Afîtaba rû binevşî dil bi nizm û hêdî bêt
Xezana ew dilê laqîd ji esmana wê zû bêt
Payiz zere wekî belgîn, husna te subh û selat
Tilîya tebû selawat, qesem bi navê te bêt
Şeraba dil dida min, serî ji dil cuda kir
Lewra qedexa eşqê, min dida dest, wê dirêt
Yanmak nedir kim bilir?
Kim bilir bir aşkın ateşle sınavını?
Gök umut, yer kan tarlası,
Nereye yükselmek ister insan evladı?
Değer mi yürekten kan akarken kara?
Bilemem bilemedim,
Güneş’ten bir ışık bugün de
Düşmemiş olabilir payımıza
Bugün yine yarım ekmek arası umut
Yarım bir sigara ile yetinmek
Zorunda kalmış olabiliriz
Gaipten kulağıma bağırtılar geliyor artık: Sonsuz çığlıklar, kabusvari saikalar, çılgın figanlar, imdatlar, havarlar, iniltiler, feryatlar, figanlar… sesler, sesler….
Gitmeler, surat ekşitmeler, zarar vermeye hazırmışcasına bakan gözler, ihanetler, arkasına bakmazlıklar …
Dilde yalanlar, anı kurtarmaya dönük güzellemeler, orgazm yalanları, boyunlara değmeler, kulağa libidosal vecizeler…
Şimdi dinle ve kulaklarında kalan son sesimin altına bir çizgi çek…. Kırmızıya boya hallerimi.. Seni altı kırmızıyla çizili bir cümleden koparıp nasihat veresim var…
Bir Cebrail gibi vahyin doruklarında konuşan, yazan sendin…. Kulaklarıma vahyi fısıldayan seni bildim… Ellerin bir çağdaş vakanın koynundayken gözlerini bildim, asra avukatlanmış gözlerini…
Gözlerini; Saria’dan İbrahim’e kevseri haber veriyor diye sevdim, sözlerin sevdaya dairdi viran Girit’in kulelerinde…
Anlat hele ! Sisinde kaybolduğun kaçıncı dağı tırmanmaktasın ? Sen keçi patikalarına razıyken kaç kez toprak kaydı ayaklarının altından ? Üstünü silkeleyip silkeleyip yeniden yola düştüğün bu kaçıncı kalp ağrısı ? Ellerini göster onlara ! Göster ellerini de görsünler tutunduğun deve dikenlerinin yırttığı avuçlarını .
Anlat hele iki gözüm !
Yutup yutkunamadığın kaç çay yarım kaldı masanda ? Kaç ihaneti yuttun da genzine saplandı anlatamamanın hançeri ? Git şimdi . Beni dinle , git ve baldıran damlat akşam yemeğine . Ağulansın ve kupkuru kesilsin bedenin . Anlaşılsın yürüdüğün sahranın acımasız kum fırtınalarıyla nasıl cebellenip her dakika boğulduğun . Ağulansın diyorum bedenin . En azından ölü sanıp daha da dokunmazlar belki yarana .
Kovulduğum yerdeyim yine Cebrail
Talihe bak ki aşka Yezit müdahil
Kafamın içinde yaşıyor Kerbela
Ve aslında orada öldü Azrail
Ki intiharım içimdedir
Buna vuslat da dahil
Hasretinle haşrettiğin, sorgusuna kapandı,
Yollarınla yol kestiğin, patikanda ozandı.
Derelere inmiştik, yarim ondan bahardı,......
Göklerde yüzündü atlas, ovam ondan sarardı...
-Sekizinci Mırıltı –
Bu sancının yarını doğumla bitse eğer
O doğacak ab-û tab bütün ömrüme değer…
Makamı var menzili yok; böyle aşka bulandım
Yedi gök birleşirse yıkmak için mavini,
Ayyuktan toplar inse yakmak için köyünü,
Eflaktan yazı gelse tutmak için bedenini,
Kılıçları kuşanıp nazlı seherlerinde,
Şanlı ordular gibi aşk için savaşırız.



Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!