Karasevdam istanbul Şiiri - İlyas Kaplan

İlyas Kaplan
1264

ŞİİR


15

TAKİPÇİ

Karasevdam istanbul

istanbul som altın külçesi
bütün mekanları adeta efsunlu
her hali bir mukaddesliğin takdisine uğramış

tarihi bir rüyadan
gölgeler arasından doğar güneş
ışığında hayran bırakan manzara türleri
kızıl renklere bulanmış yağmur yağar zerre zerre
ezeli bir zamanın içinden gelmiş
gizli sembollerle

bir efsane yaşanır boğazın maviliğinde
kaç zamandır mevsimlerin serin iklimlerinden
rıhtımlarında gezinir poyrazın delilikleri
balıkçı kayıklarının suratını tokatlar dalgalar

cıvıl cıvıl öter serçeler erguvanların dallarında
hanımeli, akasya kokuları arasında
güneş alevden bir ejder gibi kaynar
sineleri kurşun gibi eritip
kendi cevherine benzeterek

şimşek parıltıları şehrin sokaklarını
caddelerin her cihetini aydınlatır
ufkun çizgisine kadar uzanan her dalga boyu
her kıvrımını kendi rengiyle gözlere nakşederek
mistik ilhamların huzuruna çıkar istanbul

sonbahar mevsiminde turuncuya dönüşür boğaz
parlak yelelerini sallayarak koşar bulutlar
gümüş kanatlı martılar açlıktan havalanır
ağlayan seslerinden başka hiçbir ses duyulmaz

topkapı sarayı kış uykusunda sanırsın
yosun bakışlı uçurumun kenarında bir fener gibi
akşamın son ganimetlerine ışık tutar
yavaş yavaş üstünün örtülüşünü seyreder istanbulun
ilerleyen ve gerileyen dalgaların sağır gürültüsüyle

yağmurun sünger gibi delik deşik ettiği yollar
üstünde aksiyle yürür bir yığın hayali varlık
kökü çok derinlerde çınarların rüzgarla dağılan yaprakları
dalga seslerinin tiziyle derinleşen devası bir su kütlesi
sıcaklığını kaybeder semanın altında
namütenahiye doğru akar durur

deniz kenarında iskelede vakit geçirir
bank üstünde akşamın saatleri
tepelerin ötesinde güneş kendi matemini
sessizce tutar koyu lacivert gölgelerle

ufkun kıvrımlarına yakuttan perdeler örtüp
kızılca ışık parçaları yayılır
uçuşur şuraya buraya ateşten kıvılcımlar
gurubun sonsuz bereketi yağar göklerden
kimi pencerelerde konuşur kadınlar
oynaşır kızlı, erkekli çocuklar ay ışığında
evlerin bahçesinde alaca karanlıkta

iki dizini altına almış minderinde öylece
oturup durur kız kulesi
her lehçesiyle hurilere benzeyen çehresiyle
yalılardan gelen ışığın huzmeleri
boğaza bir altın filizi gibi uzanır
istanbul kızlarının edalı bakışlarına nazire edercesine

sokak lambaları kıskanır dolunayı
açık pencerelerden dışarı vurur yaldızlı gölgeler
bir çok ressamın peşinden koştuğu muhteşemlikte
latif bir manzaranın kadim ihtişamını çizerler

bütün geçmiş zamanları anlatan bir masal istanbul
asırlar boyunca her efsaneden her şeyden bir tat
çok az maceracının bir kaç haliyle yaşadığı bir büyü
ecdat mirası camilerde davudi ezan sesleri
derin ve erişilmez sırların gizi
vahdet içinde yayılır minarelerden

aşkın başka bir nevini keşfeder gibi
bir tükenişten sonra yeniden doğuş gibi İstanbul
suda kavisler çizerek geçer
bir kayığın ala bulaca aydınlığı
çok eski bir metni tefsir eder gibi müphem parıltılarla
karanlığın girdabında kendi şarkılarını icra ederler
çalan söyleyen dinleyen sadece kendileri

bir kızıl elmanın yarım dilimine benzer ay
yeditepenin üzerinde kızarmış ince ışıltılara müptela
müzmin bir aşkın mecnunu ,leylası gibi
karasevdanın değişik hazlarını yaşayıp
mücevher değerinde mor, pembe, eflatun kıvılcımlar
asırlık sırlarını taşırlar gecelerine istanbulun

çılgın bir hayalin düşünde mehtap
perde perde açılan bir sonsuzluğun
gümüşten yontulmuş dalga kıvrımları
adeta bir rüyanın içinde İstanbul

oteller yeni baştan dolup boşalır
hulasa aşk fısıldar ay ve yıldız geceleri
bir ev sahibi gibi hoş geldin dercesine
dostça el uzatırlar
köy delikanlısına
köylü kızına

yakomozlar eski masallardan süzülmüş
yeni bir ahengin ışıltısını saçarlar
tadımsız arzuların ihtirasıyla her zerre
bir aynanın içinde başka başka çehre
sesi duyulan , rengi görülen her ne varsa
hasılı hepsi istanbul da buluşmuş

bin dört yüz elli üçten esinlenmiş
daha cazip seslerden üfler rüzgar
inci kadehlerden iksirler çekip
bir duanın sonucu gibi
denizin üstüne fırlatır nefesini

faslı baharın bambaşka ufuklarından taşınmış
bir bayram öncesi mahyaların enfes figürleri
altın sırmalı çehreleri
arap atları üzerinde cenge giden akıncılara benzer
hepsi hoş duyguların cezbinde zamanı unutmuşlar

istanbul som altın külçesi
bütün mekanları adeta efsunlu
her hali bir mukaddesliğin takdisine uğramış

redfer

İlyas Kaplan
Kayıt Tarihi : 23.3.2022 14:34:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

İlyas Kaplan