Sorma bana gecelerimi
Neden yağmurlu diye
Bakma gözlerimin girdabına
Niye derin sular var diye
Ben hiç sormadım kendime
Seni gözyaşları ıslattı mı diye
Kader tarlasında eker biçerim bir ömür
Hasat etmek ister yüreğim latif bir gönül
Latif bir gönülde asude bir ömür
Yeniden dirilmem için ey yar!
Gel beni sende öldür
Duam hep budur;
Bir gün susar şarkılar
Ve ben seni dinlerim
İçimde bozuk bir plak gibi dönen hatıraların
Hayaliyle eğleşirim
Bir gün susar şairler
Günler var ki her anı şeb-i yelda gibi karanlık
Gecelerin her biri uğursuz bir bataklık
Ne kardeşi tanır insanı ne dindaşı bilir vefayı
İslam’ın idrakine giydirdiler deli urbasını
Uykudan uyanacak mı bu dev bilinmez
Lakin toprağın altındaki putlar fışkırdı bu ilhad dinmez.
Bazı anlar vardır;
Gülünce ağladığım
Mutluluğu yaşayınca öldüğüm
Adını konuşunca sustuğum
Kış güneşinin ılık yansımaları gibi tatlı,
Lâkin bir o kadar da geçici.
Kemer altında bir öğle vakti
Koşuşturmaca hâkim şehrin insanında
“Buyurun, buyurun “diyen sesler çınlıyor kulaklarda
Ve beklenen çağrı doluyordu kalplerden içeri
Ah müezzin efendi
Öyle ezan mı okunur, hiç acımaz mısın
Sevmek…
Ama kimi?
Herkesten daha çok,
Ama neyi?
Kim bilebilir ki
İçinde tüllenen şeyi.
Bazen Kudüs gibi bakıyor gözlerin
Kanayan kadim bir yaranın aktığı
Karanlık kuyular kadar derin
Ruhumun volkanlarını söndürecek kadar serin
Nedir bu sen de bulduğum şey ki;
Altın kelebekler kadar narin
Her şey akıp gider tevhit cilvesinin yörüngesinde
Kâinat portresi tuvale vurulmuş basit fırça darbesi sanki;
Büyük sanatkârın elinde
Âlem içinde âlem halk etmek ressam fırçasının raksı mesabesinde
Güneşi kandil, kameri şule-i beyda diye küçültmekteki sır,
Saklıdır arşın rahlesinde
Yolcu kalmamış yollarda
Her biri ıssız bir vaha
Üstünde uçar olmuş yarasalar ne garip bir vaka
Ben yolcuyum diyenlerinde yolculuğu dillerindeki tatlı bir riya.
Ne hidâyet yolu kalabalık ne de ilhâd yolu bulanık
Ye’se esir olup saye sarılmamak en büyük ahmaklık
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!