Nar ağacına kuş kondu
Kuş değil muştu kondu.
Al çiçeğinde ben vurgun
Taneler saçıldı kaldı.
..
Ey esir kuş!
Uzak bağlarda ötüyorsun.
Kıştır…
Ben senden çok uzaklarda, kargaların velvelesi arasından o kuşun sesini duyduğu andan itibaren sana uçma ümidi ve aşkıyla tutuşan kuşu görüyorum. Adeta kanatları da ateşte yanmış, kararmış… Ama o esirdir, kafesi dardır, kafesinin parmaklıkları zindanın demir parmaklıkları gibidir. Yeni kafese kapatılmış vahşi kuş gibi, gece gündüz kendini kafesin kapısına ve duvarlarına vuruyor. Kanatları dökülmüş, kanamış, kırılmış ve yaralanmış. Gözlerinden kan damlıyor. Su tası kan rengine boyanmış, yem kabı kırılmış, yemleri dökülmüş. Su içmiyor, tane yemiyor, gözleri kapanmıyor… Neden susmuş, biliyor musun? Neden artık sesini duymuyorsun, biliyor musun, biliyor musun? Onun delicesine uçmakla kapıya ve duvarlara çarpıp çırpınmakla, yaralanmaktan başka bir nasibi olmadı. Sonunda sessiz kaldı! Nasıl olduğunu biliyor musun? Bilmiyorsun; sen uzak bağlarda esirsin, onu göremiyorsun, sadece sesini duyuyorsun; ama ben onu şimdi görüyorum, ne için olduğunu biliyorum. O çok çabaladı, kafesten kaçmak için çok uğraştı, gücü oranında başını ve boynunu kafesten dışarı çıkardı, ama artık olmadı, yapamadı, göğsü, taşlığı, kafesin iki demir parmaklığı arasına sıkıştı ve yapamadı, daha fazla olmadı, olmuyor! Şimdi ben ağaçları, bu karlı rüzgârların acımasız kırbaçları altında çıplak, titreyen, moraran, bu kış vurmuş bahçede, bu bahçenin üstünde uçan uğursuz kargaların uğursuz gölgeleri ve çığlıkları arasında o köşede büyük ve demirden bir kafes görüyorum. Parmaklıkları kalın, sağlam ve birbirine yakın, kafesin tabanında kan rengine bürünmüş bir su kabı, kırılmış devrilmiş bir yem kabı, dökülüp etrafa saçılmış taneler, kan lekelerine bulanmış ve kafesi kaplamış tüyler içinde kuşun bedeninin yarısı kafeste kalmış, diğer yarısı ise kafesin dışında… Kafesin iki demir parmaklığı göğsünü sıkıştırmış, nefes almasına engel oluyor… Ben onu görmemek için gözlerimi kapatıyorum, duymamak için kulaklarımı kapatıyorum.
Ey uzak bağlarda öten esir kuş!
Kıştır…
..
MAVİ KUŞ
Yaprağını dökerken akasya ağaçları
Uzaktan bir mavi kuş geldi, kondu üstüne,
Maviliğe bürünmüş kanadının uçları
Ötüşüyle selamı gelir başım üstüne.
..
ben bir kuş olsaydım eğer
dağlara dağlara uçardım
denizlere denizlere
rüzgarlara karşı uçardım
ben bir kuş olsam ah
erik ağacına yuva yapardım
ama üzeri çiçek
..
Uzaylılar çeşitli bazıları kuşlardan,
İnsan gibi değiller fakat vicdanlılardan…
Onlar o şekilde tür, kuş görünümündeler,
Toy kuşlarımız gibi aynı büyüklükteler…
Düz ovalarda yaşar, garip ses çıkarırlar,
..
Kişilik parayla alınmaz oğul,
Ağzınla kuş tutsan, “Sen” olamazsın!
Şahsiyet pazarda bulunmaz oğul,
Ağzınla kuş tutsan, “Sen” olamazsın!
Özünde kendini görmezsen eğer,
Sözünde kendini yermezsen eğer,
..
Yalvarırım geçip gitme selamsız,
Meğer herkes bizi küs biliyormuş
Ne yaptım gidersin sözsüz kelamsız,?
Meğer herkes bizi küs biliyormuş
Hayaller kurarken gelecek için,
Nedendir sevgilim gelmezsin niçin?
..
Bir kuş olsam memleketimde
Konsam çomağa
Seyretsem,Saltığı,Sarıalanı
Bir kuş olsam memleketimde
Özgürce kanat çırpsam
Karadorukta,Belanda
..
Kader yüzüne gülmediyse
Felek kıymetini bilmediyse
Beklediklerin gelmediyse
Ne kendine küs ne hayata.
Darılma gücenme
Ağlayıp yaş dökme
..
Bir gece manyak bir kuş dadandı pencereye
Ne var? dedim, “Ah! ” dedi, başladı dökülmeye
Kerem gibi yanmaktaymış bak şu keneye
Papağana özenmiş insanı taklit eder
Bir gece cırtlak bir kuş dadandı pencereye
..
Daha küçücük çocuktun,
Hatırlarmısın seni kucağımda uyuttum.
Okula beraber giderdik bende çocuktum,
Kuş olup gel be İlker’im…
Hasretin dinmedi hiç, dinmeyecek,
Kara bahtın acısı silinmeyecek,
..
Bir kuş kondu karlı bahçeye.
Küçücük izler bıraktı
seke seke yürürken.
'Kuş izi ' dedim kendime.
Bakışımdan mı ürktü bilmem?
Bir kanat vuruşta yarıp gitti göğü.
..
Maviyi yırtan kuş!
Kanadında bıçak olsam.
Kesip boylu boyunca
Yeni göğe ben kuş olsam.
05.6.1993-ANKARA
..
Yalnızlığın bir dili vardır. Paslı, buruk ve kekremsi, acı su tadındadır. İnsan tenhalaştıkça, karanlığın korkusunu duyar ta iliklerinde, sevdiklerinden koptukça, insan sesinden uzaklaştıkça bir katran denizine bulanır kalır ayakları. Kımıldayamaz olur, battallaşır kelimeler susmaktan. Bir kurt kemirir durmadan yüreğini ve belleğini, bir kurt ki, yok etmenin tadını sürgit uzatır gider. Yalnızlığın da bir dili vardır, insansızlaştıkça unutursunuz heceleri, harfleri, kelimeleri en acısı da hayatı unutursunuz.
Yaşadıklarınızı, anılarınızı, yaşayamadıklarınızı, “bir gün yaşayabilirim” olasılığıyla yüreğinizin bir köşesinde, “bir gün belki” diye belleğinizin en ışıklı yerinde diri tuttuğunuz umudunuzu da kurutur bu yalnızlık.
Yalnızlığın dili acımasızdır. Tenhadır. Bir yılan gibi sinsice sokulur yanınıza. Duvarlara bakarsınız, pencerelere, bazen gözlerinizi tavana dikersiniz görmez gözlerlerle. İşte tam orada insan olmanın ayrıcalığıdır; doğaya uzatırsınız ellerinizi. Yaralarınızı sarsın diye, avutsun diye sancıyan yüreğinizi bir mengene sıkarken. Gökyüzüne kaldırırsınız başınızı, mavi veya lacivert rengi hiç önemli değildir. Hiç önemli değildir gökyüzünde asılı duran güneş veya ay. Önemli olan doğanın esintisidir, bir damla su gibi süzülüp rahatlatan sizi. Kar veya yağmur hiç fark etmez, ama ille de gökyüzüne doğru süzülen bir kuş kanadı, ille de özgürlüğün simgesi o kanatlarda sonsuzluğa akıp giden bir kuş sürüsü. Doğa-umut-insan, galiba en çok bu üçlemde yaşam nirengi noktasıyla kucaklaşıyor.
..
Kaynaşmak gerekirken huzur içerisinde,
O küs bu küs şu küs sevgi, saygı yok hükmünde...
Selam veriyorsun üç adım uzaklaşıyor,
Öbürünün elinde telefon konuşuyor...
O bakmadan geçiyor o yerlere eğilmiş,
..
Bir meleğe de ithaf edilebilir bir kanat bir kuşa da, bir uçağa da ya da bir sevdaya da söylenebilir ama en yakışanı bir kuşun, martının kanadıdır.
Öylece durduk yerde kanatlanmaz kuşlar, bir bakışa bir söze bir yüreğe kanatlanır. Kanatlandığı yerde önemlidir. Bir pencere kenarından da kanatlanabilir, bir ağaçtan da, bir yürektende… en eftali bir yürekten kanatlanandır. İşte o zaman nereye konacağını bilir.
Bir sevgiliye ilan-ı aşk ediliverince kanatlanıverir bir kuş o aşkın köklü sevgisiyle semaya, kök ve sema olunca işin içinde elbet o küşün ağzında da bir ‘çınar tohumu’ vardır. İşte tamda ordan (Fesleğen ve sarmaşığın üstünden geçerken) ağzını açar o kuş ve düşüverir fesleğen ve sarmaşığın arasına o tohum…
İyi de o kuş neden ağzını açar yoksa bir SÖYLEYEMEDİĞİ Mİ var?
(bu kadar yeter ordan da başka bir seri öykü çıkar ama NE ZAMAN?)
Not: bu öyküyü anlayan ve buraya kadar gelebilen lütfen Aşk Hikayesi nin altına yorum kısmına ÇINAR yazsın…teşekkürler
..
Durmaksızın yinelersin,
İnsanoğlu kuş misali.
Bu gerçeği hep bilirsin,
İnsanoğlu kuş misali.
Elden gelse iyilik eder,
Sanma ki kin garez güder,
..
Resulden verilenler kulların lehindedir,
Hikâye anlatılır kuş ile ilgilidir…
Sahabenin elinde bir kuş yavrusu vardır,
Hummara, denilen kuş ki çırpınmaktadır…
Resul, durumu anlar vaziyeti düzeltir,
..
Hiç bir kimseye küslüğümüz yoktur,
Dostun dosta küsmesi doğru olmaz.
Dostun birbirine emeği çoktur,
Dostun dosta küsmesi doğru olmaz.
Küs duranlara Allah gelmez kayıl,
İnsan günah olana etmez meyil.
..