Kan, bir akarsu gibi fışkırıyor sanki yürekten.
Dışarıya değil lakin, içeriden içeriye.
Yarıyor bir bıçak gibi bedeni, paramparça etmeden,
göstere göstere.
Ellerden ıraktalar,
Her gün büyüyen bir akılda
Her gün ayrı ayrı anlatılıyor
Belki kahrolmak bir yana
Bunun da zamanı geçiyor.
Dahil olunan, olduğun, duyduğun, çığlıkları,
Tükenmeyen ve ucu olmayan o boğaz,
Geçmişin öyküsünü nasıl kusuyor,
Nasıl söylüyor geleceğin türküsünü?
Anlatıyor bitmeyen öyküyü,
Yosunlu suların diplerinden gelen.
Sahi,
Hiç düşündün mü beni
Yoksa bittim mi gittiğim gün?
Bana bir işaret ver
Ey gökyüzünün meleği
Yüreğim düğüm düğüm
Bir dize birikti büsbütün,
Şiirim başa yeniden geçti.
Ben hep yalnız kaldığımda yazdım
Göklere, neleri özlediğimi.
Çiçekler boyandı benim ellerimle
Akşam üzeri bir gün — elbette o gün — biliyorsun;
Uzağından o gölün, geceye doğru selam verirdik
Hatırla, duymazlardı sesimizi, günün güzelliği bizdik.
Akşam üzeri o gün, bir çınar yükseldi tepeye,
İlk adım attığımız o yerden, ayrıldığımız güne kadar
Yol yorgunuyum.
Hiçbir yere gitmesem dahi
Kılımı kıpırdatmasam
Göğe doğru baktığımda sabah
Ellerim hiç unutmasa
Verilen nasihati
Şu vakti semadan ayırmak ne gezer
Meltem boynumuzu okşuyor adeta,
Hava soğuk, mevsim sonbahar.
Bir Eylül ayında işittim onun sessini
Gördüm o gece gözlerini —
Gün hiç bitmeden dağılan servilere,
bir selam da ben vereyim, bırakıp gitmeden.
Gözlerinde bir ışık ki, uzanır gök boyunca.
Bir bahar ayında buldum seni
bir sonbaharda kaybetmeli.
Susarak ayrılış,
Kör, topal yürüyerek,
Dökük, kırık kaldırımlarda
Hafif sarhoş
Ne yaptığını bilmeden
Söyleniyor, hovardaca.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!