Başlarsın hayata anlamsız bir şekilde,
Bilmezsin neler gelecek başına,
Anlamazsın,
Çözemezsin şu kedersiz kaderini.
Ne acımasızdır şu hayat,
Ne kadar da keder ve ızdırap dolu.
Sen; yüreğimin vazgeçilmez tek adresi,
Sen; dünyamdaki eşsiz serseri,
Sen; içime çektiğim havanın zehirlisi,
Sen; ne yazık ki avuçlarımın içine alamadığım kişi…
Sen; savaşta kaybettiğim,
Karanlık çökünce odama sensizken,
Hüznüm boğar beni sessizken,
Kederlenirim bedenim hissizken,
Yarama tuz basan sebep senken,
Sahte olan gülen yüzler mi yoksa hayatın ta kendisi mi? Hayattan emin olmamakla birlikte kendimden de emin olmama duygusu var… Gözyaşlarımın ansızın yanaklarımdan süzülmesi neyi işaret ediyor? Hiç nedensiz ağlamamın sebebini bana kimin açıklayacağından da emin olamıyorum… Belki de sebep kendimden doğan bir durumdur, emin olamıyorum… Kim bilir içimde bir yerlerde ağlamayan melek gezinmekte… Ki onu bulamadığım içindir bu nefret… Kendime duyduğum nefretin sonsuza kadar devam etmesi ya da günün birinde bunun son bulması muamma… Bilinmezliğin içinde kaybolarak beynime sorular yöneltip cevabını bekliyorum: Ağlamayan bir yanım var mıdır acaba? Ya da meleğin nerede saklı olduğunu söyleyecek misin? Genel olarak sorduğum sorunun yanıtsız kalmasına şaşırmıyorum… Tüm her şey normal geliyor… Ya da normal gelmesi zorunlu olduğu için mi böyle hissediyorum? Kendimi özgür hissederken meğer ne de tutsakmışım… Ömür boyu sahtelere uzak yaşamayı umarken ta dibimde bitmelerini fark edememem ne acı… Canım benimsediğim insanların aslında bir sahteden ibaret oldukları yıkıcı… İçinde bir bir yalan bulunduran konuşmalarını anlayamamam fazla uzun bir zaman… Bu boşa giden zamanıma acımakla yetinebiliyorum… Sahtelerden uzakta bir ömür sürmeyi düşünmek muazzam geliyor… Sahte yüzlerden, sahte bakışlardan, sahte laflardan uzakta nefes almamın ciğerlerime kesinlikle ilaç gibi geleceğine inanıyorum…
MİNE POLAT
Söylesem yapar mısın?
Dudaklarınla dudaklarıma imzanı kazır mısın?
Biten ilişkinin küllerini yüreğime atar mısın?
Gitsen de, bitsen de, beni tüketsen de iki dakika kalır mısın?
Az daha bekle de içime sindireyim seni…
Yol gösteriş mi yoksa kaçış mı göstermiş olduğun? Yardım etmek mi amacın yoksa kurtuluş mu? Ne yapmalı yapılanın karşısında? Kararsızlığı dökerken bu satırlara; kâğıtlara güvenebileceğimi düşündüğümden… Bana yardımı dokunmasını mı istiyor? Yoksa sıkıldı da kurtulmak mı istiyor?
Bedenimden uzaklara gitmeyi arzu edersen; yüreğin dayanması muamma… Bedenim haykırır kal diye… Lakin gurur var elbet… Git gideceksen…
Ne sen kararlı ne ben… Emin olamıyor bu yürek yüreğine… Perde çekilmiş etrafına yüreğinin, göremiyor sevgini… Gerçek mi yoksa sahte mi tutkun? Belli edilmeli artık… Yüreğini görmeli yüreğim artık…
Gökyüzünü kaplayan mavi tabakaya gözüm dalmıştı. Kuşkusuz tapılası bir güzelliği bulunmaktaydı. Huzur veren ayrı özelliği vardı. Ruhumu huzura eriştiriyor gibiydi. Yıldızların kışkırtıcılığı kanıma sıcaklık katıyordu. Böyle bir ortama duyduğum hasretin gitmesine sevinmiştim. Gözlerimi yukarıya devirerek koyu tabakaya; beni böylesine mutluluğa soktuğu için sonsuz teşekkürlerimi sunmak niyetiyle gülümsedim. Karşıdan delilik gibi gözükebilirdi, oysaki umurumda dâhil değildi… Kim umurumdaydı ki?
Ansızın huzur verici olan melodiyi duydum. Etrafıma bakınsam da bu sesin nereden geldiğine dair bir fikre kapılamamıştım. Nereden geldiği, kimin bu sesi çıkardığını fazla kafama takmadım bile. Umurumda olan büyüleyici yapısıyla gecenin bana verdiği mutluluktu. Uzun zamandır böylesine keyifli olduğumu hatırlamıyordum.
Yüzüme, yüzümden boynuma ve oradan da enseme esen rüzgârla kendime geldim. Büyülenmiştim sanki. ‘’Esme rüzgâr…’’ Dudaklarımdan dökülen kelimelerdi bunlar. ‘’Yapma rüzgâr…’’ Girdiğim bu âlemden çıkmama sebep olan rüzgâra kızamıyordum bile. Kızmam gerekmez miydi? Ne yüzle beni uyandırıyordu?
Kaçmalı insan bu dünyadan,
Kaçmalı ki pislik bulaşmadan,
Olabildiğince uzaklaşmalı ondan,
Kaçabildiğince uzaklara kaçmalı...
Lanetli dünyada yaşadığımızın farkında değiliz...
Nereye baksak ihanet, nefret,hırs
Eminim bir sebep vardı gitmen için… Yoksa hangi anne için yürek dayanırdı evladını ardında masumca bırakmaya… Bilirim benim annemin açıklanabilir bir sebebi vardı… Duyardım hep; sen beni öyle bırakıp koymuşsun ya meğer yüreğin taş kesilmiş senin. Vicdanın yokmuş anne. Bu küçük yüreğim dayanır mı bu laflara? Derdim hep, gelecek… Acır gözlerle bakarlardı bana… Daha da bir şey söyleyemezlerdi…
Bilir misin anne seni göremedim hiç belki ama yüreğimin en derinliklerinde bile hissederdim seni. Öylesine hasretle anardım ki gönlümde; her ‘anne’ deyişimde etimden et koparmışlarcasına bağırır ve ağlardım. Duymasam da sesini kulaklarımda çınlardı adeta her gece. Geleceğim derdin ve inanırdım. Sıcacık kokunu hiç çekemesem de içime, benim annemdin gene sen, annem…
Her gece, sensiz nefes aldığım her gece hayali şefkatine sığınır ve gerçek olmanı dilerdim. Bu küçük yüreğim hep bıkmadan sen diye atardı. Annesinin yanında gördüğüm çocuklara imrenir ve hep onların yerinde olmak isterdim. Annemin yanında uyansam ve güne huzurla başlasam diye iç geçirirdim. Her defasında gözlerimi uzaklara diker nasıl biri olduğunu hayal ederdim. Kendimi bildim bileli gelmeni bekledim anne. Çocukken hayaller peşinde koşardım ve geleceğine adım gibi inanırdım. Zaman her hızla ilerlediğinde umudumu yitirmeye başlamıştım. Büyüyordum sensiz. Herkes gibi beni de annemin büyütmesini isterdim. Kalbim daima sendeydi fakat bir yandan da gelmemene kızıyordum anne.
Sen benim nefesimdin, hayatım, canımdın,
Yağmurumdun, güneşim, ışığımdın,
Gözümdün, elim, ayağımdın,
Yalnızlığımdın, umudum, aşkımdın.
Nasıl olur da çekip gidersin?
Bilmez misin bunlarsız nasıl yaşanır?
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!