Gece, karanlığın en ağır sayfasını açtı.
Şehir uyudu, rüzgâr sustu,
ben ise içimdeki uğultuyla baş başa kaldım.
Her köşe başında senin hayalin,
her gölgede senin izlerin.
Ama dokunamıyorum,
çünkü yokluğun, dokunulmaz bir duvar gibi.
Kalbim, sensizliğin dar sokaklarında
bir yetim çocuk gibi üşüyor.
Yürüdükçe, taşların arasından
yorgun hatıralar fışkırıyor,
her biri elime dokunup geri çekiliyor.
Zaman, sessiz bir cellat gibi önümde duruyor,
ne ileri bırakıyor beni
ne de geriye dönmeme izin veriyor.
Dakikalar zincir,
saatler paslı bir kilit,
ben ise aşkının esiri olmuş bir mahkûm.
Biliyorum,
aşk yalnızca kavuşmak değil,
bazen de kavuşamamayı göze alacak kadar güçlü olmaktır.
Ve ben senin yokluğunda öğrendim;
sevmek, bir varlığa tutunmak değil,
bir hiçliğe boyun eğmektir.
Gözlerimde ağır bir yağmur birikiyor,
ama yağamıyor göğe.
Çünkü her damla,
adına değmeden yere düşmekten korkuyor.
Ben seni sevmekle yanmadım yalnızca,
seni sevmekle var oldum.
Ve eğer bu yangın sönerse,
ben de küle karışacağım.
Şimdi, sabaha karşı titriyor kandiller,
gökyüzü yeni bir günün kapısını aralıyor.
Ama içimde hâlâ aynı gece,
aynı soğuk,
aynı sensizlik.
Ve ben biliyorum.
Her yeni gün,
biraz daha seni kaybetmek demek,
ama yine de içimde
sana adanmış bir dua gibi yanmaya devam ediyorum.
Kayıt Tarihi : 16.8.2025 18:56:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!