Çok kuruyan kumlara benzer
Deniz kıyısında çocukların yüzü
Enginlerden esen deniz rüzgârı gibi serin
Yalnızlığın ürperişleri geçer içimden
Göğün altı
Duru mavisini öperken denizin
En güzel burada batar güneş
Sergileyip renklerin en güzelini
Dağ doruklarının kekiklerinden ırak
Denizin yosunlu mavisine bırakır
İstiridyenin inci damlasına
En güzel gözlerini
Yüreğimdeki nehir akıp gittikçe
Kanat çırpar ayrılık
İçimde yıllar susar
Kır çiçeklerim
Her bahar uç verip
Aşkı fısıldar kulağıma
Bir siyah saça bağladım umutlarımı
Ebem kuşakları gibi doladım peşime
Görkemli evlerin arasında ben
Evren tutsak ellerimde
Yıldızlar parça parça elime düşüyormuş
Bir uzak kağnı gıcırtısı köylerden gelen
Umut yükü
Tütün yükü
Dert yükü
Bir çorak toprağın susuz sırtlarında
I
İki öküzün birlikte yardığı
Akçıl toprakta tek tek çizgiler
Evliyalara okunan dualarda üst üste
Yıllardır istenen aynı dilekler
Çok uzaklara gidiyordu oysa
Dinlenmek için durmuştu
Binlerce adamıyla
Bir su başında
Ninova Hâkimesi Semiramis
Baktı ki
Siz
Zile'ye gittiniz mi hiç
Çekerek üstü büklüm büklüm yollardan geçip
Gelinciklere selam verip yamaçlardan
Pancar çapalayan kadınların yanık tenlerini gördünüz mü
Çileleri köprü olmuş
ANADOLUSUN
Heybetin haykırılır asırlara
Göklere zaferini çizer kartallar
Her evden bir şehit vermiş
Dikilen anıtların nice sır sakladığı
Asil soylu şehitler yurdusun
ANKARA
Okulu bilmeden Ankara’yı bildim ben
Yüzüme ışırken Ankara sabahı
Ulucanlar’da bayır bir sokakta oturduğumuz evi bildim
Zile’den sonra ikinci yurdumdu
Ben Ankara’yı sevdim ama o bana hep serin durdu
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!