Hokkabaz hayat ki
Ne zaman çıkarsa
tavşanını
cebinden
Tırnaklarımdan hürriyet çekilir
Firakımıza müebbet yazılı
Hayata küsmüş zaman aksanıyla
Türkümüzü kimse bozamaz
Sanma yağmur yağdırır tozlu yüzüne
Kin yüklüdür şimdi hava
Dışarıda yağmur yağmıyor
Islanmıyor ömrüm şakaklarına değin
Kaşlarını çatmış güneş
Kızıyor bana belli-belirsiz
Düşüyor dalından
Narin bir gül misâli ümitlerim
Rab Yasu’ya düşülen dipnotu
Öldürdüm asarak bir çarmıhta
Artık ne bir Yasu
Ne de bir Aziz Pavlus
Kör kuyuya gömdüm onları
İkisini birden
Bir bıçak yılan oluyor önümde
Zehir, akıp giden nehir
Su damlıyor kurumuş gönlüme
Ateşte ıslanmış mendilden
Bir 'ah' süzülüyor
Ve.. nemleniyor ıslak zemin
Eylül ki
Hüzün akşamlarının tapınağı
Aşkların benzi soluk yari
Eylül ki
Sönmeden yanan çerağ
Firakın can evinde
Bir ben gidiyorum
Bir de seni terk ediyorum
Alçak derebeyinin kemikleri
Sızlar her anımsadığımda
Hayâl kadar uzak adını
Ve dökülür yanarak sırçalar
Hayâl-hıraş sancısı uzaklığı
Yanıksamalarımda uzuvlaşan
Yoğalan, tenimde
Akrobatlık maskesinin
Ölüm tüten feryadı, alın terimde
Sönen kandil ışığı
I.
Kaç kez dolaştıysam yollarda tek başıma
Bulamadım yalnızlığı, ah senin yüzünden
Bir çiçek boynunu büküp bana mı bakmış ki
Aylaklığımı dert edinip de ilenmiş mi sokaklar
Oysa ben kurtulmayı yeğlerken senden
Dert dert büründü üstüme hüzün
Kirli bir elbise gibi
Giydim üstüme yalnızlığı
Kırbaç şakırtısı duyuldu arabamdan
Kuşattı gönül Kâbe'mi
Ayrılık putları
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!