İnsanoğlu aslını çabuk unutuyor. Köyden gelip şehirde birkaç yıl yaşadı mı, kendinden sonra gelene köylü demek için can atıyor. Askerin, kendinden sonra gelecek tertipi, yediği tokatların acısını çıkarmak için beklediği gibi…
Bende köyden geldiğim için çok defa yüz yüze geldiğim bu olaydan sonra, nedir bu köylülük ve şehirlilik diye araştırmaya başladım sa da, tembelliğim yüzünden hep yarım bıraktım.
Şimdi yarım kalan bu araştırmalardan yamalı bir yazı çıkaracağım… Modaya uygun davrananlar yamalı yazı okumak istemeyebilir. Onları okuyup okumamakta serbest bırakıyorum. Ama benim gibi köylü olanlara okumalarını tavsiye ederim… Yani bu yazı hiç okunmamış demesinler.
Köylülük iyi mi, kötü mü? Şehirlilerle ortak yönleri var mı?
Bir rivayete göre köylüler elektrik santralı gibiymiş, şehirliler ise direkler ve dağıtım şebekesi… Yani şehirliler köylülerin üretimine muhtaç, nasıl santral olmadan dağıtılacak elektrik olmazsa, köylüler olmadan da şehirlilerin beslenecek gıdaları olmaz.
Şehirliler olmasa, yani dağıtılacak elektrik olmasa trafoya ihtiyaç olur mu? Yetitirilen ürünü alacak şehirliler de olmasa köylülerin hali ne olur?
Yani sizin anlayacağınız köylülerle şehirliler birbirine göbek bağıyla bağlı… Köylüler tarfo gibi yerini değiştirmez ama üretirler… Şehirliler dolaşır ve tüketirler…
Şimdi aklımıza hemen başka soru takılabilir. Üretmek mi daha iyi, yoksa tüketmek mi? Bu soruya cevap ararken mutlaka tezler ve anti-tezler ortaya atılacak ve söz uzayacak…
Ben dört darbe görmüş bir vatandaş olarak öyle tartışmalara izin vermeyeceğim…
Benim dikte ettiğimi aynen kabul edeceksiniz! Basın da kopyala yapıştır usulü yayınlayabilir görüşlerimi…
Köylü ne üretir? Ürettiği neye yarar?
Ürettikleriyle topluma yararlı mıdır? Değil midir? Yani zararlı mıdır?
Köylü kolay olanı mı üretir, yoksa zor olanı mı?
Lafı uzatmaya gerek yok… Köylü izin verileni üretir. Tüketici olan en çok neyi tüketirse onu üretir.
Üretilmesi istenmeyen şeylere kota konur. Arz ve talep meselesi… Serbest piyasa kanunu…
Kaç çocuk üreteceğine karar verenler, ne üreteceğine de karar vereceklerdir hiç kuşkusuz…
Kavun, karpuz, hıyar… Köylünün belli başlı ürünleridir…
Kavun’un iyisini seçmek için kıçına parmak atmak gerekir… Ayıp kaçtığı için ona değinmek istemiyoruz.
Karpuzun da sapına bakılır… Bu kazma kürek sapına benzemediği için onu da bir tarafa bırakacağız.
En önemli ürün olan hıyar dururken diğer ürünlere değinmemiz hıyararşiye ters düşer ve saygısızlık etmiş oluruz.
Hıyar üretiminde sayıları konuşturacağız. ‘’Üzüm üzüme baka baka kararır! ’’ sözünü unutmayın. Başta da belirttiğimiz gibi köylü ile şehirli birbirine göbek bağıyla bağlı olacak da birbirinden huy kapmayacak, mümkün mü?
Çağımızda her şey sayılara dökülünce hıyar da sayılara göre rolünü üstlenecek…
Ağacı gölgelik, ormanı odunluk olarak görenler şimdi kızacaklar, ‘’bir hıyar için bu kadar uzun yazı yazılır mı? ’’ diye… Biçime aldananlar, kolaycılar, bu nedenle kendileri acı çektikleri gibi, bizlere de acı çektirmeye devam ediyorlar, bu nedenle.
Biz, o nedenle, içeriğe önem veriyoruz ve hıyarın bilinmeyen gizemli yönlerini araştıracağız…
Organların kendi içinde müdür seçme fıkrasını bilenler anlar, hıyarın da sebzeler arasında ondan daha büyük rolü vardır. Her zaman beş vakit namazdan fazla hıyarla yüzleşirsiniz de farkında olmazsınız, balığın deryadan haberi olmadığı gibi…
Sayılardan bahsettik de konu dağıldı… Yine sayılara gelelim…
Tek sayılı hıyarlar gurubu diktatörlük oluşturur… Yani faşizmi temsil ederler… darbe yaparlar…
Çift sayılı hıyarlar gurubu Milliyetçi cephe kurarlar.
Dört basamaklı hıyarlar gurubu sosyal demokrasiyi temsil eder… Ama bu güne kadar dört sayılı gurup oluşturamamışlardır…
Beş sayılı hıyarlar gurubu sosyalizmi temsil eder ama dört sayılılar bir araya gelmemişse beş basamaklı sayılar gurupu bir araya nasıl gelsin? Bu bir ütopya olarak kalmıştır…
Daha ilerisini karıştırmak Ay’a gitmeden Venüs’e gitmeye benzer.
Buraya kadar syıların rolünü anlatmaktı merarımız… Hıyarların sayısı azaldıkça diktatörlük hüküm sürecek, hıyarların sayısı çoğaldıkça demokrasi genişleyecek…
Sizin anlayacağınız, yönetilmemizdeki sevaplar ve günahlar hep köylülerin sırtında… zaten günahlarının bu kadar çok olmasından değil mi beş vakit namaza gitmeleri…
Diyeceksiniz ki diktatörlükten köylüler de çok çekiyor, o halde çok hıyar üretsinler de, onlarda kurtulsun bu diktatörlerden, bizde…
İşte burada serbest piyasa ekonomisi devreye giriyor… Köylü şöyle düşünüyor. Çok üretirsem çok çalışacağım, fiyat düşecek, gene çok ezileceğim… Az üretirsem hiç olmazsa aç kalmam… Çok üretmem için şehirliye güvenmem lazım… Onların da burnu bizim su kabakları gibi… anlaşamayız…
Yani güvensizlik var…
Darbeciler veya serbest piyasa ekonomisi dedikleri darbeci politikalar da, şehirli dedikleri işçilere ve hizmet sekteründe çalışan memurlara, az ücret veriyorlar ki bol tüketemesin, köylünün pazara çıkan malı ellerinde kalsın da fazla hıyar üretemesin… Yani dar boğazı sıkı tutuyorlar…
Sonuç olarak darbelerden köylüler doğrudan sorumlu… İşçiler de dolaylı olarak…
İşçiler köylüleri hıyar üretmekle suçlarken, köylüler de işçileri silah üretmekle suçluyorlar…
Her iki taraf da biliyor ki serbest piyasa ekonomisinin sürdürülmesi o korkunç silahların tehdidi altında gerçekleşiyor. Buna benzer diğer ayrılıklar da…
Ben de ne köylü olabiliyorum bu arada ne de şehirli… Köylüler şehirli diye kabul etmiyor beni, şehirliler köylü diye… Sakalla bıyık arasında kaldım… İki taraf için de suçluyum…
Bu iki taraftan da reddediip yalnız kaldığım gibi… İki tarafı da birleştirip, daha zengin bir kişiliğe kavuşmam da mümkün olabilirdi…
Ben şimdiye kadar bu konuda başarılı olamadım… Benden sonra gelenler benden daha uzağı görecekler… Buna inanıyorum… Başarılar diliyorum.
Kayıt Tarihi : 18.7.2012 00:08:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!