Kültür Sanat Edebiyat Şiir

akıncılar sizce ne demek, akıncılar size neyi çağrıştırıyor?

akıncılar terimi Ali Yuva tarafından tarihinde eklendi

  • Bulut Kaptan
    Bulut Kaptan

    osmanlı ordusunun borda berelileriydi özel kuvvetleriydi girdikleri tüm savaşlarda kazanilan saferlerde dorudan etkili olmuşlardir. kendi aralarinda fedai, dalkılıç, serdengeçti, deli, azap, gönüllü gruplara ayrilmişlardir akıncilar diyer tüm osmanlı askerlerinden kıdemlidir direk padişaha baglidirlar.

  • Durmuş Ali Çatal
    Durmuş Ali Çatal

    Osmanlı'nın vurucu ve yıkıcı gücünü oluşturan gözüpek,Kartal Kanatlı,VATAN için serden geçen Yiğitler. Mekanları Cennet olsun.

  • Perihan Pehlivan
    Perihan Pehlivan

    şimdiki keşif bölüklerinin yaptığından çok daha başarılı işlere imza atmış at sırtında hedefe ulaşan gözü pek kullardan oluşan mini bir ordu. mutlaka ardından gelenlere büyük başarılar yaptıracak hedefleri gösterirlerdi. çünkü ozaman makam mevki hesabı yoktu. amaç Allah için, islamiyet için hizmet edip devletin sınırlarını genişletmekti. mazlumun yanında. kalleşlik edenlerin canında hükümrandılar okuduğum bazı yorumcuların yazdığı gibi bavul ticareti yapan yada, saldırgan tacizci güçler değildi. ruhları şad olsun.

  • Hasan Otomobilci
    Hasan Otomobilci

    çifte vatandaşlığın avantajlarını kullanıp, açıklamaya terbiyemin müsade etmediği şeyler yapmak için kolayca diğer ülkeye gidip gelen vatandaşlarımıza denir.

  • Selçuk Akçaören
    Selçuk Akçaören

    Tarihte keşif, yağma ve tahrip maksadıyla düşman ülkeye değişik yollardan takımlar halinde sızıp arkadan gelecek saldırılara zemin hazırlayanlara akıncı denmiştir….


    Bu vatan uğruna canlarını vermiş kahramanlarımıza karşı çok büyük bir hakaret ve büyük bir gaflet...
    Akıncılar sadece savaş halinde ve savaşın eşiğine geldiğimiz devletlerin topraklarını ihlal ederdi...Asla barış halinde olduğumuz bir devletin topraklarına girmezlerdi...osmanlının sonunu getiren yahudiler yeniçeri ocağını bozdular ama safkan türk ve türkmenlerden oluşan akıncı ocağını bozamadılar...Bozamayınca bitirmeye karar verdiler ve onların adamı olan aynı zamanda askerlikten hiç anlamayan Sinan paşa nın Haçova meydan savaşında bilerek yanlış istikamete gönderilmeleriyle büyük kayıplar verildi...25.000 kişilik bir akıncı grubu Keşif yapmaya çıkarlarken yanlış emir yüzünden bir anda 300.000 kişilik bir orduyla karşı karşıya geldiler...Ama kaçma imkanları varken şanlarına leke sürdürmemek için 25.000 korkusuz kahraman düşmanın üzerine ölüme yürüdü...Çoğunun kanları macaristan topraklarını suladı...Şu anda macaristanda binlerce isimsiz kahraman vatan evladı yatıyor...
    Ruhları şad olsun mekanları cennet olsun...
    Günümüzün Bordo Berelileri...

  • Soner Akın
    Soner Akın

    yahya kemal beyatlının akıncılar şiirinin anlamını öğrenmek istiyorum

  • Selçuk Akçaören
    Selçuk Akçaören

    Akıncılar.
    Gözünü budaktan esirgemeyen serhat boylarında akından akına koşan şanlı tarihimizin isimsiz kahramanları.
    Akıncılar zırh giymezlerdi.
    Akıncılar ın silahı atı kılıcı ve kalkanıydı başka silah kullanmazlardı.
    Akıncı olmak için hem öz Türk soyundan gelmek şarttı hemde akıncı kanı taşımak gerekliydi.
    Akıncılar savaşta özellikle bilgi taşımak keşif yapmak gibi özellikleri vardı.
    Akıncı birliği Haçova meydan savaşında(1595) büyük yara aldı bir dahada kendine gelemedi.Çünkü savaştan sonra gerekli ilgi gösterilemedi zamanla unutuldu.Özellikle Haçova Meydan savaşından sonra çünkü o savaşta düşmanın nerdeyse tamamı tüfekli olduğu için ve akıncılar savaşta her zaman en önde yer aldıkları için çok ağır kayıplar verdiler.(savaşı kazanmamıza rağmen)
    GAyriresmi kaynaklara göre o savaşta 20.000 civarında akıncı şehit olmuş.
    20.000... Koca bir orduya bedel 20.000 korkusuz vatan evladı.
    yazık! ...

  • Gökhan Ertürk
    Gökhan Ertürk

    Akıncılar: Tek cümleyle Osmanlı İmpatatorluğunun şimdiki jandarmaları.
    Görevleri: Sınırı korumak, sınır ihlali yapmakla da kalmayıp halka zarar veren güçleri durdurmak, komşu ülkelerin sınırlarından içeri girip bilgi toplamak gibi bir çok önemli görevleri vardı.Bu görevler ifa edilirken eğer bir düşman kuvvetiyle karşılaşılırsa o zaman çarpışırlar ve son kan damlası yere düşene kadar şavaşırlardı.
    Akıncıların yaptıkları bu akınları gaza hareketleri olarak adlandırıyoruz.
    Onlar bu işi yaparken yenilgi halinde devletin adı lekelenecek düşüncesiyle savaştıklarından çoğu harekatlarında başarılıydılar.
    Fatih sultan Mehmet zamanında öyle bir hal almışlardı ki Macaristan üzerinden geçip Almanya, İtalya ve Fransa içlerine kadar at sürüyorlardı ki İtalyanların çocuklarını 'Türkler geliyor' diyerek uyuttuklarını bir çok insan da bilmektedir.

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    Akıncıların gerçek lideri bolu f tipi cezaevinde...çok kelleler gidecek...az kaldı...

  • Cemal Akbıyık
    Cemal Akbıyık

    Tarihteki ilk komandolar

  • İbrahim Toluman
    İbrahim Toluman

    Günümüz insanı önce ben demeyi öyle bir öğrenmiş ve hatta kendi çıkarlarını herşeyin üzerinde görmeyi adet edinmiş ki,henüz vatanının her bir karış toprağı ile millet unsurunun her bir ferdi için de yapması gerekenler olduğunun bilincinde değil.Keşke onlar kadar yüce bir ruha ve sorumluluk duygusuna sahip olabilsek!

  • Depeche Mode
    Depeche Mode

    heryerlere aktında ne oldu,yine kaldın dımdızlak,oraya saldır buraya saldır,ne olacak bu işin sonu,hııı,de bana...

  • Cuma Maraşlı
    Cuma Maraşlı

    'sevgili arkadaşlar AKINCILARI size anlatmak isterdim ama onları kimse anlayamamışki bir düşünsenize; ALLAH için VATAN için elde KILIÇ diyar diyar dolaşıyorlar düşmanla çarpışıyorlar ANA Ocağı YAR kucaı nedir bilmezler ve bunu bir gün iki gün değil Bir Hayat boyu yapıyorlar.'

  • Camaaaa
    Camaaaa

    Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
    Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik

    Haykırdı ak tolgalı beylerbeyi 'ilerle'
    Bir yaz günü geçtik tunadan kafilelerle

    Şimşek gibi atıldık bir semte yedi koldan
    Şimşek gibi Türk atlarının geçtiği yoldan

    Bir gün yine doludizgin atlarımızla
    Yerden yedi kat arşa kanatlandık o hızla

    Cennette bu gün gülleri açmış görürüzde
    Hala o kızıl hatıra gitmez gözümüzde

    Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
    Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik

    YAHYA KEMAL BEYATLI

  • Seu Kuyt
    Seu Kuyt

    Osmanlı Akıncıları
    Hadi İSTEK /Sızıntı/Temmuz 2005

    Osmanlı’dan ne zaman bahsedilse, söz dönüp dolaşır akıncılara gelir. Aklımızda, ‘Akıncı nedir, hangi işlerden mesuldür, nasıl yaşar ve gâyesi nedir? ’ gibi birçok soru oluşur.
    Akıncılar yağma gâyesiyle düşman içine giren ve talanla hayatlarını geçiren bir topluluk değildi. Onlar, kendilerine kılıç çekmeyene kılıç çekmez; ‘aman’ dileyene dokunmazlardı. Serhat topraklarında yaşayan akıncıların pek çoğu, Avrupa ve Balkan dillerini bilen, aynı zamanda bilgili ve kültürlü insanlardı.
    Akıncılar, baştan neyi kabul ettiklerini çok iyi biliyor, ölümle kol kola hayatlarını devam ettiriyor ve bunu sırf Allah rızasını kazanmak uğruna yapıyorlardı.
    Akıncılar, gönüllerindeki aşk ve heyecanla kendilerini devletin milletin ve dinlerinin bekâsına adamış, gerektiğinde canını vermekten çekinmeyen Hak fedaileriydi. Gönlünde bu aşk ve heyecanı tutuşturabilen insan, cihadı en büyük ideali hâline getirir ve bu uğurda ölmeyi cana minnet bilir. Kalemiyle cihada iştirak eden yazardan, doğruluğu hâl diliyle anlatan Müslüman’ın yaptığı cihada kadar, çeşitli cihat şekilleri vardır. Akıncılar da haksızlığı, hak bilen düşmanla yaka paça olmayı tercih etmişler ve bunun neticesinde peygamberlikten sonra mertebelerin en büyüğü olan şehitliği talep etmişlerdir.
    İslâm gerektiğinde silâhlı mücadeleye cevaz vermiştir; ama, bu konuda birçok şart belirlemiştir. Müslümanların din, nesil ve mallarının müdafaa edilmesi, düşünce hak ve hürriyetlerinin korunması, yapılan karşılıklı anlaşmalara uyulmaması, Müslümanlara ve onların himayesinde bulunanlara zulmedilmesi, bu hususlardan sadece bazılarıdır. Ama ne acıdır ki biz, bu hakikatleri hiçbir zaman olduğu gibi dışarıya anlatamamışızdır.
    Akıncıların vazifesi, başlarındaki beylerin önderliğinde sınır muhafazasına çalışmaktır. Akıncılar, bulundukları toprakları korumakla birlikte gelebilecek saldırılara ve tehditlere karşı caydırıcı bir güç konumundaydılar. Avrupalıların sonraki asırlarda kurduğu özel komando birliklerini akıncılardan ilhâm alarak oluşturduğuna dâir rivayetler vardır.
    Akıncıların akınlarını, Hz. Peygamber (sas) dönemindeki seriyyelere benzetebiliriz. Gerektiği yerde düşmana fiilen karşı koyma, halkın can ve mal güvenliğini koruma ve bu uğurda savaşma, akıncıların vazgeçilmez hayat tarzıydı.
    Bir eski eğri kılıç... Kakmalarla süslü kını,
    Bununla belki yapılmıştı Türk’ün ilk akını!
    Bir eski eğri kılıç... Kabzasında yakutlar,
    Bununla belki kırılmıştı bir zaman putlar....
    Orhan Seyfi Orhon

  • Seu Kuyt
    Seu Kuyt

    bölüm 2

    Osmanlı, Hazreti Peygamber’in (sas) : “Ne zulmediniz ne de zulme uğrayınız.” sözünü kendine şiar edinmişti. O kimsenin hakkına tecavüz edip, kimseyi ezmezken; ezilmemeye, zulme uğramamaya da dikkat ediyordu. Bunun için Payitaht’ta ordu savaş için hazırlanırken, hafif piyade birliği olan akıncılarla zaman kazanılıyor, âni baskınlara karşı teyakkuzda olunuyor ve sınır muhafaza ediliyordu. Akıncılar, Fatih Sultan Mehmet’in şu sözlerini kendilerine düstur ediniyor gibidir: “Bu zahmet din yolunadır, ahirette Allah huzuruna varınca inayet ola. Zîrâ elimizde İslâm kılıcı var. Eğer bu zahmeti ihtiyar etmezsek, bize gazi demek yalan olur.” Yine şanlı padişah Fatih Sultan Mehmet: “Üstümüze kılıç çekilmedikçe, ülkemize girilmedikçe, teb’ama cefa edilmedikçe bizden kimseye zarar gelmez.” derken, onun akıncıları da aksini yapamazdı zaten. Müslümanlar, tarihin hiçbir devrinde, devlet, millet ve fert olarak kimseyi istismar etmedikleri gibi, hâkim oldukları yerlerde sömürü ve istismara da hiçbir şekilde izin vermediler.
    Akıncılığın temelinin Osman Gazi döneminde, Köse Mihal tarafından atıldığı söylenir. Orhan Gazi zamanında daimî piyade ve süvari askerlerinin teşkiline kadar hep akıncılar kullanılmıştır. Osmanlı uç beyliğinin kısa sürede devlet hâline gelmesi de, akıncılar sayesinde olmuştur. Akıncılığın bir ocak şeklinde kurulmasında Evrenos Beyin büyük emeği olmuştur.
    İlk zamanlar akıncı beylerinin çoğu, Osman Gazinin yoldaşları olan kumandanların çocuklarıydı. Akıncı beylerinin yetkileri çok geniştir, onlar istediklerini ocağa alır istemediklerini de ocaktan çıkarabilirlerdi. Divan-ı Hümâyun bu işlere hiç karışmazdı. Çok güvenilen akıncı beyi büyük bir selâhiyete sahipti, emirleri doğrudan doğruya padişahtan alırdı.
    Akıncı beylerinin rütbeleri sancak beyi seviyesindeydi. Akıncı eri, yüzlerce defa canını ortaya koyduğu için, diğer birçok ocağın subayından imtiyazlıydı. Akıncılar içerisinde fedai, dalkılıç, serdengeçti, deli, azap, gönüllü, beşli gibi şahıs ve grup isimleri vardı. Küçük rütbeli akıncı zabitlerine ‘toyca’ veya ‘taviçe’ denirdi. 16. yüzyıl sonlarında 40 bin olan akıncı mevcudu, zaman içerisinde artma ve azalmalar göstermiştir.
    Akıncılar, yakaladıkları esirlerden aldıkları bilgileri merkeze iletirlerdi. Akınlar, katılan akıncı sayısına göre isimler alırdı. 100 kişiden az akıncıyla yapılana çete, 100’den fazla kişiyle yapılana haramilik, akıncı beyinin kumandası altında yapılana ise, akın denirdi.
    Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik;
    Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik!
    Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı ilerle!
    Bir yaz günü geçtik Tuna’dan kâfilelerle
    Yahya Kemal Beyatlı
    Silâh ve teçhizatları uygun olmadığından, akıncılar kale kuşatmasına katılmazlardı; ancak akıncı fedâilerinden serdengeçtiler, kuşatılmış kaledeki düşmanın arasına dalarlardı.
    Akıncılar, sürekli ordu birliklerine dahil değildir. Rumeli’de serhat boylarına yakın yerlerde yaşayan akıncılar, sınır bölgelerinde pürüz çıkaran düşman memleketlerine âni baskınlar tertipleyerek onları yıpratırlardı.
    Bu gruplar içerisinde en ilginci ‘deli’ adı verilendir. Düşmanı görünce âdeta deliye dönen bu grubun mensuplarını kimse durduramazdı. Ordu ile sefere iştirak ettiklerinde, savaşın en ön safında yer alır ve düşmana ilk onlar saldırırdı. Bu gruptan olanlar bazen hiçbir silâh kullanmaz, sadece kendilerini savunmak için yanlarında bulundurdukları kalkanlarla düşmanın içerisine dalar, kendilerine yapılan kılıç hamlelerini kalkanlarıyla savuşturup, mermere vurarak sertleştirdikleri o koca elleriyle düşmanın yüzünde şimşekler çaktırırlardı. Topu topu bir avuç deliyle baş edemeyen düşman, geride kendi sayısına yakın Türk ordusunu görünce paniğe kapılır ve birer ikişer kaçışırdı. Bu delilerin bir kısmı eğersiz ata biner, bir kısmı da akşama kadar ellerini mermer gibi sert cisimlere vurarak nasır bağlatırdı. Kat kat nasır bağlamış bu eller, düşman için kılıçtan daha tesirli bir silâh olurdu. Deli adıyla anılan bu süvariler, 15. yüzyıl sonlarından itibaren istihdam edilmişlerdir. Önceleri sadece Avrupa’daki sınır boylarında kullanılan deliler, ‘bayrak’ adı altında 60’ar kişilik ocaklara ayrılırdı. Başlarındaki kumandanlarına Delibaşı denirdi. Delibaşın altında gönüllü ağası ve bölük ağası gibi zabitler vardı. Deli süvarisi olmak isteyen, cesaretiyle kendini ispatlamak zorundaydı. 16. yüzyılda kurt, sırtlan, pars gibi vahşi hayvan derilerinden yapılmış elbiseler giyen delilerin, atları da akıncılarınki gibi çevik ve dayanıklıydı. Delilerin silâhları ise, akıncılarınki gibi kılıç, kalkan mızrak, balta ve bozdoğandı. Akıncılar Hazreti Hamza ve Hazreti Ali’yi pîr olarak görürlerdi.
    Bilmemiş var mı geniş yeryüzünün serhaddi,
    Yıkmış ufkunda durup karşı koyan her seddi.
    Yeni bir ülkede yem vermek için atlarına
    Nice bin atlı kapılmıştı fetih rüzgârına.
    Yahya Kemal Beyatlı

  • Seu Kuyt
    Seu Kuyt

    bölüm 3

    Akıncılığa kabul edilmek çok zordu. Bunun için doğrudan doğruya beyin rızası gerekirdi. Zîrâ kötü bir akıncı, birliğin mahvına sebep olabilirdi. Çok süratli intikâl, seri hareket, harikulâde süvarilik, fevkalâde silâhşorluk bu işin olmazsa olmazlarındandı.
    Bazı istisnalar haricinde akıncılık, babadan oğula geçerdi. Akıncılar savaş zamanlarında ordudan önce düşman arazisine girerek, orduya yol açar ve kurulması muhtemel pusuları bozardı. Akıncılar düşman topraklarına girecekleri zaman, kademeli olarak birkaç bölüme ayrılır, ilk kuvvetin karşısına mukavemet eden bir düşman çıkarsa, arkadakiler yetişip ona yardım ederdi. Akıncıların hücumları âni ve sert olduğundan, hemen her zaman düşman kuvvetlerini sarsıp dağıtırdı. Ayrıca ordunun yolu üzerindeki hububat muhafazasını sağlamak, esirler vasıtasıyla düşmandan haber toplamak, köprü ve geçit gibi yerleri emniyet altında tutmak da akıncıların vazifeleri arasındaydı.
    Akıncı olabilmenin şartlarından birisi de, Osmanlı Türk’ü olmaktı. Devşirmelerin devletin her kademesine, hatta sadrazamlığa kadar, yükselebilme imkânı varken, akıncı olmaları imkânsızdı.
    Bir akıncı adayı; imam, köy kethüdası veya dürüst birini kefil göstermek zorundaydı.
    Akıncı ordu birlikleri diğer ordu ocakları gibi komuta kademesine bölünürdü. Her on akıncıyı onbaşı; yüz akıncıyı subaşı; bin akıncıyı da, binbaşı komuta ederdi. Bir hareketin akın adını alabilmesi için, bu akına beyinin katılması gerekiyordu.
    Bu komuta zincirini, bütün kuvvetlerin başında olan akıncı beyi tanımlardı. Akıncı beyini devlet tayin ederdi. Bu önemli kumandanlık uzun süre Mihaloğlu, Evrenosoğlu, Turhanoğlu ve Malkoçoğlu gibi ünlü akıncı ailelerinde kalmış ve babadan oğula intikal etmiştir. Mihaloğlu, Sofya’da; Evrenosoğulları, Arnavutlukta; Turhanoğulları, Mora’da; Malkoçoğulları da Silistre dolaylarında bulunurlardı. Osmanlı’da akıncılar, merkezî idareye bağlı değildi, sınır boylarında ocaklar hâlinde teşkilâtlandırılmıştı. Her mıntıkanın kumandanı ayrıydı ve akıncılar mensup oldukları sülâlenin ismiyle anılırdı.
    Akıncıların en yiğitleri ‘dalkılıç’ ve ‘serdengeçti’ adı ile anılırdı. Bunlar akıncıların fedai kısımlarıydı. Bu fedailerin düşman içine dalmak ve mahzûr bulunan bir kaleye girmek gibi çok zor görevleri vardı. Bu yiğitlerin çoğunun böyle bir vazifeden geri dönme ihtimalleri azdı. İhtiyar Cezzar Ahmet Paşa karşısında ilk yenilgisini tadan Napolyon’un şu sözleri, Osmanlı askerini anlamak açısından mânidârdır: “Osmanlı askerini dalkılıç olmaya mecbur edecek kadar sıkıştırmak el vermez, bir kere dalkılıç olmayı göze almış birkaç yüz adam meydana çıkarsa, mağlup olmamak mümkün değildir.’
    Akıncılar, ordunun genellikle beş günlük mesafe ilerisinde yol alırlardı. Bir düşman ordusuna dalmak gerektiği zaman, bu vazifeyi yapacaklar ordudan ayrılır, düşmanı vurmak icabeden yere kadar giderler, âni ve şiddetli şekilde düşman saflarına dalarlardı. Bunun neticesinde düşman şaşırır ve bozguna uğrardı.
    Düşmanın iktisadî ve mânevî yapısını alt üst ederek savaşın kazanılmasında önemli rol oynayan akıncıların akın taktiği şöyleydi: Akıncı ordusu belirli bölümlere ayrılır, ayrılanlar da daha küçük birliklere bölünerek yollarına devam ederdi. Sefer yapılacak ülkede her birliğin ele geçireceği şehir ve kasabalar önceden kararlaştırılır, dönüşte birlikler gene belirli yerlerde, fakat daha önce ayrıldıkları mevkilerde olmamak üzere birleşerek, vatan topraklarına dönerdi. Bu durum düşman ülkesini korku içerisinde bırakırdı. Kasırgalar gibi esip geçen akıncıların, ne zaman, nerede ortaya çıkacakları hakkında yüzlerce söylenti çıkardı.
    Devlet tarafından akıncıların isimlerini, eşkallerini ve tımara (toprağa) sahip olanların listelerini gösteren bir defter tutulurdu. Defterler iki nüsha hâlinde tanzim edilir, bunlardan biri merkezdeki defterhanede, diğeri de akıncıların bulundukları eyalet veya sancakların kadılıklarında muhafaza edilirdi. Böylece herhangi bir yolsuzluğa meydan verilmezdi. Her akın sonunda şehit veya malûllerin yerine, kuvvetli gençler akıncı olarak kaydedilirdi. Akıncılara tahsis edilen bir maaş yoktu. Elde ettikleri ganimetlerin 1/5’ini pençlik (humus) vergi olarak verdikten sonra, kalanlarla geçimlerini temin ederlerdi. Bazılarının ise tımarları (işleyebilecekleri toprakları) vardı.
    Akıncıların atları hızlı, dayanıklı ve süratli olanlardan seçilirdi. Akıncılar sefere çıkarken yanlarında dört-beş at götürürler, yorulan atları konak yerlerinde bırakarak, hız kaybetmeden yollarına devam ederlerdi.
    Uzun mesafeleri, kısa sürede koşabilecek şekilde yetiştirilen ve birçok meziyeti olan akın atlarının eskisi kadar yetiştirilememesi, bu teşkilâtın zayıflama sebeplerindendir. Fetihler döneminin sona ermesi ve duraklama devrinin başlaması ile akıncılar görülmez olmuştur. 1595 yılında Koca Sinan Paşanın Eflak’ta Prens Mihal’e yenilmesi üzerine Tuna’nın öte yakasında kalan akıncıların ve akın atlarının pek çoğu telef olmuştur. 16. yüzyıldan itibaren sayıları iyice azalan akıncılar, geri hizmetlerde kullanılmaya başlanmıştır. Akıncıların yerini bu dönemden sonra Kırım Hanlarının emri altındaki Tatar askerleri almıştır. Akıncı adı 1826 yılında resmen ortadan kalkmıştır.
    Akıncıların parolası, “Yazılan gelir başa”ydı. Yazılan mademki başa gelecekti, ölümden korkmak niyeydi? Bu yiğitler gözlerini budaktan sakınmaz, her yerde şehadeti ararlardı. Gece âbid olan bu Hak fedaileri, gündüz birer arslan kesilirlerdi. Akıncılardaki ruh hâlini anlamak, Kur’an-ı Kerim’in çeşitli yerlerinde geçen, “Malınızla ve canınızla cihat edin.” âyetini kavramaya bağlıdır. Çiftçilerin ellerindeki tohumları toprağın altında çürümeyeceğine inandıkları ve ellerindeki tohumları tereddüt etmeden toprağın bağrına saçıp beklemeye durdukları gibi, akıncılar da yapmış oldukları güzel işlerin karşılığını mutlaka göreceklerine inandıklarından, hayatlarını Hakk’ı korumaya ve ülkelerini savunmaya adamışlardır. Evet herkes inandığı kadar gerilime geçecek, o kadar bu yola baş koyacak ve o kadar toprağın bağrına tohum saçacaktır.

  • Esra Tahtalıoğlu
    Esra Tahtalıoğlu

    Osmanlı ordusunda Yardımcı Kuvvetler olarak görev yapan birliktir.Sınırları korumakla görevlidirler.

  • Seu Kuyt
    Seu Kuyt

    gabıdık gabıdık(atların koşarken çıkardıkları ses) balkanları fetheden yayılmacı dedelerimiz