Alakasız,
Çok alakasız, hem de olmayacak kadar, olamayacak kadar.
Aşk bir defaya mahsustur!
Ondan sonra olduğunu varsaydıklarımız sadece geçmişte yaşadığımızdan kalanları aramak ve istemektir...
Başka türlü bir açıklaması varsa da sadece avutmadan ibarettir...
Yaşamaya çalışırsınız bir evi paylaşırsınız bir ömür yetmez gibi gelir, her gün yenilikler bekler sonra yavaş yavaş dumanlanır ortalık sis yaklaşır sonra bir bakmışsınız mumlar sönüyor bir bir karanlık çöküyor usul usul sinsice sessizlikle birlikte sanki anlaşmış gibi, bir veda eder aydınlık ve hoşgeldim der karanlık hınzırca,
Zamanla alışırsınız gözleriniz artık karanlıkta da seçer olur, sonra vakit geçirmeye başlarız, bir bakmışız arkadaş olmuş, sonra kanka (yeni nesil tabiriyle) ardından dost-um diye yapıştırır.
Ve sonra dosttan sevgili olmuşsunuzdur ya da sevgiliden dost..
Çıkmazı olmayan buhran burada başlıyor işte.
Aslında karanlık diye tasvir etmeye çalıştığım giriş kısmı birebir aydınlığı temsil ediyor ama nasılsa o aydınlık zamanla bizim gözümüzde karanlıklaşmaya başlamıyor mu zaten…
Hırs yaparız her şey güzel geçecek diye.
Herşey zaten yeterince zor bir de biz bağnazca düşünerek iyice zorlaştırmanın anlamı varmı?
Zaten bu sabah kötü bir uyku çektim ama gecesi güzeldi o yüzden çokta canımı sıkmadı, ortalığı toplarken sevdiğim bardaklardan birinin daha kırılmış olduğunu görmem bile canımı sıkamadı o derece yani…
Hatta yaptığım telefon konuşmasından sonra sevinç göz yaşlarım görülmeye değerdi,
Şimdi güzel bir kahve hazırladım kendime en büyük kupamla birlikte kahvemin azaldığını farkettim ama Rupa & the April Fishes dinlediğim için o bile keyfimi kaçıramıyor.
Biliyorum bugün çok pozitifim, gerçi oturduğum yerden kalkıp kombiyi kısmamda gerekiyor çünkü hava tahminimden daha iyi bugün.
Gülümsüyorum biraz da resim çekmek istiyorum bugün kendimi, gökyüzünü, denizi, kuşları, çiçeği, böceği, belki biraz da kendimi ama ayna karşısında değil…
- Merak ediyorum,
- Neyimi?
- Her şeyi;
Kim olduğunu,
Adını, sanını,
Yüzünü, gülüşünü,
Yola koyuldum bir anda, yanıma hiçbir şey almadan.
Baktım depom dolu, bitene kadar gitmeye karar verdim bu gece..
Daha çok olmamıştı ki yola çıkalı, bir mezarlık gördüm yolun sağında.
Yavaşladım ve kenara çektim, normalde gündüzleri bile gitmek istemem beni hep kötü yapar mezarlıklar.
Ama bir ışık gördüm bu gece içeride, korkularımı yenmek istedim.
Ama tanıdık insanlar yoktu burada, kim bilir kimlerdi, nasıl bir hayatları vardı;
İyi ki varsın,
İyi ki hala hayatımdasın,
İyi ki geldin,
Yeniden gördüm yüzünü,
Yeniden duydum sesini,
Yeniden dokunabildim tenine,
Daha gencecik yaşlarınızda bedenlerimizi beslerken, ruhlarımızı öldürüyoruz.
Aşk bir sudur dediniz alkol kullanmadım su içtim yine sarhoşum!
Hepimizin endişeleri vardır, verin bana bir saz kırayım şunun kafasını.
Fazla anlamlar yüklemiyorum gecelere, yeterince yük var zaten üzerinde,
Karanlık olduğu için hep dışlanıyor.
Gözlerim orospu hakim bey; ben suçsuzum (!)
Çok şey değildi hayattan beklediklerim.
Sadece düzgün bir hayat sürmekti,
Seramoni ya da enstantane yaratmak değil di.
Sadece ortada bir hayat sürmekti.
Şimdi ya dipteyim, ya da tam tepede yaşıyorum duygularımı.
Bir an geliyor dünya da tek hissi taşıyorum,
Ağlama Şehr-i İstanbul ben gidiyorum bugün, bekle beni döndüğümde birlikte ağlarız..
Ne zaman geri döneceğimi sorma bana bu henüz bir sır!
Sır tutmasını biliyor musun sen?
Ama iki kişinin bildiği sır değildir ki.
Olsun deme çünkü; ben bile ne zaman geri dönebileceğimi bilmiyorum geçiştiriyorum işte seni.
Kendime iyi mi bakayım? Demek ki gidiyorsun...
Hani…
Hani, ben ağlarken sen gidiyordun ya…
Oysa hiçbir yere gitmiyordun hala benimleydin
Sende ağlıyordun ama içinden mi geliyordu onu anlayamıyordum
İlk defa seni çıkaramıyordum,
Tam sana inanırken, tam oldu derken
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!