Gelsene kar,sana nasıl hasretiz
Dallarda tünesen de şıpır şıpır damlasan
Göklerde kaldı gözlerimiz
Sensiz kardelenler nasıl çiçek açacak
Çocuklar nasıl uzanacak sırtüstü
Kalkıp nasıl boyuna bakacak
Yine karanlığa bak
Şafaklarda hüzün var
Belki ay çıkmayacak
Görünmez bir yüzün var
Bir baykuş ötecekse
Ellerimi açıpta kadir gecelerinde
Huşu içinde sana yalvaramadım Rabbim
Bir donukluk var bende sanki hastayım gibi
Bir doktor bulamadım em bulamadım Rabbim
Ne verdiysen sen verdin sağlıklı nefesimi
Ramazan geceleri içinde kadir vardır
Öyle bir iklimdir ki seksen yıllık bahardır
Kadir öyle bir gece bedeldir tam bin aya
Onu yaşar iseniz ulaştırır Mevlaya
KINALI EL
((Anlatan Koreli Durmuş - (Durmuş Özbey-Gezlevi)))
Dedem durmuş İbrahim (Durmuş Mustafa’nın Babası) ile Körüğoğlu (Körük İsmail’in Babası) İstanbul’a giderlerken geç vakitte İsparta Uluborlu’ya varırlar.
(Durmuş İbrahim 1946 da 76 yaşında ölür. Anlatılacak olay yaklaşık 1890 yıllarında yaşanmıştır.)
Şehrin Subaşısı (Emniyet amiri) asayişi sağlamak için, karanlık bastıktan sonra şehre girişi yasaklamıştır.
Gençken
Ben de aşk şarkıları söylerdim
İçim umutlarla dolu
Hayattan neler beklerdim
Şimdi
Kimse bilmesin varsın kimseler okumasın
Kendini öne sürmek bu gönüle hoş değil
Varsın şiir bahçemde bülbüller şakımasın
Artık herkes öğrendi çöller bile boş değil
Bir kuşlukta geçerim kızılılırmaktan
Bir de gurubta
Sular köprü altından akar
İnsanlar dönme dolapta
Uzaklara gidince kalbimin bir yarısı
Gözlerim görmez oldu yürümez ayaklarım
Ne damarda kan akar ne ciğerlerde nefes
Sadece beynim ayık adını sayıklarım
Korku ne müthiş duygu, konuşanlar suspustur
Korkusuna kul olan dünyalarda mahpustur.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!