Ece Temelkuran Kıyıdan Bana iyi bak general! 13 Eylül Pazar 2009
12 Eylül darbesinin idam ettiği ve 25 yıl boyunca mezarı bulunamayan Veysel Güney üzerine Ethem Dinçer’in 6.9. 2009 tarihinde Radikal-2’de yayımlanmış ‘Beni hatırladın mı general? ’ yazısına devam olarak... Bana bak general! Yüzüme iyi bak! Çünkü general, benim çocuğum da bana benzeyecek. Aklında tut yüzümü. Aklında tut, çünkü general, er ya da geç senin torunun, benim çocuklarımdan özür dileyecek. Sen torununa hesabını vermediğin cinayetleri miras bırakıyorsun. Torunun senin gibi olmayacak general. Ama benim çocuğum aynı bana benzeyecek.
Torunun general... Senin torunun general, senin yaptıklarını benim yazdıklarımdan öğrenecek. Alman çocuklar Yahudilerden nasıl özür diliyorsa her gün, şimdi, senin torunun da, hiç işlemediği günahlar için, benim çocuklarımdan özür dileyecek. Bana iyi bak general! Sen bu memleketin ümüğüne çöktüğünde ben sekiz yaşındaydım. Bir sabaha karşı annem ağladı. Babamın yüzü ihtiyarlamıştı o sabah. Ben böyle bildim senin ne mal olduğunu. Ben o sabahı unutmam general. Kitaplar okudum, hikâyeler dinledim. Sen, suçlarınla başka bir ülke, günahlarınla başka bir insan yaratmak istedin. Ama bak işte, ben olmadım. Ben general, sana karşı kazanılmış bir zaferim. İşte burada yazıyorum. Bana iyi bak general! Çünkü bu memlekette benden çok var.
Zalimleri hecele... Bana bak general! Sen darağaçlarını kurduğunda ve Kürtleri Diyarbakır Cezaevi’nde ‘Co’ adlı bir ite selam durdurduğunda ben, dokuz yaşındaydım. Sen yazdırmadın, konuşturmadın, senin gibilere memleketi suspus selam durdurdun, unutturdun. Ama şu işe bak ki general, ezberden sayabilirim hepinizin adını, soyadını. Bana iyi bak general! Çünkü benim çocuğum da bana benzeyecek. Tıpkı benim gibi olacak o da; okumayı zalimlerin adlarını heceleyerek sökecek.
Böyle bir ülke... Söylesene general, ben niye Commer’in ismini biliyorum? Co’yu neden bilmeliyim ben? Kaç kadına copla tecavüz edildiğini, insanların foseptik çukurlarında bekletildiğini, Mamak’ta başlarından aşağıya boşaltılan suyla ayakları buzlu zemine yapışmasın diye zıplayan çıplak adamları niye bilmeliyim? Bi’ deyiversene general, babasının çocuğuna tecavüze zorlandığını niye öğrenmeliydim? İdam sehpalarında adamların kendi taburelerine tekme attığı niye rüyama girmeliydi daha 16 yaşımdayken? Erdal Eren’in yüzü niye aklına kazınsın bir çocuğun daha 10 yaşında? Bütün bunlar olmamış gibi yapan bir ülkede yalan söylememeyi öğrenerek nasıl büyür bir çocuk bilir misin general? Nasıl okur, nasıl gazeteci olur?
‘Hayır duam’ Ben sekiz yaşındaydım ve sen gelip bana böyle bir hayat verdin, böyle bir ülke, böyle insanlar. Zalimlerin isimlerini unutmamam gereken bir ömür verdin. General, sen beni, çocuklarıma bunları öğretmeye mecbur ettin. Bana bak general! İyi bak general. Adımı ezberle. İyi bak general. Çünkü benim çocuğum da bana benzeyecek.
…Suyum,bir litrelik karton süt kutusu içinde.Yetmiş iki gün sakladığım… Bataklıktaki suyun de bir su yanı vardır.Kutuda kalan bir yudum su,bu bile değil artık.Küstü,öldürdü kendini su…Su çürüdü
'Gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız,Yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız...'
Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı Güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı Hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı Gittiler akşam olmadan ortalık karardı
Bitmez sazların özlemi daha sonra daha sonra Sonranın bilinmezliği bir boyut katar ki onlara Simsiyah bir teselli olur belki kalanlara Geceler uzar hazırlık sonbahara...
Bir böcek gibi antenlerimi gezdiriyorum bedenimde.Anahtar deliğinden sızan ölü ışıkta ellerime bakıyorum.Ellerim..Sanki bir kadının memelerini hiç okşamamış ellerim…Ne beyaz tenliyim artık ne esmer, ne de kara…Cüzamlının,vebalının bir rengi vardır.İrinin bir rangi…Ölünün bile bir rengi vardır ama derimin rengi yoktu.Belki çürüyen bir kentin rengiydi bu.Çürüyen dünyanın..
12 eylülden bize yakılmış toprağa gömülmüş kitaplar, hiç yoluna öldürülmüş gencecik insanlar, darbeler, panzerler, polis copları, korkular, ve bir de sorgulamayan bir nesil kaldı. ne yazık!
12 Eylül sonrası Türkiye'sinde insanın hayatta,hapisane dışında ve de işinde kalabilmesinin en güvenli yolu ölüymüş gibi,hiç kimse değilmiş gibi yapmasıdır.
12 Eylül, Amerika'nın Türkiye'yi kaybetmemek için yaptığı bir harekettir. Yıl 1979 İran da Amerikan yanlısı Şah Muhammed Rıza Pehlevi halkın da coşkusuyla saltanattan düşürülüyor. Yerine yıllardır batıda sürgünde olan Ayetullah Humeyni geliyor. Ortadoğudaki en büyük karakolunu kaybeden Amerika, Türkiye'nin Sovyet tehlikesine açık olduğunu düşünerek düğmeye basar ve 12 Eylül günü Türkiye'de demokrasi bir kez daha ayaklar altına alınır. Aslında senaryoya bakacak olursak darbenin kimler tarafından yapıldığını yine anlarız. 11 Eylül günü akan kan darbe yapıldıktan sonra nasıl duruyor. Madem çatışmayı bitirebilecek bir istihbaratın var neden bu kadar olayın olmasına göz yumuyorsun... Neden bu kadar gencin ölümüne şahitlik ediyorsun... Evet darbe ortamı oluşturanlarla darbeyi yapan kişiler aynı. Ve biz hala 12 Eylül mimarlarını yargılayamıyorsak, bu anayasanın da ayıbı değil demokrasinin de... Bu bizlerin ayıbı...
Bütün kötülüklerin anası 1980'dir. Ve ardından gelen yıllar!
Haysiyetle yapılan sözleşme, yüreklerde bozulduktan sonradır ki... Toplum da büyük bir hızla bozuldu. O yüzden, insanlar o yıllardan kalan bir şarkıyı bile duysa, kendilerini kaybediyorlar. Çünkü hepsi biliyor... Kaybettiklerinin, bir daha asla kazanamayacak kadar değerli olduğunu...
Asalet sıradandı, herkeste vardı. Zor okunan kitapları bile kolayca okurdu gençler. Kızların etekleri kısaydı, erkeklerin saçı uzun, ne fark eder. Kadının ruhuna bakılırdı, erkeğin kafasının içine.
Ölüme kafa tutardı gençler, kimseyi lafa tutmazdı. Destansı öyküsü vardı her birinin. Gözaltına alındılar ama el üstünde gittiler mahşere. Herkes bir düşüncenin peşine takıldı. Oy karşılığı buzdolabının, bir torba kömürün peşine takılmadılar ya!
12 eylül emperyalist düşüncelerin galip geldiği gündür.türkiye üzerinde kurulan tüm denklemlerin doğru çıktığı gündür.zararlı olan kim? yine biz.ister sağdan olsun ister soldan; tüm gençlerimizin heder olduğu gündür.
Ben antalya merkezde askerdim inanın hiç kimseye kötü davranmadım aylarca postallarla yattık askerken dahi çok zorlandık hiç unutmuyorum yaşlı amcanın birisine kimlik sormadım diye bayagı dayak yemiştim
keşke olmasaydı denilen faşist bir darbedir.Sanıyorum ki şu an hala 12 eylül adaleti ile yönetiliyoruz.unutmayın yök de 12 eylül ile birlik te geldi ve özgür üniversiteler tasfiye sürecine itilmeye başlandı.
'On yedi yaşında iken yaşı büyütülerek 12 Eylül cuntacıları tarafından asılan Erdal Eren'e ve diğerlerine...' Eylül 1981/Adana
KEŞKEŞAN YILDIZLARI
on iki eylülün sabık sanık zorba despot ümera diktatörleri
zulümün kör ölümün dilsiz olduğu bir tombala oyununda kanlı elleriyle çektikleri kerte çentik'li kartlara onlar çıktılar
tıpkı sürme gözlü alınları kına akıtmalı toklu kurbanlık koyunlar gibi
netekim! .. onlar iki yanı keskin demir karbon alaşımlı pulat çelikten kılıçlarını melek renkli bir kelebeğin kanatlarında bilediler
vahşet ve dehşete karşı balı alınmış petek kavala misali
netekim! .. kanlı eylülün en kavuklu zebanisi'nin 'asmayalım da besleyelim mi? ' fetvasıyla özgürlük gemilerini iskelelere bağlayan palamar halatlardan biraz daha ince urganları cellatların ellerine verdiler
ve... onlar sine'lerinde ölüm fermanları boyunlarında palamar örgülü urganlarıyla kutsal bir itidal'le karşıladılar ölümü
netekim! .. sabaha karşı ezan'a eşit zamanlarda kelamı kadim okunurken rab'bine inananlar namaz'da kıyam'da iken asıyorlardı onları teker teker keşkeşan yıldızları altında eylül katreleri ölü bedenlerine düşerken
Hasan Can BENER
Not:Bu şiir 1981'de yazılmasına rağmen ilk defa yayınlanmıştır.
Sen betonlar içinde ben senin özleminde Sen yangınlar içinde ben mazlumun türküsünde Aydınlığı aradık karanlıklar içinde Sen dünün hasretinde ben yarınların derdinde.
Sen bir yana ben bir yana dostlarımız bir yana, Bölünsek de, çözülsek de başkaldırdık zamana.
Güneşte kavruluruz kıraç topraklar gibi Hazanda savruluruz serseri yapraklar gibi Yalnızlığı yaşarız geride kalan gibi Düşer düşer kalkarız her Eylül' e isyan gibi.
Sen bir yana ben bir yana dostlarımız bir yana, Bölünsek de, çözülsek de başkaldırdık zamana.
Darbe Karşıtı Platform tarafından Erdal Eren anısına düzenlenen etkinlikte, konuşan Erdal Eren’in mücadele ve hapishane arkadaşları; O’nun direngenliği, devrim inancı ve kararlı kişiliğini anlattılar. Darbe Karşıtı Platform tarafından Erdal Eren anısına düzenlenen etkinlikte, konuşan Erdal Eren’in mücadele ve hapishane arkadaşları; O’nun direngenliği, devrim inancı ve kararlı kişiliğini anlattılar. Eren’in yoldaşları; “Acaba şimdi Kenan Evren mi yaşıyor, yoksa Erdal Eren mi yaşıyor? ” diye sordular. Önceki akşam Ekin Sanat Merkezi’nde düzenlenen etkinlik, üç opera sanatçısının Nurhak adlı şarkıyı okumasıyla başladı. Erdal Eren’in mücadele arkadaşı Meral Bekar, 27-28 Ağustos’a kadar Necdet Adalı ile aynı koğuşta kalan Erdal ile Mamak Cezaevi’nde karşılaşmalarını ve idam sonrasındaki gelişmeleri anlattı. Bekar, daha sonra cezaevindeyken kadınlar koğuşu tarafından Erdal için yazılan türküyü okudu. Ankara 78’liler Derneği Sekreteri İlyas Danyeli ise Erdal’ın devrim inancını çelikleştiren yetenekleri ile mücadele yerini aldığını dile getirerek, “Cellatların suratına karşı söylediği sözlerde, büyük bir devrimcinin eşsiz kişiliğini görürüz” dedi. ‘Çocuklar hala öldürülüyor’ Erdal’ın cezaevinden arkadaşı Selahattin Deniz ise “Erdal Eren 13 Aralık 1980’de asıldı. Acaba şimdi Kenan Evren mi yaşıyor, yoksa Erdal Eren mi yaşıyor? Acaba Raci Tetik mi yoksa Erdal Eren mi yaşıyor? Deniz Gezmiş mi yaşıyor? Kim yaşıyor? Yaşamak nasıl tanımlanacak? ” sözleri, salondan alkışlarla karşılık buldu. Deniz, bu halka darbeyi reva görenlerin her gün onursuzca öldüklerini ama Erdal Eren’in bir kere ve onurluca yaşamını kaybettiğini ifade etti. Emek Partisi Ankara İl Yöneticisi İbrahim Akkaya da 12 Eylül düzeninin hala sürdüğünü belirtti. Eyüp’te anma Eyüp Emek Gençliği’nin yaptığı bir etkinliklErdal Eren’i andı. Gençler Erdal Eren’in mücadelesini daha ileriye taşıma sözü verdiler. Etkinlikte, Refhan Tümer Lisesi’nden bir öğrenci Erdal Eren’in hayatını anlattı. Şarküteri işçisi Fetih Doğru Erdal Eren için kendi yazdığı şiiri okudu. Emek Gençliği Merkez yöneticisi Mustafa Kahveci ise konuşmasında Erdal Eren’ın bugün parasız eğitim için mücadele edenlerin, sanayi sitelerinde insanca bir ücret için mücadele edenlerin şahsında yaşadığını söyledi. Lise öğrencilerinin yoğun olarak katıldığı etkinlik Şair Tevfik Taş’ın dia gösterimi eşliğinde yaptığı konuşma ile devam etti. Fotoğraflarla Eren’i var eden koşulları anlatan Tevfik Taş, “Erdal Eren’in 17 yaşında olması üzerine sürekli vurgu yapılır. Yaşı büyük olsa hak etmiş miydi asılmayı? ” diyerek idamın hukuksuzluğuna vurgu yaptı. (Ankara-İstanbul/EVRENSEL)
Ece Temelkuran Kıyıdan
Bana iyi bak general! 13 Eylül Pazar 2009
12 Eylül darbesinin idam ettiği ve 25 yıl boyunca mezarı bulunamayan Veysel Güney üzerine Ethem Dinçer’in 6.9. 2009 tarihinde Radikal-2’de yayımlanmış ‘Beni hatırladın mı general? ’ yazısına devam olarak...
Bana bak general! Yüzüme iyi bak! Çünkü general, benim çocuğum da bana benzeyecek. Aklında tut yüzümü.
Aklında tut, çünkü general, er ya da geç senin torunun, benim çocuklarımdan özür dileyecek. Sen torununa hesabını vermediğin cinayetleri miras bırakıyorsun.
Torunun senin gibi olmayacak general. Ama benim çocuğum aynı bana benzeyecek.
Torunun general...
Senin torunun general, senin yaptıklarını benim yazdıklarımdan öğrenecek. Alman çocuklar Yahudilerden nasıl özür diliyorsa her gün, şimdi, senin torunun da, hiç işlemediği günahlar için, benim çocuklarımdan özür dileyecek.
Bana iyi bak general! Sen bu memleketin ümüğüne çöktüğünde ben sekiz yaşındaydım. Bir sabaha karşı annem ağladı. Babamın yüzü ihtiyarlamıştı o sabah. Ben böyle bildim senin ne mal olduğunu. Ben o sabahı unutmam general. Kitaplar okudum, hikâyeler dinledim. Sen, suçlarınla başka bir ülke, günahlarınla başka bir insan yaratmak istedin. Ama bak işte, ben olmadım. Ben general, sana karşı kazanılmış bir zaferim. İşte burada yazıyorum. Bana iyi bak general! Çünkü bu memlekette benden çok var.
Zalimleri hecele...
Bana bak general! Sen darağaçlarını kurduğunda ve Kürtleri Diyarbakır Cezaevi’nde ‘Co’ adlı bir ite selam durdurduğunda ben, dokuz yaşındaydım. Sen yazdırmadın, konuşturmadın, senin gibilere memleketi suspus selam durdurdun, unutturdun. Ama şu işe bak ki general, ezberden sayabilirim hepinizin adını, soyadını. Bana iyi bak general! Çünkü benim çocuğum da bana benzeyecek. Tıpkı benim gibi olacak o da; okumayı zalimlerin adlarını heceleyerek sökecek.
Böyle bir ülke...
Söylesene general, ben niye Commer’in ismini biliyorum? Co’yu neden bilmeliyim ben? Kaç kadına copla tecavüz edildiğini, insanların foseptik çukurlarında bekletildiğini, Mamak’ta başlarından aşağıya boşaltılan suyla ayakları buzlu zemine yapışmasın diye zıplayan çıplak adamları niye bilmeliyim? Bi’ deyiversene general, babasının çocuğuna tecavüze zorlandığını niye öğrenmeliydim? İdam sehpalarında adamların kendi taburelerine tekme attığı niye rüyama girmeliydi daha 16 yaşımdayken? Erdal Eren’in yüzü niye aklına kazınsın bir çocuğun daha 10 yaşında? Bütün bunlar olmamış gibi yapan bir ülkede yalan söylememeyi öğrenerek nasıl büyür bir çocuk bilir misin general? Nasıl okur, nasıl gazeteci olur?
‘Hayır duam’
Ben sekiz yaşındaydım ve sen gelip bana böyle bir hayat verdin, böyle bir ülke, böyle insanlar. Zalimlerin isimlerini unutmamam gereken bir ömür verdin. General, sen beni, çocuklarıma bunları öğretmeye mecbur ettin.
Bana bak general! İyi bak general. Adımı ezberle. İyi bak general. Çünkü benim çocuğum da bana benzeyecek.
SU ÇÜRÜDÜ
…Suyum,bir litrelik karton süt kutusu içinde.Yetmiş iki gün sakladığım…
Bataklıktaki suyun de bir su yanı vardır.Kutuda kalan bir yudum su,bu bile değil artık.Küstü,öldürdü kendini su…Su çürüdü
Adımdan gayrisini bilmiyorum.(Ahmet telli)
ahmet telli'nin 12 Eylül dönemi şiiri,Su Çürüdü'yü serbest bırakınız!
eşkiya dünyaya hükümdar olmaz
derler avuturlar kendilerini
oysa gerçekler katmerli acıdır
katiller iktidarı gasp eder
12 eylül ispatıdır bunun
'Gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız,Yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız...'
Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı
Güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı
Hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı
Gittiler akşam olmadan ortalık karardı
Bitmez sazların özlemi daha sonra daha sonra
Sonranın bilinmezliği bir boyut katar ki onlara
Simsiyah bir teselli olur belki kalanlara
Geceler uzar hazırlık sonbahara...
-Atilla İlhan-
Yaşanan vahşeti ile nerdeyse 30 yıl geçmesine rağmen hala izleri olan henüz özeleştirisi yapılmamış dönemin simge günü....
cehaletin en curetkar zamanlarindan biri
SU ÇÜRÜDÜ
Bir böcek gibi antenlerimi gezdiriyorum bedenimde.Anahtar deliğinden sızan ölü ışıkta ellerime bakıyorum.Ellerim..Sanki bir kadının memelerini hiç okşamamış ellerim…Ne beyaz tenliyim artık ne esmer, ne de kara…Cüzamlının,vebalının bir rengi vardır.İrinin bir rangi…Ölünün bile bir rengi vardır ama derimin rengi yoktu.Belki çürüyen bir kentin rengiydi bu.Çürüyen dünyanın..
Adımdan gayrisini bilmiyorum
AHMET TELLİ
O iyi insanlar
O güzel atlara bindiler
Çekip gittiler.
Yaşar Kemal
yaşanası bir ülke için
yok yaşayanlar
yok hatıralar..
12 eylülden bize yakılmış toprağa gömülmüş kitaplar, hiç yoluna öldürülmüş gencecik insanlar, darbeler, panzerler, polis copları, korkular, ve bir de sorgulamayan bir nesil kaldı. ne yazık!
12 Eylül 1980 darbesinde tam 39 ton gazete ve dergi imha edilmiştir...
12 Eylül sonrası Türkiye'sinde insanın hayatta,hapisane dışında ve de işinde kalabilmesinin en güvenli yolu ölüymüş gibi,hiç kimse değilmiş gibi yapmasıdır.
7 yaşında akşamları ürkerek perdelerin arkasından bakan bir çocuk.. Yani ben..
12 Eylül, Amerika'nın Türkiye'yi kaybetmemek için yaptığı bir harekettir. Yıl 1979 İran da Amerikan yanlısı Şah Muhammed Rıza Pehlevi halkın da coşkusuyla saltanattan düşürülüyor. Yerine yıllardır batıda sürgünde olan Ayetullah Humeyni geliyor. Ortadoğudaki en büyük karakolunu kaybeden Amerika, Türkiye'nin Sovyet tehlikesine açık olduğunu düşünerek düğmeye basar ve 12 Eylül günü Türkiye'de demokrasi bir kez daha ayaklar altına alınır. Aslında senaryoya bakacak olursak darbenin kimler tarafından yapıldığını yine anlarız. 11 Eylül günü akan kan darbe yapıldıktan sonra nasıl duruyor. Madem çatışmayı bitirebilecek bir istihbaratın var neden bu kadar olayın olmasına göz yumuyorsun... Neden bu kadar gencin ölümüne şahitlik ediyorsun... Evet darbe ortamı oluşturanlarla darbeyi yapan kişiler aynı. Ve biz hala 12 Eylül mimarlarını yargılayamıyorsak, bu anayasanın da ayıbı değil demokrasinin de... Bu bizlerin ayıbı...
Bütün kötülüklerin anası 1980'dir.
Ve ardından gelen yıllar!
Haysiyetle yapılan sözleşme, yüreklerde bozulduktan sonradır ki...
Toplum da büyük bir hızla bozuldu.
O yüzden, insanlar o yıllardan kalan bir şarkıyı bile duysa, kendilerini kaybediyorlar.
Çünkü hepsi biliyor...
Kaybettiklerinin, bir daha asla kazanamayacak kadar değerli olduğunu...
Asalet sıradandı, herkeste vardı.
Zor okunan kitapları bile kolayca okurdu gençler.
Kızların etekleri kısaydı, erkeklerin saçı uzun, ne fark eder.
Kadının ruhuna bakılırdı, erkeğin kafasının içine.
Ölüme kafa tutardı gençler, kimseyi lafa tutmazdı.
Destansı öyküsü vardı her birinin.
Gözaltına alındılar ama el üstünde gittiler mahşere.
Herkes bir düşüncenin peşine takıldı.
Oy karşılığı buzdolabının, bir torba kömürün peşine takılmadılar ya!
zavallı ölen insanlar
emperyalizimin ve kapitalizimin koynunda yatmak istemeyen tüm yiğitlere selam olsun...
12 eylül emperyalist düşüncelerin galip geldiği gündür.türkiye üzerinde kurulan tüm denklemlerin doğru çıktığı gündür.zararlı olan kim? yine biz.ister sağdan olsun ister soldan; tüm gençlerimizin heder olduğu gündür.
12 yaşındaydım....
Ben antalya merkezde askerdim inanın hiç kimseye kötü davranmadım aylarca postallarla yattık askerken dahi çok zorlandık hiç unutmuyorum yaşlı amcanın birisine kimlik sormadım diye bayagı dayak yemiştim
YOLUMUZ AYRILDI ÜÇE
TOPRAK ZİNDAN VE SÜRGÜNE
HAZANLI EYLÜL GÜNÜNE
DİYECEĞİM ÇOKTUR BENİM
FATİHALAR ŞEHİTLERİM
ZİNDANLARDA YİĞİTLERİM
ÖKSÜZLERİM YETİMLERİM
SARACAĞIM ÇOKTUR BENİM
GÜCÜM NEDİR BİLİNİRİM
VATANA BORÇ VERİLİRİM
BİR ÖLÜR BİN DİRİLİRİM
GELECEĞİM ÇOKTUR BENİM...
DURSUN ÖNKUZU'YU SAYGIYLA VE RAHMETLE ANIYORUZ..
faşist hareketin türkiyenin tarihine nefret,kin ve kanla yazdığı ve çocukların ıslığına sıkılan kurşunların günüdür
12 eylül bana hidir aslani hatirlatiyo ama onlar basi dik gittiler saygiyla aniyorum
hakedene hakettiğinin verildiği gündür...
keşke olmasaydı denilen faşist bir darbedir.Sanıyorum ki şu an hala 12 eylül adaleti ile yönetiliyoruz.unutmayın yök de 12 eylül ile birlik te geldi ve özgür üniversiteler tasfiye sürecine itilmeye başlandı.
'On yedi yaşında iken yaşı büyütülerek 12 Eylül cuntacıları tarafından asılan Erdal Eren'e ve diğerlerine...'
Eylül 1981/Adana
KEŞKEŞAN YILDIZLARI
on iki eylülün
sabık
sanık
zorba
despot
ümera
diktatörleri
zulümün
kör
ölümün
dilsiz
olduğu
bir tombala
oyununda
kanlı elleriyle çektikleri
kerte çentik'li
kartlara onlar
çıktılar
tıpkı
sürme gözlü
alınları kına akıtmalı
toklu
kurbanlık
koyunlar gibi
netekim! ..
onlar
iki yanı keskin
demir karbon alaşımlı
pulat çelikten
kılıçlarını
melek renkli
bir kelebeğin
kanatlarında
bilediler
vahşet
ve
dehşete
karşı
balı alınmış petek
kavala misali
netekim! ..
kanlı eylülün
en
kavuklu zebanisi'nin
'asmayalım da besleyelim mi? '
fetvasıyla
özgürlük gemilerini
iskelelere bağlayan
palamar halatlardan
biraz daha ince
urganları
cellatların ellerine verdiler
ve...
onlar sine'lerinde
ölüm fermanları
boyunlarında
palamar örgülü
urganlarıyla
kutsal bir itidal'le
karşıladılar ölümü
netekim! ..
sabaha karşı
ezan'a eşit zamanlarda
kelamı kadim okunurken
rab'bine inananlar
namaz'da kıyam'da iken
asıyorlardı onları
teker teker
keşkeşan yıldızları altında
eylül katreleri
ölü bedenlerine düşerken
Hasan Can BENER
Not:Bu şiir 1981'de yazılmasına rağmen ilk defa yayınlanmıştır.
EYLÜLDE İSYAN GİBİ
Sen betonlar içinde ben senin özleminde
Sen yangınlar içinde ben mazlumun türküsünde
Aydınlığı aradık karanlıklar içinde
Sen dünün hasretinde ben yarınların derdinde.
Sen bir yana ben bir yana dostlarımız bir yana,
Bölünsek de, çözülsek de başkaldırdık zamana.
Güneşte kavruluruz kıraç topraklar gibi
Hazanda savruluruz serseri yapraklar gibi
Yalnızlığı yaşarız geride kalan gibi
Düşer düşer kalkarız her Eylül' e isyan gibi.
Sen bir yana ben bir yana dostlarımız bir yana,
Bölünsek de, çözülsek de başkaldırdık zamana.
AHMET KAYA
KENAN EVREN Mİ ERDAL EREN Mİ YAŞIYOR? ..
Darbe Karşıtı Platform tarafından Erdal Eren anısına düzenlenen etkinlikte, konuşan Erdal Eren’in mücadele ve hapishane arkadaşları; O’nun direngenliği, devrim inancı ve kararlı kişiliğini anlattılar.
Darbe Karşıtı Platform tarafından Erdal Eren anısına düzenlenen etkinlikte, konuşan Erdal Eren’in mücadele ve hapishane arkadaşları; O’nun direngenliği, devrim inancı ve kararlı kişiliğini anlattılar. Eren’in yoldaşları; “Acaba şimdi Kenan Evren mi yaşıyor, yoksa Erdal Eren mi yaşıyor? ” diye sordular.
Önceki akşam Ekin Sanat Merkezi’nde düzenlenen etkinlik, üç opera sanatçısının Nurhak adlı şarkıyı okumasıyla başladı.
Erdal Eren’in mücadele arkadaşı Meral Bekar, 27-28 Ağustos’a kadar Necdet Adalı ile aynı koğuşta kalan Erdal ile Mamak Cezaevi’nde karşılaşmalarını ve idam sonrasındaki gelişmeleri anlattı. Bekar, daha sonra cezaevindeyken kadınlar koğuşu tarafından Erdal için yazılan türküyü okudu.
Ankara 78’liler Derneği Sekreteri İlyas Danyeli ise Erdal’ın devrim inancını çelikleştiren yetenekleri ile mücadele yerini aldığını dile getirerek, “Cellatların suratına karşı söylediği sözlerde, büyük bir devrimcinin eşsiz kişiliğini görürüz” dedi.
‘Çocuklar hala öldürülüyor’
Erdal’ın cezaevinden arkadaşı Selahattin Deniz ise “Erdal Eren 13 Aralık 1980’de asıldı. Acaba şimdi Kenan Evren mi yaşıyor, yoksa Erdal Eren mi yaşıyor? Acaba Raci Tetik mi yoksa Erdal Eren mi yaşıyor? Deniz Gezmiş mi yaşıyor? Kim yaşıyor? Yaşamak nasıl tanımlanacak? ” sözleri, salondan alkışlarla karşılık buldu. Deniz, bu halka darbeyi reva görenlerin her gün onursuzca öldüklerini ama Erdal Eren’in bir kere ve onurluca yaşamını kaybettiğini ifade etti.
Emek Partisi Ankara İl Yöneticisi İbrahim Akkaya da 12 Eylül düzeninin hala sürdüğünü belirtti.
Eyüp’te anma
Eyüp Emek Gençliği’nin yaptığı bir etkinliklErdal Eren’i andı. Gençler Erdal Eren’in mücadelesini daha ileriye taşıma sözü verdiler. Etkinlikte, Refhan Tümer Lisesi’nden bir öğrenci Erdal Eren’in hayatını anlattı. Şarküteri işçisi Fetih Doğru Erdal Eren için kendi yazdığı şiiri okudu. Emek Gençliği Merkez yöneticisi Mustafa Kahveci ise konuşmasında Erdal Eren’ın bugün parasız eğitim için mücadele edenlerin, sanayi sitelerinde insanca bir ücret için mücadele edenlerin şahsında yaşadığını söyledi. Lise öğrencilerinin yoğun olarak katıldığı etkinlik Şair Tevfik Taş’ın dia gösterimi eşliğinde yaptığı konuşma ile devam etti. Fotoğraflarla Eren’i var eden koşulları anlatan Tevfik Taş, “Erdal Eren’in 17 yaşında olması üzerine sürekli vurgu yapılır. Yaşı büyük olsa hak etmiş miydi asılmayı? ” diyerek idamın hukuksuzluğuna vurgu yaptı. (Ankara-İstanbul/EVRENSEL)
günlük
..EVRENSEL GAZETESİ
WWW.EVRENSEL.NET