Apansız var oluşun çok sarstı beni,
Kabullenemedim, tutamadım kendimi
Canımın canından olman,
Daha da çok kamçılıyor yaşamam için seni.
Ama bunu yapamam,
Sana her günü ayrı sıkıntı yüklü hayat veremem.
Acılarımın gelmiyor sonu,
Sevgimin faturası bu mu?
Mecburen büktüm boynumu,
Gidiyorum yarım kalanlara rağmen.
Beklenen günler gelmedi gelmez,
Bu kaçıncı dibe vuruş bilmiyorum ama, adı batası alın yazımın değişmeyeceğini öğrendim artık. Tüm yitirdiklerime inat tekrar diyorum, belki bu kez doğrudur diyorum ama nafile. Her seferinde bir o kadar çıkmaza giriyor, bir o kadar batıyorum işte.
Şimdiki çıkmazımı parselleyenler, koşun toplanın yamacıma, haberim var sizlere. İçimdeki sevgiye, insanlığa dair ne varsa, parsellediğiniz yarınlarımı dağıtacağım. Çünkü, Bu çorak toprağa dönen yarınlarda ot bitmez, filizlenmez artık. Hadi ne duruyorsunuz? Cennetimi çöle çevirenler, alın tapularınızı, ekin kendinizce otlarınızı, dikin binalarınızı yarınlarımın üzerine. Umut edipte yapamadıklarımı veriyorum size işte buyurun…Kurak çöllerde kalmak istiyorum kendimle, içimdeki Leyla’yı dinlemek istiyorum artık.
Bakın O’da ne diyor?
Leyla olmak kolay mı?
Son yıllarda, ehliyet ve araç alımı çok kolaylaştı ve bunun yanı sıra hız potansiyeli çok yüksek ve daha teknolojik donanımı olan otomobiller üretildi. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi bir de ne hikmetse; bizde trafik kuralları denince, çiğnemek boynumuzun borcuymuş, ya da çok marifetmiş gibi bir iç güdüyle, ihlal etme de birbirimizle yarışır olduk.
Bir benzinlikte okuduğum yazı hala aklıma geldikçe, iliğimi titretir. ‘Emniyet kemeri takmak, ömür boyu tekerlekli bir sandalyeye tabi yaşamaktan çok daha sıkıcı olamaz’ yazıyordu. Bu yazıyı okuduğumda araç kullanamadım bir an. Oturdum benzinlikteki bir kafeye, başladım kaza yaptığımda kendimin ve sevdiklerimin yaşayacaklarını düşünmeye. İster iseniz sizde bir an kapatıp gözlerinizi ve hayal edin. Bakalım kaç dakika dayanacak yüreğiniz o hayale? Çünkü bende emniyet kemerini sıkıcı bulanlardandım. O yazıyı okuduktan sonra emniyet kemerinin trafikte ki hayat sigortamız olduğunu, o kafede tam olarak idrak ettim.
Günümüz teknolojisinin yararı olduğu kadar zararı da oluyor trafikte bizlere. Öyle ki; bu araçlara binlerce Lira ödeyip hayatımızı kolaylaştırmasını beklerken, ölümü de bir o kadar satın alıyoruz. Bu araç çok seri, çok sağlam diyoruz. Ama bunun bir kul yapısı, hatta hepi topu bir liralık vidaya bağlı olduğunu unutuyoruz. Yani; trafikte bir liralık vidaya bağlı olarak hayatımız yaşıyoruz öyle mi? Bu ne cesaret, bu ne sorumsuzluk? Bizler için hayatımız hız yapma tutkusuyla ya da dikkatsiz araç kullanıp, hatalı sollamalar yapacak kadar ucuz olabilir belki ama, ya geride kalan-sevenlerimiz? Bizler ölüp yerimizi buluyoruz dünyada ki son adresimizde. Ama sevenlerimiz her gün ölüp ölüp diriliyor, koca dünyaya sığamıyorlar bizi kaybetmenin acısıyla.
Yokluğunun verdiği çaresizlikle soluyorum geceyi.
Hani diyorum olsa da nefesi vursa yüzüme,
Olsa da sesi titretse içimi.
Tıpkı yanımda olduğun anlar gibi.
Sesin yırtıyor kulağımdaki yalnızlık duyusunu.
Sevgi… Üzerine nice yüreklerin yandığı, nice hayatların söndüğü en yüce duygu. Öyle ki; yaşam sebebi, baktığı gözü, aldığı nefesi olan ‘yar’lar, gün gelince kırk yabancı oluyor insana. Bu mu beslenilen onca duyguların, yaşanılan eşsiz paylaşımların karşılığı yani? Günün birinde hiç olmamış, tanınmamış, hatta yaşanmamış gibi çekip gitmek. Böylesi duruma sevgi adı veriliyorsa günümüzde; vay o Leyla-Mecnun’un, Kerem-Aslı’nın hallerine, vay o çıkarsız yüreklerde yatan aslan parçası başkaldırılara.
Çıkar ve egonun tatmininin ön planda yer aldığı ve çağımızdaki sevgi-aşk maskesine büründüğü zehirli sevgilerin, hala tüm varlığıyla sevmeye çalışıp ta, ‘bak ben buradayım ve hala insanca sevebiliyorum’ diyen yüreklere verdiği çıkmaz durumu ve zararı buyurun siz değerlendirin.
Sigara gibi bir anda aklına vurmuyorsa, yaşadıklarınız onsuz zamanda karşına çıkmıyorsa, uzaklara durup dururken dalıp gitmiyorsa gözlerin, kulakların kalabalıkta bile sağır değilse onsuz anlarda senin sevgin zehirlidir arkadaşım. Ya o sevgi adını koyduğun zehrini yok et, ya da iki lafının birini seni seviyorum gibi anlamı volkanları eriten sözü sarf etme. Etme ki; hala insanca sevebilen yürekler kaldıysa günümüzde, onları da zehirleme. Dilin kemiği yok her yere döner ama, yalan yere söylediğin her vaatte karşındaki yüreği kemikleştirir zamanla.
Sonbahar yağmuru yine başladı,
İçimde ki ateşini söndürmek istercesine.
Sararan yapraklar suya doyamadı,
Sana olan susuzluğumu bilirmişcesine.
Neden hüzünler hep sonbaharda yaşanır?
Senin hayallerin var mı ben kokan? Ben sen dolu bir ömür hayal ederken, imkansızın peşinde koşmaktayım. Ne kadar yakalarım bilemiyorum ama, ola ki yakalarsam ruhumun tufanını susturamamaktan da korkuyorum.
Harlı bir alevin içinde oldun mu hiç ben gibi? Susturulamayan kaygılarıma göz yumdukça köze dönüyor içim. Dudaklarımın çatlaklığına rağmen gülümsüyorum bu ateşte. İşte böylesi yanarken, mazi denilen çıkmaza gömülüp, arkamdan duyulan pişmanlıkların külü olmaktan çok korkuyorum.
Hiç sonsuzluğun bildin mi beni? Günahı sevabı gözetmeksizin sonsuzumsun oysa. Her halinle, her hüznünle, her yönünle sonum ol istiyorum bu uçsuz yolda. Yüreğimde kurduğum egemenlikle sesleniyorum sana; hiç sonu olmayan yolda seninle yürümek, yanında uyuduğum halde özleyerek uyanmak ayrı haz veriyor bana. Aynı hazlardaysan bu ömür feda sana…
En diplerindeyim yalnızlığımın,
Gecenin katran rengi içimi yansıtıyor.
Nağmeleri kulağımı yırtıyor gönül sazımın,
Bu gece canımı bir başka yakıyor.
Sebepsiz sebeplerimin içindeki kulaçlarım,
Hani konuşmak istediğinde ne yapsan da anlatamazsın ya; hani tüm duvarlardan sesin geri dönüp yüzüne çarpar ya, işte o anlardayım yine! ...
Boğazıma çöken ağustos gecesinde, yine dibe vurdu içimdeki savaş beni. Tam buldum diyorum-kaybediyorum, tam umut ediyorum-tükeniyorum. Artık ne savaşacak ne de umut edecek mecalim kaldı gecenin en katran vaktinde.
Bu güne kadar bir bir nakşettiğim umutlarımı ve hayallerimi nasıl göz kırpmadan öldürdüler, nasıl bunca yıl, yılmadan savaştılar benimle? Ben yarınlarımı tuğla tuğla örerken, bir darbede yıktılar o duvarlarımı?
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!