okumayı çözdüğüm dönemlerde annemim bana aldığı ilk hikaye kitabı... çok heyecenalıydı; konuşan tavşan.. iskanbil kahıtlarından askerler... çok güzeldi...
'alice in wonderland' ve de 'through the looking glass' her zaman kimilerince lewis caroll ın saçmalıklarla dolu çocuk kitabı olarak bilinir.ve yine kraliçe victoria tarafından sevilmiş felan deniliyor.aslında bu kitap da victoria dönemi çok ağır şekilde eleştiriliyor.lütfen kitabı okumuş arkadaşlar yorum yapsın.bunların dışında kitap da çok zekice hazırlanmış diyaloglar ve de kurgular var.son olarak bazı kitapları çevirmek çok zor ve hatta bazen imkansız gibidir.işte alice in wonderland de çevirisi çok zor kitaplardan biridir.mümkünse orjinali okunmalı.
alice koştu bir tavşanın peşinden papyonlu ve aceleci uzun kulaklarının rüzgarda bıraktığı izden zamanın yuttuğu sözcüklerinin ardından o da yetişmek istedi bir masaya çok şey vaad etmeyen yuvarlak, kurabiye kokularının sallındığı masaya yolu bilmeden koştu alice peşinden ardında olmalıydı bir şeyin en azından sanmalıydı sandı kapılardan geçmeliydi uygun kapılardan, büyümek istediğinde ki yine sandı alice büyümesi gerektiğini, küçüldü kapılar küçülmek istediğinde ki yine sandı ki alice küçülmesi gerekiyordu, kapılar çok büyüdü büyük kapılardan geçti alice küçücük kalarak, görünmeyerek, yok olmasına ramak kalarak sandı ki alice böylesi en iyiydi, kapıdan geçmişti... renkli mantarların bahçesinde dinledi türlü ezgileri birileri ona fısılda dı duymak istediğini sandığı ezgileri alice sandığı herşeyi bulabiliyordu, alice alice alice sandığı herşeyi buluyordu, sandığı herşey onu buluyordu alice ardındaydı bişeyin izlerini kaybettiği şeyin izindeydi bir solukta yıkılacak biri yerde biri gökte iki başlı kraliçenin süvarileri hiç soluk alınmadığından yıkılmadan duruyorlardı duvarın üzerindeyse alice bulduğunu sandı bir yumurtanın aşşağı fırlattığı sözcüklerinin altında alice sandı, sözcükler ardında olduğunun iziydi oysa yumurta sözcüklerinin peşi sıra duvardan düşmekteydi alice alice... sadece sandı, ardında olduğu tat bir çaya batırılmış, kraliçenin olmayan dilinin üzerinde olmayan bir tat bırakarak eriyordu, zaman olmayanı varetmeye yetmiyordu alice zamanın peşinde zamanın tüm izlerini kaybetti oysa zaman alice’in sandıklarını var etmeye yetmedi çaya batırılmış bir kurabiyenin akreple yelkovanın dişsiz ağzında çürüyüşü gibi alice çürüdü sözcükler peşinden gelmediler...
@ alice beni de götür yeter senin gezdiğin :)
bende atlasam o şapkada aşağıya..hiç çıkmasam bi daha.............
ilk okuduğum kitaplardan...
Kendimi bugün tıpkı Alis gibi hissettim..Harikalar diyarındaydım çünkü..O kadar çok eğlendim ki..bunu yaşatan kişiye sonsuuuzz teşekkürler :))
alice nin ekmek elden su gölden takıldığı esrarengiz mekan..askerleriyle king atabilirsiniz..
Sanıldığı gibi çocuk kitabı olmadığını okuduktan yıllar sonra öğrendiğim kitap.
okumayı çözdüğüm dönemlerde annemim bana aldığı ilk hikaye kitabı... çok heyecenalıydı; konuşan tavşan.. iskanbil kahıtlarından askerler... çok güzeldi...
yokluk içinde varlık,varlık içinde yokluk..
'alice in wonderland' ve de 'through the looking glass' her zaman kimilerince lewis caroll ın saçmalıklarla dolu çocuk kitabı olarak bilinir.ve yine kraliçe victoria tarafından sevilmiş felan deniliyor.aslında bu kitap da victoria dönemi çok ağır şekilde eleştiriliyor.lütfen kitabı okumuş arkadaşlar yorum yapsın.bunların dışında kitap da çok zekice hazırlanmış diyaloglar ve de kurgular var.son olarak bazı kitapları çevirmek çok zor ve hatta bazen imkansız gibidir.işte alice in wonderland de çevirisi çok zor kitaplardan biridir.mümkünse orjinali okunmalı.
Alice: Buradan gitmek için bana hangi yolu izlemem gerektiğini söyler misin?
Cheshire Kedisi: Nereye gitmek istediğine bağlı bu.
Alice: Neresi olduğunun önemi yok!
Cheshire Kedisi: O zaman hangi yol olduğunun da bir önemi yok.
Alice: Sonunda herhangi bir yere varsın da.
Cheshire Kedisi: Elbette varacaksın. Eğer yeterince uzun yürürsen
alice koştu bir tavşanın peşinden
papyonlu ve aceleci
uzun kulaklarının rüzgarda bıraktığı izden
zamanın yuttuğu sözcüklerinin ardından
o da yetişmek istedi
bir masaya
çok şey vaad etmeyen
yuvarlak, kurabiye kokularının sallındığı masaya
yolu bilmeden koştu alice peşinden
ardında olmalıydı bir şeyin
en azından sanmalıydı
sandı
kapılardan geçmeliydi
uygun kapılardan, büyümek istediğinde ki yine sandı alice büyümesi gerektiğini, küçüldü kapılar
küçülmek istediğinde ki yine sandı ki alice küçülmesi gerekiyordu, kapılar çok büyüdü
büyük kapılardan geçti alice küçücük kalarak, görünmeyerek, yok olmasına ramak kalarak
sandı ki alice böylesi en iyiydi, kapıdan geçmişti...
renkli mantarların bahçesinde dinledi türlü ezgileri birileri ona fısılda dı duymak istediğini sandığı ezgileri
alice sandığı herşeyi bulabiliyordu, alice alice alice sandığı herşeyi buluyordu, sandığı herşey onu buluyordu
alice ardındaydı bişeyin
izlerini kaybettiği şeyin izindeydi
bir solukta yıkılacak biri yerde biri gökte iki başlı kraliçenin süvarileri hiç soluk alınmadığından yıkılmadan duruyorlardı
duvarın üzerindeyse alice bulduğunu sandı
bir yumurtanın aşşağı fırlattığı sözcüklerinin altında
alice sandı, sözcükler ardında olduğunun iziydi
oysa yumurta sözcüklerinin peşi sıra duvardan düşmekteydi
alice alice...
sadece sandı, ardında olduğu tat bir çaya batırılmış, kraliçenin olmayan dilinin üzerinde olmayan bir tat bırakarak eriyordu, zaman olmayanı varetmeye yetmiyordu
alice zamanın peşinde zamanın tüm izlerini kaybetti oysa
zaman alice’in sandıklarını var etmeye yetmedi
çaya batırılmış bir kurabiyenin akreple yelkovanın dişsiz ağzında çürüyüşü gibi alice çürüdü
sözcükler peşinden gelmediler...
neresiymis orasi bizde gidelim bari.....
GÖTÜR BiZi GiTTiGiN YERE ALiCE