Gül ey gül yüzlü
Ağaçlardan düşen bir yaprağın hüznü ağlatmasın seni.
Kumrunun yalnızlığı üzmesin,
Bu dünyada yaşanan onca sefalete, açlığa, savaşa ve ölüme rağmen Gül ey Gül yüzlü.
Susamış gönlüme zemzemdir gülüşün,
Feragat ettiğim ne varsa tebessümünde saklı.
Yazdığım onca cümle, onca yazdığım mısra,
Sanaydı şiirlerim senin haberin yoktu.
Başımı hiç eğmedim seni görürüm diye,
Bakışlarım sanaydı senin haberin yoktu,
Hayallerim,umudum, bütün beklentilerim,
Kurmayı unuttuğum o kadar cümle varken şu hayatta, susmak eziyet gelir insana. En son ne zaman kahkaha attığımı bile hatırlamıyorum. Bir tebessümüm var yüzümde, o da Allah’a emanet.Gözbebeklerimde sakladığım hüzün içten içe kemirir yüreğimi. Beyin zindanına hapsettiklerim isyanda. Kırmışlar umudun kanatlarını ve yalanlara sığınmışlar sonra. Yüreğimi ayakları altına alanlar,kelimelerin ardına saklanmışlar. Onursuz bahanelerle yıkmışlar bütün duvarları. Samyeli gibi vurmuşlar gönül bahçemi. Şimdi Hangi can yaşatır Kan revan yüreğimi.
Benden önce ben yoktum ki yokluğumda yara olsun,
Sana huzur diliyorum, ömür boyu sevinç olsun.
Beni bırak kendine bak, alışkınım sızılara,
Biraz şaşkın, biraz acı, geçer gönlümdeki yara.
Sessiz sedasız çekip gideceğim hayatınızdan.
Hiç kimse adımı hatırlamayacak,
Hiç kimse ardımdan bir damla gözyaşı akıtmayacak,
Bir can çıkacak bedenden ve kimse farkında olmayacak,
Sessiz sedasız çıkıp gideceğim hayatınızdan.
Zarif bir Cahit kadar hatırlanmayacağım,
Sen beni ne kadar anladın bilmem,
Ben seni sevdimde, sevdin mi, bilmem,
Seni sevdim diye özür dilemem,
Benim alnım apak, sevgim pürü pak.
İstersen bir yangın olup beni yak.
İnsan yoluna bakmalı şu hayatta. Boş hayallerle umutlanıp, kendini dipsiz kuyuya atmamalı. Yapması ne kadar zor olsada kendine meyletmeyen bir gönül kapısını zorlamamalı. Hayatına yerleşmeyecek, sadece gelip geçecek insanları çok sevmemeli. Yanmaya çalışan ateşe su dökmeli kendince. Bir rüzgara kapılıp harlamamalı o ateşi. Zaten kocaman bi boşluğu olan yüreği bu kadar yormamalı. Dua dua kaçmalı, tevekkülle boyun eğmeli, sığınmalı, sığınılacak en Yüce yere. Bazen gönül yanılır, yalnış anlar, bakmamalı yüreğin her dediğine. Yani hevesler kursakta, umutlar kırık bir vazoda, hayaller zaten hep yarıda şu hayatta. Yani :
"Mutlu herkes sen derdine yan yine,
Yan yüreğim sana düşen kor yine,
Sakın sorma ne yapayım ben diye,
Rüzgar vurur, yağmur yağar sönersin"
Kesme taşlı duvarın üzerindeki sivri uçlu korkuluklar batar göğsüme.Seyrettikçe matem kokan sokağın bir tarafı ölüm sanki. Kaldırımlarda yürüyen insanların başları önünde, bu matem havası ciğerlerine işlemiş sanki. Katran karası gecede tüyleri ürperten bi şey var. Bu soğuk gecede alnımda ter damlaları belirgindi. Bir dev oturmuştu göğsüme. Bi sıkıntı.Herkesin derdi kendine büyük işte. Kendimden bilirim. Herkes ayrı bir yere gidiyor. Garip bir topluluk olup çıktık. Kimsenin yüzü gülmüyor, kimsenin kimseyle konuşmaya dermanı yok. Herkes “aman biri bi şey sormasın” diye dolanıyor ortalıkta. Herkesin cebinde üç beş lira, herkesin üzerinde dünya kadar yük. Eziliyoruz, bükülüyoruz ve işin garip tarafı kimse halimizi bilmesin istiyoruz. Koptuk...! Evet koptuk, ruhsal bi çöküntü içindeyiz. Herkes depresyonda, herkes melankoli ve daha kötüsü herkes hasta olduğundan habersiz. Kesinlikle bu normal insan davranışları ve hisleri değil. Bi tevekkülsüzlük, bi ibadetsizlik, bi gaflet halindeyiz. Ne önünde kuyruklar oluşan psikologlar iyi eder bizi ne de psikiyatristlerin yazdığı reçeteler. Hastalığımız “ zayıf iman” şifamız sadece Yaradan..! Alnımız secdede, gönlümüz Rab’ de ve avuç avuç duaya sığınmadığımız müddetçe bu gaflet, bu gureba hal devam edecek, bilmiyoruz. Sığınacak liman ya arkadaş, ya sevgili, ya içki velhasıl binbir türlü günah zannediyoruzda bi tek Allah a sığınmak gelmiyor içimizden. Halbu ki fırtınadan kurtulmanın en iyi yolu fırtınayı yaratan Rabbe sığınmak değil midir. “O” değil mi bizleri binbir belayla, çeşit çeşit mutluluklarla sınayan. Şükrümüzü bilmiyoruz ki halimizin farkında olalım. İçilecek pırıl pırıl, berrak, tertemiz koskoca akarsu varken ,çölde bir damla su aramaya mahkum ettik kendimizi. Susadık hem de çok fena susadık. Dilimiz damağımıza, dudaklarımız birbirine yapışmışda,elimizi uzattığımız yerde su varken, biz inatla çöle doğru koşuyoruz. Gerçekleri, başımıza ne geleceğinide biliyoruz hani. Buna rağmen Kevser varken, irin dolu nehirlere atlıyoruz. Kaybediyoruz, hem de iki dünyayı birden. Böyle giderse elimizde tek kalan, bir cehennem ,bin azap olacak. Kendine gel ey müslüman..! Kendine gel..!
Kim aldıiçimdeki “acz”i,
Kim mısraları okunaksız kıldı,
Yüreğe dokunmayan şarkı sözlerini kim yazdı,
Susamış gözlerin sahibi kim,
Sıradanlaşan bir ömür kime ait,
Kaç kere daha dönecek akrep yelkovan eşliğinde,
Süregelen bir hüsranın merhalesi her anım,
Fakire umut düşmüş çok yorulma ey canım,
Görmez misin her yan elem,dert, keder her bir yanın,
Bahar ayın sana ayaz, çiçeklere aldanma.
Bir çift göz yan desede kor ateşlerde yanma.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!