bana hayatın tek yönlü olmadığını anlatıyor aşkın süslerden arındırılmış saf halini ortaya koyuyor çünki aşk öyle bir şey ki nice kralları önünde eğer nice insanları ölüme sürükleri büyük bi çekim kuzeti olduğunu ve kurtulmanın nerdeyse imkansızlığını anlatıyor
Onlar böyle düşünürken, ben, gün be gün imkansız bir sevgiyi büyütüyordum, ben, imkansız bir sevgiyi büyütüyordum bedenimde. Nuvanza bir gülümseyişle genç kız yapmıştı beni. Nuvanza bir gülümseyişle genç kız yapmıştı, çocuk bedenimin içindeki ruhumu. Şimdi bedenim, ruhuma ayak uydurmaya çalışıyordu. Tıpkı güçlü efendisinin hızlı yürüyüşüne ayak uydurmaya çalışan, çırpı bacaklı bir köle gibi. Ruhumun istediği gibi biçimleniyordu bedenim. Bedenim iyi sulanmış, iyi güneş almış, iyi bakılmış bir ağaç gibi gün be gün büyüyordu. Boyum uzuyordu, kalçalarım yuvarlaklaşıyordu, memelerim irileşiyordu. Bedenim ruhumun isteğine uymuş, imkansız bir aşka büyüyordu. Bir ben değildim bedenimdeki değişimi fark eden, biri daha vardı, keşke olmasaydı. Biri daha vardı, ben nasıl Nuvanza'yı seviyorsam, o da beni seven; keşke sevmeseydi. Ama seviyordu, en az benim Nuvanza'yı sevdiğim kadar. Soylu Zuvappiş'in oğlu, benim çocukluk arkadaşım İnara. Zavallı İnara, talihsiz İnara, tek suçu beni sevmek olan İnara.
Eğer Nuvanza olmasaydı, eğer Nuvanza'ya duyduğum bu aşk olmasaydı, İnara'nın sevgisi yeterdi onunla evlenmem için. İnara'nın sevgisi öyle büyüktü ki, onu bir kardeş gibi sevmeme rağmen, yine de evlenirdim onunla hiç düşünmeden. Onun bana duyduğu sevgi, sadece benim Nuvanza'ya duyduğum sevgiyle kıyaslanabilirdi. O kadar sahici, o kadar içten, o kadar çaresiz, o kadar kederli, o kadar umut dolu. İnara bana bakarken yıldızlar basardı gözlerini. İnara bana bakarken, yüzü incelirdi. Yüzü bir kızın yüzü gibi alımlı olurdu, çekici olurdu. O kadar çok kız vardı ki Hattuşa'da, İnara kendisine baksın diye kıvranan. Ama İnara'nın gözleri onları görmezdi, İnara gözlerini benden alamazdı. Bunu benim babam soylu Maruvaş bilirdi, bunu İnara'nın babası soylu Zuvappiş de bilirdi. Bilirler ama birbirlerine söylemezlerdi. İkisi de emindi söz zamanının yakında geleceğinden. Soylu Zuvappiş hediyeler göndermek için hazırlıklara başlamıştı bile. Onlara göre, bu evlilik Fırtına Tanrısı Teşup'un hükmü gibiydi, kaçınılmazdı. Vakti gelince olacaktı.
Ama hepsi de yanılıyordu. Çünkü benim açlığı büyüyen ruhum, benim açlığı büyüyen bedenim Nuvanza'ya aitti. Bu kutsal açlığı ancak Nuvanza giderebilirdi, ama Nuvanza'nın haberi yoktu bundan. Nuvanza sadece bakışlarımız karşılaştığında, iki kor parçası gibi yanan gözlerimi bilirdi, kızaran yüzümü bilirdi, rüzgarda yaprak gibi titreyen ince bedenimi bilirdi. Nuvanza belki halimi anlıyordu, anlıyordu ama anlamazlıktan geliyordu. Belki de anlamıyordu, benim deli dolu bir kız olmama veriyordu bu hallerimi. Ya da bilmemek işine geliyordu. Ama bilmezden gelmek koruyamayacaktı onu. Çünkü etimdeki ateş hem onu, hem beni yakacak kadar harlıydı, alevliydi, güçlüydü. Ve aklım yapma dese de, yüreğim, etim sürükleyip götürecekti beni Nuvanza'nın yatağına. Ve o gün uzak değildi. Ve ben Hasat Bayram'ında yaptım yapacağımı.
O sabah erkenden kalktık, o sabah temizlendik, o sabah en güzel giysilerimizi giydik. O sabah Hattuşa'nın sıcak havasını ciğerlerimize çektik. O sabah sarayın önüne gittik. Kral ve Kraliçe sarayın kapısına çıkınca, kırmızı giysili çalgıcılarla ilahiciler, Kral ve Kraliçe'nin yanlarında yerlerini alınca, Kral ve Kraliçe hazır olunca tören alayı yola koyuldu. Yürüyüşle birlikte çalgıcılar müzik aletlerini çaldılar. İlahiciler dualar söyleyerek dans etmeye başladılar. Kral Muvatalli ve Kraliçe yürüdü. Kral ve Kraliçe yürürken halkı selamladı. Biz soylular, Kral ve Kraliçe'nin arkasından yürüdük. Biz soylular, halkı selamladık. Bizim ardımızdan saray görevlileri geliyordu. Saray görevlileri Tanrılar'a sunulacak adakları taşıyordu. Herkesin gözü, muhteşem giysiler içindeki Kral Muvatalli ile Kraliçe'deydi. Ama ben Kral'la Kraliçe'ye bakmıyordum. Ben, Muvatalli'nin bir sıra arkasında yürüyen Nuvanza'ya bakıyordum. Gözlerim ona kenetlenmişti, oysa tören yeri rengarenkti. Oysa ülkenin en yetenekli müzisyenleri, en güzel şarkılarını söylüyordu. Oysa ülkenin en yetenekli dansçıları, en güzel danslarını yapıyordu. Oysa ülkenin en yetenekli akrobatları, en muhteşem gösterilerini yapıyordu. Halk toplanmış onları izliyordu, benim umrumda değildi. Ben sadece Nuvanza'ya izledim. Adım atışını, kaslı bedeninin kendinden emin sarsılışını, dik başını, tanıdıklarına sıcacık gülümseyişini izledim. Karısı Manni yanında yoktu, ben, Nuvanza'yı izledim. Tapınağa vardık, ben, Nuvanza'yı izledim. Tapınakta başrahip karşıladı bizi, ben, Nuvanza'yı izledim. Başrahip töreni başlattı, dualar okudu, Kral ve Kraliçe, tanrıların önünde diz kırdılar, saygıyla eğildiler, ben, Nuvanza'yı izledim. Tütsülerin kokusu tapınağı tuttu, Tanrılar'a adaklar sunuldu, ben, Nuvanza'yı izledim. Kafile neşelendi, hep birlikte yemek yenildi, şarap içildi, bira içildi, ben, Nuvanza'yı izledim. Tören bitti, kralla kraliçe önde bütün kafile saraya döndü, ben, Nuvanza'yı izledim. Vakit öğleyi buldu, Nuvanza yalnız kaldı, ben, Nuvanza'yı izledim. Nuvanza şaraptan ve sıcaktan bunaldı, nehre doğru yürüdü, ben, Nuvanza'yı izledim. Nuvanza kuytu bir köşe buldu, Nuvanza ağacın gölgesine uzandı, Nuvanza gözlerini kapadı, ben, Nuvanza'yı izledim. Ve izlemek dayanılmaz olunca, ben sadece izlemekten vazgeçtim; yaklaştım. Bir yılan gibi sürünerek değil, sahibini uyandırmaktan çekinen sadık bir köpek gibi. Binicisine yakın olmak isteyen bir kısrak gibi ama sessizce yaklaştım. Heyecandan dudaklarım kurudu, ona yaklaştım. Kalbim bir kuş gibi kanatlandı, delice çarmaya başladı, ona yaklaştım. Bacaklarım titremeye başladı, ona yaklaştım. Soluk alışlarını duydum, duydukça daha çok yaklaştım. Nuvanza'nın geniş göğsünün bir körük gibi inip kalktığını gördüm, yaklaştım. Ayağımın altında bir dal kırıldı, yaklaştım. Nuvanza gözlerini açtı, beni gördü, yaklaştım. Nuvanza beni görünce şaşırmadı, gülümsemedi, gözlerinde hiç görmediğim bir parıltıyla baktı. Yaklaştım. Nuvanza'nın bakışları vahşileşti, parıltı derinleşti. Ürkmedim, korkmadım, ben Nuvanza'ya yaklaştım. Nuvanza bana uzandı. Nuvanza elimi tuttu. Nuvanza beni kendine çekti. Nuvanza uzanıp boynumdan öptü. Nuvanza elini bacaklarımın arasına soktu. Nuvanza'nın parmakları ıslandı. Nuvanza başını geniş elbisemin altına soktu. Memelerimi buldu, memelerimi öptü, benim hoşuma gitti. Nuvanza benim giysilerimi çıkardı, hoşuma gitti. Nuvanza kendi giysilerini çıkardı. Otlar gibi, ağaçlar gibi, nehir gibi çıplak kaldık, hoşuma gitti. Nuvanza bedenini bana sürdü, hoşuma gitti. Nuvanza beni sevdi, Nuvanza beni aldı, Nuvanza beni kadın yaptı, hoşuma gitti. Önce biraz canım yandı ama hoşuma gitti. Önce biraz korktum ama hoşuma gitti. Ve sonra yan yana uzandık. Ve sonra o bana dedi ki: Neden koynuma girdin? Ve ben ona dedim ki: Çünkü seni sevdim. Nuvanza yüzüme baktı ve dedi ki; Ben senin babanın arkadaşıyım. Dedi ki: Ben senin babanın yaşındayım. Dedi ki: Benim karım var. Dedi ki: Benim oğlum var.
Dedim ki: Ben senden bir şey istemiyorum. Dedim ki: Bir insan, bir nehri nasıl severse ki nehir o insanı bilmez, ben seni öyle seviyorum. Dedim ki: Ben senden bir şey istemiyorum. Bir çocuk, oyunu nasıl severse ki oyun o çocuğu bilmez, ben seni öyle seviyorum. Dedim ki: Bir genç kız, bir çiçeği koparmadan, uzaktan koklayarak nasıl severse, ki çiçek o genç kızı bilmez, ben seni öyle seviyorum. Dedim ki: Ben senden bir şey istemiyorum, gülümsemeni eksik etme yeter. Nuvanza yüzüme baktı. Nuvanza yüzüme bakarken gözleri nemlendi. Nuvanza'nın gözlerinde iki çiy tanesi belirdi. Nuvanza'nın esmer yanakları iki çiy tanesiyle nemlendi. Ama Nuvanza, tek söz söylemedi. Ben de söylemedim. Öylece durduk nehrin kenarında. Öylece durduk ağaçların altında. Öylece durduk birbirimizin yakınında. Öylece durduk, Hattuşa'da bayram vardı.
Kitaplarında, cinayete kurban giden şahısların ve cinayetin işlendiği ortamların gerçekçi betimlemeleri sonucu korku hissini de kalbimde uyandırmayı başaran, polisiye romanın parmakla gösterilebilecek usta yazarıdır kendileri.
ahmet ümit benim için süpper bir polisiye romanı yazarı kuklaya gelince de bu kitap süper bu kitapta bence her insanı iyi tanıman gerektiğini ve bazı insanların güvensiz olduğu ortadadır
Ya tamam iyi yazar ama arkadaşlar son çıkan Kavim (gerçi kitabın kendisini daha okumadım) kitabının konusunu okuduğumda aklıma hemen meşhur bir kitap ve o kitabın yakın tarihte çekilmiş bir filmi geldi... Yani biraz esinlenilmiş mi yoksa sadece denk mi gelmiş bilemiyorum...
türkiyenin stephen kingi üzerine yok polisiye öyküde kitaplarını çok severek okuyorum.çizgi roman şeklinde çıkardıı komiser nevzat-çiçekçinin ölümü de çok orjinal bir fikir
Türkiye'deki sayılı polisiye yazarlarından biri.Bence çok iyi yazıyor.Ne kadar kalın olursa olsun kitaplarının okunma süresi maksimum 2 gün.Bütün kitaplarını tavsiye ederim.
En güzel kitabı KUKLA idi. Son çıkan Kavim hariç tüm kitapları var ama kurguları çok beğenmedim.Patasana çok sıradan geldi bana. Daha sarmal hikayeler çıkabilir.
ilk polisiye roman olarak okuduğum kitap PATASANA'YDı.kurgusundan etkilendiğim ve katili tahmin etmekte zorlandığım,kitabın sonunu heycanla okuduğum,ve doğudaki terörist olayları ve inançlar hakkında bilgi sahibi olduğum mükemmel bir kitaptı.ve benim de AHMET ÜMİT hayranlığım böyle başladı işte....(BAYOĞLU RAPSODİSİ,ŞEYTAN AYRINTIDA GİZLİDİR...diğer okuduğum romanları) KAVİM'i okuyanınız[ var mı aranızda?
türkiyedeki en iyi polisiye yazarı bence.bütün kitaplarını okudum.hepsi çok güzel kurgulanmış.özellikle beyoğlu rapsodisi çok ilginç bi kitap.bence filmi çekilecek kadar orjinal bi senaryo..
Başarılı bir yazar.Polisiye romanları sevdirdi bana. 'Kukla ' hepsinden de güzel.Sanki arada' Kurtlar Vadisi' ni ve bu dizideki karakter 'Doğu Bey' i hatırlattı kitabın bazı kahramanları.'Beyoğlu Rapsodisi' de özellikle sonunu çok beğendiğim kitaplarından.....
'sosyalizm'in yuvası olan Moskova'da acı bir gerçekle karşılaştı.. inandığı, bunun için ölümü göze aldığı, bu uğurda sevdiklerini kaybettiği sosyalizmin hayal ettiği gibi olmadığı..
ahmet ümit polisitrede bir numara severek okuyorum
en iyi türk polisiye roman yazarı
yüregine saglıkkkk :))))) bab-ı esrar gibi kitapların devamını beklerizzz tüm yazarlarımızdaannn
bab ı esrar ı okudum buyulendım hayran oldum ve elıne yuregıne saglık usta....ıkı denızın bulustugu yerde gorusmek umudu ıle...
En sevdiğim yazarlardan biri :)
Bab-ı Esrar şu an okuduğum son kitabı...
çok ii bi polisiye roman yazarıdır kar kokusu tavsiye edebileceğim bir romanıdır...
beyoglu rapsodisi...
“Hoş geldin ey uzak yolların yolcusu! Hastalanmış mutluluğa, uzun ömürlü kedere, sona erdireceğin yasıma hoş geldin”
Ninatta...
severek ve begenerek okudugum yazarlardan biri
polisiye romanları çok iyi
polisiyede vaz geçilmez yazarlarımdandır kitapları çok heycan verici
bana hayatın tek yönlü olmadığını anlatıyor aşkın süslerden arındırılmış saf halini ortaya koyuyor çünki aşk öyle bir şey ki nice kralları önünde eğer nice insanları ölüme sürükleri büyük bi çekim kuzeti olduğunu ve kurtulmanın nerdeyse imkansızlığını anlatıyor
'aşk köpekleşmektir' in yazarı aşkı rezil eden yazar
Dördüncü tablet_____
Onlar böyle düşünürken, ben, gün be gün imkansız bir sevgiyi büyütüyordum, ben, imkansız bir sevgiyi büyütüyordum bedenimde.
Nuvanza bir gülümseyişle genç kız yapmıştı beni.
Nuvanza bir gülümseyişle genç kız yapmıştı, çocuk bedenimin içindeki ruhumu.
Şimdi bedenim, ruhuma ayak uydurmaya çalışıyordu.
Tıpkı güçlü efendisinin hızlı yürüyüşüne ayak uydurmaya çalışan, çırpı bacaklı bir köle gibi.
Ruhumun istediği gibi biçimleniyordu bedenim.
Bedenim iyi sulanmış, iyi güneş almış, iyi bakılmış bir ağaç gibi gün be gün büyüyordu.
Boyum uzuyordu, kalçalarım yuvarlaklaşıyordu, memelerim irileşiyordu.
Bedenim ruhumun isteğine uymuş, imkansız bir aşka büyüyordu.
Bir ben değildim bedenimdeki değişimi fark eden, biri daha vardı, keşke olmasaydı.
Biri daha vardı, ben nasıl Nuvanza'yı seviyorsam, o da beni seven; keşke sevmeseydi.
Ama seviyordu, en az benim Nuvanza'yı sevdiğim kadar.
Soylu Zuvappiş'in oğlu, benim çocukluk arkadaşım İnara.
Zavallı İnara, talihsiz İnara, tek suçu beni sevmek olan İnara.
Eğer Nuvanza olmasaydı, eğer Nuvanza'ya duyduğum bu aşk olmasaydı, İnara'nın sevgisi yeterdi onunla evlenmem için.
İnara'nın sevgisi öyle büyüktü ki, onu bir kardeş gibi sevmeme rağmen, yine de evlenirdim onunla hiç düşünmeden.
Onun bana duyduğu sevgi, sadece benim Nuvanza'ya duyduğum sevgiyle kıyaslanabilirdi.
O kadar sahici, o kadar içten, o kadar çaresiz, o kadar kederli, o kadar umut dolu.
İnara bana bakarken yıldızlar basardı gözlerini.
İnara bana bakarken, yüzü incelirdi.
Yüzü bir kızın yüzü gibi alımlı olurdu, çekici olurdu.
O kadar çok kız vardı ki Hattuşa'da, İnara kendisine baksın diye kıvranan.
Ama İnara'nın gözleri onları görmezdi, İnara gözlerini benden alamazdı.
Bunu benim babam soylu Maruvaş bilirdi, bunu İnara'nın babası soylu Zuvappiş de bilirdi.
Bilirler ama birbirlerine söylemezlerdi.
İkisi de emindi söz zamanının yakında geleceğinden.
Soylu Zuvappiş hediyeler göndermek için hazırlıklara başlamıştı bile.
Onlara göre, bu evlilik Fırtına Tanrısı Teşup'un hükmü gibiydi, kaçınılmazdı. Vakti gelince olacaktı.
Ama hepsi de yanılıyordu.
Çünkü benim açlığı büyüyen ruhum, benim açlığı büyüyen bedenim Nuvanza'ya aitti.
Bu kutsal açlığı ancak Nuvanza giderebilirdi, ama Nuvanza'nın haberi yoktu bundan.
Nuvanza sadece bakışlarımız karşılaştığında, iki kor parçası gibi yanan gözlerimi bilirdi, kızaran yüzümü bilirdi, rüzgarda yaprak gibi titreyen ince bedenimi bilirdi.
Nuvanza belki halimi anlıyordu, anlıyordu ama anlamazlıktan geliyordu.
Belki de anlamıyordu, benim deli dolu bir kız olmama veriyordu bu hallerimi.
Ya da bilmemek işine geliyordu.
Ama bilmezden gelmek koruyamayacaktı onu.
Çünkü etimdeki ateş hem onu, hem beni yakacak kadar harlıydı, alevliydi, güçlüydü.
Ve aklım yapma dese de, yüreğim, etim sürükleyip götürecekti beni Nuvanza'nın yatağına.
Ve o gün uzak değildi.
Ve ben Hasat Bayram'ında yaptım yapacağımı.
O sabah erkenden kalktık, o sabah temizlendik, o sabah en güzel giysilerimizi giydik.
O sabah Hattuşa'nın sıcak havasını ciğerlerimize çektik.
O sabah sarayın önüne gittik.
Kral ve Kraliçe sarayın kapısına çıkınca, kırmızı giysili çalgıcılarla ilahiciler, Kral ve Kraliçe'nin yanlarında yerlerini alınca, Kral ve Kraliçe hazır olunca tören alayı yola koyuldu.
Yürüyüşle birlikte çalgıcılar müzik aletlerini çaldılar.
İlahiciler dualar söyleyerek dans etmeye başladılar.
Kral Muvatalli ve Kraliçe yürüdü.
Kral ve Kraliçe yürürken halkı selamladı.
Biz soylular, Kral ve Kraliçe'nin arkasından yürüdük.
Biz soylular, halkı selamladık.
Bizim ardımızdan saray görevlileri geliyordu.
Saray görevlileri Tanrılar'a sunulacak adakları taşıyordu.
Herkesin gözü, muhteşem giysiler içindeki Kral Muvatalli ile Kraliçe'deydi.
Ama ben Kral'la Kraliçe'ye bakmıyordum.
Ben, Muvatalli'nin bir sıra arkasında yürüyen Nuvanza'ya bakıyordum.
Gözlerim ona kenetlenmişti, oysa tören yeri rengarenkti.
Oysa ülkenin en yetenekli müzisyenleri, en güzel şarkılarını söylüyordu.
Oysa ülkenin en yetenekli dansçıları, en güzel danslarını yapıyordu.
Oysa ülkenin en yetenekli akrobatları, en muhteşem gösterilerini yapıyordu.
Halk toplanmış onları izliyordu, benim umrumda değildi.
Ben sadece Nuvanza'ya izledim.
Adım atışını, kaslı bedeninin kendinden emin sarsılışını, dik başını, tanıdıklarına sıcacık gülümseyişini izledim.
Karısı Manni yanında yoktu, ben, Nuvanza'yı izledim.
Tapınağa vardık, ben, Nuvanza'yı izledim.
Tapınakta başrahip karşıladı bizi, ben, Nuvanza'yı izledim.
Başrahip töreni başlattı, dualar okudu, Kral ve Kraliçe, tanrıların önünde diz kırdılar, saygıyla eğildiler, ben, Nuvanza'yı izledim.
Tütsülerin kokusu tapınağı tuttu, Tanrılar'a adaklar sunuldu, ben, Nuvanza'yı izledim.
Kafile neşelendi, hep birlikte yemek yenildi, şarap içildi, bira içildi, ben, Nuvanza'yı izledim.
Tören bitti, kralla kraliçe önde bütün kafile saraya döndü, ben, Nuvanza'yı izledim.
Vakit öğleyi buldu, Nuvanza yalnız kaldı, ben, Nuvanza'yı izledim.
Nuvanza şaraptan ve sıcaktan bunaldı, nehre doğru yürüdü, ben, Nuvanza'yı izledim.
Nuvanza kuytu bir köşe buldu, Nuvanza ağacın gölgesine uzandı, Nuvanza gözlerini kapadı, ben, Nuvanza'yı izledim.
Ve izlemek dayanılmaz olunca, ben sadece izlemekten vazgeçtim; yaklaştım.
Bir yılan gibi sürünerek değil,
sahibini uyandırmaktan çekinen sadık bir köpek gibi.
Binicisine yakın olmak isteyen bir kısrak gibi ama sessizce yaklaştım.
Heyecandan dudaklarım kurudu, ona yaklaştım.
Kalbim bir kuş gibi kanatlandı, delice çarmaya başladı, ona yaklaştım.
Bacaklarım titremeye başladı, ona yaklaştım.
Soluk alışlarını duydum, duydukça daha çok yaklaştım.
Nuvanza'nın geniş göğsünün bir körük gibi inip kalktığını gördüm, yaklaştım.
Ayağımın altında bir dal kırıldı, yaklaştım.
Nuvanza gözlerini açtı, beni gördü, yaklaştım.
Nuvanza beni görünce şaşırmadı, gülümsemedi, gözlerinde hiç görmediğim bir parıltıyla baktı.
Yaklaştım.
Nuvanza'nın bakışları vahşileşti, parıltı derinleşti.
Ürkmedim, korkmadım, ben Nuvanza'ya yaklaştım.
Nuvanza bana uzandı.
Nuvanza elimi tuttu.
Nuvanza beni kendine çekti.
Nuvanza uzanıp boynumdan öptü.
Nuvanza elini bacaklarımın arasına soktu.
Nuvanza'nın parmakları ıslandı.
Nuvanza başını geniş elbisemin altına soktu.
Memelerimi buldu, memelerimi öptü, benim hoşuma gitti.
Nuvanza benim giysilerimi çıkardı, hoşuma gitti.
Nuvanza kendi giysilerini çıkardı.
Otlar gibi, ağaçlar gibi, nehir gibi çıplak kaldık, hoşuma gitti.
Nuvanza bedenini bana sürdü, hoşuma gitti.
Nuvanza beni sevdi, Nuvanza beni aldı, Nuvanza beni kadın yaptı, hoşuma gitti.
Önce biraz canım yandı ama hoşuma gitti.
Önce biraz korktum ama hoşuma gitti.
Ve sonra yan yana uzandık.
Ve sonra o bana dedi ki:
Neden koynuma girdin?
Ve ben ona dedim ki:
Çünkü seni sevdim.
Nuvanza yüzüme baktı ve dedi ki; Ben senin babanın arkadaşıyım.
Dedi ki:
Ben senin babanın yaşındayım.
Dedi ki:
Benim karım var.
Dedi ki:
Benim oğlum var.
Dedim ki:
Ben senden bir şey istemiyorum.
Dedim ki:
Bir insan, bir nehri nasıl severse ki nehir o insanı bilmez, ben seni öyle seviyorum.
Dedim ki:
Ben senden bir şey istemiyorum.
Bir çocuk, oyunu nasıl severse ki oyun o çocuğu bilmez, ben seni öyle seviyorum.
Dedim ki:
Bir genç kız, bir çiçeği koparmadan, uzaktan koklayarak nasıl severse, ki çiçek o genç kızı bilmez, ben seni öyle seviyorum.
Dedim ki:
Ben senden bir şey istemiyorum, gülümsemeni eksik etme yeter.
Nuvanza yüzüme baktı.
Nuvanza yüzüme bakarken gözleri nemlendi.
Nuvanza'nın gözlerinde iki çiy tanesi belirdi.
Nuvanza'nın esmer yanakları iki çiy tanesiyle nemlendi.
Ama Nuvanza, tek söz söylemedi.
Ben de söylemedim.
Öylece durduk nehrin kenarında.
Öylece durduk ağaçların altında.
Öylece durduk birbirimizin yakınında.
Öylece durduk, Hattuşa'da bayram vardı.
yeni duydum ismini!
Kitaplarında, cinayete kurban giden şahısların ve cinayetin işlendiği ortamların gerçekçi betimlemeleri sonucu korku hissini de kalbimde uyandırmayı başaran, polisiye romanın parmakla gösterilebilecek usta yazarıdır kendileri.
ahmet ümit benim için süpper bir polisiye romanı yazarı kuklaya gelince de bu kitap süper bu kitapta bence her insanı iyi tanıman gerektiğini ve bazı insanların güvensiz olduğu ortadadır
Kukla adlı kitabi oldukça güzel...tavsiye olunur...
ahmet ümit yazı olarak sade ama anlatım olarak oldukca iç içe kitaplarının finali genelde son 4_5sayfada buda soluksuz okunmasını saglıyor
Ya tamam iyi yazar ama arkadaşlar son çıkan Kavim (gerçi kitabın kendisini daha okumadım) kitabının konusunu okuduğumda aklıma hemen meşhur bir kitap ve o kitabın yakın tarihte çekilmiş bir filmi geldi... Yani biraz esinlenilmiş mi yoksa sadece denk mi gelmiş bilemiyorum...
ahmet ümit artık polisiye de kendini bu ülkede kanıtlamış bir yazardır....kitaplarını gerçekten severek okuyorum
türkiyenin stephen kingi üzerine yok polisiye öyküde kitaplarını çok severek okuyorum.çizgi roman şeklinde çıkardıı komiser nevzat-çiçekçinin ölümü de çok orjinal bir fikir
Türkiye'deki sayılı polisiye yazarlarından biri.Bence çok iyi yazıyor.Ne kadar kalın olursa olsun kitaplarının okunma süresi maksimum 2 gün.Bütün kitaplarını tavsiye ederim.
En güzel kitabı KUKLA idi. Son çıkan Kavim hariç tüm kitapları var ama kurguları çok beğenmedim.Patasana çok sıradan geldi bana. Daha sarmal hikayeler çıkabilir.
Beni şaşırtan Türk yazar.
ilk polisiye roman olarak okuduğum kitap PATASANA'YDı.kurgusundan etkilendiğim ve katili tahmin etmekte zorlandığım,kitabın sonunu heycanla okuduğum,ve doğudaki terörist olayları ve inançlar hakkında bilgi sahibi olduğum mükemmel bir kitaptı.ve benim de AHMET ÜMİT hayranlığım böyle başladı işte....(BAYOĞLU RAPSODİSİ,ŞEYTAN AYRINTIDA GİZLİDİR...diğer okuduğum romanları) KAVİM'i okuyanınız[ var mı aranızda?
Olağanüstü bir yazar. Özellikle Beyoğlu Rapsodisi mükemmel
türkiyedeki en iyi polisiye yazarı bence.bütün kitaplarını okudum.hepsi çok güzel kurgulanmış.özellikle beyoğlu rapsodisi çok ilginç bi kitap.bence filmi çekilecek kadar orjinal bi senaryo..
çok iyi bir polisiye yazarı,bütün kitaplarını okudum
Başarılı bir yazar.Polisiye romanları sevdirdi bana.
'Kukla ' hepsinden de güzel.Sanki arada' Kurtlar Vadisi' ni ve bu dizideki karakter 'Doğu Bey' i hatırlattı kitabın bazı kahramanları.'Beyoğlu Rapsodisi' de özellikle sonunu çok beğendiğim kitaplarından.....
'sosyalizm'in yuvası olan Moskova'da acı bir gerçekle karşılaştı..
inandığı, bunun için ölümü göze aldığı, bu uğurda sevdiklerini kaybettiği sosyalizmin hayal ettiği gibi olmadığı..