'samimiyet dediğimiz şey, belki de bir sirayet duygusudur.'
Türk edebiyatının en güzel romanı Huzur'u kaleme almış olan, Türkçenin en büyük yazarı.
huzur'da, karşıdan karşıya geçen, belinden aşağısı olmayan bir dilenciyi '...bu haliyle bir insandan daha çok, yarım kalmış bir düşünceye benziyordu.' diye tasvir edebilen, edebiyat profösörü, feylezof, şair..
ne icindeyim zamanin ne de busbutun disinda yekpâre, genis bir ânin parcalanmaz akisinda
ahmet hamdi tanpınar, 23 haziran 1901 tarihinde istanbul'da doğdu. istanbul'da ravaz-i maarif ibtidaisi'nde, sinop ve siirt rüşdiyeleri'nde, vefa, kerkük ve antalya sultanileri'nde öğrenim gördü. baytar mektebi'ni bırakarak girdiği istanbul üniversitesi edebiyat fakültesi'nden 1923 yılında mezun oldu.
erzurum, konya ve ankara liseleri'yle, gazi eğitim enstitüsü ve güzel sanatlar akademisi'nde edebiyat öğretmenliği yaptı. aynı akademide estetik ve sanat tarihi dersleri verdi (1932 - 1939) . 1939 yılında istanbul üniversitesi'ne yeni türk edebiyatı profesörü olarak atandı.
maraş milletvekili olarak 1942-1946 yıllarında türkiye büyük millet meclisi'nde bulundu. bir süre milli eğitim müfettişliği yaptıktan ve güzel sanatlar akademisi'nde eski görevinde çalıştıktan sonra 1949 yılında istanbul üniversitesi, edebiyat fakültesi türk dili ve edebiyatı bölümü'ne yeniden döndü ve bu görevde iken 24 ocak 1962 tarihinde istanbul'da öldü.
Eskinin yıkılıp yeninin tam olarak henüz kurulmadığı bir çağın yazarı. Saatleri Ayarlama Enstitüsü bu temel üzerinde baştan sona ironik bir dille yazılmıştır. En güzel romanı aşkı, daha doğrusu kadınla erkeğin aşka farklı yaklaşımlarını, aşkın her iki cinsi nasıl farklı şekilde etkilediğini anlattığı Huzur.
Hayri Birdal,yani Saatleri Ayarlama Enstitüsü.Ve Huzur.Eğer Türk Edebiyatında klasikler oluşturulacak olursa,her iki roman da klasikler arasına girer.Değeri fazla bilinmeyen cumhuriyet dönemi en önemli şair ve yazarlarımızdan birisi.Tek kusuru çok aşık olması :)
edebiyat bölümü dördüncü sınıfta yeni edebiyat dalında en çok karşımıza çıkan çok farklı bir şahsiyet çok ilginç bir hayat görüşü var ayrıca sınavımızın birinde soru 'ne içindeyim zamanın'dı allahım ne derin anlamları varmış -rüya,zaman kavramları.....
Bu metin Bahçe dergisinin 22. sayý sý ndan alý nmý þ tý r. ANTALYALI GENÇ KIZA MEKTUP
. Ahmet Hamdi TANPINAR
Mektubunuza vaktinde cevap veremedim. Maalesef kâtibim yok. Halbuki þ air, muharrir ve üniversite hocasý olarak iþ im epey fazla. Lise sý ný flarý ný , vaktiyle efsanevî denebilecek uzak bir çað da, yani 1918-1919 yý llarý arasý nda, benim gibi Antalya'da okuyan ve beni merak eden bir genci hiçbir þ ekilde bekletmek istemezdim.
Edebiyatý gerçekten seviyor musunuz? Eserlerimle temasý ný z var mý ? Buralarý ný bilmiyorum. Mektubunuzda beni layý ký yla okuduð u-nuzu gösteren bir emareye rastlamadý m. Yalný z, lise talebesisiniz ve Antalya'dasý ný z. Yani 1918-1919 yý llarý arasý nda aþ að ý yukarý benim yaþ adý ð ý m hayatý yaþ ý yorsunuz. Ý þ te size bunun için yazý yorum. Bulunduð unuz memleketin, belki de orada doð dunuz, hayatý mda mühim bir yeri vardý r. Sizin sahillerinizde, o denize bakarak, o lodos dalgalarý ný seyrederek, benim gençlið imde þ imdikinden çok az verimli olan meyve bahçelerinde dolaþ ý rken ilk þ iirlerimi tasavvur ettim ve edebiyattan baþ ka bir þ ey yapamayacað ý mý anladý m. Yavaþ yavaþ bir hülya adamý oldum. Hayatý mý herhangi bir antolojide bulabilirsiniz.1901'de doð dum. Babam ka-dý ydý . Bu yüzden çocukluð um daha ziyade onun Anadolu'da tayin olduð u yerlerde geçti. Ý s-tanbul'da iki memuriyet arasý nda kalý yorduk. Ergani madeninde üç yaþ ý mda iken bir gün ken-dime rastladý m. Çok karlý bir gündü. Ben sý cak ve buð ulu bir camdan karla örtülü bayý ra baký -yordum. Sonra birdenbire kar tekrar yað maya baþ ladý . Bir çeþ it çok lezzetli bir hayranlý k içinde kalmý þ tý m. Bu âný her karlý günde hatý rlar ve yað masý ný beklerim.
Ergani'den sonra Sinop'a gittik (1908-1910) . Orada denizle dost oldum. Çocukluð umun en büyük zevki bir berzahta kurulu þ ehrin iki yaný ndaki deniz ký yý sý nda oynamaktý . Tophane tarafý nda (asý l ticaret limaný ;) bir yerde Delibaþ diye bir ustaný n gemi imalâthanesi vardý . Ben yedi, sekiz yaþ ý mda bu geminin gönüllü iþ çileri içindeydim. Fakat arka taraftaki kumlukta dalgalarý n geliþ ini seyretmekten hoþ laný rdý m. Sonradan Þ ile ve Kilyos'a benzedið ini öð ren-dim. Hiçbirisi kumluk sahilde dalgalarý n birbiri ardý nca çý ð lar halinde geliþ i kadar güzel ola-maz. Siirt'te uzak dað lara akþ am saatlerinde çöken yalný zlý ð ý ve yý ldý zlý geceleri taný dý m. Yazlarý çok sý cak olan bu memlekette damlarda yatardý k. Yý ldý zlý gece beni büyülerdi sanki. Sonsuzluk dalga dalga vücudumu ve ruhumu doldururdu. Bir Sümer rahibi gibi muhayyilem hep yý ldý zlarla meþ guldü. Sý rrý n içinde yüzerdim. Buna akþ am saatlerinde uzak dað larý n o korkunç yalný zlý ð ý ný , o ezici morluð u ilave edin. Kerkük'te yine damlarda yatardý k (1913-1914) . Yine gece ve yý ldý zlar. Þ imdi kaybettið imiz bu þ ehre on üç yaþ ý mda gelmiþ tik. Üç evde oturduk. Üçünün de geniþ bahçeleri vardý .
Antalya'ya 1916 sonbaharý nda geldik. Epeyce büyümüþ tüm. Tek baþ ý ma, geceleri deniz ký yý sý nda veya kayalý klarda, Hastahanebaþ ý 'nda gezmek hakký m vardý . Karanlý k epeyce inip de kayalarý n gölgesi beni korkutana kadar orada kalý rdý m. Denizin iki manzarasý beni çý ldý r-tý rdý . Biri bu kayalarý n sahile bakan yerinde sabah ve akþ am saatlerinde durgun denizin ý þ ý -ð ý yla dipteki taþ ve yosunlarla aldý ð ý manzara, biri de öð le saatlerinde güneþ vuran suyun el-mas bir havuz gibi geniþ lemesi. Bunlar benim muhayyilem için büyük manalarý olan þ eylerdi. Bu manalar sade güzel deð ildiler, bana bir türlü çözemedið im bir hakikati veya sý rrý anlatý -yorlardý . Bir gün Ý stanbul'a tahsile gönderecekleri gün, Hastahanebaþ ý 'na giden bu manzara ile bir daha karþ ý laþ tý m. Fakat büsbütün baþ ka þ ekilde. Dostlarý m Ali Kemahlý ile Nail'in evle-rine gidiyordum. Bu evle yandaki evin arasý ndaki boþ luktan yine güneþ in bütün bir saltanat içinde dinlendið i durgun denizi gördüm. Hiçbir þ ey insana bu kadar yaký n ve buna rað men ezici þ ekilde güzel olamazdý . Manzara, söyledið im gibi, benim için yeni deð ildi. Gideceð im evin denize bakan herhangi bir yerinden Nail ile dama oynadý ð ý mý z taraçadan da görebilirdim. Fakat o anda yeni bir þ ey gibi görüyordum. Bir iki dakika büyülenmiþ gibi bu manzaraya baktý ð ý mý hatý rlý yorum. Denizin ve aydý nlý ð ý n dersi miydi? Böyle olsa bile o anda zihnimde herhangi bir vuzuh yoktu. Sadece mühim bir þ ey olduð unu biliyordum. Zaten gördüklerimi zihnî hayatý ma nakledebilecek bir bilgim yoktu. O devirlerde bu þ iire adamaký llý kendimi ve-receð im devirdi. Çocuk denecek seviyede ve sadece roman okumayý seven bir adamdý m. Bu-nunla beraber, çözülmesi gereken psikolojik bir muamma karþ ý sý nda bulunduð umu ve bunun benim gördüð üm þ eyle kaynaþ an þ ey arasý nda halledileceð ini sezdim. Bu manzaraný n sý rrý ný çözebilsem, çözersem, çözebilirsem kendim için her þ eyi halletmiþ olacað ý ma kani idim. Fa-kat henüz çare ve fý rsatlara sahip deð ildim. Bu ancak büyülenme kelimesiyle anlatý labilecek bir histi. Fakat galiba bu da yetmez, hakikat þ u ki, üzerimde bir türlü çözemedið im bir sý r, gelecek zamana ait bir ders tesiri yapý yordu.
1921 yý lý nda tekrar Antalya'ya tatil için döndüð üm zaman bir gün yine Hastahanebaþ ý yolunda iki evin arasý nda tekrar güneþ le birleþ miþ , güneþ in havuzu ve sarayý olmuþ bu su ile karþ ý laþ tý m. Manzara sadece muhteþ emdi. Fakat bu güzellik bana acayip bir ölüm düþ üncesi arasý ndan geldi. Hiçbir þ ey bu kadar insana yaký n, buna rað men bu kadar ezici, ondan ayrý olamazdý . Bu, þ iire adamaký llý kendimi verdið im sene idi. Bir çok þ air okumuþ tum. Yahya Kemal'i, Haþ im'i taný yordum. Zannederim ki, o gün kendi þ iirimin benim dý þ ý mda örneð ini gördüm. Bunu gerçekten anladý m mý ? Bir insan kendisini ancak hayatý ný n küçük meselelerin-den sý yrý ldý ð ý yahut onlarý zihnî bir þ ekle soktuð u zaman bulabilir. Talihimiz içimizde çok gizli bir yerdedir. Fakat ona eriþ ebilmemiz için çok þ eylerden kurtulmamý z lazý mdý r. Bu, bende çok geç oldu.1921 yý lý nda ise, ben henüz bu çað da deð ildim. Dilin dý þ ý nda hiçbir þ eyin üzerinde duramý yordum. Ayný günlerde, yine bulunduð umuz memlekette denizin bir baþ ka manzarasý yla karþ ý laþ tý m. Güvercinlik denen deniz mað arasý ný gördüm. Bu mað ara suyun hücûmuyle, açý lý p kapanan aydý nlý ð ý yle benim için mühim bir þ ey oldu. Dedið im gibi, gör-düklerimi henüz küçük bir keþ if haline getirecek seviyede deð ildim. Fakat estetið imin temeli olan rüya fikri, biraz da bu mað araya bað lý dý r. Huzur romaný mda Antalya'dan bahis vardý r. Hastahanebaþ ý 'ndaki kayalar, güvercinlik ve deniz, Mümtaz'ý n iç hayatý ný n adeta örgüsünü yaparlar. Fakat dikkatli okumak, gizli bað larý bulmak lazý mdý r. Bütün roman bu iç zemin üs-tüne düþ er. Ý stanbul denizi ve Boð aziçi geceleri gene bu senelerde gelir. Fakat asý l hayaller dünyaný n bir tarafý ný çocukluð umun yý ldý zlý geceleri ve insana yalný z nefsinin ve aczinin sem-bolü dað lar, bir tarafý ný deniz üzerine anlattý klarý m teþ kil eder. Bunlar benim þ iirlerimin 'algebre' tarafý dý r diyebilirim. Yý ldý zlý gece ve denize, dað ý n içimizde uyandý rdý ð ý yalný zlý k duygusundan gittim. Deniz insanla durmadan konuþ ur. Bununla beraber yalný zlý k duygusu benden gitmiþ deð ildir. Bittabi bu manzaralarý bu þ ekilde örebilmem için hayata Ý stanbul gibi bir deniz þ ehrinden bakmam gerekirdi. Þ iirde ve fikirde ilk ve galiba yüzünü gördüð üm son hocam Yahya Kemal oldu. Haþ im'i daha evvel okumuþ ve sevmiþ tim. Bu iki þ air bana kendi-lerinden evvelkileri unutturdular. Yahya Kemal'in derslerinden -fakülte hocamdý - ayrý ca eski þ iirlerin lezzetini tattý m. Gâlib'i, Nedîm'i, Bâkî'yi, Nâilî'yi ondan öð rendim ve sevdim. Yahya Kemal'in üzerimdeki asý l tesiri þ iirlerindeki mükemmeliyet fikri ile dil güzellið idir. Dilin kapý sý ný bize o açtý . Bazý larý bu tesiri baþ ka türlü görüyorlar. Hakikatte estetið imiz ayrý -dý r. Yalný z millet ve tarih hakký ndaki fikirlerimde bu büyük adamý n mutlak denecek tesiri vardý r. Beþ Þ ehir adlý kitabý m onun açtý ð ý düþ ünce yolundadý r, hatta ona ithaf edilmiþ ti. Ý ki defasý nda da bu kitap bulunduð um yerde basý lmadý ve ben bu ithafý yapamadý m. Bende asý l büyük tesir, Fransý z þ iirinden ve bu þ iirin, Baudelaire-Mallarme-Valery kolundan geliyor. Fakat bu çizgi de tam deð ildir. Gerard de Nerval diye çok mühim bir Fransý z þ airini, Hoffmann ve Edgar Allan Poe'yu, Faust'u ile Goethe'yi, Dede Efendi'yi, Mozart ve Beetho-ven'i, Bach'ý , sevdið im Fransý z ve Ý talyan ressamlarý ný , Fransý z 'impressioniste' ressamlarý n mühimini, bazý modernlerin payý ný da ayý rmak lazý mdý r. Nihayet bütün bunlara bence an sev-dið im romancý olan Marcel Proust'u da ilave etmek gerekir. Asý l estetið im Valery'yi taný dý k-tan sonra (1928-1930) yý llarý nda teþ ekkül etti. Bu estetið i veya þ iir anlayý þ ý ný rüya kelimesi ve þ uurlu çalý þ ma fikirleri etrafý nda toplamak mümkündür. Yahut da musý kî ve rüya, Valery'nin, 'velev ki, rüyalarý ný yazmak isteyen adam bile azami þ ekilde uyaný k olmalý dý r, ' cümlesini, 'en uyaný k bir gayret ve çalý þ ma ile dildeki bir rüya halini kurma, ' þ eklinde deð iþ tirin, benim þ iir anlayý þ ý m çý kar.
'Ne içindeyim zamaný n' þ iiri, þ iir halini, kozmosla insaný n birleþ mesini nakleder ki, bir çeþ it murakabe (içine dalma) ve rüya halidir. Görüyorsunuz ki, hakikî romaný n tesadüfleri ve tuhaflý klarý ile alâkasý yoktur. Zaten rüyaný n kendisinden ziyade, benim þ iir anlayý þ ý mda, bazý rüyalara içimizde refakat eden duygu mühimdir. Asý l olan duygu bu duygudur. Musikî burada iþ e girer. Çünkü bu duygu musikîþ inas olmamak þ artý yla musikî sevenlerde bu sanatý n uyandý rdý ð ý hisse benzer. Bunu, yaþ adý ð ý mý zdan baþ ka bir zamana gitmek diye tarif edebilirim. Baþ ka türlü ritmi olan ve mekanla, eþ ya ile içten kaynaþ an bir zaman.
Ý kinci þ iir 'Boð azda Akþ am', þ iirin örgüsünü anlatý r. Bu þ iirde realite olarak tek bir bulut vardý r. Akþ amla bu bulut deð iþ ir, fakat biraz kavis olur ve ölür. Attý ð ý çý ð lý klar camlarda tutuþ ur, fakat biraz sonra tekrar bir yý ldý z olarak gelir, Boð az sularý nda yüzer. Böylece bir bulut, bir obje etrafý nda bir atmosferin kurulmasý hikayesi. Burada musikî ile bir benzerlik vardý r. Musikî durmadan deð iþ ir. Deð iþ erek aleminizi içimizde kurar.
Bunlarý n dý þ ý nda þ iirin yapý sý , yahut neticeye bizi vardý rarak çalý þ maný n kendisi gelir. Bence þ iir bir þ ekil meselesidir. Þ ekil her þ eyden evvel dilin vezin ve kafiye ve þ iire ait dið er kaideler yavaþ yavaþ bizde þ ahsî bir teknik haline gelirler. Ve dile bu sayede, evvelâ kendi sesimiz, ve biraz da o yolla ve onunla beraber benlið imiz, iç hayat tecrübelerimiz girer. Sesten çok bahsettim; çünkü insan biraz da sestir. Sesimiz nab-zý mý zla deð iþ ir. Alelade konuþ ma aný nda bile -eð er çok umumi bir þ eyden bahsetmiyorsak- sesimiz daima deð iþ ir. Hislerimiz, heyecanlarý mý z, bütün iç varlý ð ý mý z sesimizdedir. Çý ð lý k þ iirin yapý sý dý r. Bütün mesele dili bir sesin kendisi yapmaktý r. Bu, adý m adý m, yani mý sra mý sra olur. Þ u halde her mý sra þ ekildir. Sanatta hocalarý mdan biri olan ve þ iirlerini çok beð en-dið im Stephane Mallarme mý sraý , 'bir çok kelimeden yapý lmý þ hususi bir dalgalanmasý olan tek ve uzun bir kelime, ' diye tarif eder ki, çok doð rudur. Valery ise, þ airde kulað ý n daima uyaný k bulunmasý gerektið ini söyler ki, ayný þ eydir. Çünkü kulað ý mý z þ iir iþ lerinde en büyük kontroldür. Bence þ iir meselelerinde en güç þ ey, insaný n, kulað ý yla tam bir iþ birlið i yapmasý -dý r. O hem sizin olmalý , hem de sizi idare edecek kadar dý þ arý ný zda, hâttâ tarafsý z olmalý . An-cak bu þ ekilde þ iir nað me olur. Bizi his ve heyecanlarý mý za esir olmaktan kulað ý mý zý n dikkati kurtarý r. O yavaþ yavaþ þ iirle aramý za girer, eseri geçici hislerimizin ifadesi olmaktan kurtarý r. Dilin hamuruna gerektið i gibi þ ekil vermemizi temin eder. Þ iir hakký nda bu tarz düþ ünen, onu sonunda insandan ayý ran bir adamý n niçin roman yazdý ð ý ný þ imdi bana sorabilirsiniz. O zaman size derim ki, þ iir, söylemekten ziyade bir susma iþ idir. Ý þ te o sustuð um þ eyleri hikaye ve ro-manlarý mda anlatý rý m. Onun için mümkün olduð u kadar kapalý alemler olmasý ný istedið im þ iirlerimin anahtarlarý ný roman ve hikayelerim verir.
Þ iir ve sanat anlayý þ ý mda Bergson'un zaman telakkisinin mühim bir yeri vardý r. Pek az okumakla beraber o da borçlu olduð um insanlardandý r. Fakat 1932 yý llarý nda Schopenhauer ve Nietzsche'yi çok okuduð umu da hatý rlatayý m. Rüya meseleleri beni Freud ve psikanalist-lere götürdü.
Ý þ te sanatý m hakký ndaki fikirlerimi öð rendiniz. Ne kazandý ný z? Orasý ný bilmem. Ken-dime gelince... Ý nsan o kadar mühim deð ildir. Ben herkes gibiyim.
Bu mektubu biraz da çocukluð uma göndermiþ gibiyim. Bilmem liseniz hâlâ eski ye-rinde, yani Ambarlý 'da mý ? Sizinle konuþ urken, sizi hep orada tasavvur ettim. Bana vaktiyle olduð um genç adamý hatý rlattý ný z. Onun heyecan ve coþ kunluð unu yaþ adý m. Size teþ ekkür ederim. Arkadaþ larý ný za ve hocalarý ný za selam ve dostluklarý mý , baþ arý dileklerimi söyleyin.
Minnettarý m. Mesut ve çalý þ kan olun, aziz yavrum.
23 Haziran 1901'de İstanbul'da doğdu. Baytar mektebini bırakarak girdiği İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nden 1923'te mezun oldu. Erzurum, Konya ve Ankara liseleriyle, Gazi Eğitim Enstitüsü ve Güzel Sanatlar Akademisi'nde edebiyat öğretmenliği yaptı, aynı akademide estetik ve sanat tarihi dersleri verdi.1939'da İstanbul Üniversitesi'ne Yeni Türk Edebiyatı Profesörü olarak atandı. Maraş Milletvekili olarak 1942-1946 yıllarında Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bulundu. Bir süre Milli Eğitim Müfettişliği yaptı ve Güzel Sanatlar Akademisinde eski görevinde çalıştıktan sonra 1949 yılında İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'ne yeniden döndü. Bu görevde iken 24 Ocak 1962'de İstanbul'da öldü.
ESERLERİ
ŞİİR: Bütün Şiirleri (1976-1981)
ROMAN: Mahur Beste (1944-1975) Huzur (1949-1983) Sahnenin Dışındakiler (1973) Saatleri Ayarlama Enstitüsü (1961-1977) Aydaki Kadın (1987)
ÖYKÜ: Abdullah Efendi'nin Rüyaları (1943-1983) Yaz Yağmuru (1955-1983) Hikayeler (Kitaplaşmayan iki hikayesiyle birlikte tüm öyküleri,1983)
DENEME: Beş Şehir (1946-2001) Edebiyat Üzerine Makaleler (1969-1977)
ANILAR: Yaşadığım Gibi (1970-1977)
ANTOLOJİLER: Tevfik Fikret (1937-1944) Namık Kemal (1942) Yahya Kemal (1940-1982) 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi (1942-1985)
Istanbul'da dogdu. Istanbul Edebiyat Fakultesi'ni bitirdikten sonra, cesitli okullarda ogretmenlik yapti. Guzel Sanatlar Akademisi'nde sanat ve estetik tarihi dersleri verdi. Edebiyat Fakultesi Turk Dili ve Edebiyati Bolumu'ne profesor olarak atandi. Maras milletvekili olarak parlamentoya girdi.1962'de Istanbul'da oldu.
Siir Kitabi: Siirler (1961) .
``Denebilir ki, Hasim'in sairligi, dili zamana uyarak daha sadelesmis, Hasim'e ozgu aciligini yitirerek Tanpinar'in hayatla barisik yaradilisina uymus olarak, Tanpinar'in siirlerinde de devam etmistir. Hasim'in son isiklarla bulutlarin cenk ettigi, ucustugu atesli aksam havalari, yaz geceleri, mercan dallari, golleri, bulbulleri, bahceleri, Istanbul'un gurultusuz bir kosesinde eski bir yali gibi Tanpinar'a miras kalmistir.' (Necati Cumali,1961)
``Tanpinar, siirlerinin cogunda insan kaderinin derin meselelerini, kainat ile insan varligi arasindaki munasebeti, ask, olum ve sanat konularini isler. Ruya, hayallerde gizli manalar bulan Tanpinar, siirlerini umumiyetle kapali, fakat uzak yildizlarin isiklari gibi sembollerle ormustur.' (Mehmet Kaplan,1965)
Ahmet Necdet, Modern Turk Siiri Yonelimler, Tanikliklar, Ornekler Broy Yayinevi, Ekim 1993.
'samimiyet dediğimiz şey, belki de bir sirayet duygusudur.'
Türk edebiyatının en güzel romanı Huzur'u kaleme almış olan, Türkçenin en büyük yazarı.
huzur'da, karşıdan karşıya geçen, belinden aşağısı olmayan bir dilenciyi '...bu haliyle bir insandan daha çok, yarım kalmış bir düşünceye benziyordu.' diye tasvir edebilen, edebiyat profösörü, feylezof, şair..
ne icindeyim zamanin
ne de busbutun disinda
yekpâre, genis bir ânin
parcalanmaz akisinda
ahmet hamdi tanpınar, 23 haziran 1901 tarihinde istanbul'da doğdu. istanbul'da ravaz-i maarif ibtidaisi'nde, sinop ve siirt rüşdiyeleri'nde, vefa, kerkük ve antalya sultanileri'nde öğrenim gördü. baytar mektebi'ni bırakarak girdiği istanbul üniversitesi edebiyat fakültesi'nden 1923 yılında mezun oldu.
erzurum, konya ve ankara liseleri'yle, gazi eğitim enstitüsü ve güzel sanatlar akademisi'nde edebiyat öğretmenliği yaptı. aynı akademide estetik ve sanat tarihi dersleri verdi (1932 - 1939) . 1939 yılında istanbul üniversitesi'ne yeni türk edebiyatı profesörü olarak atandı.
maraş milletvekili olarak 1942-1946 yıllarında türkiye büyük millet meclisi'nde bulundu. bir süre milli eğitim müfettişliği yaptıktan ve güzel sanatlar akademisi'nde eski görevinde çalıştıktan sonra 1949 yılında istanbul üniversitesi, edebiyat fakültesi türk dili ve edebiyatı bölümü'ne yeniden döndü ve bu görevde iken 24 ocak 1962 tarihinde istanbul'da öldü.
Eskinin yıkılıp yeninin tam olarak henüz kurulmadığı bir çağın yazarı. Saatleri Ayarlama Enstitüsü bu temel üzerinde baştan sona ironik bir dille yazılmıştır. En güzel romanı aşkı, daha doğrusu kadınla erkeğin aşka farklı yaklaşımlarını, aşkın her iki cinsi nasıl farklı şekilde etkilediğini anlattığı Huzur.
Hayri Birdal,yani Saatleri Ayarlama Enstitüsü.Ve Huzur.Eğer Türk Edebiyatında klasikler oluşturulacak olursa,her iki roman da klasikler arasına girer.Değeri fazla bilinmeyen cumhuriyet dönemi en önemli şair ve yazarlarımızdan birisi.Tek kusuru çok aşık olması :)
'Bir Necip Fazıl olabilmenin ahmakça saadetine ne kadar muhtacım..'
A.Hamdi Tanpınar
beynimi zevkten çılgına çeviriyor.
Huzur, Beş Şehir.........
'Şehir; ışık, bahar kokusu, düdük sesleri ve bizim için olmayan aşk hülyaları içinde çalkalanıyor.'
Tanpınar'ın Hasan Ali Yücel'e mektuplarından..
edebiyat bölümü dördüncü sınıfta yeni edebiyat dalında en çok karşımıza çıkan çok farklı bir şahsiyet çok ilginç bir hayat görüşü var ayrıca sınavımızın birinde soru 'ne içindeyim zamanın'dı allahım ne derin anlamları varmış -rüya,zaman kavramları.....
Bu metin Bahçe dergisinin 22. sayý sý ndan alý nmý þ tý r.
ANTALYALI GENÇ KIZA MEKTUP
.
Ahmet Hamdi TANPINAR
Mektubunuza vaktinde cevap veremedim. Maalesef kâtibim yok. Halbuki þ air, muharrir ve üniversite hocasý olarak iþ im epey fazla. Lise sý ný flarý ný , vaktiyle efsanevî denebilecek uzak bir çað da, yani 1918-1919 yý llarý arasý nda, benim gibi Antalya'da okuyan ve beni merak eden bir genci hiçbir þ ekilde bekletmek istemezdim.
Edebiyatý gerçekten seviyor musunuz? Eserlerimle temasý ný z var mý ? Buralarý ný bilmiyorum. Mektubunuzda beni layý ký yla okuduð u-nuzu gösteren bir emareye rastlamadý m. Yalný z, lise talebesisiniz ve Antalya'dasý ný z. Yani 1918-1919 yý llarý arasý nda aþ að ý yukarý benim yaþ adý ð ý m hayatý yaþ ý yorsunuz. Ý þ te size bunun için yazý yorum. Bulunduð unuz memleketin, belki de orada doð dunuz, hayatý mda mühim bir yeri vardý r. Sizin sahillerinizde, o denize bakarak, o lodos dalgalarý ný seyrederek, benim gençlið imde þ imdikinden çok az verimli olan meyve bahçelerinde dolaþ ý rken ilk þ iirlerimi tasavvur ettim ve edebiyattan baþ ka bir þ ey yapamayacað ý mý anladý m. Yavaþ yavaþ bir hülya adamý oldum. Hayatý mý herhangi bir antolojide bulabilirsiniz.1901'de doð dum. Babam ka-dý ydý . Bu yüzden çocukluð um daha ziyade onun Anadolu'da tayin olduð u yerlerde geçti. Ý s-tanbul'da iki memuriyet arasý nda kalý yorduk. Ergani madeninde üç yaþ ý mda iken bir gün ken-dime rastladý m. Çok karlý bir gündü. Ben sý cak ve buð ulu bir camdan karla örtülü bayý ra baký -yordum. Sonra birdenbire kar tekrar yað maya baþ ladý . Bir çeþ it çok lezzetli bir hayranlý k içinde kalmý þ tý m. Bu âný her karlý günde hatý rlar ve yað masý ný beklerim.
Ergani'den sonra Sinop'a gittik (1908-1910) . Orada denizle dost oldum. Çocukluð umun en büyük zevki bir berzahta kurulu þ ehrin iki yaný ndaki deniz ký yý sý nda oynamaktý . Tophane tarafý nda (asý l ticaret limaný ;) bir yerde Delibaþ diye bir ustaný n gemi imalâthanesi vardý . Ben yedi, sekiz yaþ ý mda bu geminin gönüllü iþ çileri içindeydim. Fakat arka taraftaki kumlukta dalgalarý n geliþ ini seyretmekten hoþ laný rdý m. Sonradan Þ ile ve Kilyos'a benzedið ini öð ren-dim. Hiçbirisi kumluk sahilde dalgalarý n birbiri ardý nca çý ð lar halinde geliþ i kadar güzel ola-maz. Siirt'te uzak dað lara akþ am saatlerinde çöken yalný zlý ð ý ve yý ldý zlý geceleri taný dý m. Yazlarý çok sý cak olan bu memlekette damlarda yatardý k. Yý ldý zlý gece beni büyülerdi sanki. Sonsuzluk dalga dalga vücudumu ve ruhumu doldururdu. Bir Sümer rahibi gibi muhayyilem hep yý ldý zlarla meþ guldü. Sý rrý n içinde yüzerdim. Buna akþ am saatlerinde uzak dað larý n o korkunç yalný zlý ð ý ný , o ezici morluð u ilave edin. Kerkük'te yine damlarda yatardý k (1913-1914) . Yine gece ve yý ldý zlar. Þ imdi kaybettið imiz bu þ ehre on üç yaþ ý mda gelmiþ tik. Üç evde oturduk. Üçünün de geniþ bahçeleri vardý .
Antalya'ya 1916 sonbaharý nda geldik. Epeyce büyümüþ tüm. Tek baþ ý ma, geceleri deniz ký yý sý nda veya kayalý klarda, Hastahanebaþ ý 'nda gezmek hakký m vardý . Karanlý k epeyce inip de kayalarý n gölgesi beni korkutana kadar orada kalý rdý m. Denizin iki manzarasý beni çý ldý r-tý rdý . Biri bu kayalarý n sahile bakan yerinde sabah ve akþ am saatlerinde durgun denizin ý þ ý -ð ý yla dipteki taþ ve yosunlarla aldý ð ý manzara, biri de öð le saatlerinde güneþ vuran suyun el-mas bir havuz gibi geniþ lemesi. Bunlar benim muhayyilem için büyük manalarý olan þ eylerdi. Bu manalar sade güzel deð ildiler, bana bir türlü çözemedið im bir hakikati veya sý rrý anlatý -yorlardý . Bir gün Ý stanbul'a tahsile gönderecekleri gün, Hastahanebaþ ý 'na giden bu manzara ile bir daha karþ ý laþ tý m. Fakat büsbütün baþ ka þ ekilde. Dostlarý m Ali Kemahlý ile Nail'in evle-rine gidiyordum. Bu evle yandaki evin arasý ndaki boþ luktan yine güneþ in bütün bir saltanat içinde dinlendið i durgun denizi gördüm. Hiçbir þ ey insana bu kadar yaký n ve buna rað men ezici þ ekilde güzel olamazdý . Manzara, söyledið im gibi, benim için yeni deð ildi. Gideceð im evin denize bakan herhangi bir yerinden Nail ile dama oynadý ð ý mý z taraçadan da görebilirdim. Fakat o anda yeni bir þ ey gibi görüyordum. Bir iki dakika büyülenmiþ gibi bu manzaraya baktý ð ý mý hatý rlý yorum. Denizin ve aydý nlý ð ý n dersi miydi? Böyle olsa bile o anda zihnimde herhangi bir vuzuh yoktu. Sadece mühim bir þ ey olduð unu biliyordum. Zaten gördüklerimi zihnî hayatý ma nakledebilecek bir bilgim yoktu. O devirlerde bu þ iire adamaký llý kendimi ve-receð im devirdi. Çocuk denecek seviyede ve sadece roman okumayý seven bir adamdý m. Bu-nunla beraber, çözülmesi gereken psikolojik bir muamma karþ ý sý nda bulunduð umu ve bunun benim gördüð üm þ eyle kaynaþ an þ ey arasý nda halledileceð ini sezdim. Bu manzaraný n sý rrý ný çözebilsem, çözersem, çözebilirsem kendim için her þ eyi halletmiþ olacað ý ma kani idim. Fa-kat henüz çare ve fý rsatlara sahip deð ildim. Bu ancak büyülenme kelimesiyle anlatý labilecek bir histi. Fakat galiba bu da yetmez, hakikat þ u ki, üzerimde bir türlü çözemedið im bir sý r, gelecek zamana ait bir ders tesiri yapý yordu.
1921 yý lý nda tekrar Antalya'ya tatil için döndüð üm zaman bir gün yine Hastahanebaþ ý yolunda iki evin arasý nda tekrar güneþ le birleþ miþ , güneþ in havuzu ve sarayý olmuþ bu su ile karþ ý laþ tý m. Manzara sadece muhteþ emdi. Fakat bu güzellik bana acayip bir ölüm düþ üncesi arasý ndan geldi. Hiçbir þ ey bu kadar insana yaký n, buna rað men bu kadar ezici, ondan ayrý olamazdý . Bu, þ iire adamaký llý kendimi verdið im sene idi. Bir çok þ air okumuþ tum. Yahya Kemal'i, Haþ im'i taný yordum. Zannederim ki, o gün kendi þ iirimin benim dý þ ý mda örneð ini gördüm. Bunu gerçekten anladý m mý ? Bir insan kendisini ancak hayatý ný n küçük meselelerin-den sý yrý ldý ð ý yahut onlarý zihnî bir þ ekle soktuð u zaman bulabilir. Talihimiz içimizde çok gizli bir yerdedir. Fakat ona eriþ ebilmemiz için çok þ eylerden kurtulmamý z lazý mdý r. Bu, bende çok geç oldu.1921 yý lý nda ise, ben henüz bu çað da deð ildim. Dilin dý þ ý nda hiçbir þ eyin üzerinde duramý yordum. Ayný günlerde, yine bulunduð umuz memlekette denizin bir baþ ka manzarasý yla karþ ý laþ tý m. Güvercinlik denen deniz mað arasý ný gördüm. Bu mað ara suyun hücûmuyle, açý lý p kapanan aydý nlý ð ý yle benim için mühim bir þ ey oldu. Dedið im gibi, gör-düklerimi henüz küçük bir keþ if haline getirecek seviyede deð ildim. Fakat estetið imin temeli olan rüya fikri, biraz da bu mað araya bað lý dý r. Huzur romaný mda Antalya'dan bahis vardý r. Hastahanebaþ ý 'ndaki kayalar, güvercinlik ve deniz, Mümtaz'ý n iç hayatý ný n adeta örgüsünü yaparlar. Fakat dikkatli okumak, gizli bað larý bulmak lazý mdý r. Bütün roman bu iç zemin üs-tüne düþ er. Ý stanbul denizi ve Boð aziçi geceleri gene bu senelerde gelir. Fakat asý l hayaller dünyaný n bir tarafý ný çocukluð umun yý ldý zlý geceleri ve insana yalný z nefsinin ve aczinin sem-bolü dað lar, bir tarafý ný deniz üzerine anlattý klarý m teþ kil eder. Bunlar benim þ iirlerimin 'algebre' tarafý dý r diyebilirim. Yý ldý zlý gece ve denize, dað ý n içimizde uyandý rdý ð ý yalný zlý k duygusundan gittim. Deniz insanla durmadan konuþ ur. Bununla beraber yalný zlý k duygusu benden gitmiþ deð ildir. Bittabi bu manzaralarý bu þ ekilde örebilmem için hayata Ý stanbul gibi bir deniz þ ehrinden bakmam gerekirdi. Þ iirde ve fikirde ilk ve galiba yüzünü gördüð üm son hocam Yahya Kemal oldu. Haþ im'i daha evvel okumuþ ve sevmiþ tim. Bu iki þ air bana kendi-lerinden evvelkileri unutturdular. Yahya Kemal'in derslerinden -fakülte hocamdý - ayrý ca eski þ iirlerin lezzetini tattý m. Gâlib'i, Nedîm'i, Bâkî'yi, Nâilî'yi ondan öð rendim ve sevdim. Yahya Kemal'in üzerimdeki asý l tesiri þ iirlerindeki mükemmeliyet fikri ile dil güzellið idir. Dilin kapý sý ný bize o açtý . Bazý larý bu tesiri baþ ka türlü görüyorlar. Hakikatte estetið imiz ayrý -dý r. Yalný z millet ve tarih hakký ndaki fikirlerimde bu büyük adamý n mutlak denecek tesiri vardý r. Beþ Þ ehir adlý kitabý m onun açtý ð ý düþ ünce yolundadý r, hatta ona ithaf edilmiþ ti. Ý ki defasý nda da bu kitap bulunduð um yerde basý lmadý ve ben bu ithafý yapamadý m. Bende asý l büyük tesir, Fransý z þ iirinden ve bu þ iirin, Baudelaire-Mallarme-Valery kolundan geliyor. Fakat bu çizgi de tam deð ildir. Gerard de Nerval diye çok mühim bir Fransý z þ airini, Hoffmann ve Edgar Allan Poe'yu, Faust'u ile Goethe'yi, Dede Efendi'yi, Mozart ve Beetho-ven'i, Bach'ý , sevdið im Fransý z ve Ý talyan ressamlarý ný , Fransý z 'impressioniste' ressamlarý n mühimini, bazý modernlerin payý ný da ayý rmak lazý mdý r. Nihayet bütün bunlara bence an sev-dið im romancý olan Marcel Proust'u da ilave etmek gerekir. Asý l estetið im Valery'yi taný dý k-tan sonra (1928-1930) yý llarý nda teþ ekkül etti. Bu estetið i veya þ iir anlayý þ ý ný rüya kelimesi ve þ uurlu çalý þ ma fikirleri etrafý nda toplamak mümkündür. Yahut da musý kî ve rüya, Valery'nin, 'velev ki, rüyalarý ný yazmak isteyen adam bile azami þ ekilde uyaný k olmalý dý r, ' cümlesini, 'en uyaný k bir gayret ve çalý þ ma ile dildeki bir rüya halini kurma, ' þ eklinde deð iþ tirin, benim þ iir anlayý þ ý m çý kar.
'Ne içindeyim zamaný n' þ iiri, þ iir halini, kozmosla insaný n birleþ mesini nakleder ki, bir çeþ it murakabe (içine dalma) ve rüya halidir. Görüyorsunuz ki, hakikî romaný n tesadüfleri ve tuhaflý klarý ile alâkasý yoktur. Zaten rüyaný n kendisinden ziyade, benim þ iir anlayý þ ý mda, bazý rüyalara içimizde refakat eden duygu mühimdir. Asý l olan duygu bu duygudur. Musikî burada iþ e girer. Çünkü bu duygu musikîþ inas olmamak þ artý yla musikî sevenlerde bu sanatý n uyandý rdý ð ý hisse benzer. Bunu, yaþ adý ð ý mý zdan baþ ka bir zamana gitmek diye tarif edebilirim. Baþ ka türlü ritmi olan ve mekanla, eþ ya ile içten kaynaþ an bir zaman.
Ý kinci þ iir 'Boð azda Akþ am', þ iirin örgüsünü anlatý r. Bu þ iirde realite olarak tek bir bulut vardý r. Akþ amla bu bulut deð iþ ir, fakat biraz kavis olur ve ölür. Attý ð ý çý ð lý klar camlarda tutuþ ur, fakat biraz sonra tekrar bir yý ldý z olarak gelir, Boð az sularý nda yüzer. Böylece bir bulut, bir obje etrafý nda bir atmosferin kurulmasý hikayesi. Burada musikî ile bir benzerlik vardý r. Musikî durmadan deð iþ ir. Deð iþ erek aleminizi içimizde kurar.
Bunlarý n dý þ ý nda þ iirin yapý sý , yahut neticeye bizi vardý rarak çalý þ maný n kendisi gelir. Bence þ iir bir þ ekil meselesidir. Þ ekil her þ eyden evvel dilin vezin ve kafiye ve þ iire ait dið er kaideler yavaþ yavaþ bizde þ ahsî bir teknik haline gelirler. Ve dile bu sayede, evvelâ kendi sesimiz, ve biraz da o yolla ve onunla beraber benlið imiz, iç hayat tecrübelerimiz girer. Sesten çok bahsettim; çünkü insan biraz da sestir. Sesimiz nab-zý mý zla deð iþ ir. Alelade konuþ ma aný nda bile -eð er çok umumi bir þ eyden bahsetmiyorsak- sesimiz daima deð iþ ir. Hislerimiz, heyecanlarý mý z, bütün iç varlý ð ý mý z sesimizdedir. Çý ð lý k þ iirin yapý sý dý r. Bütün mesele dili bir sesin kendisi yapmaktý r. Bu, adý m adý m, yani mý sra mý sra olur. Þ u halde her mý sra þ ekildir. Sanatta hocalarý mdan biri olan ve þ iirlerini çok beð en-dið im Stephane Mallarme mý sraý , 'bir çok kelimeden yapý lmý þ hususi bir dalgalanmasý olan tek ve uzun bir kelime, ' diye tarif eder ki, çok doð rudur. Valery ise, þ airde kulað ý n daima uyaný k bulunmasý gerektið ini söyler ki, ayný þ eydir. Çünkü kulað ý mý z þ iir iþ lerinde en büyük kontroldür. Bence þ iir meselelerinde en güç þ ey, insaný n, kulað ý yla tam bir iþ birlið i yapmasý -dý r. O hem sizin olmalý , hem de sizi idare edecek kadar dý þ arý ný zda, hâttâ tarafsý z olmalý . An-cak bu þ ekilde þ iir nað me olur. Bizi his ve heyecanlarý mý za esir olmaktan kulað ý mý zý n dikkati kurtarý r. O yavaþ yavaþ þ iirle aramý za girer, eseri geçici hislerimizin ifadesi olmaktan kurtarý r. Dilin hamuruna gerektið i gibi þ ekil vermemizi temin eder. Þ iir hakký nda bu tarz düþ ünen, onu sonunda insandan ayý ran bir adamý n niçin roman yazdý ð ý ný þ imdi bana sorabilirsiniz. O zaman size derim ki, þ iir, söylemekten ziyade bir susma iþ idir. Ý þ te o sustuð um þ eyleri hikaye ve ro-manlarý mda anlatý rý m. Onun için mümkün olduð u kadar kapalý alemler olmasý ný istedið im þ iirlerimin anahtarlarý ný roman ve hikayelerim verir.
Þ iir ve sanat anlayý þ ý mda Bergson'un zaman telakkisinin mühim bir yeri vardý r. Pek az okumakla beraber o da borçlu olduð um insanlardandý r. Fakat 1932 yý llarý nda Schopenhauer ve Nietzsche'yi çok okuduð umu da hatý rlatayý m. Rüya meseleleri beni Freud ve psikanalist-lere götürdü.
Ý þ te sanatý m hakký ndaki fikirlerimi öð rendiniz. Ne kazandý ný z? Orasý ný bilmem. Ken-dime gelince... Ý nsan o kadar mühim deð ildir. Ben herkes gibiyim.
Bu mektubu biraz da çocukluð uma göndermiþ gibiyim. Bilmem liseniz hâlâ eski ye-rinde, yani Ambarlý 'da mý ? Sizinle konuþ urken, sizi hep orada tasavvur ettim. Bana vaktiyle olduð um genç adamý hatý rlattý ný z. Onun heyecan ve coþ kunluð unu yaþ adý m. Size teþ ekkür ederim. Arkadaþ larý ný za ve hocalarý ný za selam ve dostluklarý mý , baþ arý dileklerimi söyleyin.
Minnettarý m. Mesut ve çalý þ kan olun, aziz yavrum.
AHMET HAMDİ TANPINAR
----------
23 Haziran 1901'de İstanbul'da doğdu. Baytar mektebini bırakarak girdiği İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nden 1923'te mezun oldu. Erzurum, Konya ve Ankara liseleriyle, Gazi Eğitim Enstitüsü ve Güzel Sanatlar Akademisi'nde edebiyat öğretmenliği yaptı, aynı akademide estetik ve sanat tarihi dersleri verdi.1939'da İstanbul Üniversitesi'ne Yeni Türk Edebiyatı Profesörü olarak atandı. Maraş Milletvekili olarak 1942-1946 yıllarında Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bulundu. Bir süre Milli Eğitim Müfettişliği yaptı ve Güzel Sanatlar Akademisinde eski görevinde çalıştıktan sonra 1949 yılında İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'ne yeniden döndü. Bu görevde iken 24 Ocak 1962'de İstanbul'da öldü.
ESERLERİ
ŞİİR:
Bütün Şiirleri (1976-1981)
ROMAN:
Mahur Beste (1944-1975)
Huzur (1949-1983)
Sahnenin Dışındakiler (1973)
Saatleri Ayarlama Enstitüsü (1961-1977)
Aydaki Kadın (1987)
ÖYKÜ:
Abdullah Efendi'nin Rüyaları (1943-1983)
Yaz Yağmuru (1955-1983)
Hikayeler (Kitaplaşmayan iki hikayesiyle birlikte tüm öyküleri,1983)
DENEME:
Beş Şehir (1946-2001)
Edebiyat Üzerine Makaleler (1969-1977)
ANILAR:
Yaşadığım Gibi (1970-1977)
ANTOLOJİLER:
Tevfik Fikret (1937-1944)
Namık Kemal (1942)
Yahya Kemal (1940-1982)
19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi (1942-1985)
NE ICINDEYIM ZAMANIN
Ne icindeyim zamanin,
Ne de busbutun disinda;
Yekpare genis bir anin
Parcalanmis akisinda,
Bir garip ruya rengiyle
Uyumus gibi her sekil,
Ruzgarda ucan tuy bile
Benim kadar hafif degil.
Basim sukutu oguten
Ucsuz, bucaksiz degirmen;
Icim muradima ermis
Abasiz, postsuz bir dervis;
Koku bende bir sarmasik
Olmus dunya sezmekteyim,
Mavi, masmavi bir isik
Ortasinda yuzmekteyim
Ahmet Hamdi TANPINAR
AHMET HAMDI TANPINAR (1901-1962)
Istanbul'da dogdu. Istanbul Edebiyat Fakultesi'ni bitirdikten sonra,
cesitli okullarda ogretmenlik yapti. Guzel Sanatlar Akademisi'nde sanat
ve estetik tarihi dersleri verdi. Edebiyat Fakultesi Turk Dili ve
Edebiyati Bolumu'ne profesor olarak atandi. Maras milletvekili olarak
parlamentoya girdi.1962'de Istanbul'da oldu.
Siir Kitabi: Siirler (1961) .
``Denebilir ki, Hasim'in sairligi, dili zamana uyarak daha sadelesmis,
Hasim'e ozgu aciligini yitirerek Tanpinar'in hayatla barisik
yaradilisina uymus olarak, Tanpinar'in siirlerinde de devam etmistir.
Hasim'in son isiklarla bulutlarin cenk ettigi, ucustugu atesli aksam
havalari, yaz geceleri, mercan dallari, golleri, bulbulleri, bahceleri,
Istanbul'un gurultusuz bir kosesinde eski bir yali gibi Tanpinar'a
miras kalmistir.' (Necati Cumali,1961)
``Tanpinar, siirlerinin cogunda insan kaderinin derin meselelerini,
kainat ile insan varligi arasindaki munasebeti, ask, olum ve sanat
konularini isler. Ruya, hayallerde gizli manalar bulan Tanpinar,
siirlerini umumiyetle kapali, fakat uzak yildizlarin isiklari gibi
sembollerle ormustur.' (Mehmet Kaplan,1965)
Ahmet Necdet,
Modern Turk Siiri
Yonelimler, Tanikliklar, Ornekler
Broy Yayinevi, Ekim 1993.