Yaralı ateşlere gelen söz
parçalanmış atların sırtında
ödeşiyor çağının tırmanışıyla
Yırtılıyor yüzün altındaki
büyük kas yığını ve
-Yaramazlık yapanları tahtaya yaz
dedi öğretmenim.
Dağların ve sevdanın,
mücadelenin ve yalnızlığın
şiirini yazdım bembeyaz sayfalara!
seni seviyordum ve
çocuk bahçelerinde intiharı düşünmek de artık yasaktı! ..
burnu kanayan bir lise öğrencisi taşıyordum kucağımda; galiba yaz da yeni başlamıştı; sıcaktı; sıcak, çırılçıplaktı! Rıhtımda Göksel Arsoy'un artizini dövüyorlardı; yönetmen, sigarasını suya bıraktı
-avuçlarımdaydın, avuçlarım çisildiyordu- ötedeki kahvede Alice, üç iskambiladam arkadaşıyla oynuyordu. Seni kalkan üsküdar vapurunun ardından denize fırlattım. Hüznümü karanlığa kotlayacağım. Düğün salonunun kapısından elinde
kanlı bir baltayla damat kıyafetli bir delikanlı çıktı, koştu koştu, kollarını çırpıyordu-sonra havalandı, uçtu gitti. Korkulu gözleriyle son karısını imzaladı.. Beşiktaş, baktı!
-asal sayıdır yalnız insan
bir'den ve kendisinden başka
kimselere bölünmez! -
kapaklanmışım kapkara bir neyin üstüne
başımdan aşağı kaynar karanfiller dökülüyor
senin yaşın aşka tutmuyor hiç gelme
bükülmüş dudaklarına bükülmüş sözler büyük kaçar
on santim daha uzasan başın göğe çarpacak
göğsün diyordum göğsünden sözediyordum / sen
sen ölmeden beş dakika önce düştün
mandallarından savrulup uçan beyaz bir gömlek gibi
yetiniyorum seslerin bıraktığı izlerde dolaşan hayaletinle,
ağaran günün içine yetişmek isteyen bir yolcuyum
defalarca eriyor ve tekrar katılaşıyorum bu göz yangınında
lastikleri yanan bir arabadayız: sen, ben ve hadisemizdeki mücevher!
arka arkaya fırlatılan iki havai fişek gibi çarpıştık
yalnızca iki el ateş edeceksin
çünkü aşk, israf değil!
içinde gizlenen siyah beyaz hayvan
haplanmış gözlerine çöken terk-i diyar
kalbinin çıkışındaki esrarlı sudan sebep
kötü yola düşmüş gecelerden geliyorum
kusura bakma gözlerim biraz kirli
soyulmuş elma gibi duruyor dışarda kent
bir çocuk yere uzanmış gibi duruyor
yaşadıkça soyuluyor yüzüm kendi suretinden
aynalarda bir boyama kitabı oluyorum
unutmak mümkün mü onu: o,
gençliğimi yatağa düşüren tehlikeli difteri
güzelliği : ebruli hüznüm / bir iğfalin seyir defteri!
Olağanüstü bir kandili üfler gibi yarım bırakılmış bir semanın altında, hızlanan, hep hızlanan acılarla koruduk çoğunluğa gömülü çocuk mezarlıklarını. Oysa biz de oradaydık, kefenini dev bir mendile dönüştürüğ gözyaşlarını silen ejderhalar arasında: Çok sigara içiyorduk acılı. Çok içki içiyorduk bağışıklık sistemine baka baka. Bütün sinemaları kapatmıştık ölüm gelir bir film seyreder diye. Gördün mü, ne yükselmeyi becerebildik sanal sanal ne de toprağa girdik kök olmak, elmas olmak, petrol olmak için.
Arada kaldık: 'Gökyüzüyle yeryüzü arasına sıkışmış, kendisine bile sahte bir böcek tadında.'
Zarif delilik ağaçların yapraklarını döküp döküp meyve verdiğini sanmasında kaldı. Hayalde kaldı. İnsandık. Ot bile olamadık aslında.
"sen şiirine yakışan bir hayatın emanetçisi, bekçisi ve tek sahibisin. kendi yazdığın kaderi taşıyan alnından hasretle öperim." hep çok sevildin iskender, iyi uykular.
Yıllar öncesinden, "İzmir Şiir Günleri"nden kalma bir aşinalıktan
ve okurluktan hareketle;
( Türkiye' den de bir Adonis' in çıkma vakti gelmiş olabilir..)
20/07/2011- demiştim,
Yerli Adonis misyonunu adfederken, "Türk Şiirinin Haylaz
Şairi"nin "Yoruldum geriye doğru saymak ...
..Affedilen vazgeçilendir.. O, affedildi.. Çünkü ondan vazgeçildi !..