İnsan dediğin üç- beş lokma,
İnsan üç- beş damla su ama...
Acıktığında hayvanlaşan,
Ve doyarsa insanlaşan...
Ne maymundur insan,
Ne melek!
İnsanı üçe böl:
Duyarlı insan...
Dualı insan...
Duvar...
...
İnsandan üç çıkar:
Tuttular yakamdan
Tutmadılar kolumdan…
Ağzımdan kan geldi yine anne,
Gece vakti yediklerimi kustum…
Boğazım yanıyor,
Sanki tuttular boğazımdan…
Ey Yanım,
Ey dört bir yanım...
Kalbi yanığım.
Kalbimde yaşatıp,
Kalbinde yaşadığım...
...
2- Kapı ‘Hayatımızın Öyküsü’
Sonraki günlerde neler neler yaşanmadı ki. Ama hatırladıklarımı
yazıyorum sadece. Ya da ablamdan abimden
duyduklarımı. Sadık abim çocuk yaşta hayata atılmış, Kaya
abim okuyacak: Ama nasıl? Başımızda bir eyce var, ne amcadan
3- Kapı ‘Hayatımızın Öyküsü’
Taki…
Şehrin terminalden Bahadır köy otobüsüne bindi. Üzerinde bir yorgunluk vardı. Gözleri kendiliğinden kapanıyordu. Otobüsün kalkmasına yarım saatten fazla vardı. Ama o uyumamalıydı. Çünkü otobüse gelenler oldukça yolculara yer verirdi. Köye kadar ya ayakta giderdi ya bir başkasının kucağında. Otobüsler o kadar dolu olurdu ki buna mecbur kalırdı. Hem seni meteliksiz taşısınlar hem de yer verme. Olacak iş mi? Uyumadı, uyuyamadı.
- Bahadır, Bahadır… Bahadır eycen seni çağırıyormuş, taksiyle gidecekmişsiniz...
- Taksiyle mi?
(Eycem çarşıda mıydı? Ama neden, aylık günü de değil. Taksiyle mi gideceğiz. Ama neden yolcu arabasıyla gitmiyoruz…)
5. Bölüm
Kapı ‘Hayatımızın Öyküsü’
İşyerimde 2 yıl bitmiş. 99 yılında imam Hatip Lisesi’nden mezun olmuştum. Lise 3’te iki dönemde teşekkür belgesi almıştım. Üniversite sınavına bir daha girmedim, neden kazanamadım ki? Puanların kesilmesi ve hiç çalışmamak ancak mazeret olabilirdi… Kazanmalıydım. Kazandım diye çıkmıştım o gün sınavdan. Ama olmadı…
Artık rüzgâr nerden eserse, nereye sürüklerse… Baba evinden de ayrıydım, kardeşimden de. Cana tak demişti inanın. Ve kaçma mı dersiniz kovulma mı? Ne derseniz deyin… Ne işiydi bu? Ulusal bir gazetenin gazete dağıtıcısı… Ama o kadar çok seviyordum ki işimi…
Ve yerel gazete de yazılarım çıkıyordu. Bu gazetesini dağıttığım ulusal gazeteye faksla şiir göndermiştim. Şiirim de çıkmıştı. Bilseniz ne sevinmiştim. Müdürün kardeşiyle aynı evde kalıyorduk. Ve bu evde alışmıştım batak, king oynamaya… Hep çay mı yapacaktım her akşam eve gelen bunlara? Kira vermiyorum diye, evin hizmetçisi de değildim ya… Yemek yap, bulaşık yıka. Kan uykusunda olan müdürün kardeşini, her sabah uyandır. Evi temizle, çamaşır yıka. Artık Raşit yapıyordu çayları, ben oyun oynuyordum. Ne de olsa ben daha zekiydim, daha iyi çeviriyordum oyunları… Keşke hiç öğrenmeseydim. Artık dörtte birin yerinde oynuyorduk oyunları… Ve acayip hesap ödüyordum.
6- Kapı ‘Hayatımızın Öyküsü’
“Sevgiyle imtihan olur mu? ”
Olur mu Sahi? Olur… Gerçekten olur, olmasaydı ateşlerde yanar mıydı İbrahim Peygamberimiz? Olmasaydı kendi öz evladına, uzatmazdı değil mi bıçağı? Olmasaydı peygamberimiz, amcalarının hışmına uğramaz, yuvasından ayrılmazdı değil mi? Olmasaydı Mevlana’dan ayrılamazdı Şems… Yunus o odunları eğri büğrü getirirdi, kim bilir? Gül dalıp gitmezdi bir an… Ama imtihan işte, sevgide imtihan…
Koca koca yıllar akıyorken ömürden, hep bir boşluğa tutundu Kaya… Şefkat ve Sevgi ile saçlarını okşayanlar vardı, onun da hayallerinde… Onun da hayallerinde, gamzeli yanağına sevda busesi konduranlar vardı. Bekleyenler vardı, beklide yollarını… Hazan değildir ya, hep ömür dediğin...
- Öğrenci misiniz?
- Anlamadım!
7- Kapı ‘Hayatımızın Öyküsü’
“2003 Yılı, Bakırköy”
Yaptığın her şeyi yıktın. Dakikalar saat oldu, saatler gün ve günler ay oldu. Buradan çıkış var mı şimdi? Gitmek istesem bırakırlar mı? Kütüphane kime kaldı?
Biraz takvimi ileri aldım. Tabi size beni buraya tıkan süreci de yazacağım. Her şeyin beynimde olması, bir şekilde bu da bir acayip durum… Yani yaptığınız her şeyi hatırlamanız güzel bir şey mi? “İki uçlu mizaç bozukluğu, manik hecme, psikotik” özellikli tanısıyla yattığımı, babamın mektubundan öğrenecektim. O mektubu hiç okumasaydım keşke. Kısaca şizofrendim. Buradan çıkış var mı, zır delilerin içinden? Daha deli olmadan, aklınla… Topla kendini Bahadır topla ya da sal kendini, içerideki hayat dışarıdan iyiyse… Bir karar ver. Hani Kaya abin nerde? İyileş… Hastasın, iyileş artık, iyileş. Ömrün burada mı geçecek ya da sevdiklerine ailene dönecek misin? Karar ver…
Edip Akbayram “Son demimde insanlar birer çıyan” diye söyledikçe aklıma neler gelmiyordu. Alişan başka bir şarkı söylüyordu. Hayır, Alişan değildi o… O zamanlar Kaya abimdi. Kaya abim bana söylüyor sanırdım. Benim için söylüyor. Alişan değildi o. Leman Sam “İlla illa” derken, Leman Sam değildi o… O da Melike ablamdı işte. Bana söylüyorlardı sanki. Onlar geliyordu aklıma…
Burada iki türlü ağırlama vardı. Ya insan gibi ağırlanırsın ya da hayvan gibi. Sigara dağıtılır en çok. Deliler de tiryakidir. Tabi ben içmem. Kenarda oturur manzarayı seyrederim. Ve burada artık akıllıysan bile sıfatın delidir. Ya hiç düşmeyeceksin ya da…
Kar gibi gel, Kar gibi git sen... Eski yıl bitmeden, yeni yıl gelmeden gelmeni isterdim ya. Artık istemiyorum. Şu yağan karı seyrediyorum, Sensizliğin penceresinden...
...
Bıçak soksan gölgeme sıcacık kanım damlar...
Diyor şair...
...
Ne gelen var. Ne kapı çalan var penceresiz eve...
Hocam size nasıl ulaşabilirim ?