Seni düşündüğümde önce gözlerin gelir aklıma
O masum, o duygusal, o sevecen gözlerin.
Sonra o yumuşak, o kar beyazı ellerin.
Hiç aklımdan çıkmaz o ruh okşayan sesin,
Ürperir bir hoş olur kuş çırpınışlı yüreğim.
Seni düşünürüm, seninleyken senden uzak,
Geleceğe bakarım sensizlikten korkarak.
..
Bir oldunuz Nur oldunuz.
Bir kuş misali zamandan zamana,
Karşıki dağların mor ışıklı şahikalarında,
Ne zamandır beklediğim kaybolabilmeyi bu Dünya da
…………………….becerdiniz.
..
Gülmedi şu kaderim derdinle biganeyim
Hep gözyaşı hep elem aşkınla divaneyim
Yaralı bir kuş gibi ağlarım biçareyim
Hep gözyaşı hep elem aşkınla divaneyim
Kalbim kırık küskünüm yıkıldım viraneyim
Bahtımın pençesinde feryadı figaneyim
..
Avluma düşen küçük mavi bir kuş
Narin kanatları hür ve minicik
Zindanda hayat hep karanlık yokuş
Özgürlük, küçük mavi pencerecik
Uçuyor ömrüm kuş gibi bir damda
Bir hatıra mazi tüm etrafımda
..
Bir kuş şunları söyledi
uykuya dalmadan önce:
Hayatını sadeleştirirsen,yaşamanın özüne dalarsın
by-kuş
İnsanın içine attığı birşeyler değil
..
Dün akşam ki alemde
her şey vardı,
ve de herkes,
yedik,içtik,eğlendik
gün doğana dek.
Bir kuş sütü eksikti masamızdan,
bir de sen.
..
Bahçede başköşedeydi yeri.
Önce yeşilken sonra kırmızıya dönerdi yemişleri.
Kehribar tespihlere benzeyen
Ufak salkımlarla dolardı dalları.
Nazar değmesin, kimse görmesin der gibi
Salkımları saklardı yaprakları.
Kopartıp yemezdim.
..
Ben miyim bu akis
Yoksa yalnızlık mı çaldı ruhumu
Gözlerimdeki ışık mı söndü
Karanlık mı bastı yüreğime
Bu titrek kuş da nerden geldi pencereme
Hadi kanatlan kuş
..
Saat sabahın beşi...Umutsuzum...Gözlerim bir sarhoşun bakışlarından farksız...Umutsa sönük bir mum alevi kadar aciz titremekte yüreğimde bir köşede...Sessiz usul,yalanlardan arındırıyorum kendimi...Kirlenmemiş bir parça toprak kaldıysa eğer bu şehirde...Oraya atıyorum kendimi...Varlığım bir kuş kadar hafif...Kanat çırpmaya dermanım yok oysa...Olsa uçacağım biliyorum...Saat sabahın beşi...Kimim ben? Neredeyim? Neden bu suskunluğum? Neden bu kadar çaresizim? Hiç bir fikrim yok...Saat sabahın beşi...Hava aydınlanıyor yavaş yavaş...Oysa benim karanlığım hala nöbette...İçimde pusu kurmuş kirli aldatılmışlıklar...Kendi benliğim dahil herkes ardımdan gülüşüyor,alay ediyor sanki...Aynalarda sahte bir ben...Ben değil...Benden fersahlarca öte kirlenmiş bir geçmişin faili meçhul maktulü...Ölüm bile çıkar yol değil...Bu çaresiz halime...
..
Gömüldüm bugün kıyıların sessizliğine
Bir kuş gibi özgür yüreğim,
Hep sustu sessiz sessiz izledi denizi öylece,
Yosuna dokundu yüreğim,
Denizde bir balık oldu kimi zaman,
Dolaştı Marmara’yı bir uçtan bir uca,
Kimi zaman bir kuş olmak istedi,
..
Ben,hiç kuş öldürmedim
Ölen,yada ölmek üzere olan
Nice insan gördüm
Lakin hiç kuş öldürmedim.
Kanatlarından tutunduğun vakit,
Kuşların
Seni bana yangınlarla getirdiler.
..
Kardeşime...
Kuş olsaydım kanadı beyaz,
Bakışı ürkek, ama sevecen,
Konduğu yere sevgi taşıyan.
Bulut olsaydım göklerde süzülen,
..
İkimizde susuyoruz.
Ayaklarını denize daldırıp gözünü ufka dikerek kıyıyı bekleyen uzun yeşil saçlı bir çay bahçesinin kucağındayız. Hafif bir rüzgâr var; sıkça dizilmiş küçük tahta masaların örtülerini kaldırarak yüzümüzü yalıyor. Çok uzaklarda bir balıkçı teknesi süzülmekte. Fener kimsesiz…
Sabah saatleri. Ortalık dingin. iki masayı birleştirerek etrafına toplanmış nargile tiryakisi birkaç ihtiyardan başka kimsecikler yok. Kimi gelininden, kimi damadından, kimi de oğlundan ya da kızından yakınıyor.”rahmetli sağ olsaydı, onun yeri bambaşkaydı! ”ünlemleriyle yalnızlıklarının altını çiziyorlar. Biraz önce herkese çay dağıtan garson çocuk da görünmüyor artık.
Karşılıklı oturuyoruz.
..
Anne kuş geldi yuvaya.
Yavruları çırpınıyor.
Merhamet timsalı anne:
Kursağından yem kusuyor.
İzliyorum dikkatlıce:
Anne kol,kanat oluyor.
..
Bir kuş mu gördüklerim, bir nazarlık karemde,
Ruhuma can giydiren, ayakları parende…
..
Kim bilir belki bir şaman davulunda,Belki esen rüzgarda,Belki uçuşan bir kuş tüyünde bulacağım kendimi.Elbet bir gün gömeceğim bu bedeni Gerçekleşmemiş hayelleri ve umutlarıyla toprağa.Tüm yaşanmışlıklarımı gömdüğüm gibi.Adeta bir tohum gibi bekleyeceğim zamanımı ve o gün gelipte güneş parıldadığında tepemde,Su kan olup can verdiğinde köklerime.Uyan denildiğinde bana başımı kaldıracağım usulca topraktan mavi gökyüzüne.Bembeyaz kar örtüsünü delen Kardelen gibi,İnatla ve azimle büyüyeceğim.İnadına çiçek açacak İnadına yeşereceğim.Rüzgarlarla dans edip güneşin sıcaklığında ısıtacağım bedenimi.Can veren yağmurlar yağacak köklerime,Her gün biraz daha güçleneceğim.Toprak ana bağrında büyütecek köklerimi geceleyin yıldızlar ninniler fısıldayacak kulağıma Yapraklarımı semaya açacak Şükürler edeceğim Tanrıya güzel kokular ve renkler içinde tekrar yarattığı için beni.Bir sevgilinin ellerinde son bulacak bu sefer hayatım,Öpülesi dudaklarıyla sevecek koklayacak beni.Her zerremi usulca çekecek ciğerlerine haz duyarak.Ve bu benim için son olmayacak,Ben yine dirilecek İnadına var olacak İnadına sevip sevileceğim.
..
Bir kuş çırpınıyor içimde
Kanatları evrence aydınlık
Güvercin sevgilerle tüy tüy
İşte şuramda kan kadar ılık
Çömelmiş yüreğimin üstüne
Güz yaprakları gibi tedirgin
..
Ben çocukluğumda
Toprak üzerindeki gölgeleriyle yarışırdım kuşların
Kuşların arasına karışırdım
Kendimi kuş sanırdım
Havalanıp gözden kaybolunca kuşlar
Ben yapayalnız kalırdım
Havalanamazdım
..
Hiç düşünmedin!
Her gece o kuş tüyü yatağında
Dertsiz, tasasız
Mışıl mışıl uyuduğunu.
Hiç aklının ucundan geçmedi mi?
Rüyalarının niye bu kadar güzel,
..
Geçen onca senenin ardından baktığımda geriye, çok zaman geçmiş gibi geliyor insana… Oysa her şey dün gibi aklımda… İlk sevgilinin kapısında beklediğim saatler… Ya ilk görüşüm o yüzü… İlk kelimeleri öğrenmek adına başladığım kara tahtalı, eski Rum evinden bozma okulun sınıfına ilk girişi… İlk kalp çarpışım, ilk heyecanlanışım… Nasıl unutulur…
Sonraları ve sonrasından sonrakiler, bir kuş çırpınışı yaşamıydı. Damağa çalınan bir parça balın tutsaklığı, geç kalınmış bir koşuşturmaca gibiydi. Oysa sonlara yaklaşıldığında, tutsaklık tutkunluğa vardığında, kuş çırpınışları dingilliğe erdiğinde aşkın tadı, aşkın kokusu, aşkın o bilinmez kimyası kaplardı bedenleri… Ancak her saatin kıvamı aynı tutmazdı ve geceleri bir başka kişiliğe, gündüzleri bir başka kişiliğe bürünürdü insanlık. Yalnızlığın adı iyice anılır olurdu. Ruhların, gecenin matemli saatlerinde yıkanışı, bereketli topraklara ekilen ümitlerin yeşerişi ve gökyüzüne yıldızlarla yazılan yaldızlı isimler… Hepsi mutluluğa yapılan maratonun başlangıç noktasıydı. Sona varılabileceği düşünülmeden atılırdı büyük büyük adımlar… Kimileri yorulurdu düşerdi hayat yolunun kenarlarına, kimileri kısraklar gibi çatlamayı göze alırcasına bir çırpıda, kimileri ise aynı tempoda devam ederdi el ele... Nasıl unutulur…
Şehir şehir aradığım günlerde aşkın doyumsuzluğunu, kimliğimi kaybettim yollar boyu. Çok kimlik değiştirdim, çok yürek yangınlarına tutuldum, çok yoruldum, yontuldum. Her adımda, her kilometrede biraz daha olgunlaştım. Acılar içtim, kahırlar yedim katık edip hüzünlerle… Dimdik çıktığım her yolculukta, başım önde düştüm şehrimin kucağına. Her seferinde örslerde örselemiş bedenimi, bembeyaz dalgalı saçlarıyla bağrına bastı Karadeniz. Sarıp sarmaladı gözyaşlarıyla sırılsıklam kalan yüreğimi. O gün bugündür ne zaman dara düşsem, ne zaman kaçıp sığınacak bir yer arasam, atarım kendimi sahillerine, bırakırım kendimi sessizliğin en güzel sesine… Martı çığlıkları ve dalgalar arasında sıkışan limanlar misali yüreğim hep bir sevgilinin, avuçlarının arasında kaldı. Ne kadar çok renkten renge giren sevgilerle sevmiştim her birini… Ne çok isimler adanmıştı bu bedene… Kimi Eren, kimi Alp, kimi Alper diye seslenirdi o kadifemsi sesiyle. Adımı unuttuğum zamanlardı oysa ve esasen hüviyetimden habersiz, kimsesizlikten yoksun, yalnızlıktan bitap düşmüşlüğün ertesiydi seneler. Nasıl unutulur…
Bugünlerimde yalnızlık bir başka ağır geliyor yorgun bu bedene. Ne sevgili için kavga edebilecek derman, ne yeni açılacak yaraları sarmaya merhem, ne de kalp kırıklıklarına deva olabilecek, sevgili diye tabir edebileceğim bir varlığın izi yok ufukta. Oysa çok şey istemiyordu bu yürek. Tüm derdi tasası yine ve yeniden tadabilmek hoyratça aşkın kimyasını. Ağızda çalkalayabilmek sevgi yüklü cümleleri. Kulak pasına, kalp ağrısına, yürek yangınına, çarpıntıya, sarhoşluğa, dalgınlığa ve her derde deva gelen sevginin büyüsüyle bezenmekti tüm gayesi. Yaklaştım, korkusuna yenildi. Konuştum, suskunluğuna kaçtı. Durdum, yalnızlığına, acılarına yürüdü. Gözlerine baktım, benden gözlerini çaldı. Gel git dalgaları gibi sahillerimi dövdü. Haykırdım, sesim yüzümde yankılandı. Üç noktalarla süren bu serüvene şimdi ben bir nokta koyuyorum. Soru işaretleri boynuma ilmek, virgüller birer hançer, ünlemler birer sopa, parantezler mengene oluyor yüreğime. En iyisi mi yıllardır eteğime biriktirdiğim noktalardan bir tanesini buraya yani tam buraya koyuyorum .
..