Ahıska, günümüzde Gürcistan topraklarinda bulunan bir vilayettir. Ahıska, ahıska türklerini çağrıştırmaktadır. Ahıska türklerinin çektiği çileleri, vatansiz kalmalarina rağmen dilini, dinini, kültürünü kaybetmeyen milleti çağriştirmaktadir.
Ahıska, bugünkü Gürcüstan sınırları içerisinde bulunan bir Osmanlı Toprağı’dır. Türkiye sınırına 15 kilometre uzaklıktadır. Elde edilen bulgular, bölgenin, milât öncesinde de önemli bir yerleşim bölgesi olduğunu gösteriyor. Evliya Çelebi, 17. yüzyılda Ahıska’ya gittiğinde bölgede taş bir kale, kale içinde bin tane ev, eski cami, pek çok han, hamam ve medrese bulunduğunu tesbit etmiş. Kızıl komünist yönetimin vahşi vandalizmi sebebiyle hiçbiri günümüze intikal etmemiştir. Bölge insanı, 642 yılında Hz.Osman döneminde Müslüman’ların yönetimine girdi. 1068de Selçuklular, 1268’de Moğollar yönetime hâkim oldular.Kısa süren Moğol hâkimiyetinden sonra, kendi halkından olan Derebeyleri yönetimi başladı.Yarı bağımsız olarak; İlhanlı, Karakoyunlu ve Akkoyunlu devletlerine bağlı olarak kaldılar. Ahıska bölgesi, 1578 yılında Osmanlı Devleti'nin yönetimine geçti. Eyalet merkezi hâline getirildi. 1829 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda imzalanan Edirne Anlaşması’yla Ruslar’a terk edildi.
Ahıskalı’lar, 1853-1856 Osmanlı-Rus Savaşı’nda, Osmanlı Ordusu’na yardımcı oldular. Savaş sonrasında Çarlık Rusyası yönetimi, Ahıskalı Türkler’e baskı ve işkence uyguladı. Pek çoğu Erzurum’a kaçtı. 1918 Mondros Mütarekesi ile kısa bir süre Millî şûra Hükûmeti yönetiminde bağımsız oldu.
1919’da bölgeyi işgal eden İngilizler, Millî şûra Hükûmeti’ni dağıtınca Ahıska, Gürcüstan tarafından işgal edildi.O tarihten bu yana Ahıska toprakları, Gürcüstan yönetimindedir.Toprakların asıl sahibi olanAhıska Türkleri ise Asya ve Avrupa’nın dört bir köşesinde sürgün hayatı yaşıyorlar.Çok az bir bölümü ise Türkiye’dedir.
Onlar kendilerine AhıskaTürkleri denilmesini istemiyorlar. “Biz, Osmanlı Türkleriyiz.Siz ne kadar Türk’seniz, biz de o kadarTürküz” diyorlar. Biz yine de hoşgörülerine sığınarak, bu yazı boyunca kendilerinden ‘Ahıska Türkleri’ olarak söz edelim.Onlar gerçektenOsmanlı Türkleri olarak anılmaya değer kardeşlerimizdir.“Bizim İnsanlarımız” dır.
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği (SSCB) ’nin dağılmasıyla bağımsızlığına kavuşanTürk Cumhuriyetleri’nde, Kırım’da ve Tataristan’da Türkler yaşıyorlar. İçlerinde Türk olduklarını kabul etmeyen insanlara rastlamak mümkündür. SSCB yönetimi, idaresi altındaki Türklere, yaşadıkları bölgelere göre milliyetler yakıştırıp etiketlemiş: Azerî, Özbek, Kazak,Kırgız,Tatar... gibi. Gezip görenler, inceleyenler bilirler: Onlar, “Biz Özbek'iz, Tatar'ız, Kazak’ız...” derler. Ahıska Türkleri ile Gagavuz (Gökoğuz) Türkleri hariç. Onlar istisnasız olarak “Biz Türküz” derler.
Özel ilgi ve bilgi sahibi dışındaki insanlarımız Ahıska Türkleri’nin mevcudiyetinden 1989 yılında haberdar oldular. O tarihte Ahıska Türkleri, Özbekistan’ın Fergana vadisinde sürgün hayatı yaşıyorlardı.Komünistlerin provakasyonu ile bölgenin yerlisi olan Özbek kardeşlerimiz, taş ve sopalarla Ahıska Türkleri kardeşlerimize saldırdılar. Beş yüz Ahıskalı öldü. Binlercesi yaralandı. Çatışma gazetelerde “Özbek-Meshet/Misket Kavgası” başlıklarıyla yer aldı.
Nereden çıkmıştı bu Meshet-Masket-Misket ismi?
Ahıska ve çevresine, bölgede bulunan Rusların verdiği coğrafî isim: Mesketya idi. Bölge halkına da Mesketler deniliyordu. Gürcüler de bu ismi benimsemişlerdi. Daha sonra bölgenin Türkçe ismi öğrenildi ve doğrusu kullanılır oldu.
SÜRGÜN HAYATI
Ahıska Türkleri, 1919 İngiliz işgali sırasında da Osmanlı’dan yana tavır koymuşlardı. SSCB idaresi tarafından ikinci defa mimlendiler. Önde gelen Ahıskalılar, savaş sonrasında hemen sürgüne gönderildiler.Kalanlar, başlangıçta Gürcü ailelerin yanında işçi olarak çalışıyorlardı.İçki ve işrete düşkün gayrimüslim Gürcüler, zaman içerisinde işlerini kaybedip, çalışkan ve gayretli insanlar olan Ahıskalı’ların yanında işçi olarak çalışır duruma düştüler. Aslen Gürcü olan Stalin, soydaşlarını bu onur kırıcı durumdan kurtarmak istedi.Mallarına, mülklerine el koyarak Ahıska Türkleri’ni sürgüne gönderdi. SSCB yönetiminde bulunan ve Türkiye’ye yakın bölgelerde yaşayan Türk kökenli bütün insanlar... ve Müslümanlar... Kırım, Kazan, Ahıska ve Dağıstan Türkleri, Çeçenler, Kabartay-Balkarlar ve hatta Kalmuklar... topyekûn sürgün zulmüne maruz kaldılar. Operasyon, yük ve hayvan taşımakta kullanılan trenlerle gerçekleştirildi. İnsanlar, vagonlara çuval gibi sıkış-tepiş doldurularak kapılar kilitlendi.Vagonlardaki insanların yarısı, gidecekleri yere varmadan yolda öldüler. Cesetler, 8-10 saat zaman aralıkları ile vagonlardan alınıp, alelacele açılan çukurlara atıldı. Haftalar süren yolculuk sırasında ihtiyaç için bile yolcuların üzerine kilitlenen kapılar açılmadı.
Ahıska Türkleri’nin sağ kalabilenleri, işte böyle bir yolculuktan sonra, yalnızca üzerlerindeki elbiselerle Fergana Vadisi’ne gelebilmişlerdi. Sovyet idaresi; onların açlıktan, hastalıktan, soğuktan ve mikroptan-bakımsızlıktan ölmeleri için her türlü şartları hazırlamıştı. Buna rağmen sağ kalanlar, çalışmaya koyuldular.Kısa zamanda iş ve meslek, diploma ve ev-araba sahibi oldular.İyi bir düzen kurup rahat yaşamaya başlamışlardı ki, Özbekistan’lı kan ve din kardeşlerinin saldırısına uğradılar.Çatışmalar yaklaşık bir ay sürdü.Bu defa onları bölgeden uzaklaştıracak organize bir imkân yoktu. Orta Asya çöllerinde aylar süren yürüyüşlerle, bulabildikleri ot ve ağaç köklerini yiyerek, hayvan derilerini giyerek ve ayaklarına sararak Kazakistan, Kırgızistan ve Azerbaycan’a göç ettiler.O sıralarda Azerbaycan bağımsızlığını yeni ilân etmişti. Yeniden yapılanma çalışmaları sebebiyle yerli halk da işsiz ve zor durumda idi. Ahıska Türkleri’nin çilesi dolmamıştı. Yeni yerleşim bölgesinde de onları ızdıraplı günler bekliyordu..
İNSANLIK AYIBI
Bu onların ilk çilesi değildi.
İkinci Dünya Savaşı’nda Stalin,Ahıska Türkleri’nin genç ve vasıflı olanlarından elli bin kadarını AlmanCephesi’ne sevketti.Hiçbir askerî eğitim almadan, silâh tutmasını bile öğrenemeden kardeşlerimiz kendilerini savaşın tam ortasında buldular. Otuz bin genç, cepheye gönderildiklerinin ilk günlerinde hayatını kaybetti. Yirmi bin kişi sakat ve yaralı olarak hayatta kalabildi.Bunlardan on bini yurtlarına dönebildi.Günümüzde; Almanya’da, Ukrayna’da, Fransa ve İtalya’da Türklüğü temsil eden Ahıska Türkleri, işte o vatana dönemeyen sakat-yaralı askerlerin torunlarıdır.
Tarihin her döneminde mazlum, her döneminde mağdur edilmiş Türkler içerisinde vatansız bırakılmış, vatansızlığa mahkûm edilmiş tek grup, Ahıska Türkleri’dir. Kırım ve Kazan Türkleri, Çeçenler ve diğerleri... Hepsi iyi veya kötü şartlarda eski vatanlarına döndüler. Bu hak yalnızca Ahıska Türkleri’ne verilmedi.
Ahıska Türkleri’ni bulundukları ülkede gemi mühendisi, öğretmen, inşaat ve makina mühendisi, doktor veya kimyager olarak görmek mümkün.Pek çoğu aynı zamanda müzisyendirler.Acılarını notalara döküyorlar veya yorumlarıyla tarihlerini yaşatıyorlar.
Ahıska Türkleri, 1991’den bu yana, kısmen iyi şartlarda yaşıyorlar. Fakat onların hedefi ata yurtları olan Ahıska’ya dönmek veya Türkiye’ye yerleşmek...
1918’de, oturdukları toprakları kaybettiğimiz için onlara sahip çıkamamıştık. 1944’te Rusya ile ilişkilerimizin bozulmaması için iltica taleplerini reddettik. Onları, Fergana cehenneminden de kurtaramadık.
Ahıskalı kardeşlerimiz, Erzurum şivesi ile konuşurlar. Evlerinde tam bir Anadolu kültürü yaşanır. Türk örf ve âdetlerine, Müslümanlığa sıkı sıkıya bağlıdırlar. Sığındıkları Kazakistan’da, Azerbaycan’da ve Ukrayna’da, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanları ve Cumhurbaşkanlarına ulaşıp dertlerini anlattılar.1968 ve 1991 yıllarında sınırlı iskân imkânı tanınarak Türkiye’ye gelme hakkı veren kararnameler hazırlandı.Her ikisi de imza noksanlığı sebebiyle yürürlüğe konulamadı.Hükûmet değişiklikleri oldu, yeni hükûmetler konu ile ilgilenmediler.
1968 yılında, 10 kişilik bir heyet oluşturarak Moskova’daki Türk Büyükelçiliği’ne müracaat ettiler.Türkiye’ye göç etmek istediklerini bildirdiler. Bir grup da SSCByönetiminden vatana dönüş için izin talep ettiler.Komünist dikta rejiminin en güçlü ve şiddetli olduğu bir dönemde bu eylemleri gerçekleştirmenin ne demek olduğunu ancak bu konuda bilgi sahibi olanlar anlayabilirler. Türkiye’de o tarihlerde yeterli bilgiye sahip, yeterli sayıda devlet adamı olmadığı için SSCB yetkililerinden alınan izin belgesi işe yaramadı. Aynı yıl, Sovyet Prezidyumu, Ahıska Türkleri’nin SSCB’nin herhangi bir bölgesine yerleşebileceklerine dair bir karar aldı. “Herhangi bir bölge” tarifi içinde, vatan olarak benimsedikleri Gürcüstan toprakları yoktu.
Ahıska Türkleri, sığındıkları yerlerde hep vatan özlemi çekiyorlar. Hasret şarkılarıyla asırlar uzunluğunda yıllar yaşıyorlar.
Onlar bizim insanlarımız. Dilleriyle, dinleriyle, kültürleriyle...
Ahıska anadolu türkünün kuzey doğu bölgesindeki zengin kültürdür. Her nekadar bu insanlar tarihin çeşitli dönemlerinde çeşitli zülümlere sürgünlere uğramişsalarda özlerinden hiçbirşey kaybetmediler.Lütfen bu zengin kültürümüze sahip çıkalım.
http://siiroyku.googlepages.com/AHISKA.doc
Ahıska, günümüzde Gürcistan topraklarinda bulunan bir vilayettir.
Ahıska, ahıska türklerini çağrıştırmaktadır. Ahıska türklerinin çektiği çileleri, vatansiz kalmalarina rağmen dilini, dinini, kültürünü kaybetmeyen milleti çağriştirmaktadir.
akşehir
VATAN
Ahıska, bugünkü Gürcüstan sınırları içerisinde bulunan bir Osmanlı Toprağı’dır. Türkiye sınırına 15 kilometre uzaklıktadır. Elde edilen bulgular, bölgenin, milât öncesinde de önemli bir yerleşim bölgesi olduğunu gösteriyor. Evliya Çelebi, 17. yüzyılda Ahıska’ya gittiğinde bölgede taş bir kale, kale içinde bin tane ev, eski cami, pek çok han, hamam ve medrese bulunduğunu tesbit etmiş. Kızıl komünist yönetimin vahşi vandalizmi sebebiyle hiçbiri günümüze intikal etmemiştir. Bölge insanı, 642 yılında Hz.Osman döneminde Müslüman’ların yönetimine girdi. 1068de Selçuklular, 1268’de Moğollar yönetime hâkim oldular.Kısa süren Moğol hâkimiyetinden sonra, kendi halkından olan Derebeyleri yönetimi başladı.Yarı bağımsız olarak; İlhanlı, Karakoyunlu ve Akkoyunlu devletlerine bağlı olarak kaldılar. Ahıska bölgesi, 1578 yılında Osmanlı Devleti'nin yönetimine geçti. Eyalet merkezi hâline getirildi. 1829 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda imzalanan Edirne Anlaşması’yla Ruslar’a terk edildi.
Ahıskalı’lar, 1853-1856 Osmanlı-Rus Savaşı’nda, Osmanlı Ordusu’na yardımcı oldular. Savaş sonrasında Çarlık Rusyası yönetimi, Ahıskalı Türkler’e baskı ve işkence uyguladı. Pek çoğu Erzurum’a kaçtı. 1918 Mondros Mütarekesi ile kısa bir süre Millî şûra Hükûmeti yönetiminde bağımsız oldu.
1919’da bölgeyi işgal eden İngilizler, Millî şûra Hükûmeti’ni dağıtınca Ahıska, Gürcüstan tarafından işgal edildi.O tarihten bu yana Ahıska toprakları, Gürcüstan yönetimindedir.Toprakların asıl sahibi olanAhıska Türkleri ise Asya ve Avrupa’nın dört bir köşesinde sürgün hayatı yaşıyorlar.Çok az bir bölümü ise Türkiye’dedir.
Onlar kendilerine AhıskaTürkleri denilmesini istemiyorlar. “Biz, Osmanlı Türkleriyiz.Siz ne kadar Türk’seniz, biz de o kadarTürküz” diyorlar. Biz yine de hoşgörülerine sığınarak, bu yazı boyunca kendilerinden ‘Ahıska Türkleri’ olarak söz edelim.Onlar gerçektenOsmanlı Türkleri olarak anılmaya değer kardeşlerimizdir.“Bizim İnsanlarımız” dır.
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği (SSCB) ’nin dağılmasıyla bağımsızlığına kavuşanTürk Cumhuriyetleri’nde, Kırım’da ve Tataristan’da Türkler yaşıyorlar. İçlerinde Türk olduklarını kabul etmeyen insanlara rastlamak mümkündür. SSCB yönetimi, idaresi altındaki Türklere, yaşadıkları bölgelere göre milliyetler yakıştırıp etiketlemiş: Azerî, Özbek, Kazak,Kırgız,Tatar... gibi. Gezip görenler, inceleyenler bilirler: Onlar, “Biz Özbek'iz, Tatar'ız, Kazak’ız...” derler. Ahıska Türkleri ile Gagavuz (Gökoğuz) Türkleri hariç. Onlar istisnasız olarak “Biz Türküz” derler.
Özel ilgi ve bilgi sahibi dışındaki insanlarımız Ahıska Türkleri’nin mevcudiyetinden 1989 yılında haberdar oldular. O tarihte Ahıska Türkleri, Özbekistan’ın Fergana vadisinde sürgün hayatı yaşıyorlardı.Komünistlerin provakasyonu ile bölgenin yerlisi olan Özbek kardeşlerimiz, taş ve sopalarla Ahıska Türkleri kardeşlerimize saldırdılar. Beş yüz Ahıskalı öldü. Binlercesi yaralandı. Çatışma gazetelerde “Özbek-Meshet/Misket Kavgası” başlıklarıyla yer aldı.
Nereden çıkmıştı bu Meshet-Masket-Misket ismi?
Ahıska ve çevresine, bölgede bulunan Rusların verdiği coğrafî isim: Mesketya idi. Bölge halkına da Mesketler deniliyordu. Gürcüler de bu ismi benimsemişlerdi. Daha sonra bölgenin Türkçe ismi öğrenildi ve doğrusu kullanılır oldu.
SÜRGÜN HAYATI
Ahıska Türkleri, 1919 İngiliz işgali sırasında da Osmanlı’dan yana tavır koymuşlardı. SSCB idaresi tarafından ikinci defa mimlendiler. Önde gelen Ahıskalılar, savaş sonrasında hemen sürgüne gönderildiler.Kalanlar, başlangıçta Gürcü ailelerin yanında işçi olarak çalışıyorlardı.İçki ve işrete düşkün gayrimüslim Gürcüler, zaman içerisinde işlerini kaybedip, çalışkan ve gayretli insanlar olan Ahıskalı’ların yanında işçi olarak çalışır duruma düştüler. Aslen Gürcü olan Stalin, soydaşlarını bu onur kırıcı durumdan kurtarmak istedi.Mallarına, mülklerine el koyarak Ahıska Türkleri’ni sürgüne gönderdi. SSCB yönetiminde bulunan ve Türkiye’ye yakın bölgelerde yaşayan Türk kökenli bütün insanlar... ve Müslümanlar... Kırım, Kazan, Ahıska ve Dağıstan Türkleri, Çeçenler, Kabartay-Balkarlar ve hatta Kalmuklar... topyekûn sürgün zulmüne maruz kaldılar. Operasyon, yük ve hayvan taşımakta kullanılan trenlerle gerçekleştirildi. İnsanlar, vagonlara çuval gibi sıkış-tepiş doldurularak kapılar kilitlendi.Vagonlardaki insanların yarısı, gidecekleri yere varmadan yolda öldüler. Cesetler, 8-10 saat zaman aralıkları ile vagonlardan alınıp, alelacele açılan çukurlara atıldı. Haftalar süren yolculuk sırasında ihtiyaç için bile yolcuların üzerine kilitlenen kapılar açılmadı.
Ahıska Türkleri’nin sağ kalabilenleri, işte böyle bir yolculuktan sonra, yalnızca üzerlerindeki elbiselerle Fergana Vadisi’ne gelebilmişlerdi. Sovyet idaresi; onların açlıktan, hastalıktan, soğuktan ve mikroptan-bakımsızlıktan ölmeleri için her türlü şartları hazırlamıştı. Buna rağmen sağ kalanlar, çalışmaya koyuldular.Kısa zamanda iş ve meslek, diploma ve ev-araba sahibi oldular.İyi bir düzen kurup rahat yaşamaya başlamışlardı ki, Özbekistan’lı kan ve din kardeşlerinin saldırısına uğradılar.Çatışmalar yaklaşık bir ay sürdü.Bu defa onları bölgeden uzaklaştıracak organize bir imkân yoktu. Orta Asya çöllerinde aylar süren yürüyüşlerle, bulabildikleri ot ve ağaç köklerini yiyerek, hayvan derilerini giyerek ve ayaklarına sararak Kazakistan, Kırgızistan ve Azerbaycan’a göç ettiler.O sıralarda Azerbaycan bağımsızlığını yeni ilân etmişti. Yeniden yapılanma çalışmaları sebebiyle yerli halk da işsiz ve zor durumda idi. Ahıska Türkleri’nin çilesi dolmamıştı. Yeni yerleşim bölgesinde de onları ızdıraplı günler bekliyordu..
İNSANLIK AYIBI
Bu onların ilk çilesi değildi.
İkinci Dünya Savaşı’nda Stalin,Ahıska Türkleri’nin genç ve vasıflı olanlarından elli bin kadarını AlmanCephesi’ne sevketti.Hiçbir askerî eğitim almadan, silâh tutmasını bile öğrenemeden kardeşlerimiz kendilerini savaşın tam ortasında buldular. Otuz bin genç, cepheye gönderildiklerinin ilk günlerinde hayatını kaybetti. Yirmi bin kişi sakat ve yaralı olarak hayatta kalabildi.Bunlardan on bini yurtlarına dönebildi.Günümüzde; Almanya’da, Ukrayna’da, Fransa ve İtalya’da Türklüğü temsil eden Ahıska Türkleri, işte o vatana dönemeyen sakat-yaralı askerlerin torunlarıdır.
Tarihin her döneminde mazlum, her döneminde mağdur edilmiş Türkler içerisinde vatansız bırakılmış, vatansızlığa mahkûm edilmiş tek grup, Ahıska Türkleri’dir. Kırım ve Kazan Türkleri, Çeçenler ve diğerleri... Hepsi iyi veya kötü şartlarda eski vatanlarına döndüler. Bu hak yalnızca Ahıska Türkleri’ne verilmedi.
Ahıska Türkleri’ni bulundukları ülkede gemi mühendisi, öğretmen, inşaat ve makina mühendisi, doktor veya kimyager olarak görmek mümkün.Pek çoğu aynı zamanda müzisyendirler.Acılarını notalara döküyorlar veya yorumlarıyla tarihlerini yaşatıyorlar.
Ahıska Türkleri, 1991’den bu yana, kısmen iyi şartlarda yaşıyorlar. Fakat onların hedefi ata yurtları olan Ahıska’ya dönmek veya Türkiye’ye yerleşmek...
1918’de, oturdukları toprakları kaybettiğimiz için onlara sahip çıkamamıştık. 1944’te Rusya ile ilişkilerimizin bozulmaması için iltica taleplerini reddettik. Onları, Fergana cehenneminden de kurtaramadık.
Ahıskalı kardeşlerimiz, Erzurum şivesi ile konuşurlar. Evlerinde tam bir Anadolu kültürü yaşanır. Türk örf ve âdetlerine, Müslümanlığa sıkı sıkıya bağlıdırlar. Sığındıkları Kazakistan’da, Azerbaycan’da ve Ukrayna’da, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanları ve Cumhurbaşkanlarına ulaşıp dertlerini anlattılar.1968 ve 1991 yıllarında sınırlı iskân imkânı tanınarak Türkiye’ye gelme hakkı veren kararnameler hazırlandı.Her ikisi de imza noksanlığı sebebiyle yürürlüğe konulamadı.Hükûmet değişiklikleri oldu, yeni hükûmetler konu ile ilgilenmediler.
1968 yılında, 10 kişilik bir heyet oluşturarak Moskova’daki Türk Büyükelçiliği’ne müracaat ettiler.Türkiye’ye göç etmek istediklerini bildirdiler. Bir grup da SSCByönetiminden vatana dönüş için izin talep ettiler.Komünist dikta rejiminin en güçlü ve şiddetli olduğu bir dönemde bu eylemleri gerçekleştirmenin ne demek olduğunu ancak bu konuda bilgi sahibi olanlar anlayabilirler. Türkiye’de o tarihlerde yeterli bilgiye sahip, yeterli sayıda devlet adamı olmadığı için SSCB yetkililerinden alınan izin belgesi işe yaramadı. Aynı yıl, Sovyet Prezidyumu, Ahıska Türkleri’nin SSCB’nin herhangi bir bölgesine yerleşebileceklerine dair bir karar aldı. “Herhangi bir bölge” tarifi içinde, vatan olarak benimsedikleri Gürcüstan toprakları yoktu.
Ahıska Türkleri, sığındıkları yerlerde hep vatan özlemi çekiyorlar. Hasret şarkılarıyla asırlar uzunluğunda yıllar yaşıyorlar.
Onlar bizim insanlarımız. Dilleriyle, dinleriyle, kültürleriyle...
Bahadir Satogil
Ahıska anadolu türkünün kuzey doğu bölgesindeki zengin kültürdür. Her nekadar bu insanlar tarihin çeşitli dönemlerinde çeşitli zülümlere sürgünlere uğramişsalarda özlerinden hiçbirşey kaybetmediler.Lütfen bu zengin kültürümüze sahip çıkalım.