Özledim baharı getiren gülüşünü
Köy odalarındaki reyhan kokusunu
Kekliklerin yemyeşil ovalara dalga dalga yayılan sesini
Yüreği yosun tutmuş sahipsiz ihtiyar bir limanım
Sabırla erimiş bağrımda katı acımasız zamanım
Hızla geldi davetsiz misafir şapka
Devirdiği ev sahibini düşürdü dara
Süleyman önünde toplandı bütün hayvanlar
Bahsediyorlardı gördüklerinden
Haydi uç hüzünlü turna
Selam söyle
Asırlardır boynu bükük Tuna’ya
Yüreği sımsıcak Nil’e
Tertemizdir sevgi dolu yüreğin
Ezidi bir kızın sımsıcak yüreği kadar
Taptaze çiçeksin Keldaniler’in yaylasında açan
Sarmış Mezopotamya’yı güzel kokun
Sen gidersen
Fırtına öncesi bir sessizlik çöker köyümüze
Ardından öfkelenir serseri bulutlar
Bardaktan boşanırcasına yağar yağmur
Ve Biri Sor’daki talihsiz ölüler
Sen gittin
Yetim kaldı güzelim vadinin içine serpilmiş yoksul evler
Karalar giydi Halepçe kadar tatlı güzel kızlar
Nur yüzlüm ceylan bakışlım bülbül seslim
Göz bebeğim ışığım ruhum mis kokulu gülüm
Görünce lale senin yanaklarını
SİNEK
Sana mı düştü zavallı topal sinek
Devirmeye kalktın kocaman beyinsizi gülerek
Neden güzel hayat dururken
Atladın pis kokulu labirente gözünü kırpmadan
Aynı okulda görev yapıyoruz yazdıklarıyla ters düşen biri içinde insan sevgisi adına hiç bir şey yok.