lal dilimi konuştur, sana çağlasın
kırık kanatlarıma dokun
bir sana can ile sarılsın
kalem sende, söz bende kalsın
25/06/2006-03:55
umudun mavisini kaybettim
sen, suyumu kuruttun bitti dediğinde
selamsızlığın,
çatlayan bir göl gibi bıraktı
yüzümden yalnızlık
damla damla aktı
hecem aşktı dudak açıldığında
unuttuğu sevgiyi taşıdı bir anda
seveceksin ayrılığı bile bile
gönül muhabbetine vuslatı taşıma
ayrılacaksın vakti geldiğinde…
içinde kış soğuğu,
sarılacak dost bulamazsın
bir ateş yaksa da bedeni,
ısınamazsın!
gönül yıkıntılar içinde,
acı çeker
Aşkın hamağında, uyumuşum ben
Yaşanmışlar düşümü, geri verin
İçime dolan; bu ayaklar sesleri, kimin!
Unuttum dediğim, sen mi geldin?
Küllenen saçlarımda, dolaşan eller
Sen hiç gözlerinde güneş açan bir melek gördün mü?
O minicik elleriyle hayata tutunuşuna şahit oldun mu?
Azimle adım atmak nasıldır o bilir, sen bilir misin?
Bilir misin, her çocuk gibi oynayamaz o, ama güler, naz eder bazen de hırçın
rüzgârıyla gezer. Ağlasa dağ dile gelir, gülse doğa şenlenir duyabildin mi hiç!
Gözlerimin kıyılarında gezinme
Çakıl taşlarım ayağını kesmesin
Yırtar çığlığım, mavi düşlerini
Gözbebeğimde yokluğu, seyretmeyesin…
Seksen beş haneli bir köyde yaşıyordu, çocuk yaşlarda gelin gelmişti bu köye, o günleri yad e-derken, aşkan evin kapısına yetişemezdim demişti, evlendikten sonra uzamış boyu, dört eltisi olmuştu zamanla, kayınbabası tek tek ayırmıştı oğlanlarını…bir sokak kardeş çocukları ve torunlarıyla dolma-ya başlamıştı. Köyün içinde acı ve tatlının paylaşıldığı bir mahalle olmuştu orası. Baştan ikinci evdi onun ki, hayat kapısı açılınca bir ferahlık yayılırdı içine sağ kolda ahır vardı bir tek kışın hayvanları bağlardı oraya, onun yanında da samanlığı, avlusunda keçileri onun içinde oğlaklar için ayrılmış kü-çük çitlerle çevrilmiş başka bir ağıl tamamlıyordu. Üst kat üç odalıydı, merdivenler bittiğinde odalara açılan kapılar karşılardı seni, karşı kapı onlarındı onun yanındaki büyük oğlanla gelinin, diğer odada aşkan eviydi. Öğle vaktiydi gündüzün ona karanlığı yaşattığı vakit, yeni ameliyat olmuştu tuvalete biri yardım etmeden gidemiyordu. İki oğlu beş kızı vardı kadının, büyük kızını köy dışına vermişti, ondan sonraki oğlunu da kardeşinin kızıyla baş göz etmişti. yetiyorlardı birbirlerine,tarlaya pek göndermek istemese de cancağızlarını çapa gerekti toprağa,şimdiden ekmeliydi buğdayı,ocak aş isterdi her zaman. Oğlan’dan olanla birlikte dört torunu olmuştu, biri daha yola düşmüştü o vakitlerde,yorgundu kadın, içi içine sığmıyordu. Kızlara baktı ellerinde kaniçeleri çeyiz hazırlıyorlardı kendilerine,radyoya baktı kocası kızları sıkılmasın diye alıvermişti çarşıya indi bir vakit. Pencerenin önünde yatıyordu biraz doğrulup dışarıya baktı, hava biraz rüzgarlı gibiydi kuru dalları sallanıyordu ağaçların, karşıda çıplak tepeler uzanıyordu kış bitmedi dercesine, garip hissediyordu kendini olduğu ameliyata yoruyordu ga-ripliğini, bir de dikiş yerlerine sızı girmese pek iyi olacaktı.
Kızlar annelerine baktı, dalıp gitmişti kadın kendine sorsalar çocukluğunun yokluğunu anlatırdı belki de, annesinin yüzünü hala hatırlamaz üç kardeş kalmış anneleri ölünce, en büyüğü zar zor çıkar-tıyordu annelerinin yüzünü o da babasının isteği üzerine çocuk yaşta nikahlanmıştı, sonra da babası nikahlandığı çocuğun annesiyle evlenmişti, ikinci annelerinden de bir kardeşi olmuştu. Bir yanı hep ağrılıydı kadının, bir yanı hep yağmur suyuna teslim kimi zaman daldığı yerde ağlardı hiç yoktan, allahtan eşiyle hiç münakaşa etmemişlerdi gelin geldi geleli! Çocuklar farketmişlerdi annelerinin geç-mişi ziyaret edişini, küçüğü gelip annesine yaklaştı çay koysalar mıydı ocağa, kızına baktı kadın koy-sun tabi, birazdan çıkacaklardı Cuma namazından, babanla abin gelir şimdi yemeği hazırlayın dedi diğer kızlara, onlar da ellerindeki işleri bırakıp yemek hazırlamaya başlamıştı. Kadın hala anlamıyordu içindeki sıkıntıyı, canı daralıyordu hiç durmadan biraz daha doğrulup pencereyi açtı sertti rüzgar, esi-yor mübarek diyordu kendi kendine, ürperince kapattı pencereyi, odaya baktı kızlarla gelin yemek hazırlığı içine girmişlerdi çoktan, yatağın üzerinde torun uykuya dalmıştı. Ona baktı, bir iç çekti bir-den bire, kızlarda farketmişti annelerinin durgunluğunun yaran mı acıyor diye sormuşlardı, acımıyordu kendide bilmiyordu neden olduğunu. Zaman geçiyordu Cuma bitmiştir diyordu, yer sofrası kurulmaya başlanmıştı rüzgarsa inadına daha çok sallıyordu pencerenin menteşelerini, bir tuhaflık olduğu kesindi hayırlı haberlere vesile olsaydı keşke! En küçük duymuştu bu sözü, anne neyin var senin bu gün de-mişti kız, yoktu hiçbir şey yoktu! Olacak bilinmiyordu o evde! Olacak evin dışında olacak, silah sesle-ri köyü bir araya toplayacaktı!
O vakitlerde Cuma namazından çıkmışlardı, kadının kocası Hamit ağa ayak üstü sohbet ediyor-du dostlarla, yanında askere gidecek büyük oğlu ve küçük kardeşi vardı. yapılıydı Hamit ağa, güçlü kuvvetliydi taşı sıksa suyunu çıkartırdı köylünün danışmanıydı her ne olursa olsun, gelip ona danışır-lardı sevdirirdi kendini, kimseyi incitmemesi yol gösterici olması el üstünde tutturmuştu hep. Oğlanı konuşuyorlardı, askere gidecekti geldikten sonra tam vazifesine başlayacaktı, yıllarca köyün dışında okutmuştu sonunda imam olmuştu oğlu bu günleri de görmüştü çok şükür. Rüzgar sertliğini koruyordu hala, paltolarına sarılmışlardı evin erkekleri, yavaş yavaş evlerine doğru giden yola düşmüşlerdi. Ka-dının içindeki sıkıntı onları da yakalamıştı, yorgun hissediyorlardı kendilerine hem yürüyor hem de sohbet ediyorlardı. İlk defa ağır işliyordu zaman, sanki olacak olan felaketi yavaşlatmak istercesine, sıkıntı hala devam ediyordu, bir ara durdu Hamit ağa soluk soluğa kalmıştı. Ayakları geri çekiyordu onu, oğluna baktı gayet sakindi sonra da kardeşi Fazlı’ya birden aklına düşü vermişti, kardeşine tekrar dönüp ne yaptınız şu su meselesine diye sordu. Birkaç gün önce diğer taraftan biri gelmiş kardeşini ikna etmesini istemişti, gittikçe çırından çıkıyordu bu mesele, yemeği bizde yiyelim eğrisini doğrusu-nu konuşalım demişti şu işin. Kardeşi Fazlı olur demişti abisine, karşı taraf hakkı olmayan suyu isti-yordu bunu bellemesi lazımdı abisinin. Tekrar kardeşine dönüp kavga çıkartmışsınız, olmaz şunun şurasında komşusunuz tatlılıkla halledelim bak sonunda birinizin başına bir hal gelecek demişti sanki içine doğmuşçasına. Üçü de suskundu yokuş terletmişti, evin yolu uzadıkça uzuyordu sanki, içlerinde-ki sıkıntı gittikçe büyüyor bir düğüm yerleşiveriyordu boğazlarına. Tekrar durmuştu Hamit ağa, soluk soluğaydı bu gün neden böyle ağırdı kendine bilmiyordu. Bilse ne yapabilirdi ki!
gece gibi kapandım kendime
elim ayağım buz kesti her nefeste
sormadılar “neden bu halin” diye
canım içine ok atıldı kanıyordum sessizce…
sefere mi çıkıyor
“Sen Sevmekten Vazgeçmedin…Annemdin! ”
sen iyiliksin, güzelliksin
bütün çiçeklerin kokusu senden gelir
güneş gibi içimde doğansın
ay gibi yüzümü aydınlatansın
İlginç bir kalem, dili acıtatlı, mert söylemleri var, şiiri yazar gibi değilde yaşar gibi sanki, Amatör ruh halleri gördüm kendimce, zekası öteleyici sanki, hesap kitap yapmadan laf etmek zor bence, bu yüzden okuyucuları fazla söz edemiyorlar kendisine. Yerini dolduruyor, kesinlikle iyi şair olur. ...