sabah, öğlen, akşam
yaşama ilişkin tüm kelimeler
hiçbir iz bırakmadan
peş peşe siliniyor
bir yamacın ardında
son güneş batıyor
Meçhul asker geçiş töreninde tek yürek,
Uygun adımlarla Dumlupınar’dan gelerek
Başı dik, alnı açık, çelik göğüsler gergin,
Sen gittiğinde hayallerimi de alıp götürdün,
Sen gittiğinde bana yıkık dökük bir hayat bıraktın,
Sen gittiğinde gözlerimi de götürdün yaşlarla dolu,
Sen gittiğinde tek başıma ve boynum bükük kalakaldım.
Şimdi düşmeden yürümeyi öğrenemiyorum bir çocuk kadar…
Senin adın ihanet olsun artık!
Her aşk bir çift isimle başlar.
Aşklar Büyük Kurultayında gizli oy kullanılır,
kurgulanacak son aşkı belirlemeye…
Belirlenen çift:
Kurgulandığı biçimde birbirine gönül verir…
heykelleri çırılçıplak yapmalıyım
geri kalmış anadolu şehirlerinin
mutaassıp aile parkları için…
kenarlarında civanperçemi dikili,
balıklarla dolu bakımsız havuz,
erkekliğinden akan suyla dolmalı,
sen yoksun diye
senin yerine
ay karanlığında
yıldızlarla dans ediyorum…
adını saklama benden,
“abstraksiyonizm” senin adın
gözlerinde hüzünün
melek gibi nur yüzün
kulağımda her sözün
bir tanesin sen babam...
babam, babam, babam...
Hava karardıktan sonra bakkaldan bir şey alınacaksa,
korkmazdım sokaklardan,
koşardım.
Gurur duyman için korkusuz kızınla…
Gece yarısı uykularında pencerenin önünde uluyan köpeği,
ya da hırçın sesler çıkartarak mahalleyi ayağa kaldıran Mart kedilerini çıkıp kovalardım,
Aşkın başlangıç noktası bir bakıştan ibarettir…
Gömleğin kollarını iki üç kat kıvırarak,
düğmeleri de açarak göbeğe kadar,
kıl teşhiri yapıyorsan
ve de vücudunda hassas yerlere okşar gibi dokunarak,
“clup, clap,” diye sesler çıkartarak yalanıyorsan bakarken,
bugün bayram,
görüş günü…
kimse gelmedi görüşe...
böyle miydim ben, yola çıkarken? ...
bir anam, babam, kardeşlerim,
─ bir ailem ─
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!