Yaşanan dünyada hali bilmeyen
Devrin zamanını sormaz bilesin
Varında yokunda gidip olmayan
Söz verse sözünde durmaz bilesin
Günleri ayları bilip saymayan
Sevgili Anneler Gününüz Kutlu Olsun
Sevgili okurlarım, “Anneler Günü” her yılın Mayıs ayının ikinci pazar günü olarak kutlamaktayız. Bizleri hayata doludizgin yetiştiren sevgili annemizdir.
Bir atasözümüzde şöyle der: “Annesiz yar, vatansız diyar olmaz.” Demek ki; anne vatana eş değerdedir.
Dünyamızda milyarlarca ana, bugün çocukları tarafından sevgi ve saygı ile anılacaklarını düşünmekteyim.
Anneler Gününün kısa bir tarihçesini anımsatarak yazıma devam etmek istiyorum. 1955 yılından bu yana, bizde ülkemizde anneler günü kutlamaktayız. Annemize layık olmak itibariyle, onların gönüllerini almaya çalışmaktayız. Hakkın rahmetine kavuşanların da, mezarı anmayı unutmamak tayız. Hakkın rahmetine kavuşanlar da nur içinde uyusunlar.
Üşüdü
Bilmem ne eyledim kar yağdı başa
Yaşamım içinde izim üşüdü
Gözyaşım sel oldu sıçradı kaşa
Dövüne dövüne dizim üşüdü
“Anadolu, Kültür,Sanat ve Mozaik Derneği’nin” açılışı bütün insanlarımıza hayırlı olsun diyerek, düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istedim.
Değerli okurlarım. Yıllara dayalı bir düşüncenin özleminde, çağdaş bir yapılanmanın kaçınılmaz olduğuna düşünmekteydim. Bugün, bunu başarabilmenin ve bu amaca ulaşmanın mutluluğunu yaşamaktayım. Düşüncelerimi, benimle paylaşan her arkadaşa teşekkür ediyorum. Güçlü bir kadroyla yola çıkmış bulunmaktayız. Açılışımızda bizlerle bir arada olanlar, bizleri onurlandırmış oldular.Ben ve arkadaşlarımın Gayretli çalışmaları sonucunda, “Anadolu, Kültür, Sanat ve Mozaik Derneği’ni kurmuş olduk.” 15.06.2007 günü, değerli şahsiyetlerle birlikte açılışını yapmış bulunduk. Bu derneğin aktif olabilmesi, bütün insanlarımızın duyarlılığına bağlıdır.Yönetim kurulu olarak, “Anadolu Kültür Sanat ve Mozaik Derneği’nin” kapısını, sonuna kadar her vatandaşımıza açtık. Bu günden itibaren üyelik kayıtları başlanmıştır. Üyeliğe giriş 50YTL. olup, yıllık aidatı 120YTL dır. Bu itibarla, herkes üstüne vazife sayacağı sorumluluğu, yerine getireceğinden eminim. Bu nedenle, bu gerçek verileri, sizlerle paylaşmak istedim.
Ülkemizin içinde bulunduğu ortamı dikkate alacak olursak, yok olmaya yüz tutmuş “Kültür ve Sanat” değerlerimizi, her gün biraz daha erozyona uğraması bizleri üzmektedir. O nedenledir ki bu temel gerçekleri görmek zorundayız. Bu yozlaşmanın mutlaka önüne geçmeliyiz.
Bu günden itibaren, büyük bir sorumluluk üstlendiğimizin bilincini taşımaktayız. Artık ”Anadolu Kültür-Sanat ve Mozaik Derneği” kamuoyu huzurunda, yerini almıştır. Büyük bir törenle açılışını yaptığımız derneğimizin hayırlı uğurlu olması dileğimizdir. Kültürümüz kendi kimliğine kavuşuncaya kadar, mücadelemizi sürdüreceğimizden hiç kimsenin endişesi olmasın. Bu kültüre zarar verenlere karşı, her alanda duruşumuzu sergilemekten kaçınmayacağız. Bu çalışma içerisinde yer alacak gençlerimizi hep birlikte kucaklamış olacağız. Gençlerimizin açığa çıkması gereken yanlarını, mutlaka açığa çıkaracağız. Çeşitli kurs ve dinletilerle geleceklerini güvence altına alacağız.
Bu çalışma, aynı zamanda çok önemli bir dayanışmayı da, beraberinde getirecektir. Birlikteliğimiz, toplumsal kalkınmamıza sebep teşkil etmiş olacaktır. Böyle bir örgütlenme, her okurla birlikte, yazar ve şair dostlarımızı da kucaklayacaktır. Bu çalışma içinde yer almak isteyen herkesle, çok büyük işler başaracağımıza, inanmaktayım. Bu düşünceye gönül vermiş arkadaşlarıma da şükranlarımı sunmayı bir borç bilirim. Onların destek ve yardımlarıyla, kuruluşumuz gerçekleştirilmiş oldu. Ayrı yeten, bizlere desteğini esirgemeyen, Sayın Mustafa Küpeli ve ekibine de çok teşekkür ediyoruz.Ülkemizin güzel insanlarına, hizmet etmekten gurur duyduğumuzu da bilmenizi istiyorum.
Saygılarımla.
BAKIŞ
Nerden Nereye
Siz değerli okurlarıma, bundan otuz üç yıl önce, 1 Mayıs 1977 yılında Taksim Meydanı’nda yaşanan ve emekçilerin bayramının kana bulanmıştı. Hatta 34 kişinin ölümüne sebep olunmuştu. Bu durum vicdanlarda derin izler bırakmıştı. O günden bu güne kadar canılar bulunmamış ve vicdanlarda derin yaralar açmıştı.
Sendika yetkililerinin büyük gayret ve çabalarına rağmen, bu menfur olay aydınlığa kavuşmamıştır. Ne hazin bir durumdur ki, bu ve bunu gibi benzeri olaylar yaptırıldı. Darbeciler niyetlerini gerçekleştirmek için, alt yapı zemini hazırladılar. Öldürülen gençlerin üzerinden yola çıkarak, 12 Eylül 1980 askeri darbesi yaptılar. Yapılan bütün baskılara rağmen yılmayan emekçiler, ne kadar haklı olduklarını bu gün kanıtlamış oldular.
Emekçilerin bütün düşünceleri, öldürülen masum emekçilerin anısını canlandırmak ve emek bayramlarını taksimde kutlamaktı. İşte bu gün emek bayramı büyük coşkuyla kutlandı. Geçmişte meydana gelen bu menfur olayın, 33 yıl sonra bu meydanda kutlanması büyük anlam taşımaktadır.
Değerli okurlarım, 24 Kasım 1928, Mustafa Kemal Atatürk’ün millet mekteplerini yaşama geçirdiği gündür. O gün Arap harfleri yerine, Latin harflerinden oluşturttuğu alfabeyi tanıttı. Bundan sonra, bu alfabeyle, okuma yazmaya yapılacağını ilan etti. Bütün yurtta herkesin okuryazar olması için büyük bir seferberlik hamilesini başlaştı. Böylece bu gün aydınlık geleceğin ilk meşalesini yakmış oldu.
Bu gelişmeler üzerine, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Mustafa Kemal Atatürk’e Baş Öğretmelik unvanını verdi. 24 Kasım günü, Başöğretmenlik günü olarak anılmaktaydı.
1980 ihtilalının mimarından olan ola, o günün Milli Eğitim Bakanı Sayın Hasan Sağlam 1981 yılında, 24 Kasımın gününün “Öğretmenler Günü” olarak kutlanmasını sağladı.
Ne var ki bütün dünya devletlerinde öğretmenler günü, 5 Ekim Günü olarak kutlanmaktadır. Maalesef, biz bu kutlamanın dışında kalmışızdır. Kaldı ki hepsi bir yana, 16 Mart 1848’de açılan öğretmen okullarının kuruluşu gününü bile kutlamıyoruz. Bu gününde dikkate alınmadığına bir anlam veremiyorum.
Hâlbuki Milli kavramları dâhilinde, ortak aklımızı kullanarak insanca yaşanır bir dünyayı nasıl kurabilir diye düşünmek zorundayız. Öncelikle çağdaş dünyayı yaratacak öğretmenleri donanımlı yetiştirelim. Onlarda, önce çocuklarımızın nasıl yetiştirilmesi gerektiğini bilsin ve o felsefe ışığında adam etsinler. Çocuklarımız büyüyüp, anne baba olduklarında sosyal genleri pozitif olan, çocuklara sahibi olsunlar. Böylece sağlam temelli toplumlar oluşmuş olsun.
Kaldı ki Milli Eğitim Politikalarımızı tespit ederken, öğretmenin ekonomik, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını da göz ardı edilmemelidir. Öğretmenlerin çocuklarımıza daha faydalı olması yönünde, bütün imkânlar kullanılmalıdır. Kullanalım ki, geleceğimizin başı dik nesilleri yetiştirilmiş olsun.
Sarıp Sarmalı
Şubat’ın on dördü sevgili günü
İnsan sevdiğini sarıp sarmalı
Ruhun gıdasıdır bedenin canı
Alıp yüreğine sarıp sarmalı
Şairler Atışma Kitabının Tanıtım Konuşması
Sevgili okurlarım, uzun bir aradan sonra yine sizlerle birlikteyim. Bu yazımda şairlerle çıkarmış olduğumuz “Şairler Atışma Antolojisi” kitabını tanıtım konuşmamı paylaşmak istedim. Bu konuşmamda, şiirle ilgili düşüncelerimi paylaştım. Bu paylaşımı sizlerle de paylaşmak adına köşemde yayınlıyorum.
Sayın konuklar, baylar, bayanlar kıymetli gençler, değerli basın mensupları. Bugün Anadolu Kültür Sanat ve Mozaik Derneğinin kültürel çalışmaları hakkında sizlere bir takım temel bilgileri Sayın konuklar, baylar, bayanlar kıymetli gençler, değerli basın mensupları. Bugün Anadolu Kültür Sanat ve Mozaik Derneğinin kültürel çalışmaları hakkında sizlere bir takım temel bilgileri sunmak adına huzurlarınızdayım.
Ülkemizde bir birinde seçkin olan şairlerimizle birlikte, çeşitli konularda yapmış olduğumuz atışmanın ve yarışmanın “Şairler Atışma Antolojisi “ kitabını çıkarmış bulunduk. Bu değerli eseri tanıtmak üzere huzurunuzdayım.
Siz değerli konuklarımızı, değerli şairlerimizle bir arada görmekten mutlu olduğumuz kadar, bizleri onurlandırdınız.
Sayın Başkan, Sayın İl Genel Meclisi’nin Değerli Üyeleri ve Değerli Yöneticileri. Bugün sizlere İlköğretim Haftası’yla ilgili düşüncelerimi sunmak üzere, şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlamadan, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Bugün sizlerle, cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar geçen zamana yolculuk yaparak, “eğitim- öğretim” de nasıl bir yerlerde olduğumuzu irdelemeye çalışacağım. Ben burada klasik söylemlerle bir şeyler söyleyip, değerli zamanınızı almak istemiyorum. Çok önemli gördüğüm eğitimimizle ilgili konularda bir takım açıklamalar yapmak istiyorum. Bildiğiniz gibi her yıl okullarımızın açıldığı ilk hafta, “İlköğretim Haftası” olarak kutlanmaktadır. Bu kutlamanın çok doğal olduğunu kabul etmemiz gerekmektedir. Okullar açıldı kutladık. Okullar kapandı kutladık. Peki, Başta Milli Eğitim Bakanı ve Yöre Milli Eğitim Müdürleri olmak üzere, Okul Müdürleri ve öğretmeleri, hatta velileri hiç düşündüler mi çocukların nasıl bir yıl geçirdiklerini? Ülkemizin geleceği için nasıl bir ürün elde ettiklerini? İnsan imal eden okulların, donanım ve kullanım verimliğinin yüzde kaç oranında olduğunu? Nasıl olsa birinci sınıf da okuyan öğrencilerimiz okur-yazar oldu, diğer sınıftaki öğrencilerde bir üst sınıfa geçtiler deyip, bu ders yılı başarılı oldu mu diyecekler?
Hep söyleriz, bir milletin okur- yazar oranı yüksek olursa o millet kalkınır. Okumuşu ve aydını fazla olunca her alanda ileri bir düzeye ulaşırız, diyoruz. Bu söyleme buraya kadar doğru dersek bile, yanlış olan ne diye düşünmemiz gerekmez mi? Biz ülke olarak, istediğimiz hedefi neden tutturamadık diye hiç düşündük mü? Neden geri kalmış ülkeler sıralaması içindeyiz diye hiç düşünenimiz olmadı mı? Olduysa neden bu yerlerde olduğumuzun çaresine bakılmıyorlar?
Çok önemli bir tespitim de şudur ki; Kurtuluş Savaşından önce, okuma yazma sayısı yok denecek kadar azdı. Birçok yerde okul yoktu. Kurtuluş savaşını müteakip, Cumhuriyet’in İlanından sonra birçok yerlerde okullar açıldı. Atatürk’ün emriyle her tarafta okuma yazma seferberliği başladı. İlkokulu okumak zorunlu ve parasız oldu. O günden bu güne okuyoruz. Okuyoruz amma, yoksulluktan bir türlü kurtulamıyoruz.
Bir insanı yirmi yıl okutuyoruz, okul bitiyor işsiz- güçsüz dolaşıyor. Neden mi derseniz? Biz onu sadece okutuyoruz. Ona hiçbir şey öğretmiyoruz. Çocuklarımız sadece okula gidip geliyorlar. Okul bittikten sonra ellerindeki diplomalar çoğu zaman işlerine yaramıyor. Çünkü iş yapma becerisinden kazandırılmamıştır. Bu nedenle iş bulmada sorun yaşamaktadırlar. Sosyal düzenden payına düşeni alanların çocukları haricinde, has bel kader olanları saymazsak, manzara böyledir.
Şimdi biriniz kalkıp sorasınız, peki ne olacak şimdi?
Değerli okurlarım, 24 Kasım 1928, Mustafa Kemal Atatürk’ün millet mekteplerini yaşama geçirdiği gündür. O gün Arap harfleri yerine, Latin harflerinden oluşturttuğu alfabeyi tanıttı. Bundan sonra, bu alfabeyle, okuma yazmaya yapılacağını ilan etti. Bütün yurtta herkesin okuryazar olması için büyük bir seferberlik hamilesini başlaştı. Böylece bu gün aydınlık geleceğin ilk meşalesini yakmış oldu.
Bu gelişmeler üzerine, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Mustafa Kemal Atatürk’e Baş Öğretmelik unvanını verdi. 24 Kasım günü, Başöğretmenlik günü olarak anılmaktaydı.
1980 ihtilalının mimarından olan ola, o günün Milli Eğitim Bakanı Sayın Hasan Sağlam 1981 yılında, 24 Kasımın gününün “Öğretmenler Günü” olarak kutlanmasını sağladı.
Ne var ki bütün dünya devletlerinde öğretmenler günü, 5 Ekim Günü olarak kutlanmaktadır. Maalesef, biz bu kutlamanın dışında kalmışızdır. Kaldı ki hepsi bir yana, 16 Mart 1848’de açılan öğretmen okullarının kuruluşu gününü bile kutlamıyoruz. Bu gününde dikkate alınmadığına bir anlam veremiyorum.
Hâlbuki Milli kavramları dâhilinde, ortak aklımızı kullanarak insanca yaşanır bir dünyayı nasıl kurabilir diye düşünmek zorundayız. Öncelikle çağdaş dünyayı yaratacak öğretmenleri donanımlı yetiştirelim. Onlarda, önce çocuklarımızın nasıl yetiştirilmesi gerektiğini bilsin ve o felsefe ışığında adam etsinler. Çocuklarımız büyüyüp, anne baba olduklarında sosyal genleri pozitif olan, çocuklara sahibi olsunlar. Böylece sağlam temelli toplumlar oluşmuş olsun.
Kaldı ki Milli Eğitim Politikalarımızı tespit ederken, öğretmenin ekonomik, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını da göz ardı edilmemelidir. Öğretmenlerin çocuklarımıza daha faydalı olması yönünde, bütün imkânlar kullanılmalıdır. Kullanalım ki, geleceğimizin başı dik nesilleri yetiştirilmiş olsun.
Teşekkür ederim Sn.Adıgüzel,ancak; soyadım 'Yasdıman'.Bir yanlışlık olmasın istedim.Ben de emekli öğretmenim.Selam ve saygılar.Mualla Yasdıman