Kahve Şiiri - Fikret Gürsoy

Fikret Gürsoy
BİR TEBESSÜMÜ BİRBİRİMİZE ÇOK GÖRMEYELİM
402

ŞİİR


15

TAKİPÇİ

Kahve

Bir kahvenin, kırk yıl hatırı var
Senin bana gösterecek, neyin var
Gel beraber içelim, derdim var
Kahve deyip geçme, hayallerim var

Bir acı kahve iç ama, acı hayatı içme
Gerçekten sevmiyorsan, onunla gitme
Doğru ve dürüst ol, kötülüğe meyletme
Sevdiğin yanındaysa, hayatı dert etme

Kahve falına bakıp, hep yola çıkanlar
Bu hayatta, sonra seni yer, çıyanlar
Fala bakarak, sevdiğinden ayrılanlar
Kahve falına bakmadın deyip, darılanlar

Varmısın? Benimle bir kahve içmeye
Anlatacaklarımız var, gel dertleşmeye
Yokum seninle, hiç bir zaman dikleşmeye
Geldim, bir kahvenin kırk yıl hatırı var demeye

27.02.2012
Fikret GÜRSOY
ARAŞTIRMACI-YAZAR-ŞAİR-RADYO VE TV PROGRAMCISI
İSTANBULDA BULUNAN BÜTÜN ADLİYELERDE DÖRT DALDA
UZMAN BİLİRKİŞİ

Fikret Gürsoy
Kayıt Tarihi : 27.2.2012 12:03:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Her kahve aynı tadı taşımaz... Nerede içiyorsan, kiminle içiyorsan ona göre değişir... Sahilde oturduğun rüzgarlı bir sonbahar günü, en sevdiğin dostun ağlarken içtiğin kahvenin tadı kederlidir... Kahve telvesine yüreğinin acısı karışır. ... Bir pazar öğle sonrası annenin 'hadi bir kahve yap da içelim' dediği kahve huzurludur... Köpükler annenin göz bebeklerine yansır... Dudağının kıyısında kalan küçük bir gülümsemedir... Bir gece vakti zil zurna sarhoş birinin içtiği kahve düşülen kuyudan çıkma çabasıdır... Koyu kıvamlı kahverengi bir ipe tutunur çıkarsın... Çıktığın an uyuyakalırsın... Ferahlıktır! ! ! Dostlarla içilen kahve neşedir... Kahkahalar köpüklerin üzerinde yüzer... Tek başına gece vakti balkonda içtiğin kahve yalnızlıktır... Acıdır tadı... Ama garip de bir keyfi, lezzeti vardır... Baban için yaptığın kahve sevgi doludur... Çay bardağında, az şekerli... Kahve gibi görünmez sana... Ama sıcaktır, dumanı tüter ve kokusu büyülüdür... Beklemediğin bir anda sana uzatılan kahve başkadır... Isıtır insanın içini... Yorgun olduğunda içtigin kahve hafifletir seni... Kendine getirir, unutturur günün ağırlığını... Kahve aynı kahvedir belki... Köpüğüyle, Rengiyle, Dumanıyla aynı kahvedir ama, İçilen kahveler ruhunun süzgecinden geçer, Ve tadları değişir... Her kahve aynı değildir bu yüzden...! Medine'nin kadınları hem güleryüzlü, hem de güzeldirler. Ancak Hifa Hatun başka güzeldir ve bambaşka gülümser. Öylesine sıcakkanlı ve öylesine samimidir ki kadınlar onu canları gibi severler. Oğlu, abisi, erkek kardeşi olanlar akraba olmaya kalkar, hatta bazıları beylerine ister. Onu ciddi ciddi sıkıştırır, araya hatırlıları koyup, izdivaç teklif ederler. Hifa Hatun'un methi hızla yayılır ve çoook uzaklara gider. Bırakın hekimleri,tüccarları, vezirler, sultanlar sıraya girer. Ancak o Necaşi gibi bir İmparatoru bile reddeder sadece ve sadece Allah'ın rızasını diler. Ama taliplerin ardı arkası kesilmez. Kimi ayaklarına halılar serer... Kimi cevahirler döker... Yüz kızıl tüylü deveyi getirip kapısına bağlayanları mı sorarsınız, yoksa saray anahtarlarını önüne atanları mı? Hifa Hatun bütün bunlara dönüp bakmaz bile, Efendimizin huzuruna çıkıp 'Ey Allah'ın Resûlü' der, 'bana cennete götürecek bir şeyler öğretsene.' Doğrusu o, Peygamber Efendimiz'in (sallallahu aleyhi ve sellem) 'gündüzleri oruç tut' ya da 'geceleri namaz kıl' gibi bir tavsiyede bulunacağını sanır ama Server-i Kâinat 'Önce evlenmen lâzım' buyururlar 'zira bununla dininin yarısını emniyete alırsın! ' Hifa, büyük bir teslimiyetle boynunu büker ve 'siz kimi münasip görürseniz ben ona razıyım' der. Mâlum, o sıradan bir hanım değildir ve onu nikahına alacak erkeğin de 'özel' olması gerekir. Lâkin Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ne kimseye ümid verir, ne de kimsenin ümidini kırar. Her zamanki gibi basit ve pratik bir çare bulur 'yarın sabah mescide ilk gelenle evlen' buyururlar. Bu teklifi herkesin hoşuna gider, talipler erken kalkmak için tedbirler düşünür, kendilerince hazırlık yaparlaBu haberi elbette Hazret-i Suheyb de duyar ama dikkate almaz. Zira o fakir ve kimsesiz biridir. Evi yurdu yoktur ve karnını zor doyurur. Kah ağaç altlarına uzanır, kâh mescid gölgelerine kıvrılır. Uzun boyuna rağmen o kadar zayıftır ki, rüzgar sert esse ayaklarını yerden kaldırır. Ama bakın şu işe ki o gece Allahü teâlâ bütün sahabelere derin bir uyku verir, Hifa Hatun'un talipleri gözlerine çöken ağırlığa yenilirler. Resulullah Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) her zamanki gibi imsak sökerken mescide gelir ve büyük bir merakla talihli sahabeyi bekler. Nitekim mescidin eşiğinde bir gölge uzar ve Süheyb içeri girer. Resulullah Efendimiz namazdan sonra Hifa Hatunu çağırtıp neticeyi bildirir. Hazret-i Hifa büyük bir teslimiyetle kabul eder. Efendimiz güzel bir hutbe okur ve nikah akidlerini yaparlar. Sonra şanslı sahabeye döner 'Ey Süheyb' buyururlar,'şimdi hanımına bir hediye al ve tut elinden evine götür.'Suheyb Radıyallahu anh ellerini çaresizlikle iki yana açar. 'İyi ama' diye mırıldanır, 'benim ne bir dirhem gümüşüm, ne de sığınacak evim var.' Hifa Hatun kocasının boynunu büktürmez, ona içinde on bin dirhem gümüş olan süslü bir heybe gönderir ve 'filanca yerdeki köşkümü sana hediye ettim' der. Alemlerin Efendisi çok hislenir onlara hayır dualar ederler. Süheyb, o gün Medine sokaklarında dolanır durur, akşama doğru utana sıkıla konağa sokulur. Kendisi için hazırlanan muhteşem sofradan ya bir, ya iki hurma alır ve 'Ya Hifa' der, 'biliyorum sen benim için bulunmaz bir nimetsin, ben ise senin için sadece mihnetim. Ben şükretsem gerek, sen sabretsen gerek. İster misin şu geceyi taat ve ibadetle geçirelim zira Efendimiz (Sallallahü aleyhi ve sellem) 'Cennette yüksek bir çardak vardır. Orada yalnız şükredenlerle sabredenler otururlar.' buyurdular. Ve öyle de yaparlar. Seccadelerini gözyaşları ile ıslatır, kalplerini zikr ile aydınlatırlar. Cebrail Aleyhisselam olup biteni Resulullah Efendimize anlatır ve onları Allahü teâlânın cenneti ve cemaliyle müjdeler. Ertesi sabah, namazdan sonra Efendimiz Suheyb'i yanlarına oturtur 'Ey Süheyb' buyururlar 'geceki halini sen mi anlatırsın ben mi anlatayım? ' Süheyb gözlerini kucağına indirir, zor duyulan bir sesle 'Allahın Resulü en iyisini bilir' cevabını verir. Efendimiz onlara 'ne mutlu size' gibilerinden bakar, 'İkiniz de cennetliksiniz' buyururlar, '...ve Allahü teâlâyı göreceksiniz! ' Süheyb derhal secdeye kapanır ve 'Ya Rabbi! ' diye yalvarır, 'o ki beni mağfiret ettin, günahlara bulaşmadan canımı al! ' Allahü teâlâ bu yanık duayı kabul eder, Suheyb, secdede kalakalır. Mescidde bulunanlar ağlamaklı olurlar. Resulullah Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) 'Size daha şaşılacak bir şey söyliyeyim mi? Şu anda Hifa Hatun da ruhunu Hakka teslim etti' buyururlar. Namazlarını, yüzü suyu hürmetine yaratıldığımız o yüce Server kıldırır. İkisini yanyana toprağa bırakırlar. Baş uçlarına küçük bir tahta çakar. Birine 'Şükredenlerden Suheyb' yazarlar, öbürüne 'Sabredenlerden Hifa! '...

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Emine Tokgöz
    Emine Tokgöz

    Kutluyorum sayın Fikret Gürsoy, kaleminize sağlık...

    Cevap Yaz
  • Mehmet Harimdar
    Mehmet Harimdar

    Evet bir fincan kahvenin kirk yil hatiri var derler bu degerlere sahip cikana ne mutlu saygilar

    Cevap Yaz
  • Jale Keskinkılıç
    Jale Keskinkılıç

    Afiyet olsun.Güzel şiir.

    Cevap Yaz
  • Namık Cem
    Namık Cem

    kırk yıl hatıra kırk yıl eziyet görme
    kutlarım
    namık cem

    Cevap Yaz
  • Yaşar Aydın
    Yaşar Aydın

    su gibi berrak akan harika bir siirdi...cok cok begendim..yüreginize saglik..tebrikler

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (13)

Fikret Gürsoy