ŞİİRİME KONU BİR AYRILIKTAN GEÇERKEN
Çünkü yalnızım,
Çünkü aşk ve yarılık aynı anda barınıyor bünyemde;
Bu yüzden hırçınım…
.
Ben senin gördüklerin ve görmediklerinim,
İnancın ve inançsızlığınım,
Gücün ve zayıflığın,
Arsızlığın ve edebin,
Hem sudur varlığım hem susuzluk...
Binlerce yıldır bu yoldayım; bu yolculukta…
Mavi sularda kutupsal kaygılar biriktirdim,
kendimden çıkarıp kendimi ömrümle çarptım.
Ama yok…
Sağlaması yok hayatın: anladım…
İnsanlık var olduğundan beri; sayısız, başarılı komutan, mucit, sanatçı, mimar, filozof ve daha birçok meslek dalından kimseler yetiştirmiştir.
Tarihe geçmiş büyük komutanların yaptıkları büyük ve kanlı savaşlar aslında bir arayışın sonucudur, belki de bilmeyerek aslında bir şeyler aramışlardır, milyonlarca insanın gerçekleştirdiği tarihin akışını değiştiren büyük kavimler göçü, büyük mucitlerin kusursuz icatları, tarihe misafirlik etmiş her bir sanatçının bıraktığı ölümsüz eserler, yaptıkları yüzyılları aşan mimari yapılarla dönemin mimarları ya da insanlığın gelişmesinde gözden kaçamayacak ölçüde öneme sahip diyalektik üstadı filozoflar, hepsi bir arayışın sonucu varmıştır tarihin onları topladığı mahalleye…
Her gelen nesil bir önceki neslin bıraktığı ayak izini takip ederken
Kimi zaman da kendine anlamsız gelen bazı ayrıntıları atlamış
Ve bunun sonucunda yanlış taraflara yönlenmiştir,
Biz kimi vakitler
Susarak konuşuyoruz seninle;
Büyük harflerle susuyoruz…
Telefon konuşmalarında
Verdiğimiz uzun es’ler
Sözcükler dar geldiği içindir…
Güzel olan yüzün değil, gözlerindeki karmaşa senin
Nedir gözlerini bu denli anlamlı kılan,
Kırık ifadeleri onlarda konaklatan,
Kişileştiren onları şiirin içinde?
Güzel olan yüzün değil kalbin senin…
Ey, kendini nimetten sanan, beyni boş, aklına küs,
Bedeninden başka sermayesi olmayan,
Süslü maymunlar kafilesinde başı çeken kimi kadınlar,
Size, kendinizi nimetten saydıran şey var ya;
O da siz ait değil bilesiniz...
Çocuklar büyüyor…
Güç-bela sokaklarda eriyen kar suyu gibi geçiyor zaman…
Çocuklar hep gülüyor,
Gülmek güzel de çocuk ölmek insanı en çok ürkütüyor.
Mevcut ne kadar ölüm çeşidi varsa
Gücümü giyindim zırh üstüne,
Sözümdeki iğneleri söktüm,
Azgın ölümlere omuz silkip üstüne yürüdüm aksine…
Akıl evim boş nicedir,
Ruh evim boş…
Kim gider,
Kim kalır bilmiyorum bu gecenin sonunda?
Tutarsız bir aşkın izlerini,
Çentik diye taşıyacağım hep gönlümde...
Kim gider kim kalır bilmiyorum
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!