Nefislerin bütün isteklerine karşı sabır dersi aldığı, on bir ayın sultanı ramazanı karşılayacağız birkaç gün sonra.
Bu ayda nefsinin isteklerinin yerini, Rabbimizin istekleri alacak. Sadece belli saatlerde gıda almamak değil ramazana uymak. Orucu tüm vücut tutacak. Yani; elin, ayağın, beynin, gözün, kulağın, dilin vs.. Tüm benliğinle Rabbine sığınıp, nefsinle savaşıp, O’ na sığınacaksın.Öyle mübarek aydır ki; şeytanı bile dize getirirmiş, onun bile eli ayağı bağlanırmış ramazanda.
Sağlık açısından da çok faydalı oruç tutmak üstelik. Tüm yıl çalışan midemiz bile bu ayda rahata erip, dinleniyor. Mide boş olunca, ona giden kan miktarı azalıp, kalbi yormuyor, yıl boyu çalışan mide dinlendiğinde oluşan tahrişler ve yaralar iyileşmeye yüz tutuyor. Kanda dolaşan atık maddeler oruçluyken azalıp, böbreklerinde rahatlaması sağlanıyor ve oluşmaya başlayan taş ya da kumlar zamanla atılıyor. Yani, iç organlarımızın bile sağlığına kavuştuğu aydır ramazan.
Yaşanmışlıkların ardından nefret bırakmak nasıl bir zihniyettir söyler misin? Nasıl bir vicdandır ki; bizleri şu saçma dünyanın saçma işlerinden sıyıran tek gerçek olan sevgiyi göz ardı etmekten değerli olan menfaatin peşine düşmek? Söyleseneee! ! !
Sevgi uğruna bunca olumsuzluklara göğüs geren ben, şimdi soluduğum buram buram nefretle boğuluyorum geceyi yırtan güneşi izlerken. Hani geceler gündüzlere gebeydi? Hani bahsi geçen aşk, sevgi sözcüklerinin gerçekliği? Bu kadar mı basit, bu kadar mı Allah’ sızsın?
Bunca olumsuz söylemlere göğsünü siper eden ben, bunca yalanlarına düzelir diye sabır çeken ben yıkıldım işte. Kaleydim seni tanımadan önce. Şimdilerde harabe görünümlü bir bedeni sürüklüyorum peşimde. Hep dedim sana, kimseye güvenmediğim ama en az güvensizlik duyduğum sen. Sen geriye kalan güven kırpıntılarını da süpürdün ardın sıra. Değdi mi bari amaçların uğruna yıktığın içimdeki efeyi? Değdi mi onca emeği, eziyeti, beslediğim duyguları bunca yalan üzerine kurmaya?
Sağanaktı Sevgim
Sicim gibi yağıyordu sevgin gönlüme,
Yüreğimden damarlarıma ulaşan sevgin,
Tüm benliğimi kuşatmıştı kendine.
Ama şimdi;
Varlığına çeyrek kala zamandayım,
Bu sensiz son yıldızları görüşüm,
Ağustos böceklerini son duyuşum.
Bu gece son yalnızlığımdayım.
Bitiyor artık bilinmeyeni beklemek,
Mecburiyet nedir bilir misiniz?
Sırtından söküp atamamak, hayatına mal olan kişilerle, mecburen ortak yaşamı paylaşmak ve her gün hem sevip hem nefret etmek nedir bilir misiniz? Analı babalı doğduğunuz şehirde gurbette gibi yaşamak, hayatından asla çıkarma lüksünün olamayacağı kişilerle dört duvarı paylaşmak zorunda kalmak ve tüm bunlarla boğazına kadar tıkanmak nedir bilir misiniz?
Nefreti hem sulayıp hem kurutmak nasıl olur bilir misiniz?
Alınan her nefeste körüklenen nefret, insani merhametle kurutulmaya çalışıldı mı hiç yüreğinizde? Her nefrette isyan, her merhamette sevgi aşıladınız mı hiç aynı ağaca? O ağacın kökleri beyin hücrelerinizi kemirdi mi, hatta yok olsun diye sabahlara kadar tanrıya yalvardınız mı hiç yıllarca? Aynı anda duyulan sevgi ve nefrettin buluştuğu iç savaşı yaşadınız mı yüreğinizde? Bu savaşın galibi de yok mağlubu da üstelik. Aslında yaşayanı yok ediş var sadece.
Bakmaya doymadığım, etiket koyamadığım, gavur adı verilen ama her gavuru imrendiren İzmir’imi yaşıyorum yine iliklerimde.
Karşıyak ve İnciraltı körfezin gerdanı, Kordon ve Yalı gerdanın incileridir. Gece tüm sahili kuşatan ışıklarda yıkanır ruhum her baktığımda. Gencim, güzelim o halde ben bu gece gezerim mantığı güdülür İzmir gecelerinde. Her bir yakasında güneşi doğurtur İzmir’liler geceye.
Rahat ve dobralığın oturduğu kişiliklere sahip şehrimin insanları çok ehl-i keyiftir. Biz bir bardak suyu bile kırk keyifle içmeyi severiz huyumuz kurusun. Pasaport’ta gün batımını izlerken çekilen nargile nefeslerinin, atılan tavla zarlarının tadını dünyanın başka hiçbir yerinde bulma ihtimaliniz yoktur. Burnumda tüten İzmir kumrusu, boğazımda Boyoz’unun keskin tadı, Sahilevleri’nde ki Sefabahçesi’nin rakı balığın tadı ayrıcalıktır İzmir’li için. Bu saydıklarım dünya mutfağına bedeldir inanın.
İçinde bıraktığım kokum,
Duruyor mu hala bensiz anlarda?
Sabah doğan güneş,
Kimi ısıtacak camından sızan ışığıyla?
Kim uyuyacak yerli yersiz her köşende?
Kim sızacak şarapla demlenip şark köşende?
Yüreğin tek anahtarıdır sevgi.
Öyle bir anahtar ki;
Ait olduğu yürek dışındaki yüreklerin,
Açamaz amansız kilidini.
Bir tek ait olduğunu açıp, onun dilinden anlar.
Bir zamanlar faziletliydik. Kimsenin malına mülküne göz dikmezdik. Kimsenin namusuna yan bakmazdık. Hırsızlık nedir bilmezdik. Dilenciliği meslek edinmezdik. Kimseyi de küçümsemezdik. Ya şimdi? Dilencilik meslek haline geldi, hırsızlık erdem sayıldı.
Hırsızlar toplumda değer görür oldu. Banka hortumlayanlar, kral muamelesi görüyor ülkemizde. Namus kavramımız değer yitirdi, çalışmadan mal sahibi olmaksa hüner oldu. Osmanlı döneminde o kadar dürüst ve doğruymuşuz ki; tüm dünya ülkeleri bizimle alış-veriş yapmak için sıraya girermiş. Şimdilerde ise, ortak pazara bile giremiyoruz. Neden bu hale geldik, neden değerlerimizi yitirdik?
Ne oldu bizim değerlerimize, ne oldu insanlığımıza? Üç beş kuruş için sokaklarda can pazarı yaşanıyor. 20 milyon için taksicileri katleder, yalnız insan görünce, bıçağı dayayıp malına el koyar olduk.Burada suçlu bizler gibi görünsekte, asıl suçlu devleti yönetenler. Açlık almış başını gidiyor artık.Tamam açlık sofuluğu bozdurur derler belki ama, ne kadar açta kalsak, çaresiz de olsak hırsızlık yapmamız doğru değil. Gerekirse hamallık yapapıp, kimseye muhtaç olmamak en doğrusu arkadaşlar. Toplumumuzun gidişatı beni gerçekten ürkütüyor ve gelecek hakkında da baya tereddüte düşürüyor.
Yüreğime ilmek ilmek işlediğim,
Her gecemde düşlediğim,
Hayallerimde süslediğim,
Vefasız yarim, hoşça kal…
Beni yine kelimelere gömdün ya,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!