Yaşarken kıymetini bilemediğimiz değerlerimizden biriydi.Her aydın gibi mahkeme kapılarında ömür tüketti.Yüzyıllar sonrada Pir Sultan gibi eserleri dilden dile dolaşacak ya onu yargılayanları kim hatırlayacak. İyiki seni gördük tanıdık büyük usta.
gerçekten üstad...çağımızın pir sultanı hatta daha ötesi..gerek kişiliğiyle, yaşamıyla, gerekse türküleriyle bir ekol olan mahzuni, işte gidiyorum çeşmi siahım, yuh yuh, zevzek, barışa çağrı ve dom dom kurşunu gibi güzel türkülere imza attı... 2002 mayıs ayında kaybettiğimiz ozan, vasiyeti üzerine memleketim Nevşehir'in Hacıbektaş ilçesinde Çilehanedeki Ozanlar Yolu'na gömüldü...
mahsuni şerif önceden sünni değildi.doğuştan aleviydi.ataları tunceli den afşine göç etmiştir.aşiretleri 2 köyken 1 i sünniliği seçip asimile olmuştur.mahsunin köyü ise dönmemiştir.
Neşet Ertaş gibi O da yaşayan ozanlarımızdandı,göçtü..Geriden gelen de yok,sanırım önümüzdeki yıllarda, Allah gecinden versin, Neşet Ertaş ta ölürse yaşayan halk ozanları serimiz tamamen sona erecek...
Halk ozanı Aşık Mahzuni Şerif 1940’ın başlarında Kahramanmaraş’ın Afşin ilçesinin Berçenek köyünde doğdu. O dönemde Berçenek Köyü’nde okul olmadığı için köyün diğer çocukları gibi Elbistanın Alembey Köyü'nde Hafız Kuran kursuna giden Mahzuni Şerif, Berçenek’e öğretmen gelmesi ile 1956 yılında ilkokulu bitirdi. Hayalini gerçekleştirip subay olabilmek için 1957 yılında başladığı Mersin Astsubay Hazırlama Okulu’nu başarıyla bitirdikten sonra Ankara Ordu Donatım Teknik Okulu’na başladı. Ordu Donatım Teknik Okulu’nda çok kısa süren bir eğitim-öğretimden sonra Sivasa gönderilen, Ekreol Tepede beş ay stajerlik yapan Mahzuni Şerif, 27 Mayıs 1960 askeri darbesini de bu dönemde yaşadı. İhtilalin ardından gelen, kendi deyişiyle “Halkçılık ruhunun ağır bastığı”, “Şiirler yazmaya, türküler söylemeye başladığı” bir dönemin ardından ise okulu terk etmek zorunda kaldı.
17 yaşındayken babasının zoruyla dayısının kızı ile yaptığı ilk evliliğini, bir kızları olmasına rağmen bir mektupla bitirmiş olan Mahzuni Şerif ikinci evliliğini, 1961 yılında Ankara’da tanışarak köyüne kaçırdığı İtalyan asıllı Sovina (Suna) ile yaptı. Mahzuni Şerif’in, Suna’nın evi terketmesiyle biten bu evliliğinden Züleyha, Emrah, Ferhat adlı üç çocuğu oldu. Mahzuni Şerif 1971 yılında da, üçüncü eşi Fatma Hanım ile evlendi. Bu evliliklerinden Derya, Ali, Şeyda ve Yetiş adlı dört çocukları oldu.
1971 yılında tutuklanarak 4 ay cezaya çarptırılan, 1972 yılında Gaziantep'deki evi kundaklanarak, söylenildiğine göre tüm ödülleri ve arşivi bu yangında yok olan Mahzuni Şerif, 1973 yılında da halkı suça teşvik etmekten tutuklanarak Ankara'da Sıkıyönetim Mahkemesi'nde yargılandı.
1997’de beyin kanaması geçiren 2001’de ise kalp ve solunum yetmezliği ile hastaneye kaldırılmasına rağmen hayata dönen Mahzuni Şerif, 2002 yılı 17 Mayıs’ında, bir dizi konser vermek için gittiği Almanya’nın, Köln şehrinde hayata gözlerini yumdu. Mahzuni Şerif’in naaşı, vasiyeti üzerine Hacı Bektaş Veli Külliyesi'nin yakınındaki Çilehane adı verilen bölgede toprağa verildi. Öldüğünde 2001 yılında DGM’de açılan davası devam ediyordu.
Mahzuni Şerif 60’lı yıllarından başlarından itibaren sevip gönül verdiği yoldan giderek, yüzlerce plak ve kaset yapmış, yurtdışında konserler vermiş, hakkında yazılan ve yazdığı kitaplarla uluslararası edebi tartışmalara konu olmuştur. Mahzuni Şerif, hızla ünlenince daha 1970'lerde başka türkücüler ve pop sanatçıları onun eserlerini okumaya başlamışlar, Ersen ve Dadaşlar, Edip Akbayram, Cem Karaca, Selda gibi sanatçılar, onun tutulan türkülerini okuyarak ün kazanmışlardır.
1989-1991 yılları arasında 'Halk Ozanları Derneği' genel başkanlığını yapan, 1997 yılında Hacıbektaş Dostluk ve Barış Ödülü’nü alan Mahzuni Şerif, 1998 yılına gelindiğinde dünyanın yaşayan üç büyük ozanı arasında birinci sırayı almıştır. Deyişleri, bir çok yabancı ülkede, değişik dillerde okunmuş olan Mahzuni Şerif, Bektaşi Kültürünün ve Anadolu Ezgilerinin dünyaya tanıtılmasına önemli katkılarda bulunmasıyla tanınmaktadır. Ünlü ozanın 400’e yakın plağı, 50’nin üzerinde kaseti ve şiirlerine yer verdiği 9 kitabı bulunmaktadır.
Ne dedimse halka hiç yaramadı..Ben gittikten sonra ararlar beni..Boşa Cahillerin gözü karardı..Kuru çene ile yorarlar beni..Mahzuni Şerif'im gayri gam yemem..Ondan ötesini kimseye demem..Ufak vücuduma kefen istemem..Varsa insanlıkla sararlar beni
ata, insan olmanın kriteri, ölçütü babamdan bile çok sevdiğim yüz yılın ozanı, 8 ulu ozan çok özürdilerim bu isimle karşılaştığım zaman kendimi tutamıyorum kısacası o bir insan teşekkür ederim
k.maraş'ın afşin ilçesi berçenek köyündendir burada doğmuş burada büyümüştür mezarı köyüne nakledildimi bilmiyorum,ilk yapıtlarında fazlasıyla politik olduğu görülür halka kendini sevdiren türkülerini bu politizm kaygısını üzerinden attıktan sonra vermiştir...onun türkülerinde acı çeken insan merkezinde doğa,ayrılık,cemiyet,yoksulluk gibi kavramların sorgulanmasını bulurum hep:pir sultan abdal hassasiyetiyle dokunur tellerine sazının ve anlattığıda salt anadolu insanıdır..özellikle yalancısın,bir kuş bir dünya,oy babo,nenni bebek dinlenilesi eserleridir,
Yaşarken kıymetini bilemediğimiz değerlerimizden biriydi.Her aydın gibi mahkeme kapılarında ömür tüketti.Yüzyıllar sonrada Pir Sultan gibi eserleri dilden dile dolaşacak ya onu yargılayanları kim hatırlayacak. İyiki seni gördük tanıdık büyük usta.
onun gibi bir üstat bir daha dünyaya gelmeyecek.
Çok sağlam bir insandı.
Çok sağlam bir iz bıraktı gitti...
gerçekten üstad...çağımızın pir sultanı hatta daha ötesi..gerek kişiliğiyle, yaşamıyla, gerekse türküleriyle bir ekol olan mahzuni, işte gidiyorum çeşmi siahım, yuh yuh, zevzek, barışa çağrı ve dom dom kurşunu gibi güzel türkülere imza attı... 2002 mayıs ayında kaybettiğimiz ozan, vasiyeti üzerine memleketim Nevşehir'in Hacıbektaş ilçesinde Çilehanedeki Ozanlar Yolu'na gömüldü...
o bir ölmeyen üstad
içi dışı bir söyleyen dost
Ozan kelimesinin tam anlami ile lugatta temsil edebilecek kapasidedeki insan üstü şiirlere ve bestelere sahip prototip bir halk ve dava adamı.
öldüğünde mezarında sabahlayacak kadar insanların sevgisini kazanmış bir hayırlı bir ölümsüz (besteleri şiirleri ve düşünceleri ile) .
Ötmek istiyorum viran bağlarda
Ayağıma cennet kiralansa da.
mahsuni şerif önceden sünni değildi.doğuştan aleviydi.ataları tunceli den afşine göç etmiştir.aşiretleri 2 köyken 1 i sünniliği seçip asimile olmuştur.mahsunin köyü ise dönmemiştir.
alevi halk ozanı.büyük ozan.
Neşet Ertaş gibi O da yaşayan ozanlarımızdandı,göçtü..Geriden gelen de yok,sanırım önümüzdeki yıllarda, Allah gecinden versin, Neşet Ertaş ta ölürse yaşayan halk ozanları serimiz tamamen sona erecek...
uzaktan yakından
yuh çekme bana
sana senin gibi gibi
baktım ise yuh
efendi görünüp
bütün insana
hakkın kullarını
ezdim ise yuh
Bayram Bilge Toker, Şerif'in sünniyken kendi iradesiyle alevi olduğunu söylüyor ki, yakın arkadaşıdır, inanmak elzem.
-halk ozanı-
mahsunu şerif deyince aklıma ilk İŞTE GİDİYORUM ÇEYMİ SİYAHIM gelir.
işte gidiyorum çeşmi siyahımı en iyi kardeş türküler söyler.
ah mahzuni ah ne dedinse dogru cikti keske daha cok yasasaydinda gorseydin yalan dunyanin halini. Iste o sunu yazmisti beni yeyip bitiriyor.
Bu yil benim yesil bagim kurudu
Dolu vurdu yapraklari curudu
Benim de saz tutan elim varidi
Simdi bir kosede yatar aglarim
Benim ile lokma yiyip icenler
Golgemin altinda konup gocenler
Sizi zalim dar dunum de kacanlar
Ben kendi kendime catar aglarim
Cirpina cirpina bir yuva kurdum
Bebegi gormedim kundagi gordum
Deryada boguldum karaya vurdum
Cileden cileye batar aglarim
Mahzuni Serifim budur ahvalim
Zamane bozulmus insanlar zalim
giyamete gider vebalim
sabir edip matem tutar aglarim
Zevkle dinlediğim, saygıyla andığım bir halk ozanı.
Onu kendime çok yakın hissettiğimi burada yazınca nedense mutlu oluyorum...
Halk ozanı Aşık Mahzuni Şerif 1940’ın başlarında Kahramanmaraş’ın Afşin ilçesinin Berçenek köyünde doğdu. O dönemde Berçenek Köyü’nde okul olmadığı için köyün diğer çocukları gibi Elbistanın Alembey Köyü'nde Hafız Kuran kursuna giden Mahzuni Şerif, Berçenek’e öğretmen gelmesi ile 1956 yılında ilkokulu bitirdi. Hayalini gerçekleştirip subay olabilmek için 1957 yılında başladığı Mersin Astsubay Hazırlama Okulu’nu başarıyla bitirdikten sonra Ankara Ordu Donatım Teknik Okulu’na başladı. Ordu Donatım Teknik Okulu’nda çok kısa süren bir eğitim-öğretimden sonra Sivasa gönderilen, Ekreol Tepede beş ay stajerlik yapan Mahzuni Şerif, 27 Mayıs 1960 askeri darbesini de bu dönemde yaşadı. İhtilalin ardından gelen, kendi deyişiyle “Halkçılık ruhunun ağır bastığı”, “Şiirler yazmaya, türküler söylemeye başladığı” bir dönemin ardından ise okulu terk etmek zorunda kaldı.
17 yaşındayken babasının zoruyla dayısının kızı ile yaptığı ilk evliliğini, bir kızları olmasına rağmen bir mektupla bitirmiş olan Mahzuni Şerif ikinci evliliğini, 1961 yılında Ankara’da tanışarak köyüne kaçırdığı İtalyan asıllı Sovina (Suna) ile yaptı. Mahzuni Şerif’in, Suna’nın evi terketmesiyle biten bu evliliğinden Züleyha, Emrah, Ferhat adlı üç çocuğu oldu. Mahzuni Şerif 1971 yılında da, üçüncü eşi Fatma Hanım ile evlendi. Bu evliliklerinden Derya, Ali, Şeyda ve Yetiş adlı dört çocukları oldu.
1971 yılında tutuklanarak 4 ay cezaya çarptırılan, 1972 yılında Gaziantep'deki evi kundaklanarak, söylenildiğine göre tüm ödülleri ve arşivi bu yangında yok olan Mahzuni Şerif, 1973 yılında da halkı suça teşvik etmekten tutuklanarak Ankara'da Sıkıyönetim Mahkemesi'nde yargılandı.
1997’de beyin kanaması geçiren 2001’de ise kalp ve solunum yetmezliği ile hastaneye kaldırılmasına rağmen hayata dönen Mahzuni Şerif, 2002 yılı 17 Mayıs’ında, bir dizi konser vermek için gittiği Almanya’nın, Köln şehrinde hayata gözlerini yumdu. Mahzuni Şerif’in naaşı, vasiyeti üzerine Hacı Bektaş Veli Külliyesi'nin yakınındaki Çilehane adı verilen bölgede toprağa verildi. Öldüğünde 2001 yılında DGM’de açılan davası devam ediyordu.
Mahzuni Şerif 60’lı yıllarından başlarından itibaren sevip gönül verdiği yoldan giderek, yüzlerce plak ve kaset yapmış, yurtdışında konserler vermiş, hakkında yazılan ve yazdığı kitaplarla uluslararası edebi tartışmalara konu olmuştur. Mahzuni Şerif, hızla ünlenince daha 1970'lerde başka türkücüler ve pop sanatçıları onun eserlerini okumaya başlamışlar, Ersen ve Dadaşlar, Edip Akbayram, Cem Karaca, Selda gibi sanatçılar, onun tutulan türkülerini okuyarak ün kazanmışlardır.
1989-1991 yılları arasında 'Halk Ozanları Derneği' genel başkanlığını yapan, 1997 yılında Hacıbektaş Dostluk ve Barış Ödülü’nü alan Mahzuni Şerif, 1998 yılına gelindiğinde dünyanın yaşayan üç büyük ozanı arasında birinci sırayı almıştır. Deyişleri, bir çok yabancı ülkede, değişik dillerde okunmuş olan Mahzuni Şerif, Bektaşi Kültürünün ve Anadolu Ezgilerinin dünyaya tanıtılmasına önemli katkılarda bulunmasıyla tanınmaktadır. Ünlü ozanın 400’e yakın plağı, 50’nin üzerinde kaseti ve şiirlerine yer verdiği 9 kitabı bulunmaktadır.
Ne dedimse halka hiç yaramadı..Ben gittikten sonra ararlar beni..Boşa Cahillerin gözü karardı..Kuru çene ile yorarlar beni..Mahzuni Şerif'im gayri gam yemem..Ondan ötesini kimseye demem..Ufak vücuduma kefen istemem..Varsa insanlıkla sararlar beni
Garip bir şekilde kendime yakın hissettiğim...
işte gidiyorum 'çeşmi siyahım'
Bu ülke türküsüne gerçek bir emekçi...
Beni merak edip süphe duyanlar
Kendin bilmezlerin telasiyim ben
Aslim Horasan'dan topragim Afsin
Elbistan düzünün bir tasiyim ben
Bir gün asik'larin kara gününde
Ah çekip dolastim sevda çölünde
Kuran'da okudum mursid önünde
Saz çalip söyleyen Bektas'iyim ben
aşık veyselden sonra memleketin en büyük halk ozanı
halka adanmış ozanca bir yaşamın simgesi yüreğimdesin...
esi benzeri olmayan adam..
ata, insan olmanın kriteri, ölçütü
babamdan bile çok sevdiğim yüz yılın ozanı, 8 ulu ozan çok özürdilerim bu isimle karşılaştığım zaman kendimi tutamıyorum
kısacası o bir insan
teşekkür ederim
Büyük Ozan, Değerli üstat
Mahzuni Şerif’in anısına...
HERAN MAHZUNİ
Yıllardır yılmadan halkı savundu
Hakkı halk içinde gören Mahzuni
Zalimlere çattı zulme direndi
Halk için bir ömür veren Mahzuni
Elinde sazıyla il il dolaştı
Engel tanımadı sınırlar aştı
Riyakar olmadan mertçe savaştı
Tehditlere göğüs geren Mahzuni
İnsan bildikleri hep bir ayardı
Halkı için vardı saygı duyardı
Mısralarla milyonları uyardı
Acılardan türkü deren Mahzuni
Mazlumu gayırdı namerde çattı
Gerçeği söyledi zindanda yattı
Hem kültüre nice eserler kattı
Özünü meydana seren Mahzuni
Halkıyla ağladı halkıyla coştu
Güleç yüzü ile sohbeti hoştu
Muhabbet nerdeyse oraya koştu
Hakikat cemine giren Mahzuni
Hayata küsmedi çekse de çile
Şeref oldu yolu bilmedi hile
Memleket halini getirip dile
Hırsızlardan hesap soran Mahzuni
Kalmamış Hürdemi dünyanın tadı
Haklı sanık olmuş haksızlar kadı
Hak için savaşan böyle üstadı
Andık anacağız her an Mahzuni
18 Mayıs 2002 - Esenboğa Hava Alanı
(Cenazeyi beklerken)
k.maraş'ın afşin ilçesi berçenek köyündendir burada doğmuş burada büyümüştür mezarı köyüne nakledildimi bilmiyorum,ilk yapıtlarında fazlasıyla politik olduğu görülür halka kendini sevdiren türkülerini bu politizm kaygısını üzerinden attıktan sonra vermiştir...onun türkülerinde acı çeken insan merkezinde doğa,ayrılık,cemiyet,yoksulluk gibi kavramların sorgulanmasını bulurum hep:pir sultan abdal hassasiyetiyle dokunur tellerine sazının ve anlattığıda salt anadolu insanıdır..özellikle yalancısın,bir kuş bir dünya,oy babo,nenni bebek dinlenilesi eserleridir,
onu anlatmak gerçekten mümkün değil.hangi kelimeyle sınırlandırılabilirki?
son kasetinde Ahmet Kaya için yaptığı şarkı da, ne kadar duyarlı, demokratik ve insan aşığı bir ozan olduğunu göstermiştir.. nur içinde yat...