Bir su gibi akıp gidiyor
ne uçup konan kuşa benziyor
ne yeşerip kuruyan ağaca
derin bir ırmak vadisi dünya
bir kez geçiyor içinden
kıvrılıp bükülen,
Parantezim ol sevgilim
Yaşamla ölüm arasında kısa mı kısa
Dudakların arası bir parantez
Eksik kalan herşey dökülsün boşluğa
Söylemeyi unuttuğun sözler mesela
At koştukça gövdesinden yayılan buğu
Kar eridikçe göğe dağılan buhar
Dirimin benzeri değil
Koşulu
At koşamazsa donakalır ruhu
Avlanmış atlarız dedi kadın
Hepimiz, dedi adam, ahır kardeşi
Her cana kan ar candan olurduk
Rüzgar okşardı körpe hevesi
Seslerimiz birbirine şakırdı
Bana şiir gönder, diyorsun
Tersine yollar, yollar tersine
Kaldı en son, son bakışında
Göçmen kuşlar gibi inip kalkan kirpiklerin
kanat hızıyla benden alıp
saçtılar yer yüzüne
Yamaçlarda yeşil beyaz benekler
Göğ toprağın süt kokuyor çiyi buharı
80’i geçtin nasılsa, 90’ı da, sürdün 2000’e dal
Bu kaçıncı diriliş. Ustalaştın ağaçları tanımakta
Gördün her durumunu akarsuyun
Geçti yok bir şey yineleyip
yok bişey diyorum mırıltıyla
duyduğumu sandığım sesleri
yankılayarak geçiyor günler
biraz daha bozuyorum dünyayı
her haberden sonra… çıkabilsem
Ben eskiden İstanbul'a giden bir adamdımYola düşer düşmez taşkın yürek bir adam
İlkinde Yalova'da durdum, 18'imde
Bursa'dan geliyordum, yolda
Gemlik'i geçince otobüs camından
Görünen değildi beni şaşırtan
nere gitsem içimden
gidelim kalk buradan!
kaldıkça yükselen, çınlayan bazen
hangi halka varsam
ters dönen bir çocuk ve sezaryen
Nasıl bir hırsla çıktıysam o mahşeri kıtlıktan
Lanetlenmiş bir obur oluverdim sonunda
Her şeyi rüzgâr hızıyla tüketebilirim
Hayalleri, umutları, ütopyaları
Olmamış sayabilirim bir anda
Yüzüm asitlerle yıkandıkça matlaştı
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!