lorikler ağıtlar ninniler masallar ve türkülerimizle yaşıyoruz.. kurban olayım kültürümün her bir detayına.. yaşamak budur.. gerisi yaşadığını sanmaktır..
uzaktaki, bir zaman icin mutsuz bir arkadaş için tutulan ağıttır bu..gün boyu aklınıza gelir durur, toparlandı mı biraz, daha iyice mi acaba diye? eliniz yetişmez sırtını sıvazlamaya, sesinizle güc vermeye çalışırsınız ancak.. ağıdın, yağmurun altında beraber yürürken söylenip coşulan çocukluk şarkılarına yerini bırakması sabırsızlıkla beklenir..Stolen Child dinlemenin zamanı gelmiştir bile..
Çarmıha gerilmiş Dünya gezegeni dile gelebilse ve biraz ironi duygusu bulsa onu mahvettiğimiz için rahatlıkla şöyle diyebilirdi, 'Onları affet baba, Onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar.'
Buradaki ironi,ne yaptığımızı biliyor olmamız olurdu.
Son canlı da bizim yüzümüzden öldüğünde, belki de Büyük Kanyon'nun derinliklerinden yükselen bir sesle Dünya, 'Her şey bitti diyebilseydi ne kadar şairane olurdu. İnsanlar burayı sevmemişlerdi.
Bir köylü gözlerini manga komutanına dikmişti.Bir şeyler arar gibi tüm gücünü gözlerinde toplayarak; bu gözlerde bir umar arıyordu.Manga komutanı gözlerini kaçırdı.Sonra binlerce yıllık bir ağıt mırıldandı belli belirsiz.Belki de mırıldanmıyor sadece aklından geçiriyordu.Bunu hiç kimse hiçbir zaman bilemeyecekti.
Halk edebiyatında (Anonim) ortaya çıkmış ve ölen kişilerin ardından söylenen türkülere denir. Ölen kişilerin iyi hallerini, meziyetlerini dile getirmek, kaybından dolayı duyulan ifade etmek amacıyla söylenir.
İslamiyetten önceki Türk edebiyatındaki karşılığı sagu, Divan edebiyatındaki karşılığı ise mersiye olmakla birlikte günümüzde yakından tanınmaktadır...
'Eyvah ner yer, ne yar kaldı! Gönlüm dolu ah-ü zar kaldı. Şimdi buradaydı, gitti elden, Gitti ebed'e gelip ezel'den Ben gittim o haksar kaldı; Bir kuşede tarmar kaldı Baki o enis-i dilden, eyvah, Beyrutta bir mezar kaldı.'
yansımalar..neydenden ağıt yükselirmiş..dinlemek gerek.. ağıt.vaveyla..serzeniş..ah etmektir diğer bir anlamıyla..en incesinden bir acıyı seslendirmektir..birtek gidenlerin ardından yakılan acı bir çığlık olarak bilinsede..ağıtında makamları vardır kendi içinde..yaniki..ağıt öyle bir gelirki eyvahlarının ardından, öyle bir çıkarki içinin en kuytu köşelerinden, yakan bile ağıtına ağlar durur..ağıt ağlatmalı ki kıymetli olsun acıyı tanıttıran.. ağıt..içten gelir..ve bir zamanı yaşıyoruz ki içinde nice ağıtları, çığlığıyla büyüten..her köşede bir ağıt yükselir..kimi sessiz kimi en gür haliyiyle..duyuyormuyuz..duyumsuyormuyuz..herkes kandi iniltilerinin sesinde...ve bilirim..bundan eminim, yükselen tüm ağıtlar bir boşluğun derinliğinde duyulmakta..bilinmekte....
Bataklıktan,uzun otlar bitenkırlardan,Rohan boyunca gelir, Yürür gelir Batı Yeli,gelir surlara erişir. 'Ey gezgin yel,Batı'dan ne haberler getirdin bu gece bana? Selvi boylu Boromir'i gördün mü yıldız ya da ay ışığında? ' 'yedi dereden,geniş boz bulanık sulardan geçerken gördüm onu; Gördüm boş topraklardan geçtiğini,derken kaybolduğunu Kuzey'in gölgelerine doğru.Sonra hiç görmedim onu bir daha Belki Kuzey Yeli duymuştur Denethor oğlunun borusunu ama.' 'Ey Boromir! Yüksek surlardan bakıyorum batıya uzaklara, Ama kimsenin yaşamadığı boş topraklardan çıkıp gelmiyorsun bu yana.'
Eser gelir Güney Yeli Deniz'in ağzından,kum tepelerini,taşları aşar; Martı çığlıkları getirir yanında,kapımızda figan eder durur. 'Ey dertli yel,Güney'den ne haberler getirdin bu akşam bana? Nerede Dürüst Boromir? Geciktikçe keder basıyor insana.' 'Sorma bana nerede diye-o kadar çok kemik var ki Ak sahillerde ve kara sahillerde,fırtınalı göğün altındaki: O kadar çok kişi geçti ki Anduin'den,akan Deniz'i bulmaya. Kuzey Yeli'ne sor; onların haberini her Kuzey Yeli getirir bana.' 'Ey Boromir! Kapıdan güneye uzanıyor yol,ta deniz kıyısına, Ama boz suların ağzından,ağlaşan martılarla çıkıp gelmiyorsun bu yana.'
Kralların Kapısı'ndan eser gelir Kuzey Yeli,aşar gürleyen şelaleleri; Kulenin etrafında çınlar berrak,soğuk borusunun sesi. 'Ey kudretli yel,Kuzeyden ne haberler getirdin bugün bana? Cesur Boromir'den haber var mı? Çok geçti gittiğinden bu yana.' 'Amon Hen'in dibinde duydum narasını.Nice düşmanla döğüştü orada. Yarılmış kalkanıyla kırık kılıcın yoldaşları taşıdı suya. Dik başı ve güzel yüzüyle dinlenmeye uzattılar vücudunu; Ve Rauros,altın Rauros şelalesi bağrına bastı onu.' 'Ey Boromir! Muhafız Kulesi kuzeye bakacak bundan böyle Günler sona erene kadar,Rauros'a,altın Rauros şelalesine.'
GİL-GALAD'IN DÜŞÜŞÜ
Gil-Galad bir elf kralıydı. Ozanlar hüzünle söyler olanları: Son kraldı o,Dağ ile Deniz arasında, Hükmederdi özgür ve adil bir krallığa.
... ağıt/lar kimliksiz ve katıksızdır.!
lorikler ağıtlar ninniler masallar ve türkülerimizle yaşıyoruz.. kurban olayım kültürümün her bir detayına.. yaşamak budur.. gerisi yaşadığını sanmaktır..
uzaktaki, bir zaman icin mutsuz bir arkadaş için tutulan ağıttır bu..gün boyu aklınıza gelir durur, toparlandı mı biraz, daha iyice mi acaba diye? eliniz yetişmez sırtını sıvazlamaya, sesinizle güc vermeye çalışırsınız ancak.. ağıdın, yağmurun altında beraber yürürken söylenip coşulan çocukluk şarkılarına yerini bırakması sabırsızlıkla beklenir..Stolen Child dinlemenin zamanı gelmiştir bile..
Çarmıha gerilmiş Dünya gezegeni
dile gelebilse ve
biraz ironi duygusu bulsa
onu mahvettiğimiz için
rahatlıkla şöyle diyebilirdi,
'Onları affet baba,
Onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar.'
Buradaki ironi,ne yaptığımızı
biliyor olmamız olurdu.
Son canlı da
bizim yüzümüzden
öldüğünde,
belki de
Büyük Kanyon'nun derinliklerinden
yükselen bir sesle
Dünya,
'Her şey bitti diyebilseydi
ne kadar şairane olurdu.
İnsanlar burayı sevmemişlerdi.
(Ülkesi Olmayan Adam)
Şivan Perwer: halepçe!
Bir köylü gözlerini manga komutanına dikmişti.Bir şeyler arar gibi tüm gücünü gözlerinde toplayarak; bu gözlerde bir umar arıyordu.Manga komutanı gözlerini kaçırdı.Sonra binlerce yıllık bir ağıt mırıldandı belli belirsiz.Belki de mırıldanmıyor sadece aklından geçiriyordu.Bunu hiç kimse hiçbir zaman bilemeyecekti.
Vurulmuşum dağların kuytuluk bir boğazında…A.Arif
Halk edebiyatında (Anonim) ortaya çıkmış
ve ölen kişilerin ardından söylenen türkülere denir.
Ölen kişilerin iyi hallerini, meziyetlerini dile getirmek, kaybından dolayı duyulan
ifade etmek amacıyla söylenir.
İslamiyetten önceki Türk edebiyatındaki karşılığı sagu,
Divan edebiyatındaki karşılığı ise mersiye olmakla
birlikte günümüzde yakından tanınmaktadır...
'Eyvah ner yer, ne yar kaldı!
Gönlüm dolu ah-ü zar kaldı.
Şimdi buradaydı, gitti elden,
Gitti ebed'e gelip ezel'den
Ben gittim o haksar kaldı;
Bir kuşede tarmar kaldı
Baki o enis-i dilden, eyvah,
Beyrutta bir mezar kaldı.'
içimde nicedir yoksaydığım bir ağıtın sesi yükselmekte..
içimin ipince sızısı..kaç kat toprağa gömdüm seni ama sen güneşle buluştun yine..söz bitti..aslında hiç olmadı zaten..sıra acıyı yüklenmekte.
Allah hiç kimseye gücünün yeteceğinden başka yük yüklemez-bakara/286
ağır başlı ol ey benim acım! !
kim için?
her ölünün ardından yakılan ağıt yakanın kendi ölümüne iliştirdiği bir acınma...
kendi için.
iyi peki ne için?
yerlere atılıp üstünü paralamak, sızlanmak... sızlamak...
yer değiştirmiş bir şey için...
ağlamak/
için için-
kendi için...
yansımalar..neydenden ağıt yükselirmiş..dinlemek gerek..
ağıt.vaveyla..serzeniş..ah etmektir diğer bir anlamıyla..en incesinden bir acıyı seslendirmektir..birtek gidenlerin ardından yakılan acı bir çığlık olarak bilinsede..ağıtında makamları vardır kendi içinde..yaniki..ağıt öyle bir gelirki eyvahlarının ardından, öyle bir çıkarki içinin en kuytu köşelerinden, yakan bile ağıtına ağlar durur..ağıt ağlatmalı ki kıymetli olsun acıyı tanıttıran..
ağıt..içten gelir..ve bir zamanı yaşıyoruz ki içinde nice ağıtları, çığlığıyla büyüten..her köşede bir ağıt yükselir..kimi sessiz kimi en gür haliyiyle..duyuyormuyuz..duyumsuyormuyuz..herkes kandi iniltilerinin sesinde...ve bilirim..bundan eminim, yükselen tüm ağıtlar bir boşluğun derinliğinde duyulmakta..bilinmekte....
Ağıt ölen kişilerin arkasından,doğal afetlerden ölen kişilere yakılır
ağıttır
aynur-ahmedo
BOROMİR'E AĞIT
Bataklıktan,uzun otlar bitenkırlardan,Rohan boyunca gelir,
Yürür gelir Batı Yeli,gelir surlara erişir.
'Ey gezgin yel,Batı'dan ne haberler getirdin bu gece bana?
Selvi boylu Boromir'i gördün mü yıldız ya da ay ışığında? '
'yedi dereden,geniş boz bulanık sulardan geçerken gördüm onu;
Gördüm boş topraklardan geçtiğini,derken kaybolduğunu
Kuzey'in gölgelerine doğru.Sonra hiç görmedim onu bir daha
Belki Kuzey Yeli duymuştur Denethor oğlunun borusunu ama.'
'Ey Boromir! Yüksek surlardan bakıyorum batıya uzaklara,
Ama kimsenin yaşamadığı boş topraklardan çıkıp gelmiyorsun bu yana.'
Eser gelir Güney Yeli Deniz'in ağzından,kum tepelerini,taşları aşar;
Martı çığlıkları getirir yanında,kapımızda figan eder durur.
'Ey dertli yel,Güney'den ne haberler getirdin bu akşam bana?
Nerede Dürüst Boromir? Geciktikçe keder basıyor insana.'
'Sorma bana nerede diye-o kadar çok kemik var ki
Ak sahillerde ve kara sahillerde,fırtınalı göğün altındaki:
O kadar çok kişi geçti ki Anduin'den,akan Deniz'i bulmaya.
Kuzey Yeli'ne sor; onların haberini her Kuzey Yeli getirir bana.'
'Ey Boromir! Kapıdan güneye uzanıyor yol,ta deniz kıyısına,
Ama boz suların ağzından,ağlaşan martılarla çıkıp gelmiyorsun bu yana.'
Kralların Kapısı'ndan eser gelir Kuzey Yeli,aşar gürleyen şelaleleri;
Kulenin etrafında çınlar berrak,soğuk borusunun sesi.
'Ey kudretli yel,Kuzeyden ne haberler getirdin bugün bana?
Cesur Boromir'den haber var mı? Çok geçti gittiğinden bu yana.'
'Amon Hen'in dibinde duydum narasını.Nice düşmanla döğüştü orada.
Yarılmış kalkanıyla kırık kılıcın yoldaşları taşıdı suya.
Dik başı ve güzel yüzüyle dinlenmeye uzattılar vücudunu;
Ve Rauros,altın Rauros şelalesi bağrına bastı onu.'
'Ey Boromir! Muhafız Kulesi kuzeye bakacak bundan böyle
Günler sona erene kadar,Rauros'a,altın Rauros şelalesine.'
GİL-GALAD'IN DÜŞÜŞÜ
Gil-Galad bir elf kralıydı.
Ozanlar hüzünle söyler olanları:
Son kraldı o,Dağ ile Deniz arasında,
Hükmederdi özgür ve adil bir krallığa.
Uzundu kılıcı,mızrağı sivri,
Uzaklardan seçilirdi parlayan miğferi;
sayısız yıldız,göklerin tarlasında
görünürdü gümüş kalkanın aynasında.
Ama ayrıldı gitti çok uzun zaman önce,
Kimse bilmez şimdi nerede;
Çünkü düştü yıldızı karanlıklara
gölgelerin hükmettiği Mordor'a
dize vurulan eller.....
seri bi şekilde söylenen umutsuz cümleler....
az önce biri yada birilerinin öldüğü cenaze evlerini.....
dinleyin:halepçe (şivan perwer)
Yusuf Nihal Atsız'ın şiiri.
ayrılık, ölüm vb. olaylar karşısında doğan ızdırap nedeniyle düzenli düzensiz bir şekilde ezgiler eşliğinde söylenen yanık türkülerdir.
alper tunga sagusu
anadolu'da bazı yörelerde kına gecelerinde geline kına yakılırken oradaki en yaşlı kişinin sözleri.
Ölümün karşısında hissedilen çaresizliğin çığlığı
Zamanın içinde yok olan sevdiklerimize haykırış....
Acı....
Alkışlanmayan ve gülünmeyen Eser.
ağıdım suladım bu çiçekleri, yeşerttim...tomurcuklanıp yeni ağıtları bekler oldu, sulanıp meyvesini versin diye...