Kör bilmecelerin sokağında ağıtlar yakan Ve ölümlü dünyanın ölümsüz acılarıyla boğulan Sen miydin... İbrahim Sadri’nin ‘Adam Gibi’sinde ağlayan Bedirhan Gökçe’nin ‘Sokak Çocuğu’ ndaki insan Hani Ankaları görüyor musun ırakta Hani Kafdağları gibi esrarlı Hayaller gibi imkansız imkanlar içinde Bin bir sitemle Sevgiyle... Ve bin bir ölümcül isyanlarla giderler ya meçhule İşte öylesine giden benim yar Dünyanın döndüğünü bilende benim Seni sevende, Gökkuşağının renklerinde Beyazı seçip sana verende Kördüğümün çözümü için dolaşan bin bir el kadar Her yeni asırda doğan, bir sonrakide,ölen benim Ölüp dirilmekten bıkmadım Yorulmadım sırtımdaki ağırlıktan Meyhaneci Mısto’da cinnetler geçiren Devirdiğim kadehler gibi saygınlığımı deviren de benim. Yokluğunun acısındayım şimdi Üstelik üşüyorum üşüdüğümün farkına varmadan Yağmurun Nisana, Gündüzün geceye, Gecenin karanlığa sevdası gibi bağlıyım sana Senin özlemindeyim yar Zeytin siyahı gözlerine, Esmer ellerine Şiirler türküler okumanın hasretindeyim Ve ölüm orucundayım, Üstelik oruçlu günlerimin sayısını unutmuş Yıldızların karanlığında hapsolmuş bir haldeyim Sen ise duyarsız diyarlardasın yine Yani uzaklardasın Yani giriş kapısı olmayan Yani ölümsüz Yani insansız insanlar alemindesin
Şimdi Gelsen diyorum benim bile inanmadığım bir umutla Şimdi gelsende Tutsak olduğum yıldızların karanlığını yırtsam Donlu zamanım donmuş buzlarımı çözsem diyorum Sana el değmemiş bir gökyüzü sunsam Bir gül kopartsam bahardan uzatsam sana koklasan Bir ceylan getirsem dağlardan Gözleriyle bana baksan Hani gelsende Memu Zin aşkina gelsende Ölüm orucumu bozsam diyorum.
ağlamak gözden düşen damlacıklarla fark ettirir kendini; lakin ağlamak yürektendir, yürek yanar kanar için... erkekler daha çok ağlar ama tıpkı göz yaşında olduğu gibi kadınlar daha çok ağlar görünür..
Fitil tutmaz yaktığım cıgaramın çektiği Özlem yüzünden....
Bir duyguyu tanımlamak ne kadar zordur. Adını koymak bile zulümdür..oysa ben hep sevdiklerimden uzak yaşadim.en değer verdiklerimi birer saçlarimdan yere düşen tel gibi kaybettim...önce çocukluk arkaşalarımı,sonra ilk okula başladiğimda bana ders veren öğretmenlerimi,ilkokulda geydiğim beyaz yakalı önlüğümü,ilk yürüdüğümde giydiğim ayakabilarımı,ve sonra folklor oynadığım arkadaşlarımı.aynı mahlede oturduğumuz komşularımızı,
en önemlisi ve sonuncusu Babacığımı.! ! ! !
işte bundandır beni duygu seline kaptıran derya dolu şu yaralı sol yüreğim coşar durur....
orada hep sızı ve potensiyel bir gaflet vardı...adı ÖZLEM
Özlem bir arayıştır, yokluğun farkının iyice kendini belli ettiği durumlarda kabarır. İnsan bir çok etkiye ve eskiye özlem duyabilir. Bunun daha ayrıntılı anlatıldığı bir yer olup, özlem insanın en saf, en temiz, en karşılıksız hislerindendir.
Özlemek ızdırabı insanı, yaşamaktan uzaklaştırabileceği gibi, gözü kara yapar, özleyen insandan her şey beklenebilir.
Özlem birşeyden çok uzak kaldığında hissettiğin duygu. Eski arkadaşlara karşı çok hissedilir. Özlem, kağıdın mürekkebe kavuşmak için beklentisi, toprağın suya tutkusu, ağaçların çiçeklerini açacağı anı beklerken hissedebilecekleri tek duygudur.
Özlem bir boşluğu işgal eden sular gibi duru bir anıdır. Kalbinde aşkın. bir bıçak yarasının bıraktığı boşluktan kanamaktır, sessizliğin daha sessiz, kalabalıkların daha ıssız, yaşamanın daha anlamsız olduğu andır.
Özlem bahara duyduğun istektir; Güneşi yüzünde hissettiğinde içinde duyduğun neşedir.
Aşkın vazgeçilmez bir parçasıdır, özlemeden aşık olamazsın, onun tamamladığı yerde onsuzluğun bıraktığı ışsızlığı hissetmeden onunla olmanın mutluluğunu bilemezsin.
Gece yarısı başlayan yağmurlarda uyanmak gibi, özlemin gözyaşlarına ihtiyacı vardır bir aşkın. Aşk ne kadar tutkuysa, tutkun olunana duyulan özlem o denli güçlüdür.
Özlem düşlerle desteklenir, kurulan düşlerle kendi dünyasını yaratır insan kalbinde.
Özlem bir yolculuktur, tıpkı aşkın kendisi gibi, yol aldıkça geçmişten uzaklaşmak, keşfedilmemiş yanlarını keşfetmek ve kendi içinde yanan bir ateşle aşkın acısının bir yönünü farketmektir.
Ruh kendisini özlemleriyle keşfeder, nefes almak, uyumak, üşümek gibi bedenin kendini tanıması için gerekli olgular kadar ruhun da kendisine ilişkin, belki daha gizli, daha mistik, anlaşılması daha zor ama daha yaşamsal anlamları vardır.
Özlemeye başladığını ilk hissettiğinde, hiçbirşey anlamazsın...
Yüreğinde birşeyler sıkışmaktadır, önce derin bir sıkıntı içinde hissedersin kendini, saniyelerin geçmediğine takılırsın; Anlamsız hareketler, dalıp gitmeler, sabırsızlıklar, sessizlikler...
Sanki bir uyuşturucu bedenini sarmaktadır. Ve sen kendinden uzaklaşarak bir başka ruha bürünmektesindir.
Mutsuz olduğunu düşünürsün, yaşamdan tat almak, gülmek, daha önce seni mutlu eden şeylerle yetinmek olanaksız olmuştur.
Mutsuz olduğunu, onu sevmediğini, aşkın olmadığını düşünürsün; Dalgaların ardı ardına geldiği kumsalda, kumları kaldırıp rüzgara savurmak gibi yüzüne gözüne kum taneleri dolmaya başlar. Deniz açılan boşluklardan işgalini daha büyük bir hırsla sürdürür;
Delicesine aşık olduğunu ve özlem duyduğunu o an farkedersin. Özlem, kendisini içinde genişleten bir duygudur. Farkında olduktan sonra da büyümesini sürdüreceksin.
Dakikalar geçmez; Oda hızla soğumaktadır. Gece ıssızlaşır, göl yüzeylerinde fırtınalar kopar; Aylarca sürecek susuzluklar, açlıklar, uykusuzluklar, düşsüz uykular, gölgesiz karanlıklar başlayacaktır.
Özlem sevişmektir kendi bedeninle;
Acılarınla var olmaktır.
Özlem kendi içinde aşkı keşfetmektir;
Kalbini dinlediğin ve sessizlikte onun adının fısıldandığını hissetmektir.
Özlem kendi içinde çıkılan bir yolculuktur;
Sesiz bozkırlarda hissedilen yalnızlıktan daha kesici, gece ayazlarından daha çok ürkütücü kimi zaman gözyaşlarına boğulup pencere camlarından dışarıya bakıp onun ismini fısıldamak ve gözlerini yumarak ona eriştiğini düşünmektir.Sevginin dili kilit altindadir..o susar sen hayal edersin.o uzak oldukça seversin,yakinlaştıkça kaybedersin... Oysa sen sadece Hayalindeki yaratığını sevmişsindir. Dokundukça Hergün azalır. Uzaklaşınca Coğalır.. Yalnız kalmak istersin.. ve
Sessizlikler daha çok can yakıcı olmustur;
Bir an uzaklaştığında dünyanın dönüşünü durdurmak istersin.
Tek başına karşılamak istemezsin zamanı ve yaşamı.
Güzel olan herşey onu hatırlatır sana....
Tıpkı benim Sevgili Babaciğimi çok ama çok Özlediğim Gibi..
Bu yazimi Babacığıma,ve bütün kaybetiğim sevdiklerime Dair kaleme aldım...
Sizleri İnsan tanında,Ülke Sevdasında,Mutluluk çağında Özledim....
Ağlamak söz konusu olduğu zaman neden ilk önce akla kadın gelir ki? Ağlamak, insanın doğasında vardır ve gülmek hatta öksürmek kadar doğaldır. Ama maalesef çevrede zayıflık olarak nitelendirilir. Oysa; ağlamak güçtür, bir duygu yoğunluğudur ve ağlayan insan duygusunu yaşamayı bilen ve hisseden insandır. Kadın veya erkek fark etmez, yine de göz yaşı uğruna değecekler için dökülmelidir... AĞLARKEN BAŞINI DİK TUT Kİ; GÖZ YAŞLARIN SENİ AĞLATAN KADAR ALÇALMASIN!
Çok aglayan kadinlar, bir çok seyden vazgeçen kadinlardir aslinda. Her damla olgunlastirir kadinlari evet ama olgunlastikça o safça inandiklari ask gerçegi onlarin gözünde küçülür. Küçüldükçe degerini yitirir ve iste o zaman kendilerine sarilip, yeni bir kadin yaratirlar kendilerinden. Güçlü, yenilmez, magrur ve aska inanmayan...
Musevilerin, Tanrı ile insanın konuşmasını anlatan kitapları Talmud'da geçen bir yazıda ağlatmak;
'... bir kadını ağlatırken çok dikkat edin, çünkü Tanrı gözyaşlarını sayar! Kadın erkeğin kaburgasından yaratıldı, ayaklarından yaratılmadı, öyle olsaydı ezilirdi; üstün olmasın diye başından da yaratılmadı. Ama göğsünden yaratıldı, eşit olsun diye... kolun biraz altından, korunsun diye... kalp hizasından, SEVILSIN diye.'
sevgilinin ağzından çıkan ^^sana aşığım^^ kelimeleri de ^^sana aşık değilim^^ denmesi kadar ağlatır. ya da ^^gitme^^ kelimesi ^^git^^ kelimesinden daha yakıcı olmaz mı bazen. gözyaşı sadece tuzlu su değildir, zehirdir, asittir akarken değdiği yeri yakar, eritir, bitirir. olanı kalanı ne varsa tüketir.
Bir insanın, haksız olsun veya olmasın, kalbini rencide ettikten sonra onda bırakacağınız kötü bir iz, tabii vicdanınız varsa bu olay sizdede olumsuz bir etki yapabilir.. (tamamıyle karşıyım)
Yada, çaresiz ve tutunacak bir dalı olmayan bir insanın yardımına yetişmek, ve bunun neticesinde o insanın gözlerinden boşalan sevinç gözyaşlarına şahit olmak, tarifi imkansız bir duygu.....
Mevlam herkesi, insanların gözlerinden sevinç gözyaşları akıtmaya sebep olacak insanlardan eylesin...
Kimine göre kolaydır, kimine göre zordur ağlamak. Bazısına çocuk oyuncağıdır ağlatmak, bazısına eşsiz bir zulüm. Ağlamak denilen tuzlu bir kaç inci tanesini akıtmak mıdır yürek çeşmesinden, yoksa basit bir fizyolojik olay mıdır...
Ağlamaktan ağlamaya çok fark vardır. Sevinç için de ağlanır, bazen keder için de ağlanır. Bazen hasret, bazen diş ağrısı ya da ağır, zalim bir kalp ağrısı ağlatır insanı. Ağlatmak ise tek çeşittir oysaki. Aynı mantığın farklı versiyonlarında ağlatılır muhatabımız. Ağlatmakta fark eden, küçük bir ayrıntıdır sadece. İstemek ya da istememek....
Ağlatmak istemeden ağlattığımız da olur.. Bir damla göz yaşı akmasın diye nehirlerin yataklarını değiştirdiğimizde olur...
Ama biz her zaman ağlatmak istemeyenlerden olalım...Unutmayalım ki insana ait her damla gözyaşı çok değerlidir...
şu dünyadaki en kötü şeylerden biri; birini ağlatmak olabileceği gibi, duruma göre en eğlenceli şeylerden birisi de olabilir. mesela ben sevgilimi bazen ağlatmaktan ya da o kıvama getirip sonra da gönlünü almak için binbir şaklabanlık yapmaktan ayrı bir haz alırım,tuhaftır..ama aynı şeyi bana karşı taraf yapsa sinir olurum.
Bir kadını ağlatmak çok zor değildir Aslında.Kadınlar her şeye ağlayabilir, Bir filme,bir şarkıya,bir yazıya,..En az erkekler Kadar yani.! Ama bir kadını yürekten ağlatmak zordur Eğer bir kadın yürekten ağlıyorsa, ağlatan onun yüreğine ulaşmış demektir. Ama o yüreğin değerini bilmemiş olacak ki ağlatan, gözünü bile kırpmadan Teker teker batırır iğneleri yüreğe..! İşte o zaman koca bir yumruk gelir oturur boğazına kadının..! Yutkunamaz, nefes alamaz; çünki o koca yumruk canını çok acıtır. Gözleri buğulanır kadının sonra,Ağlamayacağım der içinden. Ama engel Olamaz işte. Çünkü yüreğine ulaşmıştır birileri ve iğneler saplanmaktadır birileri ne Kadar karşı koyabilir kibir kadın. İnce ince süzülür yaşlar gözünden önce Birkaç damla, sonra bir yağmur seli..Ve Kadın ağlar; hemde çok..! Sanmayın ki gidene ağlar kadın! Gidenin giderken koparttığı yerdir onu ağlatan, orada bıraktığı yaradır. O yaranın hiç kapanmayacağını, kapansa bile izinin kalacağını bilir kadın, O yüzden ağlar, ama bilir misiniz, ağlamak kadınları olgunlaştırır. Her damla daha çok kadın yapar kadınları. Her damla bir derstir çünkü. Bazen kadınlar ağladığında çoğu insan ağlama niye ağlıyorsun ki, değmez Onun için derler. Bilmediklerindendir böyle demeleri. Çünkü yürekleri acıyan Kadınlar ağlamazlarsa ölürler. İçlerindeki zehirdir onları öldüren.! Ağlayarak o zehirden kurtulur kadınlar, o irini temizlerler yaralarındaki..! Çünkü bilirler bilirler, o irin temizlenmezse iltihaba dönüşür yaraları Dönüşmemesi lazımdır oysa. O yüzden de bolca ağlarlar. Zaman geçer sonra. Kadınlar kendilerine sarılmayı öğrenirler. Umarım öğrenirler, yoksa ruhlar sapkın yollara çarpar kendini. Sapan ruhların doğru yolu bulması da yeni acılar demektir. Bunu bilir kadınlar, o yüzden eninde sonunda öğrenirler kendilerine Sarılmayı….. Çok ağlayankadınlar, bir çok şeyden vazgeçen kadınlardır aslında. Her damla olgunlaştırır kadınları evet ama olgunlaştıkça o safça İnandıkları aşk gerçeği onların gözünde küçülür. Küçüldükçe değerini yitirir ve işte o zaman kendilerine sarılıp, yeni Bir kadın yaratırlar kendilerinden. Güçlü,yenilmez,mağrur ve aşka inanmayan..
İnsanlar soruyorlar çoğu zaman neden bu kadar çok bekar kadın var diye; Hepsi kariyer derdinde olan. Çünki inançlarını yitirdi o kadınlar.
Zamanında yüreklerine o kadar çok iğne saplandı ki, o kadar çok ağladılar ki.!
Artık kendilerinden başka bir doğru olmadığına inanıyorlar, o yüzden kendilerine Sarılıyorlar.
Çünkü biliyorlar ki sarıldıkları adamlar onları hak etmedi; Hemde hiçbir zaman..! Hep bir çıkarları oldu sarıldıkları adamların. E..O zaman niye sarılsınlar ki..! O da kim, ne diye sormayın artık. Çok ağlayan kadınlar, eninde sonunda kendilerine sarılırlar..? Çünkü..!
bir insanı ağlatana kadar sinirleriyle oynamak hiç adil değil..
efenim arkadaşı şahsıma mana-ı billah vü ilham ilen benzetmişim idir.ziyadesiylen alakasız kelimelerden şiirimsi laf-ı güzaflar husule gelmesi muhterem zatımı umutlandırmış,nafile gururlandırmış ıdır.
sözüm ona ;) safsata ilen...
'bir martıyı ağlattın işte
bir çocuk garanti intihar eder artık
kütür kütür küfrediyor gece imanıma'
Haz verici bi duygu. ! !
sen ağlayamıyorsan...
ben birşey yapamam ki...
Memu zin Aşkına! ...
Kör bilmecelerin sokağında ağıtlar yakan
Ve ölümlü dünyanın ölümsüz acılarıyla boğulan
Sen miydin...
İbrahim Sadri’nin ‘Adam Gibi’sinde ağlayan
Bedirhan Gökçe’nin ‘Sokak Çocuğu’ ndaki insan
Hani Ankaları görüyor musun ırakta
Hani Kafdağları gibi esrarlı
Hayaller gibi imkansız imkanlar içinde
Bin bir sitemle
Sevgiyle...
Ve bin bir ölümcül isyanlarla giderler ya meçhule
İşte öylesine giden benim yar
Dünyanın döndüğünü bilende benim
Seni sevende,
Gökkuşağının renklerinde
Beyazı seçip sana verende
Kördüğümün çözümü için dolaşan bin bir el kadar
Her yeni asırda doğan, bir sonrakide,ölen benim
Ölüp dirilmekten bıkmadım
Yorulmadım sırtımdaki ağırlıktan
Meyhaneci Mısto’da cinnetler geçiren
Devirdiğim kadehler gibi saygınlığımı
deviren de benim.
Yokluğunun acısındayım şimdi
Üstelik üşüyorum üşüdüğümün farkına varmadan
Yağmurun Nisana,
Gündüzün geceye,
Gecenin karanlığa sevdası gibi bağlıyım sana
Senin özlemindeyim yar
Zeytin siyahı gözlerine,
Esmer ellerine
Şiirler türküler okumanın hasretindeyim
Ve ölüm orucundayım,
Üstelik oruçlu günlerimin sayısını unutmuş
Yıldızların karanlığında hapsolmuş bir haldeyim
Sen ise duyarsız diyarlardasın yine
Yani uzaklardasın
Yani giriş kapısı olmayan
Yani ölümsüz
Yani insansız insanlar alemindesin
Şimdi
Gelsen diyorum benim bile inanmadığım bir umutla
Şimdi gelsende
Tutsak olduğum yıldızların karanlığını yırtsam
Donlu zamanım donmuş buzlarımı çözsem diyorum
Sana el değmemiş bir gökyüzü sunsam
Bir gül kopartsam bahardan uzatsam sana koklasan
Bir ceylan getirsem dağlardan
Gözleriyle bana baksan
Hani gelsende
Memu Zin aşkina gelsende
Ölüm orucumu bozsam diyorum.
Mehmet Salih Seyhan
www.salihseyhan.com
en iyi yaptığın şeydir
ben yağmur yüklü bir bulutum..
her gece yastığını ıslatmak için;
göz pınarlarının hemen içinde,
kirpiklerinin kıyısında
tek bir işaretini bekliyorum..
sinirden ağlarsa, ağlatan için durum tehlikelidir. hayat bir daha eskisi gibi olmayabilir
tuzlu su gözden akıp yürekteki yarayı yakan...
ağlamak gözden düşen damlacıklarla fark ettirir kendini; lakin ağlamak yürektendir, yürek yanar kanar için...
erkekler daha çok ağlar ama tıpkı göz yaşında olduğu gibi kadınlar daha çok ağlar görünür..
Fitil tutmaz yaktığım cıgaramın çektiği Özlem yüzünden....
Bir duyguyu tanımlamak ne kadar zordur. Adını koymak bile zulümdür..oysa ben
hep sevdiklerimden uzak yaşadim.en değer verdiklerimi birer saçlarimdan yere
düşen tel gibi kaybettim...önce çocukluk arkaşalarımı,sonra ilk okula
başladiğimda bana ders veren öğretmenlerimi,ilkokulda geydiğim beyaz yakalı
önlüğümü,ilk yürüdüğümde giydiğim ayakabilarımı,ve sonra folklor oynadığım
arkadaşlarımı.aynı mahlede oturduğumuz komşularımızı,
en önemlisi ve sonuncusu Babacığımı.! ! ! !
işte bundandır beni duygu seline kaptıran derya dolu şu yaralı sol yüreğim
coşar durur....
orada hep sızı ve potensiyel bir gaflet vardı...adı ÖZLEM
Özlem bir arayıştır, yokluğun farkının iyice kendini belli ettiği durumlarda
kabarır. İnsan bir çok etkiye ve eskiye özlem duyabilir. Bunun daha
ayrıntılı anlatıldığı bir yer olup, özlem insanın en saf, en temiz, en
karşılıksız hislerindendir.
Özlemek ızdırabı insanı, yaşamaktan uzaklaştırabileceği gibi, gözü kara
yapar, özleyen insandan her şey beklenebilir.
Özlem birşeyden çok uzak kaldığında hissettiğin duygu. Eski arkadaşlara
karşı çok hissedilir. Özlem, kağıdın mürekkebe kavuşmak için beklentisi,
toprağın suya tutkusu, ağaçların çiçeklerini açacağı anı beklerken
hissedebilecekleri tek duygudur.
Özlem bir boşluğu işgal eden sular gibi duru bir anıdır. Kalbinde aşkın. bir
bıçak yarasının bıraktığı boşluktan kanamaktır, sessizliğin daha sessiz,
kalabalıkların daha ıssız, yaşamanın daha anlamsız olduğu andır.
Özlem bahara duyduğun istektir; Güneşi yüzünde hissettiğinde içinde duyduğun
neşedir.
Aşkın vazgeçilmez bir parçasıdır, özlemeden aşık olamazsın, onun tamamladığı
yerde onsuzluğun bıraktığı ışsızlığı hissetmeden onunla olmanın mutluluğunu
bilemezsin.
Gece yarısı başlayan yağmurlarda uyanmak gibi, özlemin gözyaşlarına ihtiyacı
vardır bir aşkın.
Aşk ne kadar tutkuysa, tutkun olunana duyulan özlem o denli güçlüdür.
Özlem düşlerle desteklenir, kurulan düşlerle kendi dünyasını yaratır insan
kalbinde.
Özlem bir yolculuktur, tıpkı aşkın kendisi gibi, yol aldıkça geçmişten
uzaklaşmak, keşfedilmemiş yanlarını keşfetmek ve kendi içinde yanan bir
ateşle aşkın acısının bir yönünü farketmektir.
Ruh kendisini özlemleriyle keşfeder, nefes almak, uyumak, üşümek gibi
bedenin kendini tanıması için gerekli olgular kadar ruhun da kendisine
ilişkin, belki daha gizli, daha mistik, anlaşılması daha zor ama daha
yaşamsal anlamları vardır.
Özlemeye başladığını ilk hissettiğinde, hiçbirşey anlamazsın...
Yüreğinde birşeyler sıkışmaktadır, önce derin bir sıkıntı içinde hissedersin
kendini, saniyelerin geçmediğine takılırsın; Anlamsız hareketler, dalıp
gitmeler, sabırsızlıklar, sessizlikler...
Sanki bir uyuşturucu bedenini sarmaktadır.
Ve sen kendinden uzaklaşarak bir başka ruha bürünmektesindir.
Mutsuz olduğunu düşünürsün, yaşamdan tat almak, gülmek, daha önce seni mutlu
eden şeylerle yetinmek olanaksız olmuştur.
Mutsuz olduğunu, onu sevmediğini, aşkın olmadığını düşünürsün; Dalgaların
ardı ardına geldiği kumsalda, kumları kaldırıp rüzgara savurmak gibi yüzüne
gözüne kum taneleri dolmaya başlar. Deniz açılan boşluklardan işgalini daha
büyük bir hırsla sürdürür;
Delicesine aşık olduğunu ve özlem duyduğunu o an farkedersin.
Özlem, kendisini içinde genişleten bir duygudur. Farkında olduktan sonra da
büyümesini sürdüreceksin.
Dakikalar geçmez; Oda hızla soğumaktadır. Gece ıssızlaşır, göl yüzeylerinde
fırtınalar kopar; Aylarca sürecek susuzluklar, açlıklar, uykusuzluklar,
düşsüz uykular, gölgesiz karanlıklar başlayacaktır.
Özlem sevişmektir kendi bedeninle;
Acılarınla var olmaktır.
Özlem kendi içinde aşkı keşfetmektir;
Kalbini dinlediğin ve sessizlikte onun adının fısıldandığını hissetmektir.
Özlem kendi içinde çıkılan bir yolculuktur;
Sesiz bozkırlarda hissedilen yalnızlıktan daha kesici, gece ayazlarından
daha çok ürkütücü kimi zaman gözyaşlarına boğulup pencere camlarından
dışarıya bakıp onun ismini fısıldamak ve gözlerini yumarak ona eriştiğini
düşünmektir.Sevginin dili kilit altindadir..o susar sen hayal edersin.o uzak
oldukça seversin,yakinlaştıkça kaybedersin...
Oysa sen sadece Hayalindeki yaratığını sevmişsindir.
Dokundukça Hergün azalır.
Uzaklaşınca Coğalır..
Yalnız kalmak istersin.. ve
Sessizlikler daha çok can yakıcı olmustur;
Bir an uzaklaştığında dünyanın dönüşünü durdurmak istersin.
Tek başına karşılamak istemezsin zamanı ve yaşamı.
Güzel olan herşey onu hatırlatır sana....
Tıpkı benim Sevgili Babaciğimi çok ama çok Özlediğim Gibi..
Bu yazimi Babacığıma,ve bütün kaybetiğim sevdiklerime Dair kaleme aldım...
Sizleri İnsan tanında,Ülke Sevdasında,Mutluluk çağında Özledim....
Delal SÖNMEZ
Göz yaşlarım sel oldu
Mutluluk ulaşılmaz bir engel
Yalnızlık bir kural oldu bana
Ağlatmayın beni sakın ha
Ağlamak söz konusu olduğu zaman neden ilk önce akla kadın gelir ki? Ağlamak, insanın doğasında vardır ve gülmek hatta öksürmek kadar doğaldır. Ama maalesef çevrede zayıflık olarak nitelendirilir. Oysa; ağlamak güçtür, bir duygu yoğunluğudur ve ağlayan insan duygusunu yaşamayı bilen ve hisseden insandır.
Kadın veya erkek fark etmez, yine de göz yaşı uğruna değecekler için dökülmelidir...
AĞLARKEN BAŞINI DİK TUT Kİ; GÖZ YAŞLARIN SENİ AĞLATAN KADAR ALÇALMASIN!
Çok aglayan kadinlar, bir çok seyden vazgeçen kadinlardir aslinda. Her damla olgunlastirir kadinlari evet ama olgunlastikça o safça inandiklari ask gerçegi onlarin gözünde küçülür. Küçüldükçe degerini yitirir ve iste o zaman kendilerine sarilip, yeni bir kadin yaratirlar kendilerinden. Güçlü, yenilmez, magrur ve aska inanmayan...
iç acıtanın,istediğnde cıkıp gidenin en iyi yaptığı iş
Musevilerin, Tanrı ile insanın konuşmasını anlatan kitapları Talmud'da geçen bir yazıda ağlatmak;
'... bir kadını ağlatırken çok dikkat edin,
çünkü Tanrı gözyaşlarını sayar!
Kadın erkeğin kaburgasından yaratıldı,
ayaklarından yaratılmadı,
öyle olsaydı ezilirdi;
üstün olmasın diye başından da yaratılmadı.
Ama göğsünden yaratıldı, eşit olsun diye...
kolun biraz altından, korunsun diye...
kalp hizasından, SEVILSIN diye.'
sevgilinin ağzından çıkan ^^sana aşığım^^ kelimeleri de ^^sana aşık değilim^^ denmesi kadar ağlatır.
ya da ^^gitme^^ kelimesi ^^git^^ kelimesinden daha yakıcı olmaz mı bazen.
gözyaşı sadece tuzlu su değildir, zehirdir, asittir akarken değdiği yeri yakar, eritir, bitirir. olanı kalanı ne varsa tüketir.
Durumuna göre bazen iyi bazen kötü....
Bir insanın, haksız olsun veya olmasın, kalbini rencide ettikten sonra onda bırakacağınız kötü bir iz, tabii vicdanınız varsa bu olay sizdede olumsuz bir etki yapabilir.. (tamamıyle karşıyım)
Yada, çaresiz ve tutunacak bir dalı olmayan bir insanın yardımına yetişmek, ve bunun neticesinde o insanın gözlerinden boşalan sevinç gözyaşlarına şahit olmak, tarifi imkansız bir duygu.....
Mevlam herkesi, insanların gözlerinden sevinç gözyaşları akıtmaya sebep olacak insanlardan eylesin...
Sevinçden ağlasın herkes, doyasıya hıçkırarak...
Sevgi sözcüklerini gerektiği yerde ve gerektiği şekilde söylemeyerek, sözcüklerin anasını ağlatmak....
Hangi dilde ağlar çocuklar,
Hangi dilde güler
Ağlamak her dilde tek anlamda
Çince, İngilizce, Türkçe…
Burnunu çeke çeke ağlamak
Belki biraz çocukça.
Ağlamak, hüngür hüngür,
Ağlamak, içini çeke çeke
İnsanca!
Rıfat ILGAZ
Kimine göre kolaydır, kimine göre zordur ağlamak. Bazısına çocuk oyuncağıdır ağlatmak, bazısına eşsiz bir zulüm. Ağlamak denilen tuzlu bir kaç inci tanesini akıtmak mıdır yürek çeşmesinden, yoksa basit bir fizyolojik olay mıdır...
Ağlamaktan ağlamaya çok fark vardır. Sevinç için de ağlanır, bazen keder için de ağlanır. Bazen hasret, bazen diş ağrısı ya da ağır, zalim bir kalp ağrısı ağlatır insanı. Ağlatmak ise tek çeşittir oysaki. Aynı mantığın farklı versiyonlarında ağlatılır muhatabımız. Ağlatmakta fark eden, küçük bir ayrıntıdır sadece. İstemek ya da istememek....
Ağlatmak istemeden ağlattığımız da olur.. Bir damla göz yaşı akmasın diye nehirlerin yataklarını değiştirdiğimizde olur...
Ama biz her zaman ağlatmak istemeyenlerden olalım...Unutmayalım ki insana ait her damla gözyaşı çok değerlidir...
çirkini söyletir;
güzeli de ağlatır türkülerimiz bile...
fidayda... ;)
AĞLAYAN ÇOCUKLAR
Kafesli evlerde ağlar çocuklar,
Odalarda akşam olurken henüz.
O zaman gözümün önünde parlar,
Buruşuk buruşuk, ağlayan bir yüz.
Ne vakit karanlık kaplasa yeri,
Başlar çocukların büyük kederi;
Bakınır, korkuyla dolu gözleri:
Ya artık bir daha olmazsa gündüz?
Gittikçe kesilir derken sedalar,
Gece; bir siyah el gözümü bağlar;
Duyarım, içime sığınmış, ağlar,
Bir ufacık çocuk, bir küçük öksüz...
1924
Necip Fazıl Kısakürek |
şu dünyadaki en kötü şeylerden biri; birini ağlatmak olabileceği gibi, duruma göre en eğlenceli şeylerden birisi de olabilir. mesela ben sevgilimi bazen ağlatmaktan ya da o kıvama getirip sonra da gönlünü almak için binbir şaklabanlık yapmaktan ayrı bir haz alırım,tuhaftır..ama aynı şeyi bana karşı taraf yapsa sinir olurum.
Bir Kadını Ağlatmak
Bir kadını ağlatmak çok zor değildir
Aslında.Kadınlar her şeye ağlayabilir,
Bir filme,bir şarkıya,bir yazıya,..En az erkekler
Kadar yani.! Ama bir kadını yürekten ağlatmak zordur
Eğer bir kadın yürekten ağlıyorsa, ağlatan onun yüreğine ulaşmış demektir.
Ama o yüreğin değerini bilmemiş olacak ki ağlatan, gözünü bile kırpmadan Teker teker batırır iğneleri yüreğe..!
İşte o zaman koca bir yumruk gelir oturur boğazına kadının..!
Yutkunamaz, nefes alamaz; çünki o koca yumruk canını çok acıtır. Gözleri buğulanır kadının sonra,Ağlamayacağım der içinden. Ama engel Olamaz işte.
Çünkü yüreğine ulaşmıştır birileri ve iğneler saplanmaktadır birileri ne Kadar karşı koyabilir kibir kadın. İnce ince süzülür yaşlar gözünden önce Birkaç damla, sonra bir yağmur seli..Ve
Kadın ağlar; hemde çok..!
Sanmayın ki gidene ağlar kadın!
Gidenin giderken koparttığı yerdir onu ağlatan, orada bıraktığı yaradır.
O yaranın hiç kapanmayacağını, kapansa bile izinin kalacağını bilir kadın, O yüzden ağlar, ama bilir misiniz, ağlamak kadınları olgunlaştırır. Her damla daha çok kadın yapar kadınları. Her damla bir derstir çünkü. Bazen kadınlar ağladığında çoğu insan ağlama niye ağlıyorsun ki, değmez Onun için derler. Bilmediklerindendir böyle demeleri. Çünkü yürekleri acıyan Kadınlar ağlamazlarsa ölürler.
İçlerindeki zehirdir onları öldüren.!
Ağlayarak o zehirden kurtulur kadınlar, o irini temizlerler yaralarındaki..!
Çünkü bilirler bilirler, o irin temizlenmezse iltihaba dönüşür yaraları Dönüşmemesi lazımdır oysa. O yüzden de bolca ağlarlar.
Zaman geçer sonra. Kadınlar kendilerine sarılmayı öğrenirler.
Umarım öğrenirler, yoksa ruhlar sapkın yollara çarpar kendini.
Sapan ruhların doğru yolu bulması da yeni acılar demektir.
Bunu bilir kadınlar, o yüzden eninde sonunda öğrenirler kendilerine Sarılmayı…..
Çok ağlayankadınlar, bir çok şeyden vazgeçen kadınlardır aslında.
Her damla olgunlaştırır kadınları evet ama olgunlaştıkça o safça İnandıkları aşk gerçeği onların gözünde küçülür.
Küçüldükçe değerini yitirir ve işte o zaman kendilerine sarılıp, yeni Bir kadın yaratırlar kendilerinden.
Güçlü,yenilmez,mağrur ve aşka inanmayan..
İnsanlar soruyorlar çoğu zaman neden bu kadar çok bekar kadın var diye; Hepsi kariyer derdinde olan. Çünki inançlarını yitirdi o kadınlar.
Zamanında yüreklerine o kadar çok iğne saplandı ki, o kadar çok ağladılar ki.!
Artık kendilerinden başka bir doğru olmadığına inanıyorlar, o yüzden kendilerine Sarılıyorlar.
Çünkü biliyorlar ki sarıldıkları adamlar onları hak etmedi;
Hemde hiçbir zaman..! Hep bir çıkarları oldu sarıldıkları adamların.
E..O zaman niye sarılsınlar ki..!
O da kim, ne diye sormayın artık.
Çok ağlayan kadınlar, eninde sonunda kendilerine sarılırlar..?
Çünkü..!
Aziz Nesin..
ayrılık vakti bu klibi izleyince