Depremin anavatanından yazıyorum... Deprem öldürmüyor... Allah burada sık sık yaşatıyor... Ama kulları ölmüyor... Burada atık suya bırakılan inanılmaz bir mikroorganizma suyu 98% temizliyor... TR'de ise temiz sulara zararlı mikroorganizmalar salınıyor... Herşey hayatın kaliteli şekilde devamı için planlanmalı... Risklere göre tasarlanmalı... Evler...Altyapı unsurları vs... Ama tabii TR'de felaketten ötürü fonlar açılır ama felakete yöneltilmez... Birileri alır fonu... komik bir soruşturma, yargılama ve aklanma... TR'DE FELAKETLER TEDBİR DEĞİL ZENGİN (BİR KAÇ KİŞİ) YARATIYOR.... Bu da çok özlediğim vatanımı her andığımda içimi burkuyor...
unutmayalım unutturmayalım 5 sene önce oldu daha 5 gün gibi 45 saniyede olan oldu tam 75000'in üzerinde ölü bana göre 100000 tam 10 bin bina yıkıldı kaba bir matematik hesabıyla ölen kişileri her ev başına 4 kişiden hesaplasak ki bunların çoğu apartmandı ortalama 4 'ü rahatlıkla söyleyebiliyoruz(bir apartmanda türkiye'de ortalama 100 kişi oturuyor) bu sayı 75 binin üzerinde idi deprem afet bölgesi olmaması için sayın ecevitler en büyük para kaynağından mahrum kalmamak için ölü sayısı 17 binde bırakıldı.. ...................... işte hala akıllanmadık, ne değişti?
Sıcak bir Ağustos gecesi Uykuyla ve sıcakla verdiğim mücadelede galip gelmek üzereyim.
Aman Allah'ım, o da ne!
Gök gürültüsüne benzeyen kulakları yırtarcasına bir ses ve ardından sanki topraktan fışkırmak istercesine dipten yukarı kuvvetli bir darbe. Ve takip eden korkunç bir sallantı ona eşlik eden ve bir okadar dehşet verici gürültüyle birlikte. Panikle fırlıyorum yataktan ama ayakta durmak imkansız. Emekliyerek yattığım odanın kapısına geliyorum ve tutunarak zorda olsa kalkıp kapının tavanına elimle bastırıyorum sanki yıkılcak olsa evi ben tutacakmışım gibi.
Allah'ım yoksa kıyamet bu mu?
Bir yandan kelime-i şahadet getiriyor bir yandanda etrafımda kopan çatlayan birşeyler varmı diye bakıyorum. Şükür şimdilik bina ayakta ama daha nekedar bu sallantıya dayanabilir? bilinmez. Ve hayatımın en uzun 45 saniyesini yaşıyorum saniyeler saatmişcesine. Şükür nihayet sallantılar durdu Anne ve Babamla yıkılan eşyalar üzerinden atlayarak dışarı çıkmayı başarıyoruz. Toz duman ve bağırışan ağlayan insanlar. Panik hemde çok büyük bir panik. Ve günün ilk ışıkları ile endişemiz korkumuz birkat daha artıyor. Yıkılmış sanki bir akordiyon gibi üst üste geçmiş apartmanlar, alevler içinde kalmış enkazlar ve enkazların altından gelen kurtarın haykırışları. Yok, yok, yok, offf ne yapacağız ne yapabilirizki sevdiklerimiz tonlarca ağırlığındaki betonların altında. Ya diğerleri kimsenin birbirinden haberi yok. Ardından Tüpraş paniği, insanlar enkazdaki yakınlarını bırakarak akın akın yaya, arabayla bölgeyi terk ediyor.
Yaşadıkca filim karesi gibi beynime kazılmış bu görüntüleri unutamayacağım.
gebze oturuyorum.deprem olduğunda uyuyordum..annem uyandırdı dışardan bağırıyo:'oğlum çıksana çabuk ol dedi' ne var be insanı bi uyutmuyosunuz dedikten sonra apar topar aşağı şortumla inip arabaya atlamış ve yıkılan binaları gezmiştik..daha sonra 8 gün arabada yattım..babam deprem sabahı evde kahvaltı yaptı horlaya horlaya uyudu o artçılar arasında..allah yaşatmasın bi daha..
O zaman 250 bin lira olan meyvanın kilosunu üç milyona satmaya çalışıyorlardı... Adamın sonunu düşünün :) güzel bir dayak... Bizim arkadaşlar dördüncü katta oturuyorlardı.. Sabah gittik onları aramaya... Akşam deprem olunca camdan atlamaya çalışmışlar.. Ama binanın üç katı zaten yola çökmüştü... Atladığında birden kendini yolda bulmuş... Gölcük donanmasını o sene bizler yapmıştık... Öğrendiklerim ise apayrı..Nato genel merkezlerinden biri orada idi... Gemi yapımında üst düzey teknolojiye sahip olunmasına rağmen kullanılmamakta idi... Öğle aralarını değerlendirmek için askeriyeye olta getirmiştim... Ertesi gün şantiyemizin kapısına bir uyarı asıldı: ' Olta ile balık tutmak yasaktır' Bizim çalışanlar bana uyarıyı gösterdi... Bende inadına bir çapara aldım :) ... Onun içinde uyarı astılar..
izmitte bi büfeyi dövdüğümüz aklıma geliyo bekirpaşada ikamet eden büfemiz depremi fırsat bilip 10 milyona paket sigara (samsundu) satmaya kalkmıştı, Eblek abimiz sigaranın gelmiyeceğini iyi akıl etmişti ama sigara gelmeyen yere polisinde gelmiyeceğini bilememişti...
depremi şaşamamış arkadaşlar için söylüyorım o akşam deprem anında ki gürültüyü hayatım boyunca bir daha duyabileceğimi sanmam birde o kadar yıldızın gökyüzünde olması sanki hiç bir boşluk bırakmadan sıralanmaları birde hayatnız da en çok dilek tutabileceğiniz geceydi belki yüzlerce yıldız kayması oldu..
biz izmitliler için herşey artık depremden önce ve sonra oldu..ve insan lar bu şehre konsere gelen her sanatçınında sürekli depremden bahsetmesinden bıktıı
Hayatımda yaşabileceğim en büyük deprem idi... O kadar umursamaz idim ki, gece evden dışarı çıkmadım uyudum... Sabah kalktığımda koca bir şehir yok olmuş... Hele enkaz altında çıkardığımız insanların kalkıp başka yerleri yağma etmesi yok mu? Hangi koşulda olursak olalım, kötülük bizi ardın sıra takip etmekte... Hele bir ay sonra etrafı saran ölü kokuları iz olarak bizde kaldı...
Turkiye gelip gonulu olarak calisdim insanlara yardim ettim onlara cadir ve yemek bulmaya calisdik kizil hacla ama saglosun devlet ikinci dunya savasinda kalma cadirlar getirdiler hepsi fareler yemis insanlar agliyor disarda cocuklar usuyor. ama Milletvekillerin ve ailesi sicak yuvasinda yatiyor hic canlari ve ruhlari bile sIKILMIYOR bu halka nasil yardim edelim diye. Sabah kalktigimda guzelim ulkede olu kokulari geliyor ama devlet ise halen lafda ama bir sey yapamiyor.......
17 Ağustos 1999 Sakarya merkezli Marmara depreminde,20 binden fazla kişi 7.4 şiddetindeki depremle hayatlarını kaybettiler. Depremde ülkenin can damarı sanayi tesisleri de büyük hasar gördü. Hasarlı konut ve işyeri sayısı 245 bini aştı.
17 Ağustos 1999 Marmara Bölgesi'nde meydana gelen deprem 20.000'e yakın insanın ölmesine ve çok büyük maddi kayıplara neden olmuştur. Meydana gelen felaketin büyüklüğü karşısında dünyanın her bir tarafından Türkiye'nin yardımına koşulmuş ve depremin olumsuz sonuçlarının ortadan kaldırılmasında ülkemize yardımda bulunulmuştur. Marmara Depreminin etkileri, Türkiye-AB ilişkilerine bakımından ise olumlu olmuştur.
ölenlere rahmet
bizlere ibret..
hiç deprem yaşamdım ama korkunç bişiydir eminim.arkadaşım şiddetli bi uğultu çıktığını ve yıllardır kulaklarından silinmediğini söylüyor..
allah birdaha göstermesin..
ölenlere rahmet diliyorum
acı çok büyük acı
Zamanı en iyi hissettigim gece;
1 - 2 - 3 - 4 - 5 - 6 - 7-..................................40- 41 - 42 - 43 - 44 - 45 nasıl uzunmuş bu süre, an' ı yaşarken kaybettiklerim.......
Depremin anavatanından yazıyorum... Deprem öldürmüyor... Allah burada sık sık yaşatıyor... Ama kulları ölmüyor... Burada atık suya bırakılan inanılmaz bir mikroorganizma suyu 98% temizliyor... TR'de ise temiz sulara zararlı mikroorganizmalar salınıyor... Herşey hayatın kaliteli şekilde devamı için planlanmalı... Risklere göre tasarlanmalı... Evler...Altyapı unsurları vs... Ama tabii TR'de felaketten ötürü fonlar açılır ama felakete yöneltilmez... Birileri alır fonu... komik bir soruşturma, yargılama ve aklanma... TR'DE FELAKETLER TEDBİR DEĞİL ZENGİN (BİR KAÇ KİŞİ) YARATIYOR.... Bu da çok özlediğim vatanımı her andığımda içimi burkuyor...
Allah bir daha yasatmasin. Insan acizligini anliyor.
Bir de millet can derdindeyken bosalan evleri yagma yapan insanlik disi mahluklari hatirladim.
unutmayalım unutturmayalım
5 sene önce oldu daha 5 gün gibi
45 saniyede olan oldu
tam 75000'in üzerinde ölü bana göre 100000
tam 10 bin bina yıkıldı
kaba bir matematik hesabıyla ölen kişileri her ev başına 4 kişiden hesaplasak ki bunların çoğu apartmandı ortalama 4 'ü rahatlıkla söyleyebiliyoruz(bir apartmanda türkiye'de ortalama 100 kişi oturuyor)
bu sayı 75 binin üzerinde idi
deprem afet bölgesi olmaması için sayın ecevitler en büyük para kaynağından mahrum kalmamak için ölü sayısı 17 binde bırakıldı..
......................
işte hala akıllanmadık, ne değişti?
Sıcak bir Ağustos gecesi Uykuyla ve sıcakla verdiğim mücadelede galip gelmek üzereyim.
Aman Allah'ım, o da ne!
Gök gürültüsüne benzeyen kulakları yırtarcasına bir ses ve ardından sanki topraktan fışkırmak istercesine dipten yukarı kuvvetli bir darbe. Ve takip eden korkunç bir sallantı ona eşlik eden ve bir okadar dehşet verici gürültüyle birlikte. Panikle fırlıyorum yataktan ama ayakta durmak imkansız. Emekliyerek yattığım odanın kapısına geliyorum ve tutunarak zorda olsa kalkıp kapının tavanına elimle bastırıyorum sanki yıkılcak olsa evi ben tutacakmışım gibi.
Allah'ım yoksa kıyamet bu mu?
Bir yandan kelime-i şahadet getiriyor bir yandanda etrafımda kopan çatlayan birşeyler varmı diye bakıyorum. Şükür şimdilik bina ayakta ama daha nekedar bu sallantıya dayanabilir? bilinmez. Ve hayatımın en uzun 45 saniyesini yaşıyorum saniyeler saatmişcesine. Şükür nihayet sallantılar durdu Anne ve Babamla yıkılan eşyalar üzerinden atlayarak dışarı çıkmayı başarıyoruz. Toz duman ve bağırışan ağlayan insanlar. Panik hemde çok büyük bir panik. Ve günün ilk ışıkları ile endişemiz korkumuz birkat daha artıyor. Yıkılmış sanki bir akordiyon gibi üst üste geçmiş apartmanlar, alevler içinde kalmış enkazlar ve enkazların altından gelen kurtarın haykırışları. Yok, yok, yok, offf ne yapacağız ne yapabilirizki sevdiklerimiz tonlarca ağırlığındaki betonların altında. Ya diğerleri kimsenin birbirinden haberi yok. Ardından Tüpraş paniği, insanlar enkazdaki yakınlarını bırakarak akın akın yaya, arabayla bölgeyi terk ediyor.
Yaşadıkca filim karesi gibi beynime kazılmış bu görüntüleri unutamayacağım.
gebze oturuyorum.deprem olduğunda uyuyordum..annem uyandırdı dışardan bağırıyo:'oğlum çıksana çabuk ol dedi' ne var be insanı bi uyutmuyosunuz dedikten sonra apar topar aşağı şortumla inip arabaya atlamış ve yıkılan binaları gezmiştik..daha sonra 8 gün arabada yattım..babam deprem sabahı evde kahvaltı yaptı horlaya horlaya uyudu o artçılar arasında..allah yaşatmasın bi daha..
O zaman 250 bin lira olan meyvanın kilosunu üç milyona satmaya çalışıyorlardı... Adamın sonunu düşünün :) güzel bir dayak...
Bizim arkadaşlar dördüncü katta oturuyorlardı.. Sabah gittik onları aramaya... Akşam deprem olunca camdan atlamaya çalışmışlar.. Ama binanın üç katı zaten yola çökmüştü... Atladığında birden kendini yolda bulmuş...
Gölcük donanmasını o sene bizler yapmıştık... Öğrendiklerim ise apayrı..Nato genel merkezlerinden biri orada idi... Gemi yapımında üst düzey teknolojiye sahip olunmasına rağmen kullanılmamakta idi...
Öğle aralarını değerlendirmek için askeriyeye olta getirmiştim... Ertesi gün şantiyemizin kapısına bir uyarı asıldı: ' Olta ile balık tutmak yasaktır'
Bizim çalışanlar bana uyarıyı gösterdi... Bende inadına bir çapara aldım :) ...
Onun içinde uyarı astılar..
izmitte bi büfeyi dövdüğümüz aklıma geliyo bekirpaşada ikamet eden büfemiz depremi fırsat bilip 10 milyona paket sigara (samsundu) satmaya kalkmıştı, Eblek abimiz sigaranın gelmiyeceğini iyi akıl etmişti ama sigara gelmeyen yere polisinde gelmiyeceğini bilememişti...
gölcüğe yakın bir yerde oturuyorum otarafa insanlar kokudan dolayı maskesiz gidemiyodu....
depremi şaşamamış arkadaşlar için söylüyorım o akşam deprem anında ki gürültüyü hayatım boyunca bir daha duyabileceğimi sanmam birde o kadar yıldızın gökyüzünde olması sanki hiç bir boşluk bırakmadan sıralanmaları birde hayatnız da en çok dilek tutabileceğiniz geceydi belki yüzlerce yıldız kayması oldu..
biz izmitliler için herşey artık depremden önce ve sonra oldu..ve insan lar bu şehre konsere gelen her sanatçınında sürekli depremden bahsetmesinden bıktıı
Hayatımda yaşabileceğim en büyük deprem idi... O kadar umursamaz idim ki, gece evden dışarı çıkmadım uyudum... Sabah kalktığımda koca bir şehir yok olmuş...
Hele enkaz altında çıkardığımız insanların kalkıp başka yerleri yağma etmesi yok mu? Hangi koşulda olursak olalım, kötülük bizi ardın sıra takip etmekte...
Hele bir ay sonra etrafı saran ölü kokuları iz olarak bizde kaldı...
ölümün aslında ne kadar anlık ve yakın olduğunu anladık...
Binlerce,Yüzlerce yıldızın gözlerimin önünde kayışları,gözyaşlarımın yağmur gibi yağışları.
HAARP silahının amerika ve israil tarafından ilk kez denenerek onbinlerce insanın ölümüne neden olduğu tarih.
Turkiye gelip gonulu olarak calisdim insanlara yardim ettim onlara cadir ve yemek bulmaya calisdik kizil hacla ama saglosun devlet ikinci dunya savasinda kalma cadirlar getirdiler hepsi fareler yemis insanlar agliyor disarda cocuklar usuyor. ama Milletvekillerin ve ailesi sicak yuvasinda yatiyor hic canlari ve ruhlari bile sIKILMIYOR bu halka nasil yardim edelim diye. Sabah kalktigimda guzelim ulkede olu kokulari geliyor ama devlet ise halen lafda ama bir sey yapamiyor.......
Kocaelinin gölcük ilçesini haritadan silen ve 'Gündoğdu' mevkiinde tekrar kurulmasını sağlayan tarihi felaket.
17 Ağustos 1999
Sakarya merkezli Marmara depreminde,20 binden fazla kişi 7.4 şiddetindeki depremle hayatlarını kaybettiler. Depremde ülkenin can damarı sanayi tesisleri de büyük hasar gördü. Hasarlı konut ve işyeri sayısı 245 bini aştı.
17 Ağustos 1999
Marmara Bölgesi'nde meydana gelen deprem 20.000'e yakın insanın ölmesine ve çok büyük maddi kayıplara neden olmuştur. Meydana gelen felaketin büyüklüğü karşısında dünyanın her bir tarafından Türkiye'nin yardımına koşulmuş ve depremin olumsuz sonuçlarının ortadan kaldırılmasında ülkemize yardımda bulunulmuştur. Marmara Depreminin etkileri, Türkiye-AB ilişkilerine bakımından ise olumlu olmuştur.
kaynak: www.kronoloji.gen.tr
İhmal, Para, Servet, Ucuz Canlar, Emek, Çaba, Saatler, Ölüleri nellerindeki bileziği çalan hırsızlar, ve 11 eylüle mesaj gönderipte kendi gerçekleri hakkında yorum bile yapmayanlar...
HEPSİDE BİZİZ..