Öylesine bir sevdaydı işte benimkisi,
Aşkındı umudumun gölgesi;
Ben o gölgede güneşleniyordum…
Kan rengi sabahlara uyanıyorduk,
Demli çaylara
Ayrılık atıp,
İçiyorduk kahvaltı saatlerinde.
Bir buz kalıbını kırar gibi, kırıyorlardı bizi…
Mahmurluğudur gençliğimin,
Vasati vakti
Genç kız’gınlığımın! .
Şeytanın dur!
Dediği yerde,
İnsanların kendini tanıması çoğu zaman yıllar alır.
Bu, hareket saati bilinmeyen,
Kimi vakitler kaygılı,
Kimi vakitler insani karamsarlıkların süslediği,
Düş duvarlarını aşındıran içsel bir yolculuktur.
Bu basma kalıp kurallar,
Bu sarılmalar, öpücükler
Yakınmalar
Ve yakılmalar hepsi aynı...
Her şey bi sonrakinin devamı niteliğinde;
Kimse anlamıyor beni; ağız birliği etmişçesine
Aynı şeyi söylüyor herkes:
Fazla hassasmışım,
Bir kadın duyarlığıymış taşıdığım…
Her şeyden tiksiniyorum…
Karganın kanatlarında beyaz boya,
Gözlerinde sürme,
Diksiyon dersi almış haspam!
Ne yaparsan yap,
Çirkinsin!
İstersen ruj sür dudağına;
Ey gece, bu lacivert yorganı nicedir tanırım ben,
Çocukken üstünde uyuduğum toprak damdan beri örtersin bu yorganı üstüme,
Yıldız dikişli, ay nakışlı bir çocukluğun masum manzarası saklanır bu yorganda...
El değmemiş düşlerin nehri akardı sen üstümü örttüğünde...
O zamandan beri tanırım seni,
Ben o zamanlar öğrenmişim içimle konuşmayı
Koca bir ülkede yabancı ve yalnız olmak;
Şiir gibi bir hasret demektir bu!
Caddelerde yürürken,
Her sokaktan tanıdık-bildik bir yüz çıkacak diye seyre dalmak...
Şimdi, sessizliğin şurubunu içip,
Dilime mühür vurma zamanı,
Suskun sözlerinle bana bilgeliğini bağışla:
Ey içim, sana döndüm...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!