Seni anlıyorum' demek büyük bir yalandır. Kocaman bir yalan. Kimse kimseyi anlayamaz ve tanıyamaz dünyada... var olan en sağlam zırh insan vücududur. İçindekileri en iyi saklayan kasa odur.
Şehir… Şehir henüz gece karanlığıyla örtülüydü.Gün doğumuna gebe şehirde, nice insan alelâde bir güne uyanmak üzere derin uykudaydı.Ama Tanrı’nın, kimileri için hayatlarını hiç beklemedikleri şekilde değiştirecek plânları vardı…Ve o kimilerinin, Tanrı’nın kendileri için hazırladıklarından hiç mi hiç haberi yoktu..
Aşıklara haber vermek isterim. Kalbin bütün meseleleri yalnız kalbde halledilir. Çünkü bir hissin hakkından ancak başka bir his gelir. Ümitsiz bir aşkın panzehiri nefrettir. Fikirler ancak bu mukavemet hislerini yaratan tahrik ve telkin unsurlarıdır.
insanın hayvanlığını medenileştirdiği kadar, mediniyetini de hayvanlaştıran bu çağda, 5 asır tek ayağı üstünde topalladıktan sonra, 21.asrın her biri iflas eden büyük ihtilalleri ve dünya harpleriyle yıkılmak üzere olduğunu gösteriyor.21.asrın yalnız spritualist(ruhçu) filozofları değil,tabiat alemlerinde de tabiatı aşan metafizik prensipleri ve Allah'a doğru bir yöneliş görüyoruz.En büyük zekalarda, artık iki ayağını da yere basan yeni bir dünya hasreti olduğu seziliyor...
Bir maneviyatçı ile bir maddiyatçı sodyum klorür kristali için aynı tarifi kabul ederler.Fakat insanın tarifinde anlaşamazlar...İnsan denen meçhul...Alexis Carrel
“geceleri yıldızlara bakarsın, benimki o kadar küçük ki sana onu gösteremiyorum, böylesi daha iyi, senin için benim gezegenim, yıldızlar içinde bir yıldız olacak, o zaman bütün yıldızları seveceksin, hepsi arkadaşın olacak, sen, geceleri gökyüzüne baktığında, ben o yıldızlardan birinde oturduğuma göre, onlardan birinde güldüğüme göre, işte sanki bütün yıldızlar senin için gülüyor olacak, ve içindeki acı, bir gün yatışınca -ki her acı bir gün diner- beni tanımış olduğuna memnun olacaksın, benimle birlikte gülmek isteyeceksin, ve arada bir zevk olsun diye pencereni açacaksın” KÜÇÜK PRENS KİTABINDAN ALINTI
Yanılsam, yanlış yolda bulunsam, birkaç kere söylediğin gibi aptal olsam da içtenim ya. Yanılmak,onursuzluk demek değildir. Yüce düşünceleri seviyorum. Varsın yanlış olsunlar ama özleri kutsaldır.'
Eski olan; yeniden daha pahalıdır, tedavülden kalkmış, artık tedavülden kalkması gerekli, düşünce teknolojilerinin yaşatılma, işletilme maliyeti, tahmininden çok fazladır,
Müzik adamımısın sen, yoksa antikacımı.? aslolan müzik mi senin için, müzik seti mi.?
sana müzik dinletemeyen o patlak hoperlörlerini, sırf tahtasının desenli kütüphanene uyuyor diye evinde tutmaya daha ne kadar devam edeceksin.? ?
Tanrım.! mutluluk kapılarının geniş kanatlarını bir an için aralayıver önümde, Adımı söylediğini duymak çok hoşuma gidiyor, Burada olacak.! Elimi Eline vereceğim, Alnımı omzuna dayayacağım.. Yanında soluk alacağım......
Askere giden ciğerpare EVLATLARA; ANNELERİ; Cepheden kaçarsan, emzirdiğim sütü helal etmem demiş. BABALARI; Evlat, bu millet koyuna kına yakar Allah'a kurban olsun, diye Geline, kına yakar evine ve beyine kurban olsun diye Askere giden gençlere kına yakar, gerektiğinde vatanına kurban olsun diye, Evlat, benim yüzümü kara çıkarma... diye vasiyet ederek,düğüne bayrama gönderir gibi davullarla zurnalarla uğurlamışlar
beni herşeyden alıkoyan Tanrı, bugün beni mahkemede alıkoymadı. demek ki ölüm kötü birşey değil, iyi birşey anlamına geliyor. Benim aziz halkım, bu ölüm cezasından önce size bunu açıklamak isterim; çünkü iyiliğe değil,kötülüğe doğru gitseydim, her zamanki işaret beni alıkoyacaktı. Ölüm sadece bedendedir. Ruhun diğer dünyaya göç ettiği söylenir. O zaman bende düşüncelerimi, sorgulamalarımı orada sürdürürüm. Bu nedenle ki ölüm benm için en hayırlısıdır.Doğrusunu Tanrı bilir...
hayyam şöyle der: Dünyaya meydan okumak için Hasan Sabbah Alamut'u inşa etti,bense şu kağıttan şatoyu inşa ettim; ama Alamut'tan çok yaşayacağına inanıyorum der.doğruda çıkar.Moğollar İran'ı işgal ederken buradaki her şeyi yıkarlar.Kütüphanelere el sürmezler sadece.
Dinsiz, bir kişinin varolması kalpsiz bir kişinin varolması kadar imkansızdır.Kalbi olduğunu bilmeyen bir kişi gibi,belki o da bir dini olduğunu bilmyordur.... TOLSTOY - din nedir?
“Altıncı Kural: Şu dünyadaki çatışma, önyargı ve husumetlerin çoğu dilden kaynaklanır. Sen sen ol, kelimelere fazla takılma. Aşk diyarında dil zaten hükmünü yitirir. Âşık dilsiz olur.” (sf.96) ''hand to hand''
9 Temmuz 2009 01:52 Düzenle Sil 'Sufi değilsin biliyorum.'
'Olman da gerekmiyor. Sen sadece Rumi ol, yeter.' çağındeniz
9 Temmuz 2009 01:56 Düzenle Sil “On Dokuzuncu Kural: Başkalarında saygı, ilgi ya da sevgi bekliyorsan, önce kendine borçlusun bunları. Kendini sevmeyen birinin sevilmesi mümkün değildir. Sen kendini sevdiğin hâlde dünya sana diken yolladı mı, sevin. Yakında gül yollayacak demektir.” (sf.176) ''hand to hand''
9 Temmuz 2009 01:59 Düzenle Sil biz dile söze bakmayız.
gönle hale bakarız edep bilenler başkadır, cani ruh yanmış aşıklar başka. aşk şeriatı bütün dinlerden ayrıdır.
aşıkların şeriatıda Allahtır mezhebide. 1789__ÖKK
9 Temmuz 2009 02:01 Düzenle Sil “Kırkıncı Kural: Aşksız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır. Acaba ilahi aşk peşinde mi koşmalıyım mecazi mi, yoksa dünyevi, semavi ya da cismani diye sorma! Ayrımlar ayrımları doğurur. AŞK’ın ise hiçbir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur.
Başlı başına bir dünyadır aşk. Ya tam ortasındasındır, merkezinde, ya da dışındasındır, hasretinde.” (sf.415) ''hand to hand''
9 Temmuz 2009 02:03 Düzenle Sil vay beeee.susup dinlemeli bu saatten sonra... ''pc-copat''
9 Temmuz 2009 02:04 Düzenle Sil On Dördüncü Kural: Hakk’ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın. 'Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir' diye endişe etme.
Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını? çağındeniz
9 Temmuz 2009 02:05 Düzenle Sil gözbebeği; insanlarda yuvarlak,hayvanların çoğunda ise elips biçiminde olan gözbebeğinin çapı,irise gelen ışığın miktarına göre değişir.karanlık ve uzaklık büyütür gözbebeğini,aydınlık ve yakınlık küçültür.yani bu kararsız çember ışık varsa küçülür,ışık yoksa büyür.yakına bakarken de küçüldüğüne göre yakın olan aydınlıktır,aydınlıktadır.uzağın payına karanlık düşer.zaten karanlığı kimse yakınında görmek istemez.aşık olunca da büyür gözbebeği; demek ki aşık olunan hep uzaktadır.aradaki mesafenin verdiği acıyı azaltmak için maşuka gözbebeğim diye hitap edilir...
(bunu biyere not etmiştim ama -aşk- kitabına ait olmayabilir,yanıldıysam kusura bakma..elif şafağa ait bu yazı da...) eyşan_85
9 Temmuz 2009 02:07 Düzenle Sil İşte böylece sanırım artık Konya’daki vaktim doldu. Gitme vakti geldi. Her hakiki aşk, umulmadık dönüşümlere yol açar. Aşk bir milâd demektir. Şayet “aşktan önce” ve “aşktan sonra” aynı insan olarak kalmışsak, yeterince sevmemişiz demektir. Birini seviyorsan onun için yapabileceğin en anlamlı şey değişmektir! (sf.339) ''hand to hand''
9 Temmuz 2009 02:08 Düzenle Sil hayat da tıpkı satranç gibi. bazı hamleleri kazanmak için yaparsın, bazı hamleleri de sırf oyunun akışı bunu gerektirdiği, doğrusu bu olduğu için yapar ve yenilirsin. çağındeniz
9 Temmuz 2009 02:10 Düzenle Sil Aşksız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır. Acaba ilahi aşk peşindemi koşmalıyım mecazimi yoksa dünyevi semavi yada cismani mi diye sorma! ayrımlar ayrımları doğurur. Aşk ın ise hiçbir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur. 1789__ÖKK
9 Temmuz 2009 02:10 Düzenle Sil ne bu yeni bir kutsal kitapmı :))))) w_aresim
9 Temmuz 2009 02:12 Düzenle Sil Ne yapayım da ailemin Şems’i benim gözümle görmesini sağlayayım? Tarifi olmayanı nasıl tarif etmeli? Şems benim Rahmet Ummanım, Lütuf Güneşim. Aramızdaki dostluğun derinliği Kuran’ın dördüncü okuması gibi; ya içindesindir kapılır gidersin, ya dışındasındır, neye benzediğini bilemezsin. Zahiren anlamak kabil değil, ancak yaşanınca var.
Maalesef çoğu kimse kulaktan dolma bilgilerle hareket edip başkalarını yargılıyor. Onlara göre Şems asi bir derviş. Serkeş, başıbozuk, ne yapacağı belli olmayan, güven telkin etmeyen biri. Yalan dolana ve dalavereye alışkın olanlar Şems’in sivri ve dürüst dilini takdir etmeye zorlanıyor. Başkalarının yapmacık nezaket gösterdiği yerde Şems inadına dobra dobra konuşuyor. Söyleyeceği ne varsa herkesin yüzüne söylüyor. Kimsenin ardından dedikodu yaptığını görmedim. Benim için Şems koskoca kâinatı çekip çeviren tılsımın zuhur etmiş hâli. Şems’in kalbi bir kervansaraydır, git git bitmez. Odalarında gariban yolcular kalır. O kimseyi dışlamaz.
Ben Şems’de ruhdaşımı buldum. Böylesi bir buluşma hayatta ancak bir kez olur. Otuz yedi yılda bir kez! Herkes bana Şems’i niye bu kadar sevdiğimi sorar. Nasıl cevaplayabilirim ki? Kim ki bu soruyu sorar, demek ki anlamaz; kim ki anlar, zaten bu soruyu sormaz.
“Mecnun’u bu kadar mest ettiğine göre bu Leyla çok özel bir kadın olmalı” dermiş kendi kendine. “Öyle bir kadın ki hemcinslerinden kabekat güzel ve alımlı.” Giderek merakı katlanmış, bildiği ne kadar Ali Cengiz oyunları oynamış ki, Leyla’yı dünya gözüyle bir kerecik görsün.
En nihayetinde Leyla’yı bulup, Halife’nin sarayına getirmişler. Süsleyip püsleyip karşısına çıkarmışlar. Ne var ki Leyla peçesini çekince, Halife Harun Reşit hüsrana uğramış. Sanılmasın ki Leyla çirkinmiş ya da kötürüm veya yaşlı. Ama öyle sıra dışı bir cazibesi yokmuş açıkçası. Sayısız diğer kadın gibi o da noksanları kusurları olan bir faniymiş işte.
Halife hayal kırıklığını saklamamış. “Leyla Leyla dedikleri bu mu Allah aşkına? Mecnun bunun neyine vurulmuş ki? Alelade bir kadın. Ne farkı var ötekilerden? ”
Bunu duyan Leyla gülmüş. “Evet, ben Leyla’yım ama sen Mecnun değilsin ki” diye cevap vermiş. “Sen beni bir de Mecnun’un gözlerinden görebilsen. Sanma ki başka türlü aşk denen sırra erebilirsin.” (sf.240-242) ''hand to hand''
9 Temmuz 2009 02:22 Düzenle Sil 'Bir taş, nehre düşmeye görsün, pek anlaşılmaz etkisi. Hafiften aralanır, dalgalanır suyun yüzeyi; çıkardığı tıp sesi akıntının ortasında kaybolur. Ama bir de göle düşsün aynı taş...Etkisi çok daha kalıcı ve sarsıcı olur. O taş var ya o taş, durgun suları savurur. Taşın suya değdiği yerde evvela bir halka peydah olur, halka tomurcuklanır; tomurcuk şekillenir, açar da açar; tomurcuk katmerlenir. Göz açıp kapayıncaya kadar, ufacık bir taş ne işler açar başa. Nehir alışıktır karmaşaya, deli dolu akışa. Atılan taşı içine alır, benimser, sindirir ve sonra da unutur kolaylıkla. Gel gelelim göl hazır değildir böyle dalgalanmaya. Tek bir taş bile yeter onu altüst etmeye, taa dibinden sarsmaya. Göl, taşla buluştuktan sonra, bir daha eskisi gibi olmaz, olamaz.' ''hand to hand''
9 Temmuz 2009 02:28 Düzenle Sil Otuz Yedinci Kural: Tanrı kılı kırk yararak titizlikle çalışan bir saat ustasıdır. O kadar dakiktir ki sayesinde her şey tam zamanında olur. Ne bir saniye erken, ne bir saniye geç. Her insan için bir aşık olma zamanı vardır, bir de ölme zamanı ''hand to hand''
“Yirmi Yedinci Kural: Şu dünya bir dağ gibidir, ona nasıl seslenirsen o da sana sesleri öyle aksettirir. Ağzından hayırlı bir laf çıkarsa, hayırlı laf yankılanır. Şer çıkarsa, sana gerisin geri şer yankılanır.
Öyleyse kim ki senin hakkında kötü konuşur, sen o insan hakkında kırk gün kırk gece sadece güzel sözler et. Kırk günün sonunda göreceksin her şey değişmiş olacak. Senin gönlün değişirse, dünya değişir.” (sf.260) ELİF ŞAFAK [AŞK KİTABINDAN
İçimde aradığım yakın sensin.. Aradığım sen Sendeki beni, bendeki seni, Ne sende, ne bende, Hem sende hem bende olanı arıyorum..! Aşkın Gözyaşları-Tebrizli Şems/ SİNAN YAĞMUR
Işığı görüyor musun.? -Şu kaybolmayan ışığı mı.? -Evet..Tıpkı kalbimdeki sen gibi.. -O ışık gibi ben de kalbinden hiç kaybolmayacak mıyım? -! ! ! ...? ...
'Sevmek seni degil çocukluğumu, düşlerimi, kendimi aldatmak olmuştu artık... Bana bağlanan masum aşkları seninle aldatmak olmuştu... Kimseye veremedim yüreğimi. Ne zaman baksalar içime, yüreğimin kırık aynasında kendilerinin değil, senin yüzünün aksini gördüler hep. Sessizce çekip gittiler. Farketmedim bile gittiklerini...'
Şizofren Aşka Mektup/Cezmi Ersöz
Dipnot:Okumadım okuyandan alıntıladım Okuyan kişiye teşekkürler/İyi olması temennisiyle/ ..
... 'Bunalım duygusal bir durumdur yani doyumsuzluk yaşanan birtakım duyguların,onlara uygun gelen boşalmaların birleşimidir.Bununla brlikte onların algılanması,kuşkusuz ki, kalıtsal bir iletimle bazı önemli olayların kalıntısını temsil eder.Bu durum bireysel olarak edinilmiş isteri nöbetlerin benzetilebiilir.Doğumun ve doum süresince korkuya eşlik eden kalp ve solunum olaylarının,pek gerçek olduğu eyleminiböyle duygusal iz bırakabildiğini kabul ettik.
Bu şu anlama gelir:her bunalımın aslı toksik nedenlere dayanır.....
Yani gerçek bunalım dış tehlike,herhangi bir olasılık dahilinde olan acı algısına karşı tepki olduğu halde diğer tamamen anlaşılmaz ve yararsız kalmaktadır.
Bu tepkiye iki çıkar yol:bunalımın oluşması gerçekten eski travmatik bir olayın yinelenmesi ise,yanlıza bir sinyaldir ve bu duruma tepkinin kalan bölümünü ya kaçmaya ya savunmaya ya da yeni tehlikeli duruma karşı koymaya yarar..'
Psikanaliz Üzerine Konferanslar/ S.Freud/ syf; 99,100
Güzel kitap,alıntı yapmak zor aslında,bütün olarak daha güzel,tavsiye ediyoree
“Mutluluğun esrarlı bir yanı yoktur.Mutsuz insanlar birbirine benzer. Uzun zaman önce açılmış bazı yaralar,gerçekleşmemiş bazı dilekler,ayaklar altına alınmış gururlar,retle karşılanan aşk kıvılcımları,onlara yapışıp kalır; ya da kendileri onlara yapışır. Dolayısıyla her günlerini dünün bulutları altında yaşarlar.Mutlu insan ise arkasına dönüp bakmaz.İleriye de bakmaz.Böyle bir kişi “an” da yaşar. Ama bununda bir kusuru var. “An” asla bir şeyi veremez:Anlamı. Mutluluğun ve anlamın yolları aynı değildir.Mutluluğu bulmak için kişinin sadece anda yaşaması gerekir.... Ama eğer anlam istiyorsa -hayallerinin,sırlarının,hayatının anlamı- kişi ne kadar karanlık olursa olsun geçmişte,ne kadar belirsiz olursa olsun gelecek için yaşamalıdır. Böylece doğa mutluluk ve anlamı bizim için karıştırır ve bizden aralarında bir seçim yapmamızı bekler.”
“Muhammed(aleyhisselatü vesselam) bir insandır ancak diğer insanlar gibi değildir. O, taşların arasında bir mücevher gibidir.” Kısacası, nefs (soul) nefs olarak kalır; tıpkı gecenin gece olarak kalması gibi. (Yoksa gece kaybolup gider sürekli gündüzü yaşardık) Bununla birlikte, evrensel insanın nefsi Hakku’l-yakîn’in bilgisine doğrudan erişemezse de diğer nefislerden farklı olarak hakikatin Ruhu’nun güneşinden yayılan şuayı yakalar. Bu mükemmel nefs İslam’da Peygamber’in nefsi ile temsil edilmiş olup, Meleklerin ve Ruhun indiği Kadir Gecesi’nden başka bir şey değildir. Ve kalp, yani bu ruhani şuaların temas ettiği nokta mükemmel nefsin bulutsuz gecesinde bir dolunay gibidir ve geceyi, diğer gecelerden farklı olarak, bin aydan daha hayırlı kılar. Demek oluyor ki Kadir Gecesi ile özdeşleştirdiğimiz mükemmel nefs diğer nefslerin arasında eşsiz, emsalsizdir. Nefsin Ruhun Güneşi’ne baktığı bu ay Aynu’l Yakîn’dir ve onun mevcudiyeti nefsi Fecrin doğuşuna kadar selamette tutar. Bu selamette tutma gece bitene kadardır; bir başka deyimle nefsin Gerçekliğinin Işığında sönmesine kadardır; geride sadece Birliğin Mutlak Selameti kalana kadardır.
'Alem ancak ilimle anlaşılabilir. İlim arttıkça da âlemler değişir ve çoğalır. İşte biz bu ayrı ayrı âlemleri süratle bir noktada toplayabildiğimizde insan oluruz.'
'Âhiret âlemi diye bahsedilen insanın düşünceleridir ve kişi bu âlemde hangi düşüncelerle yaşıyorsa gittiği âlemde de o düşüncelerle yaşayacaktır.'
'Kâinat bir noktadan ibaret iken kalem bu noktayı uzatıp harfleri, o harflerden kelimeleri yazmıştır. Her kelimeye birer isim, her isme de ayrı bir huy verildiği için dağdağalar çoğalmıştır. Eğer insan cümleyi bir noktada toplayabilirse geriye ne kâinat, ne de onun dağdağaları kalır.'
Kendinize sınır koymayınız. Tam aksine, elinizin uzanmadığı bir yer kalmayana kadar uzanın; bütün dünyayı kuşatacak bir şekilde uzanın; kendinizle buluştuğunuz yerde Tanrı’yla karşılaşıncaya değin uzanın! Uzanın! Uzanın!
Dostlarım, tam anlamıyla bir karanlık yoktur zaten. Fakat ışığın da dereceleri vardır. Her tür yaratığın da ışığa ihtiyacı da değişik derecelerdedir. Eğer ışığı fazla olursa onu kör eder, az olursa yine kör eder. Gün ortası, sizin için Anka kuşunun sabahından başka bir şey değildir. Sizin gece yarınız da kurbağa için gün ortası gibidir. Öyleyse karanlık, bizzat kendisi bir örtüye gereksinim duyarken, nasıl başka bir şeye örtü olabilir?
Sakın ha! Bir şeyi ya da bir işi örtmeye kalkışmayın. Çünkü, birisi sizin sırlarınızı söylemezse, sırlarınızı, sırlarınızın perdesi söyler. Kazanın içindekini bilen kazanın kapağı değil midir? Kapakları kaldırıldığı vakit, içi kurtçuk ve yılanlarla dolu olan kazanlara acıyorum doğrusu!
Size diyorum ki, ciğerlerinizdeki her nefes, içinizdeki bütün sırları havaya yayar. Ve her bakışınız da, gözlerinizdeki arzuları ve korkuları, bütün ağlayışları ve gülüşleri uzaklara taşır. Kapınızı çalan her düş, bilin ki bütün kapıları çalmıştır.
Bunun için kendinize yükleyeceğiniz yüklere dikkat edin! Bakacağınız yerlere dikkat edin! Kapılarınızı hangi düşlere açacağınıza ve hangi düşlere açacağınıza ve hangi düşlere kapatacağınıza dikkat edin!
Seni anlıyorum' demek büyük bir yalandır. Kocaman bir yalan. Kimse kimseyi anlayamaz ve tanıyamaz dünyada... var olan en sağlam zırh insan vücududur. İçindekileri en iyi saklayan kasa odur.
Hakan GÜNDAY-KİNYAS ve KAYRA syf.188
Şehir…
Şehir henüz gece karanlığıyla örtülüydü.Gün doğumuna gebe şehirde, nice insan alelâde bir güne uyanmak üzere derin uykudaydı.Ama Tanrı’nın, kimileri için hayatlarını hiç beklemedikleri şekilde değiştirecek plânları vardı…Ve o kimilerinin, Tanrı’nın kendileri için hazırladıklarından hiç mi hiç haberi yoktu..
/Sırça Tuzak 2/
Aşıklara haber vermek isterim. Kalbin bütün meseleleri yalnız kalbde halledilir. Çünkü bir hissin hakkından ancak başka bir his gelir. Ümitsiz bir aşkın panzehiri nefrettir. Fikirler ancak bu mukavemet hislerini yaratan tahrik ve telkin unsurlarıdır.
P.SAFA - YALNIZIZ
insanın hayvanlığını medenileştirdiği kadar, mediniyetini de hayvanlaştıran bu çağda, 5 asır tek ayağı üstünde topalladıktan sonra, 21.asrın her biri iflas eden büyük ihtilalleri ve dünya harpleriyle yıkılmak üzere olduğunu gösteriyor.21.asrın yalnız spritualist(ruhçu) filozofları değil,tabiat alemlerinde de tabiatı aşan metafizik prensipleri ve Allah'a doğru bir yöneliş görüyoruz.En büyük zekalarda, artık iki ayağını da yere basan yeni bir dünya hasreti olduğu seziliyor...
P.SAFA - YALNIZIZ syf:189
Bir maneviyatçı ile bir maddiyatçı sodyum klorür kristali için aynı tarifi kabul ederler.Fakat insanın tarifinde anlaşamazlar...İnsan denen meçhul...Alexis Carrel
“geceleri yıldızlara bakarsın, benimki o kadar küçük ki sana onu gösteremiyorum, böylesi daha iyi, senin için benim gezegenim, yıldızlar içinde bir yıldız olacak, o zaman bütün yıldızları seveceksin, hepsi arkadaşın olacak, sen, geceleri gökyüzüne baktığında, ben o yıldızlardan birinde oturduğuma göre, onlardan birinde güldüğüme göre, işte sanki bütün yıldızlar senin için gülüyor olacak, ve içindeki acı, bir gün yatışınca -ki her acı bir gün diner- beni tanımış olduğuna memnun olacaksın, benimle birlikte gülmek isteyeceksin, ve arada bir zevk olsun diye pencereni açacaksın”
KÜÇÜK PRENS KİTABINDAN ALINTI
Ya hatalarınla yüzleşir ya da hatalarınla yüzsüzleşirsin. Cahil olmak ayrı, pislik olmak ayrıdır.
Yeraltından Notlar / Dostoyevski
Yanılsam, yanlış yolda bulunsam, birkaç kere söylediğin gibi aptal olsam da içtenim ya. Yanılmak,onursuzluk demek değildir. Yüce düşünceleri seviyorum. Varsın yanlış olsunlar ama özleri kutsaldır.'
Ezilenler // Dostoyevski
Eski olan; yeniden daha pahalıdır,
tedavülden kalkmış, artık tedavülden kalkması gerekli,
düşünce teknolojilerinin yaşatılma, işletilme maliyeti,
tahmininden çok fazladır,
Müzik adamımısın sen, yoksa antikacımı.?
aslolan müzik mi senin için, müzik seti mi.?
sana müzik dinletemeyen o patlak hoperlörlerini,
sırf tahtasının desenli kütüphanene uyuyor diye
evinde tutmaya daha ne kadar devam edeceksin.? ?
Kur'antum- Kur'an-ı Devrim / shf 437
Her bir kadın erkeği saydığını sobeleyecek
Ve her bir erkek de bir başka kadınla sabah kahvaltısında
Yahut da gün batımında bir akşam çayında
Aniden ürpererek sobelendiğini hissedecek.
Ama ben hep; gördüklerimi yumduğumla kalacağım, eskisi gibi...
Ayıplı Kadın/
3 arkadaştan söz edlir, derler ki; 1000'li yılların başındaçağı etkilemiş 3 iranlı vardır.
Dünyayı gözlemlemiş olan.....ÖMER HAYYAM
Dünyaya hükmetmiş olan.......NİZAMMÜLMÜLK
Dünyayı titretmiş olan............HASAN SABBAH
Amin Maalouf - SEMERKANT
Tanrım.!
mutluluk kapılarının geniş kanatlarını bir an için aralayıver önümde,
Adımı söylediğini duymak çok hoşuma gidiyor,
Burada olacak.!
Elimi Eline vereceğim,
Alnımı omzuna dayayacağım..
Yanında soluk alacağım......
DAR KAPI - PASTORAL SENFONİ-ANDRE GIDE
Askere giden ciğerpare EVLATLARA;
ANNELERİ; Cepheden kaçarsan, emzirdiğim sütü helal etmem demiş.
BABALARI; Evlat, bu millet koyuna kına yakar Allah'a kurban olsun, diye
Geline, kına yakar evine ve beyine kurban olsun diye
Askere giden gençlere kına yakar, gerektiğinde vatanına kurban olsun
diye, Evlat, benim yüzümü kara çıkarma... diye vasiyet ederek,düğüne bayrama gönderir gibi davullarla zurnalarla uğurlamışlar
Abdullah UÇAR - çanakkale
beni herşeyden alıkoyan Tanrı, bugün beni mahkemede alıkoymadı.
demek ki ölüm kötü birşey değil, iyi birşey anlamına geliyor.
Benim aziz halkım, bu ölüm cezasından önce size bunu açıklamak isterim; çünkü iyiliğe değil,kötülüğe doğru gitseydim, her zamanki işaret beni alıkoyacaktı.
Ölüm sadece bedendedir.
Ruhun diğer dünyaya göç ettiği söylenir.
O zaman bende düşüncelerimi, sorgulamalarımı orada sürdürürüm.
Bu nedenle ki ölüm benm için en hayırlısıdır.Doğrusunu Tanrı bilir...
Platon - SOKRATES'İN SAVUNMASI
hayyam şöyle der: Dünyaya meydan okumak için Hasan Sabbah Alamut'u inşa etti,bense şu kağıttan şatoyu inşa ettim; ama Alamut'tan çok yaşayacağına inanıyorum der.doğruda çıkar.Moğollar İran'ı işgal ederken buradaki her şeyi yıkarlar.Kütüphanelere el sürmezler sadece.
Amin Maalouf - SEMERKANT
Dinsiz, bir kişinin varolması kalpsiz bir kişinin varolması kadar imkansızdır.Kalbi olduğunu bilmeyen bir kişi gibi,belki o da bir dini olduğunu bilmyordur....
TOLSTOY - din nedir?
Onlar birgün.. Güzel atlara binip uçmağa vardılar,
O gün bu gündür atla it karıştı birbirine.....
“Altıncı Kural: Şu dünyadaki çatışma, önyargı ve husumetlerin çoğu dilden kaynaklanır. Sen sen ol, kelimelere fazla takılma. Aşk diyarında dil zaten hükmünü yitirir. Âşık dilsiz olur.” (sf.96)
''hand to hand''
9 Temmuz 2009 01:52 Düzenle Sil
'Sufi değilsin biliyorum.'
'Olman da gerekmiyor. Sen sadece Rumi ol, yeter.'
çağındeniz
9 Temmuz 2009 01:56 Düzenle Sil
“On Dokuzuncu Kural: Başkalarında saygı, ilgi ya da sevgi bekliyorsan, önce kendine borçlusun bunları. Kendini sevmeyen birinin sevilmesi mümkün değildir. Sen kendini sevdiğin hâlde dünya sana diken yolladı mı, sevin. Yakında gül yollayacak demektir.” (sf.176)
''hand to hand''
9 Temmuz 2009 01:59 Düzenle Sil
biz dile söze bakmayız.
gönle hale bakarız edep bilenler başkadır, cani ruh yanmış aşıklar başka. aşk şeriatı bütün dinlerden ayrıdır.
aşıkların şeriatıda Allahtır mezhebide.
1789__ÖKK
9 Temmuz 2009 02:01 Düzenle Sil
“Kırkıncı Kural: Aşksız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır. Acaba ilahi aşk peşinde mi koşmalıyım mecazi mi, yoksa dünyevi, semavi ya da cismani diye sorma! Ayrımlar ayrımları doğurur. AŞK’ın ise hiçbir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur.
Başlı başına bir dünyadır aşk. Ya tam ortasındasındır, merkezinde, ya da dışındasındır, hasretinde.” (sf.415)
''hand to hand''
9 Temmuz 2009 02:03 Düzenle Sil
vay beeee.susup dinlemeli bu saatten sonra...
''pc-copat''
9 Temmuz 2009 02:04 Düzenle Sil
On Dördüncü Kural: Hakk’ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın. 'Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir' diye endişe etme.
Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?
çağındeniz
9 Temmuz 2009 02:05 Düzenle Sil
gözbebeği; insanlarda yuvarlak,hayvanların çoğunda ise elips biçiminde olan gözbebeğinin çapı,irise gelen ışığın miktarına göre değişir.karanlık ve uzaklık büyütür gözbebeğini,aydınlık ve yakınlık küçültür.yani bu kararsız çember ışık varsa küçülür,ışık yoksa büyür.yakına bakarken de küçüldüğüne göre yakın olan aydınlıktır,aydınlıktadır.uzağın payına karanlık düşer.zaten karanlığı kimse yakınında görmek istemez.aşık olunca da büyür gözbebeği; demek ki aşık olunan hep uzaktadır.aradaki mesafenin verdiği acıyı azaltmak için maşuka gözbebeğim diye hitap edilir...
(bunu biyere not etmiştim ama -aşk- kitabına ait olmayabilir,yanıldıysam kusura bakma..elif şafağa ait bu yazı da...)
eyşan_85
9 Temmuz 2009 02:07 Düzenle Sil
İşte böylece sanırım artık Konya’daki vaktim doldu. Gitme vakti geldi. Her hakiki aşk, umulmadık dönüşümlere yol açar. Aşk bir milâd demektir. Şayet “aşktan önce” ve “aşktan sonra” aynı insan olarak kalmışsak, yeterince sevmemişiz demektir. Birini seviyorsan onun için yapabileceğin en anlamlı şey değişmektir! (sf.339)
''hand to hand''
9 Temmuz 2009 02:08 Düzenle Sil
hayat da tıpkı satranç gibi. bazı hamleleri kazanmak için yaparsın, bazı hamleleri de sırf oyunun akışı bunu gerektirdiği, doğrusu bu olduğu için yapar ve yenilirsin.
çağındeniz
9 Temmuz 2009 02:10 Düzenle Sil
Aşksız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır. Acaba ilahi aşk peşindemi koşmalıyım mecazimi yoksa dünyevi semavi yada cismani mi diye sorma! ayrımlar ayrımları doğurur. Aşk ın ise hiçbir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur.
1789__ÖKK
9 Temmuz 2009 02:10 Düzenle Sil
ne bu yeni bir kutsal kitapmı :)))))
w_aresim
9 Temmuz 2009 02:12 Düzenle Sil
Ne yapayım da ailemin Şems’i benim gözümle görmesini sağlayayım? Tarifi olmayanı nasıl tarif etmeli? Şems benim Rahmet Ummanım, Lütuf Güneşim. Aramızdaki dostluğun derinliği Kuran’ın dördüncü okuması gibi; ya içindesindir kapılır gidersin, ya dışındasındır, neye benzediğini bilemezsin. Zahiren anlamak kabil değil, ancak yaşanınca var.
Maalesef çoğu kimse kulaktan dolma bilgilerle hareket edip başkalarını yargılıyor. Onlara göre Şems asi bir derviş. Serkeş, başıbozuk, ne yapacağı belli olmayan, güven telkin etmeyen biri. Yalan dolana ve dalavereye alışkın olanlar Şems’in sivri ve dürüst dilini takdir etmeye zorlanıyor. Başkalarının yapmacık nezaket gösterdiği yerde Şems inadına dobra dobra konuşuyor. Söyleyeceği ne varsa herkesin yüzüne söylüyor. Kimsenin ardından dedikodu yaptığını görmedim. Benim için Şems koskoca kâinatı çekip çeviren tılsımın zuhur etmiş hâli. Şems’in kalbi bir kervansaraydır, git git bitmez. Odalarında gariban yolcular kalır. O kimseyi dışlamaz.
Ben Şems’de ruhdaşımı buldum. Böylesi bir buluşma hayatta ancak bir kez olur. Otuz yedi yılda bir kez! Herkes bana Şems’i niye bu kadar sevdiğimi sorar. Nasıl cevaplayabilirim ki? Kim ki bu soruyu sorar, demek ki anlamaz; kim ki anlar, zaten bu soruyu sormaz.
Halife Harun Reşit’in hikayesi düştü aklıma. Mecnun’un Leyla’yı delidivane sevdiğini duyan Halife Leyla’yı pek merak edermiş.
“Mecnun’u bu kadar mest ettiğine göre bu Leyla çok özel bir kadın olmalı” dermiş kendi kendine. “Öyle bir kadın ki hemcinslerinden kabekat güzel ve alımlı.” Giderek merakı katlanmış, bildiği ne kadar Ali Cengiz oyunları oynamış ki, Leyla’yı dünya gözüyle bir kerecik görsün.
En nihayetinde Leyla’yı bulup, Halife’nin sarayına getirmişler. Süsleyip püsleyip karşısına çıkarmışlar. Ne var ki Leyla peçesini çekince, Halife Harun Reşit hüsrana uğramış. Sanılmasın ki Leyla çirkinmiş ya da kötürüm veya yaşlı. Ama öyle sıra dışı bir cazibesi yokmuş açıkçası. Sayısız diğer kadın gibi o da noksanları kusurları olan bir faniymiş işte.
Halife hayal kırıklığını saklamamış. “Leyla Leyla dedikleri bu mu Allah aşkına? Mecnun bunun neyine vurulmuş ki? Alelade bir kadın. Ne farkı var ötekilerden? ”
Bunu duyan Leyla gülmüş. “Evet, ben Leyla’yım ama sen Mecnun değilsin ki” diye cevap vermiş. “Sen beni bir de Mecnun’un gözlerinden görebilsen. Sanma ki başka türlü aşk denen sırra erebilirsin.” (sf.240-242)
''hand to hand''
9 Temmuz 2009 02:22 Düzenle Sil
'Bir taş, nehre düşmeye görsün, pek anlaşılmaz etkisi. Hafiften aralanır, dalgalanır suyun yüzeyi; çıkardığı tıp sesi akıntının ortasında kaybolur. Ama bir de göle düşsün aynı taş...Etkisi çok daha kalıcı ve sarsıcı olur. O taş var ya o taş, durgun suları savurur. Taşın suya değdiği yerde evvela bir halka peydah olur, halka tomurcuklanır; tomurcuk şekillenir, açar da açar; tomurcuk katmerlenir. Göz açıp kapayıncaya kadar, ufacık bir taş ne işler açar başa. Nehir alışıktır karmaşaya, deli dolu akışa. Atılan taşı içine alır, benimser, sindirir ve sonra da unutur kolaylıkla. Gel gelelim göl hazır değildir böyle dalgalanmaya. Tek bir taş bile yeter onu altüst etmeye, taa dibinden sarsmaya. Göl, taşla buluştuktan sonra, bir daha eskisi gibi olmaz, olamaz.'
''hand to hand''
9 Temmuz 2009 02:28 Düzenle Sil
Otuz Yedinci Kural: Tanrı kılı kırk yararak titizlikle çalışan bir saat ustasıdır. O kadar dakiktir ki sayesinde her şey tam zamanında olur. Ne bir saniye erken, ne bir saniye geç. Her insan için bir aşık olma zamanı vardır, bir de ölme zamanı
''hand to hand''
“Yirmi Yedinci Kural: Şu dünya bir dağ gibidir, ona nasıl seslenirsen o da sana sesleri öyle aksettirir. Ağzından hayırlı bir laf çıkarsa, hayırlı laf yankılanır. Şer çıkarsa, sana gerisin geri şer yankılanır.
Öyleyse kim ki senin hakkında kötü konuşur, sen o insan hakkında kırk gün kırk gece sadece güzel sözler et. Kırk günün sonunda göreceksin her şey değişmiş olacak. Senin gönlün değişirse, dünya değişir.” (sf.260)
ELİF ŞAFAK [AŞK KİTABINDAN
'Bir yüksek kürsüye cübbeyle çıkmak,
cellatlığa meşruiyet kazandıramaz hiçbir zaman...'
-Uğur Mumcu- Suçlular ve Güçlüler kitabından
Arıyorum...
Arıyorum içimdeki uzağı,
Uzaktaki yakını,
Yakınımdaki aşkı,
İçimdeki içimi arıyorum ey Aşk..!
İçimde aradığım yakın sensin..
Aradığım sen
Sendeki beni, bendeki seni,
Ne sende, ne bende,
Hem sende hem bende olanı arıyorum..!
Aşkın Gözyaşları-Tebrizli Şems/ SİNAN YAĞMUR
Işığı görüyor musun.?
-Şu kaybolmayan ışığı mı.?
-Evet..Tıpkı kalbimdeki sen gibi..
-O ışık gibi ben de kalbinden hiç kaybolmayacak mıyım?
-! ! ! ...? ...
Katre-i Matem kitabından
'Sevmek seni degil çocukluğumu, düşlerimi, kendimi aldatmak olmuştu artık... Bana bağlanan masum aşkları seninle aldatmak olmuştu... Kimseye veremedim yüreğimi. Ne zaman baksalar içime, yüreğimin kırık aynasında kendilerinin değil, senin yüzünün aksini gördüler hep. Sessizce çekip gittiler. Farketmedim bile gittiklerini...'
Şizofren Aşka Mektup/Cezmi Ersöz
Dipnot:Okumadım okuyandan alıntıladım
Okuyan kişiye teşekkürler/İyi olması temennisiyle/
..
'...Gerçi gönlümüzü çalana aşkımızın sırrını açmak olasıdır, ne var ki biz ona söylerken belki sırrımıza söz ortak olur diye bundan kaçınıyoruz...'
Aşkname / İskender PALA
...
'Bunalım duygusal bir durumdur yani doyumsuzluk yaşanan birtakım duyguların,onlara uygun gelen boşalmaların birleşimidir.Bununla brlikte onların algılanması,kuşkusuz ki, kalıtsal bir iletimle bazı önemli olayların kalıntısını temsil eder.Bu durum bireysel olarak edinilmiş isteri nöbetlerin benzetilebiilir.Doğumun ve doum süresince korkuya eşlik eden kalp ve solunum olaylarının,pek gerçek olduğu eyleminiböyle duygusal iz bırakabildiğini kabul ettik.
Bu şu anlama gelir:her bunalımın aslı toksik nedenlere dayanır.....
Yani gerçek bunalım dış tehlike,herhangi bir olasılık dahilinde olan acı algısına karşı tepki olduğu halde diğer tamamen anlaşılmaz ve yararsız kalmaktadır.
Bu tepkiye iki çıkar yol:bunalımın oluşması gerçekten eski travmatik bir olayın yinelenmesi ise,yanlıza bir sinyaldir ve bu duruma tepkinin kalan bölümünü ya kaçmaya ya savunmaya ya da yeni tehlikeli duruma karşı koymaya yarar..'
Psikanaliz Üzerine Konferanslar/ S.Freud/ syf; 99,100
Güzel kitap,alıntı yapmak zor aslında,bütün olarak daha güzel,tavsiye ediyoree
“Mutluluğun esrarlı bir yanı yoktur.Mutsuz insanlar birbirine benzer. Uzun zaman önce açılmış bazı yaralar,gerçekleşmemiş bazı dilekler,ayaklar altına alınmış gururlar,retle karşılanan aşk kıvılcımları,onlara yapışıp kalır; ya da kendileri onlara yapışır. Dolayısıyla her günlerini dünün bulutları altında yaşarlar.Mutlu insan ise arkasına dönüp bakmaz.İleriye de bakmaz.Böyle bir kişi “an” da yaşar. Ama bununda bir kusuru var. “An” asla bir şeyi veremez:Anlamı. Mutluluğun ve anlamın yolları aynı değildir.Mutluluğu bulmak için kişinin sadece anda yaşaması gerekir.... Ama eğer anlam istiyorsa -hayallerinin,sırlarının,hayatının anlamı- kişi ne kadar karanlık olursa olsun geçmişte,ne kadar belirsiz olursa olsun gelecek için yaşamalıdır. Böylece doğa mutluluk ve anlamı bizim için karıştırır ve bizden aralarında bir seçim yapmamızı bekler.”
Bir Cinayetin Psikanalizi/Jed Rubenfeld
yer o yer ama ne ben aynı ben'im ne sen aynı sen'sin.
üstelik sen ve ben, ben ve sen de değiliz.
Nazan Bekiroğu / Nun Masalları s.42
“Muhammed(aleyhisselatü vesselam) bir insandır ancak diğer insanlar gibi değildir. O, taşların arasında bir mücevher gibidir.” Kısacası, nefs (soul) nefs olarak kalır; tıpkı gecenin gece olarak kalması gibi. (Yoksa gece kaybolup gider sürekli gündüzü yaşardık) Bununla birlikte, evrensel insanın nefsi Hakku’l-yakîn’in bilgisine doğrudan erişemezse de diğer nefislerden farklı olarak hakikatin Ruhu’nun güneşinden yayılan şuayı yakalar. Bu mükemmel nefs İslam’da Peygamber’in nefsi ile temsil edilmiş olup, Meleklerin ve Ruhun indiği Kadir Gecesi’nden başka bir şey değildir. Ve kalp, yani bu ruhani şuaların temas ettiği nokta mükemmel nefsin bulutsuz gecesinde bir dolunay gibidir ve geceyi, diğer gecelerden farklı olarak, bin aydan daha hayırlı kılar. Demek oluyor ki Kadir Gecesi ile özdeşleştirdiğimiz mükemmel nefs diğer nefslerin arasında eşsiz, emsalsizdir. Nefsin Ruhun Güneşi’ne baktığı bu ay Aynu’l Yakîn’dir ve onun mevcudiyeti nefsi Fecrin doğuşuna kadar selamette tutar. Bu selamette tutma gece bitene kadardır; bir başka deyimle nefsin Gerçekliğinin Işığında sönmesine kadardır; geride sadece Birliğin Mutlak Selameti kalana kadardır.
Yakîn Risalesi, Martin Lings
.
'Alem ancak ilimle anlaşılabilir. İlim arttıkça da âlemler değişir ve çoğalır. İşte biz bu ayrı ayrı âlemleri süratle bir noktada toplayabildiğimizde insan oluruz.'
'Âhiret âlemi diye bahsedilen insanın düşünceleridir ve kişi bu âlemde hangi düşüncelerle yaşıyorsa gittiği âlemde de o düşüncelerle yaşayacaktır.'
'Kâinat bir noktadan ibaret iken kalem bu noktayı uzatıp harfleri, o harflerden kelimeleri yazmıştır. Her kelimeye birer isim, her isme de ayrı bir huy verildiği için dağdağalar çoğalmıştır. Eğer insan cümleyi bir noktada toplayabilirse geriye ne kâinat, ne de onun dağdağaları kalır.'
Noktanın Sonsuzluğu 1/Lütfi Filiz
Sakın ipek kurduna,kozasının içinde mahpus olduğu için acıyıp hanesini viran etme....Bil ki o bu tenhalıkta hoş ve sarhoştur.
Ey benim Allah'ım, emret ki sana sığınmış olan gönlü de, kimse hücresinden çıkarmaya kalkışmasın...
Samiha Ayverdi/Hancı
Kendinize sınır koymayınız. Tam aksine, elinizin uzanmadığı bir yer kalmayana kadar uzanın; bütün dünyayı kuşatacak bir şekilde uzanın; kendinizle buluştuğunuz yerde Tanrı’yla karşılaşıncaya değin uzanın! Uzanın! Uzanın!
Dostlarım, tam anlamıyla bir karanlık yoktur zaten. Fakat ışığın da dereceleri vardır. Her tür yaratığın da ışığa ihtiyacı da değişik derecelerdedir. Eğer ışığı fazla olursa onu kör eder, az olursa yine kör eder. Gün ortası, sizin için Anka kuşunun sabahından başka bir şey değildir. Sizin gece yarınız da kurbağa için gün ortası gibidir. Öyleyse karanlık, bizzat kendisi bir örtüye gereksinim duyarken, nasıl başka bir şeye örtü olabilir?
Sakın ha! Bir şeyi ya da bir işi örtmeye kalkışmayın. Çünkü, birisi sizin sırlarınızı söylemezse, sırlarınızı, sırlarınızın perdesi söyler. Kazanın içindekini bilen kazanın kapağı değil midir? Kapakları kaldırıldığı vakit, içi kurtçuk ve yılanlarla dolu olan kazanlara acıyorum doğrusu!
Size diyorum ki, ciğerlerinizdeki her nefes, içinizdeki bütün sırları havaya yayar. Ve her bakışınız da, gözlerinizdeki arzuları ve korkuları, bütün ağlayışları ve gülüşleri uzaklara taşır. Kapınızı çalan her düş, bilin ki bütün kapıları çalmıştır.
Bunun için kendinize yükleyeceğiniz yüklere dikkat edin! Bakacağınız yerlere dikkat edin! Kapılarınızı hangi düşlere açacağınıza ve hangi düşlere açacağınıza ve hangi düşlere kapatacağınıza dikkat edin!
Mirdâd/ Mihail Nuayme