baharları tişört giymiş
dolaşıyor anılarım aklımda
çam kokusu barut gibiymiş
kiprit çakınca ısındım Anne
dağa taşa botlarım sürtünür
dağlara çökmüş nice dumanlı haller
biz bize göz göze gelemedik hiç
buğu indi diplerine açıldı mahaller
ister alnından ister topuğundan biç
yatağında ölüm bekler kimi insanlar
kemiğinden sıyıra sıyıra
tüm yediğim lokmalar,
pençemdeki karacanın çiğ lezzeti
gırtlağımda düğüm düğüm
ve guruldayan miğdelerde masumca öldüğüm
ey tırsak bakışlı leş bekleyiciler
bir garip hikaye bu
yazar kaç kalemi çakıyla
ucunu sivrilte sivrilte saman kokulu
o cizgisiz sayfalara
yazdıkça bir bahanein eteğinden
tutuna tutuna el pençe
dostluklar savrulur rüzgarların peşinden
avare bir halde miskin ile düşer yokluğa
hem zamandan israftır hem de işinden
derin açlıklardan çıkılmaz obur tokluğa
kar gibi durur sıra dağlarda bülbül-i sırlar
hayat nefes kadar
aldın verdinden ibaret
bir hal unutacak kadar
yok garibanda o cesaret
bugün yediğin simite
bu bela; surlar ötesinde mızraklı
hançerini, sırtım göğüslemiş
bedenimin mübtelasıdır
kader pusulası,
ikidir gösterir acımasızlığını ve nefretini
ilktir bu anasızlığım
Anne
bir yolcu
yeşil örtülü
kırılmış al gülü
bilemedik yanık sesli
ağıt yakan bülbülü
sürgüden müsade ver hancı yoluma
dil maraz yemiş,dil peltek diyemez,
zülüften gerdanlığı tabutla girsin koluma
ben kervanınken,eşkiya dur diyemez
ana; zalımın kül döktüğü yer bu diyar
pencerem karlıydı
yağmurun kırbacında,
gözlerimden akıyordu
cadde boylarına yaşlarım,
tenimi yapıştırdığım gece
çoktan sıyrılmıştı sırtımdan,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!