Yaklaşık on gündür Altınoluk'ta tatildeyim.Konuk olduğum evden sahile inip, sahilden merkeze kadar olan üç dört kilometrelik yolu her sabah erkenden yürüyorum.Bir o kadar da dönüş yolunu hesap ederseniz oldukça iyi bir mesafe sabah sporu için...Merkeze vardığımda limanın karşısındaki çay bahçesinde demli bir çay da iyi geliyor sporun arasında.Dün sabah limanın karşısında gördüğüm bir manzara beni çok etkiledi..Altmış beş yaşının üzerinde olduğunu tahmin ettiğim bir bey çınar ağacının altındaki banka oturmuş, sol elinde akıllı telefonu, sol elinin parmaklarını kullanarak birileri ile yazılı iletişim halinde.Sağ eli, evet beni etkileyen de zaten sağ eli...Sağ eli ile de bankın üzerine yayılmış bir kediyi hafif hareketlerle kaşıyormuş gibi okşuyor...Kedi kuyruğunu sağa sola sallamasına ve çıkardığı seslere bakılırsa hayatından çok memnun..Fotoğrafını çekmek istedim bu güzel manzaranın.Ama izin almadan olmazdı.izin almaya kalkışsam belki de kediciği ürkütürdüm ve manzara bozulurdu.Nasıl olsa yazarak ifade ederim diye fotoğraf çekmeyi denemedim.
Gördüğüm manzara düşündürdü beni..kendi kendime '' insanın iki eli var dedim ''.Evet insanın iki eli var! Birisi ile kendi işlerimizi görürken diğerini pekala başkalarına uzata biliriz..Dostluğumuzu, sıcaklığımızı, insanlığımızı hissettirmek üzere diğerini başkalarına uzata biliriz...Bunu lütfen unutmayın...İnsanın iki eli var..
Gecenin yarısında
Denize vuran
Ayışığısın sen
Ne denli
Güzelleştiriyorsun denizi
Bir bilsen
Batık bir gemiden çıkan
Amforalardaki
Saygıyla saklanan
Şarabı arıyordum
Belki de
Binlerce yıllık bir gömütü
Gözlerinizi kapatın ve rüzgarda dalgalanan buğday başaklarını canlandırın kafanızda...Sarı sarı,dolgun buğday başaklarının oluşturduğu dalgalar.İşte şiir o dur tamı tamına.Kökleri yerde,başakları rüzgarda...Nasıl ki buğday başakları dünyanın milyonlarca yılda oluşturduğu topraktan besleniyorsa, şiir de insanlığın binlerce yılda oluşturduğu kültürden beslenir.Onun içindir ki şiir evrenseldir.Tüm insanlığın ortak malı, ortak ürünüdür.Biz Neruda'yı, Robert Frost'u, Mallerme'yi nasıl beğenerek,severek en önemlisi anlayarak okuyorsak başka coğrafyaların insanları da Nazım'ı, Orhan Veli'yi, Bedri Rahmi'yi, Özsemir Asaf'ı...Aynı keyifle okurlar.
Başakların dalgalarını yakalamanız ne denli zor ise şiir de aynen öyledir.Yaşamın hep bir adım önündedir.O başakların dansının nasıl bir ritmi var ise şiirinde bir müziği vardır.Şiir berekettir tıpkı başaklar gibi.Başaklar olgunlaşıp,dolgunlaştıkca yere doğru eğilirler.Şiir de tıpkı onlar gibidir; Mağrur, ağır başlı ve dopdolu.
O başakların hasat edildiğini ve bir gemiye yüklendiğini düşünün...Nasıl ki o gemiye taşıya bileceğinden fazla buğday yüklemeniz olanaklı değil ise şiire de fazla söz yüklemeniz olanaksızdır.Fazla sözü,boş lafı taşıyamaz şiir.Söyleyeceklerini en az sözle doğrudan söyler.O sözler her zaman tam hedefini vurur.Yani o başakları taşıyan gemi her zaman, her coğrafyada, her koşulda doğru limana varır.
Evet dolgun bir buğday başağı gibidir şiir.Amacı iyiye, güzele ulaşmak olanlar için her zaman dolgun buğday taneleri sunar.Aynı zamanda yanlış insanları,kötüleri incitecek kılçıklara da sahiptir...İyiler başakları avuçladıklarında dolgun, bereketli taneleri hissederler avuçlarının içinde.Ancak kötülerin avuçlarını kanatır şiir.Kılçıklar onlar için yani kötüler içindir.
O sarı dalgaları oluşturan milyonlarca buğday başağının hiç biri diğerinin aynısı değildir.Her ozanın çabası o milyonlarca başak içerisinden en güzel demeti oluşturma çabasıdır tamamen.Dünya var oldukça bu en güzel demeti oluşturma çabası da sürecektir.Sonuçta insanlık bir birinden güzel başak demetlerine yani bir birinden güzel şiirlere sahip olacaktır.
Geçenlerde bir yazı okudum,kutup ayılarının postlarına zarar vermeden nasıl avlandıklarını anlatan bir yazı idi...
Avcılar karın içerisine jilet gibi keskin ağızları üste gelecek şekilde bir balta yerleştirip,üzerini karla kapatıp bunun da üzerine her hangi bir hayvanın taze kanını döküyorlarmış.Kanın kokusunu alıp oraya varan kutup ayıları kar üzerindeki kanı yalamaya başlıyorlarmış.Bu arada keskin baltalar dillerini kesiyormuş.Dillerinden sızan kanı somurmaya başlayan ayılar,kendi kanlarını emerek, kansızlıktan ölünceye dek sürdürüyorlarmış bu işi...Sonrasında avcılar üzerinde hiç mermi deliği olmayan kutup ayılarının derilerini yüzüyor ve kusursuz postlara sahip oluyorlarmış.Bu yolla elde ettikleri postlar daha fazla para ediyormuş tabi ki...Zaten bu insanlık dışı yöntemi üretmenin asıl amacı da sadece bu...Daha fazla para!
Tüylerim ürpererek okudum bu yazıyı.İnsan aklı ne vahşice yöntemler üretiyor yok etmek için, daha fazla para için...Oysa amaçları yaşatmak olmalı iken.
Acaba, dedim kendi kendime,o postlardan üretilen kürkleri giyenler veya işlenmiş postlarla evlerinin salonlarını süsleyenler bu insanlık dışı öyküyü biliyorlar mı? Ya da bu yöntemden haberdar olsalardı ne yaparlardı.Hala aynı zevkle giyerlermiydi kürklerini? Hala aynı zevkle salonlarını süslerlermiydi o postlarla? Alıcıları olmazsa her halde ayılarda postları için avlanmaz.Yüreğinde birazcık yaşama sevinci,başka canlıların yaşama hakkına saygı ve merhamet duygusu olan birinin o kürkleri satın alacağını ve giyeceğini hiç ama hiç sanmıyorum.Başka bir şey kalmadı mı giyinmek için ya da başka bir şey yok mu salonunuzu süsleyecek.Kutup ayısının postu yerine duvarlarda kutup ayısı fotoğrafları olamaz mı?
Milyonlarca yıllık insanlık tarihi insanın doğayla mücadelesiyle geçmiş.Ancak son elli özellikle de son yirmi-otuz yıldır öyle şeyler yapıyoruz ki artık doğayı insandan korumanın mücadelesinin verilmesi gerekiyor.
Üstün insan zekasını doğayı ve hayvanları yok etmeye yönelik kullanmakla aslında kendi sonumuzu hazırladığımız gerçeğini ne zaman öğreneceğiz acaba.Üstün insan zekası neden bu gerçeği kavramaya yetmiyor ki?
Balıklara sordum
Neyi istemezsiniz denizlerde
Dediler ki
Savaş gemileri
En çok onlar kirletir
Denizleri
Bak aynaya
Erik ağacının dallarına dizilmiş
Çiçeklerden ne farkın var
Gülümse yeter
Bahar sensin
Sen her zaman
Bir zamanlar çocuktum
Her şey bir oyundu benim için
Ya da oyun benim her şeyimdi
Şimdi
Her şeyim sensin
Bana oyun olmadığını söyle
Gökyüzüne bakıyorum
Görmek için
Günün nasıl başladığını
Kırmızı güller gibi
Aydınlanıyor yüzüm
Aydınlık yüzümle
Mutluyum gördüklerimden
Boş durmuyor Dünya
Su Çalışıyor
Toprak ışık çalışıyor
Ve büyüyor ağaç
Boş durmuyor dağ
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!