biraz neruda okudum
saat sabahın dördüydü
yılın ilk karı yağdığında
fırlattılar bitli battaniyeleri
osman güldü
ölüm uykusuna doğru uzanıyor kalbim
yorgun geçen zamanların ortasından
bana baktığını görüyorum senin
denize kırmızı giydirilmiş elbiseyle
öyle
ne olursa olsun düşüncesine kapılırsa panter ve çamur renkli su kenarına yaklaşırsa
büyülenirsin avcıyken av olan timsaha
acırsın panter gırtlağına yapıştığında
ne yapıyorum
böyle suskun ıslanan dalları silkinip duran serçeleri izlerken
yıldızlarında bir günahı yoktu
barışmadı yıldızlarımız
hazırdı dınamit lokumlarımız
sadece fitillerine bir kıvılcımı
yeterdi aşk denen her neyse
çakacaktık
gözlüklerimle bakınca bulutlara
işgal küvvetlerini görüyorum
kuşatılmışlık duygusu
ya da yuvası talan edilmiş
karganın korkusu
beklemek tanımsızlaşıyor
aksiyonsuzum bu sıralar
sararmış otlar arasında bir kayanın gölgesine sığındım
kıvrıldım bir yılan gibi
dağın başında ve dibimden kim geçerse geçsin
ısırmamaya yemin ettim bu gün
Keskin sirke küpüne zarar verir sözü doğru...
Perşembe günü sabah bir yakınıma şaka yapayım dedim olmadı. Yanlış anladı. Ters bir yanıt verince telefonu kapattım. Sonra da kendime çok kızdım. Şaka kaka bir şaka değildi. Bebek kakasından daha temiz kokuyordu aslında ama
demek ki yakınında olsa şaka yapmayacaksın dedim ve o sinirle telefonu masaya vurunca...
Ekran yarısı karanlık yarısı aydınlık bana bakıp duruyor. Belki düzelir diye eski televizyonların radyoların çekmedikleri zaman sağına soluna vururduk ya nasıl olsa kopan bir tel ya da bir aksaklık varsa birleşir çalışmaya başlardı ama telefon öyle olmadı elbette.
daldakine daldım dar ve taş sokaktaki
güneş unutmuş ay ve yıldızlarda
ve gece yok sabah yok
sadece alaca bir mavi buzdan soğuk
daldakine daldım bir top gibi
kabaran tomurcuğa
Uyandın.
Bir kaya parçası irkildi
Güneş dokunduğunda sırtına
Bir zürafa yaladı göğü
Çıkınsız düştün
Aç adımların yürudüğü yola
bazen aklım almaz bir oyunun içinde oynanan taraf olduğumu duyumsuyorum.
bilemezsiniz içimdeki sancıyı acıyı ve öfkeyi.
İnsan keskin bir balta olsaydım keşke der mi?
bir sürü işe yarar. boyun kırar başı enseden ayırır kışlık odunları sonbahar geçmeden hazırlar istifler neden öfke hallaç pamuğu gibi yumuşasın gece güne dönerken başını yastığa koysun mis gibi karabasansız bir uyku uyusun
insanların rayakarlığını düşünmeden neşeyle ayağa kalksın...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!