki;
Koklayıp öperek yaz geldi diyem.
Turnalar uçun, yayladan geçin,
Yarimi seçin, turnalar hey!
Ekinler sarardı biçtik güz geldi,
Hakka şükür bu yıl bire yüz geldi,
Nideyim ki yokluğun pek öksüz geldi;
Sen yeterdin ekinleri neyliyem.
Turnalar uçun, yayladan geçin,
Yarimi seçin, turnalar hey!
TURNA KUŞU
Turna kuşu,
Gökyüzünde
Evren’in,
İnsan ise
Yeryüzünde
Turna'nın dansını
Yapageldi
Evren semah döndü,
Turna semah döndü,
İnsan semah döndü.
Birgün
Bakıp gökyüzüne
Yıldız dolu Evren’i
ve
Bir başka gün
Semâyı
Boz bir duman gibi kaplayan
Kül renkli turnaları
Farketti insan.
Denirki,
Ateş en koyu dumanını
İlk yanışı
Ve
Sönüşünde verir
Peki
Yanan mı yoksa
Sönen ateşten mi
Çıkıyordu bu duman
Evren’i,
Gök Tanrı,
Gök Tanrı’yı
Turna
Belledi
Ve
İzlemeye koyuldu onu
İnsan
Mavi gökyüzünde
Ahenkli kanat vuruşu,
Düzenli V uçusuyla giden
Turna katarına bakıp,
V’nin bir kolunu Evren,
Öbürünü
Turna, diye düşündü,
Üçüncü kol olup
Katılmak istedi
V uçuşuna
Büyüdü
Gönlünde
Turna sevdası
Kilimine
Oyasına
Beşiğine,
Nakışlayıp,
Türküsünde uçurdu onu.
En güzel varlık olarak
Gördü,
Allı turna,
Telli turna dedi,
En alımlı
Genç kızları
Ona benzetti,
Mutluluk
Bolluk,
Barış ve bereket
Getirsin diye
Gelinlerin başına telini taktı.
Hayran kaldı sesine,
En kutsal deyişlerinde
Hazreti Şah’a avaz yaptı
En derin aşk türkülerinde
Uçurdu onu
Sevdalandı
Aşık oldu Turna’ya
Turna
Gâh gökyüzüne çıktı
Gâh indi yeryüzüne.
O insanı
İnsan onu seyreyledi.
Gökten haber getirip
Haber götürdü,
Mevsimler
Onunla geldi
Onunla gitti
Ve
Göçtü turna gibi
Diyardan diyara
Birgün
Egince başını toprağa
Bir buğday tanesini gördü
İnsan.
Örtüp üstünü toprakla
Buğdayın
Seyrine daldı onun.
Gün dogdu, güneş çıktı
Uyandı toprak
Filizlendi buğday tanesi
Gece oldu,
Ay doğdu
Buğday
Boş ve dik duran bir başak oldu
Gündüz, güneş Gece, ay
Kırk gün Kırk gece
Doldurdular boş başağı durmadan
Kırk gün sonra
Başak doldu
Ve eğdi dik başını
Kâmil oldu.
Tamam,
Zamanıdır,
Dedi İnsan
Ve gönlü
Turnaya,
Evrene
Gökteki V'ye varmak
İstedi artık
Turnaların gökyüzünde
Dans ettikleri birgün
Toplandı,
Biraraya geldi
İnsanlar
Nimri’de
Ve
Ağbaba’ya çıktılar
Ulu bir dağın tepesinde,
Ağbaba’da
Gök Tanrı’ya yaklaştılar
Koca Dede
Ve
Çevredeki
Yedi dağın zirvesindekilere
Selam gönderildi.
Tek tek öpüldü,
Üçer kez
Ağbaba’nın ulu meşe ağaçları
Biri Evren
Biri Turna
Biri İnsan için
Kutsal ateş
Bereketli toprak
Aziz su
Ve
Esen yel hakkı aşkına
Ağacın dibindeki
Kırmızı topraktan
Bir parça götürüldü ağızlara
Ve
Oturuldu ulu meşe ağacının dibine
Ağbaba’da
Kutsal meşe ağacının gölgesinde
Cem kuruldu,
Ocak’ta ateş yakıldı.
Aldı sazı içlerinden en ulu’su
Ve dokundu
Teker teker tellerine
Üç telli sazın.
Usuldan usul
Bir deme tutturdu
Turnalar için
Doğruldu oturduğu yerden
Teline ilk dokunulan can,
Göçe kalkan işareti
İçgüdüyle veren
İlk kanadı çırpan
İlk turna kuşu gibi
Uçuş başladı
Diğer canlar kalktılar
Dönüş başladı
Gene içlerinden biri
Hesireyip gitti ocağa doğru
Soktu ellerini ateşe
Bir avuç kor alıp
Katıldı diğerlerine
Ve
Turna için
Cümle semah başladı
Dönerken
Ağbaba’nın zirvesinde
Ayaklarının altından
Uzaklaştı toprak insanın
Gökyüzünde dönen turna
Durdurdu kendi dansını
İndi ulu meşe ağacının
Dalına kondu.
Seyreyledi bir süre
Serden geçişi,
Tutamayıp kendini,
Karışınca dönenlere
Ağbaba'nın tepesinde
Gökle yerin
İnsanla Turnanın
İlk semahı başladı
Dönen can ve canandı
Dönen Turna ile İnsandı.
Derken
İnsanın bir elini
Yakaladı Turna,
Diğer elini Evren'e uzattı insan
Çekip yükseltti Evren,
Ağbaba’dan
Gökyüzüne
İnsanı ve Turnayı
Çıktılar
Göğün yedinci katına
Tutunca V’nin iki ucunu
İnsan,
V Uçuşu
Üç kol olup,
Buluştu,
Müthiş boşlukta
Evren, Turna ve İnsan.
Üçlü
Bir oldu
Pir oldu
Uçtu
Binlerce yıl
Evren Turna'ya
Turna İnsana
Gerdi kanatlarını,
Göz kulak olundu
Gök kubbe altındaki
Canlı, cansıza
Ve
Seyreyledi yukarıdan
Yeryüzünde olup biteni
Üçlü
Işık kavga veriyordu
Karabasanla,
Yeniyor ve yeniliyordu
Ama
Çözemiyordu
Kendini
Ve
Kördügümü yerdeki insan,
Gene birgün
Kavagaların hiç görülmemişine
Tanık oluyordu üçlü.
Deliorman,
Karaburun
Ve
Aydın'in türk köylüleri,
Sakız'lı rumlar
Manisa'nin yahudi esnafı
Yani Bedrettin'in Anadolu yiğitleri,
Kardeşlik,
Eşitlik
Deyip
Dikilmişlerdi
Sultan Mehmet'in karşısına
Cenk olundu.
İki kez kaybetsede
Sultan,
Üçüncü cenkte
Çelebi Murat'a Yenildi İnsan,
Erken açılan
On sekiz bin karanfil
Koparılıp sökülürken
Kökünden
Halk,
Karaburun'da
Börklüce Mustafa'ya
'İriş Dede Sultan',
Aydın'da
Torlak Kemal'e'İriş', diyordu
Çelebi Murat
Yeni bir dünya isteyen
On sekizbin yiğidin
Başına kıyıyordu.
Ve
Serez'in esnaf çarşısında
Ulu bir çınar devriliyordu
Rumeli Erenlerinin piri,
Simavna Kadısı Oğlu
Şeyh Bedreddin
Dar ağacına
Yürüyordu.
Uçuş yeter dedi
İnsan
İzin isteyip,
Ayrıldı üçlünün bir parçasından
Evren ve Turna geldi insanın arkasından
İndiler hep beraber
Ağbaba'ya
İrişmek için
Karaburun'a
Aydın'a
Ve
Serez'e
İnsan,
Börklüce'yi
Karaburun'da
Evren,
Torlak'ı Aydın'da
Turna
Bedreddin'i
Deliorman'da
Dede Sultan
Erenlerine teslim eyledi
Ve
Sonra
Dönüldü
Bir gece vakti
Bedreddin'in Varidat'ı ile
Ağbaba'ya
Ay dehşetli iriydi o gece,
Ve
Peşine takıp getirince
Yıldızları
Ağbaba'nın
Gök kubbesine
Gün gibi aydınlandı yeryüzü
Ve
Nimri
Uyanıp uykusundan
Çıkıp karşıladı
Evren, Turna ve Insan'ı
Ağbaba'da
Oturuldu
Bir kez daha
Ulu meşe ağacının dibine
Bir Turna okudu
Bir Evren
Bir insan
Bedrettin'in Varidat'ını
Ulu meşe ağacının altında
Bittiğinde okunması kitabın,
Ağbaba'ya yedi turna kuşu kondu
Yedi turna
Alıp Varidatı'nı
Bedreddin'in
Çevredeki,
Yedi dağın tepesine
Götürdü.
Orada'da okundu Varidat
Sonra
Her dağa 21 turna kuşu daha kondu
Ve
Alıp
Uçurdular
Yedi düvele
Bu tepelerden
Bedreddin'i
Evren ve Turna,
V uçusuna geçtiler
Yeniden,
İnsan ise koptu üçlüden
Ve
Kaldı Ağbaba'da
Varidat ile,
Az zaman,
Uz zaman
Derken
Unutmayı denedi
Turna'yı ve Evren'i
İnsan
Zorladı kendini
Ve
Kaybetti bir parça belleğini
Evren ile Turna ise
Bırakmayıp Insanı
Hep döndüler
Başı üstünde Ağbaba'nın
Unutsa da
Evren'i ve Turna'yı
İnsan
Türküsünden silemedi
Semahından geçemedi
Ve
O yalnız dönüş
Devam etti Ağbaba’da,
Edeceğe de benzer
Tâ ki, insan
Yeryüzünde
Kördüğümü çözene,
Belleğini
Yeniden bulana,
Dönüp dönüp yakalayana dek
Evren'i
Turnayı
Ve
Kendini
Yani üçlüyü
Çıkmak için tekrar
Yedinci katına gök kubbenin
Nimri’den
Ağbaba’dan
Kenan Öztürk
Paris, 16 mayıs 2005