Sırat-ı müstakim
Çok emek sarfederek, yolu irfana varan
Güzel gönlü kırdıysam, dilim silahtır bana
Mazluma sırt çevirip, kolu bedbahtı saran
Zalimle bir durduysam, yolum günahtır bana
Güzel şiir yaz dediler
Sinemde ki yarı gördüm
Al bir yere kaz dediler
Sinemde ki yeri gördüm
İsmini anmam daha bundan böyle düşde gör
Renkten renge dönersin istersen kına beni
Bir ayağın çamura saplanınca düşde gör
Siyah saç senin olsun yazdır akına beni
SÖKE
Kırmızı beyazı, göklere salın
Efeler yazılsın, maviliklere
İstiklal Marşı’yla, rüyaya dalın
Birkere yazıldı, bu yüreklere
Bu nemenem iştir, nasıl oyundur
Cenaze evinde, saz çalan gördüm
Baştan başa, bir kaç fasıl, soyundur
Arsızlanmış yüzde, söz çalan gördüm
Boş sözlü ağızlar, pek yalak durur
Bir avuç toprakla bir damla sudur
İnsan mayasını bulduğu zaman
Cürmümüz nedir ki bir nefes hudur
Sırat-ı müstakim olduğu zaman
Kalmayınca bir gün yüzünde düzlük
Kıyamet mi yaklaştı kullar değişti birden
Sırtımı yasladığım dağa güven kalmadı
Bakın son elli yıla, dallar değişti birden
Meyvesini yediğim bağa güven kalmadı
Kanun koydun önüme, çal dedin bir kaç dize
Nota perdesi dügâh, sözünde çalmazmıyım
Gönlün tatlı söz ister, al dedin aldım söze
Ifadem senle agâh, sazında çalmazmıyım
Melek ruhun bembeyaz, ilk ve son gelinliğim
Düşmanlık nedendir o an anlarsın
Ayrılık hediyen kaldığı zaman
Pişmanlık madendir, o an anlarsın
Azrail kapını çaldığı zaman
Sor emmi oğlu
Gece gece n'oldu , düşmüş omuzun
Çektiğini hayra, yor emmi oğlu
Bak çıktık bir kere, yolumuz uzun
Saatı vuslata kur emmi oğlu
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!