Sidretü'l-Münteha'nın ötesi ve berisinin bir açıdan ilmelyakin ve aynelyakin açılımları bu acize göre şöyledir:
'Allah, göklerin ve yerin nurudur. O'nun nurunun sıfatı, sanki içinde bir çerağ bulunan bir hücredir. O çerağ bir sırça (kandil) içindedir. O sırça (kandil) de sanki bir inci (gibi parıldayan) bir yıldızdır ki güneşin doğduğu yere de, battığı yere de nisbeti olmayan mübarek bir ağaçtan, tutuşturulup yakılır.... Allah kimi dilerse onu nuruna kavuşturur...' (Nur Suresi: 35)
'Ömür sermayesi pek azdır; lüzumlu işler pek çoktur. Birbiri içinde mütedahil daireler gibi, her insanın kalp ve mide dairesinden ve ceset ve hane dairesinden, mahalle ve şehir dairesinden ve vatan ve memleket dairesinden ve küre-i arz ve nev-i beşer dairesinden tut, ta zihayat ve dünya dairesine kadar birbiri içinde daireler var. Her bir dairede, her bir insanın bir nevi vazifesi olabilir.' (Onbirinci Şua, Dördüncü Mesele.)
Bir insanın her dairede gördüğü işlere, vazifelere ve san'atına göre, ayrı isim ve sıfatları olabilir. Evinde aile reisi, çocuklarına baba, kardeşlerine ağabey, okulda öğretmen ve san'atına göre ressam, şair, ve dahi Allah'ın yanında bir kul, dinine bir müntesip vd.leri.
Yukarıda tarif edilen, insanın mütedahil dairelerinin her biri içindeki sıfatlarından, yani insanın etrafında oluşan holografik kürelerden yola çıkıp ve daha üstteki ayette tarif edilen Allah'ın nurunun etrafındaki mütedahil dairelere, yani alemlere ilmelyakin ve aynelyakin şöyle bir açılım getirebiliriz:
Allah'ın tecelliyatı kendinin nurunun bir başka yapıdaki nura, (Nur-u Muhammedi (asm.) o nurun da enerjiye ve maddeye dönüşmesi. Bu en dıştaki itibari katman, balon, kabuk veya örtüden Allah'ın huzuruna varana dek; belki de yedi kat gökler dediğimiz iç içe yedi itibari katman, kabuk, örtü veya balon gibi; kürsü, arş, ve ruh alemleri ve yetmiş bin (kasıt: çokluk, aslında sıfatlar adedince) birbiri içinde holografik küreler.
'İğnenin deliğinden geçerek gelen bir kudret-i ezeliyenin nurani tecelliyatından bir zerre esbabın dağlarından daha ağırdır. Çünkü kudret-i ezeliyenin bir cüz'i cilvesi külli tesiri yapar.' (Mesnevi-i Nuriye.)
Ezeli Kudret'in bir cüz'i cilvesi olan o zerre, o tohum (yani Nur-u Muhammedi (asm.) külli tesir yapar ve her bir cüz ondan oluşturulur.
Bunu daha kolay anlayabilmemiz için, bu acizin esbabi bir bakış açısından, kıyasi ve teşbihi bir misalle bunu açabiliriz:
Bir insana; bize göre önden, yani yaşadığımız bu boyuttan bakar isek (bu aynı zamanda mana-i ismi ile bakış demek) , şekil olarak muhteşem bir vücut görürüz, fakat bize göre arkadan, yani belki 11. boyut olan o iğne deliğinden bakar isek (bu da mana-i harfi) , en küçük sayılan zerreler (kuarklar) bir araya getirilerek oluşturulmuş elektron, proton ve nötronlar; onlar bir araya getirilerek oluşturulmuş atomlar; atomlar bir araya getirilerek oluşturulmuş moleküller ve elementler ve onlar bir araya getirilerk oluşturulmuş hücreler ve vücuda kadar devam eden bu birliklerle oluşturulmuş bir yapı görürüz. Bunu da şöyle örnekleyebiliriz:
Bir saraya bütüncül bir bakışla, bize göre önden yani içten baktığımızda muhteşem bir yapı görürüz, onun duvarlardan, daha içe gittiğimizde tuğlalardan ve daha da içe gittiğimizde ise kum tanelerinden meydana getirildiğini görebiliriz. Bize göre dıştan içe, içten arkaya geçip baktığımızda arkadan görünen bir saray değil kum taneleridir. Demek ki kum taneleri bir araya getirilip tuğlalar, tuğlalar bir araya getirilip duvarlar ve duvarlar da bir araya getirilip saray meydana getirilmiş.
Ayrıca o kum taneleri (kuark veya kuark altı parçacıklar) , şeffaftır, tuğlalar yarı şeffaf, duvarlar ise kesiftir, çünkü şeffaf nesneler bir araya getirilerek oluşturulan nesnelerin şeffaflığı azalır, bunlarda bir araya getirildikçe ve böyle devam ettikçe de nesnelerin kesifliği artar, görünmeyenler görünür hale gelirler.
Sebepler açısından böyle olmakla beraber, ilmelyakin ve aynelyakin bir açılım denemesi de yapabiliriz inşallah:
Baktığımız bir cisim, gözümüzün ağ tabakasında olduğundan daha küçük ve ters bir görüntü oluşturur, sonra beyin bunu yorumlar, acaba yorum mu doğrudur, yoksa görüntü mü?
İlginç olan şu ki; biz mi ters duruyoruz, yoksa Sidretü'l-Münteha'dan sonrası mı?
Sidretü'l-Müntaha'dan sonra arştaki kürsünün yanı başındaki Tuba ağacının, kökü yukarda dalları aşağıda olması bir simgedir ve ters alemden yüz alemlere geçişin işaretidir. Yani aslında ağaç ters değildir, varlıklar amuda kalkmış gibi ters bir vaziyette duruyor, fakat sanala yakın bir hayat süren bu mümküne'l varlıklar kendilerini yüz algıladıkları için, ona baktıklarında onu ters sanıyorlar.
Aslında biz makro aleme gittikçe boşluğa veya küçüklüğe, mikro aleme gittikçe de doluluğa, hikmete ve gerçek büyüklüğe gidiyoruz. Bu acize göre makro alem ilim ise, mikro alemden ötesi hikmettir, makro alem atom içi boşluk (% 99) sebebiyle plastik torbası bile olmayan nerdeyse sanal bir balon, mikro alemden ötesi yani o ilk zerre, ilk çekirdek, yani bu gün bazı bilim adamlarının ileri sürdüğü teoriye göre 'sıfır hacimde fakat sonsuza yakın enerji yüklü bir nokta' esas varlığın, Vacibü'l-Vücud'un bir yansıması olan ve sanal olmadığı gibi sanal gibi olanların da ondan çıktığı o nokta Nur-u Muhammedidir (asm.) .
İşte bütün varlıklar o iğne deliğinden geçen, fakat yok gibi, hiç gibi olan zerreden gelmiş ve her biri yok gibi, hiç gibi olan o zerre gibi olmadan o delikten geçemez. Her insan da tek tek o zerre, yani 'Yokluğumla övünürüm' diyen Hz.Muhammed (asm.) gibi bir yokluk bilincine ulaşıp ta o delikten geçmeden, öz varlıklarına ulaşamazlar.
En doğrusunu Allah bilir.
' Seni her türlü noksanlıktan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Sen herşeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın.' (Bakara: 32.)
Sevgili Rabbim; o delikten geçmek istek ve çabası içinde olanlara, o delikten geçmeyi lütfun ile kolaylaştır. Amin.
(6. Eylül. 2005 - İzmir)
Ali OskanKayıt Tarihi : 25.3.2007 11:50:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Saygı ve sevgilerimle...
Sadece bu ayetle ilgili 1.5 saat bir vaaz dinlemiştim. bu vaazı veren gök bilimcisiydi. Sadece bir ayet için 1.5 saat dolu dolu konuşabilen ve benim gibi susuz insanlara o deryalardan, pınarlardan kana kana su içiren ilim erbabının elini öpüyorum.
Nefs-e dair söz söylemekten Allaha sığınırım elbette ama sizde ilim erbabından beri değilsiniz...
saygılarımla
TÜM YORUMLAR (3)