Yine mazinin tüllenen efsununa aldandım
Bakıp tarihin sayfalarına hayretle uyandım
Bir ecdat lütfetmiş ki yaradan
Kim şaşırmaz ki sahip olsa bir an
Buhurdanlığında tüten zaferlerimi anlatsam
Zaman iç içe geçmiş düğüm
Kader çözülmez bir kördüğüm
Tasavvursuz bir âleme akışın
Mucizedir adı bu ipliksiz nakışın
Mekân yer tutuyor daim boşlukta
Bu gidişin son olsun
Çocuk gönlüm büyüdü artık
Kanmıyor manasız şakalara
Susturamıyorum her defasında
Arkandan ağlamasına
İçimde kıyama kalkmış
Şeylerden bir şey lazım bana
Hava değil
Su değil
Ekmek değil
Aş değil
Tanrı gibi bir şey
Sıratın üstünde bir dostu beklemek
Hallaç işçileri gibi hırçın
Sükût orucu tutanlar kadar suskunluk demek
Bir ömür bekledim sadakat şehrinin surlarını
Gözyaşlarımla yıkadım kirlenen yollarını
Ağlamaktan yorulan bir çocukmuşum gibi bakmayın bana
Siyah hayatın beyaz tevili
Olmaz ya, oldu diyelim
Kumdan kalelere sığan mutluluklar
Sadece selin gelişine kadar
Bırakında gideyim, masum değil bu eller
Her gün soluğunu hissettiğim ecel beni bekler
Bir itiraf değil bu sözler
Dilimin sakladığı son yemindir
Kilitli kapılar ardında duyulan
Vefamın son inlemeleridir
Tarif edebilecek yok kayıp hislerin yerini
Her vakitsiz terk ediş
Sen sükût ettin
Sükût sessizliğine ağladı.
Bir ah çektin
Dertliler kedersizliğine ağladı.
Keşke hep gülseydi gözlerin
Hüzne yelken açmasaydı kalbin
Hayat ağacını bahçemize diktiğin gün
Yıldız yağıyordu toprağımıza
Sen melek kanatlarından taç yaparken başına
Bende seni seyrediyordum, Süveyda
Sanki Hızır gelmişti has bahçemize
Sanki baharın kızları,
Biz tanrı değiliz.
Tanrı dediğin
Ben yaptım der
Ben bilirim
Ben eylerim der
Ah bir bilsen
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!