Bir yokuş vardı çocukken yürüdüğüm.
Taşları sessizdi… ama hatıralar kadar ağır.
Her adımda birini gömdüm;
Bir bakışı, bir sesi, bir dokunuşu.
Altında ezildim o taşların.
Üstümde yokluk gezdi çıplak ayakla.
Ve her gece –
Yitirdiğim biri daha çaldı içimin kapısını.
Açmadım.
Zaten içerisi de yoktu artık.
Bir ses vardı bir zamanlar.
Ne senin… ne de başkasının.
Sadece boşluğun sesi.
Soğuk bir “vardım” fısıltısı.
“Ve artık… hiçbir yerdeyim.”
Mektuplar bıraktım rüzgâra,
Üzerlerinde adres yok.
Zarfın içinde sadece suskunluk,
Ve suskunluğun içinde ben.
Gözlerim aramıyor artık.
Ne seni…
Ne beni.
Yalnızca bakmayı öğreniyorum,
Kaybedenin boş bakışıyla.
Zaman?
Bir çuval.
Sırtımda sürüklüyorum.
İçinde kırılmış fotoğraflar,
Solmuş sesler…
Ve ben.
Kendimden başka her şeyi unutmuşum.
Ne kaldı geriye?
Birkaç şiir.
Bir defter.
Ve içindeki boşluklara adını sığdıramadığım insanlar.
Kapılar kapanmaz artık arkamdan.
Zaten çıkmadan çok önce gitmişim.
Adım kalmamış eşiğinde.
Ben bir yıldızdım.
Gözle görünür,
Ama çoktan ölmüş.
Işığım hâlâ gökte belki,
Ama ben –
Hiç kimsenin fark etmediği bir düşüştüm.
Bu şiir, bir çığlık değil.
Bir sitem değil.
Bu şiir:
Susmanın içinde
Kendine mezar kazanların duası.
Kayıt Tarihi : 18.8.2025 01:39:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!