Hay ve Kayyum olan Allah'ın adı ile başlarım.
Sevgili Rabbimin selamı, rahmeti ve muhabbeti üzerinize olsun.
Cemal ve kemal sahibi Zat cemal ve kemalini görmek ve göstermek ister. İşte bu istek de, sonsuz güzellik ve mükemmellik sahibi O San’atkarın irade etmesi ile, hafızasındaki ilminde var olan varlıkların ezelden beri sabit olan suret ve hakikatlerine göre şekillenmiştir. O'nun tasavvurunun (hayalinin) mahiyeti ise; O mükemmel Sanatkarın kendini görmek ve göstermek istemesidir.
Sonsuz güzellik ve sonsuz mükemmellik sahibi San’atkar, kendinin güzellik ve mükemmelliğinin farkındadır; bunu kendine ve kendi gibilere ifade etmek ister. Öyle varlıklar olsun ki; her biri kendi gibi hayat sahibi birer fert olarak, kendine muhatap olsun, her birine baktıkça kendini görsün ve kendini onlara göstersin.
Fakat bu varlıkların oluşumunu, yani ibda ve inşa ile yenileşim odaklı değişim, dönüşüm, başkalaşım ve gelişimle yani, tahavvül ederek, halden hale geçerek olsun ister. Çünkü Kendi kanunları olan adetullah yani tabiat kanunları çerçevesinde olsun ki; imtihan sırrı faş olmasın ister, yoksa şimdiye kadar ilim insanları çoktan Allah'ın varlığını bilimsel olarak ispatlamış olurlardı.
Hayalden isteğe ve istekten düşünceye, düşünceden enerjiye ve hatta ta insana kadar periyodik bir yavaşlama söz konusudur. Hayalde sınır, kayıt ve kalıp yoktur, fakat istekte bunlar vardır, çünkü isteğin, hayalin kapasitesine göre olması gerekir, bu yüzden, yani yük alan isteğin hızı azalır, zaman ve mekan oluşmaya başlar.
Düşünce ise isteğe göre yük alıp, onunda isteğe nispeten hızı yavaşlar. Aynı hız düşüşleri, evrendeki en yavaş hareket eden varlıklara kadar süregelir. Yani biz insanların iş yapabilme hızı, enerjisine göre ‘hareket hızı arttıkça zaman yavaşlar, hareket hızı azaldıkça da zaman hızlanır’ ve yine ‘hareket hızı artıkça şeffafiyete dönüşüm hızlanır, hareket hızı azaldıkça da maddeye dönüşüm hızlanır.
Sonsuz hareket hızına sahip; latif ve şeffaf; sonsuz renk çeşitliliğinde olan, yani sonsuz tecelli ve belirleniş özelliğinde olan; Sonsuz Nur’un irade etmesiyle hayali isteğe, isteği düşünceye, düşüncesi ise enerjiye dönüşüp, oradan da; evrendeki varlıkların başlangıcı ‘sıfır hacimdeki sonsuza yakın enerji yüklü noktaya’, o da büyük bir süratle aynı anda birçok yerde birden bulunması ve çok fonksiyonlu bir alet gibi hareket etmesi ile atom altı parçacıklara dönüşür, atom altı parçacıklardan da atomlar oluşur ve atomlar da bir araya gelerek, DNA’ya ve DNA da tahavvül ederek (evrimleşerek) hücreye ve bedene dönüşür. Aslında ne başlayan vardır ne de biten; gerçekte O Sonsuz Nur'un ibda ve inşasıyla dönüşüm, değişim, başkalaşım ve gelişim yani halden hale geçişlerle ve evrimsel yani tahavvüli programla bize hem var ve hem yok gibi görünen imkanu’l-vücutlar oluşur.
Bu hem var ve hem yok gibi olma, söz konusu varlıklara arkadan bakınca (geçmiş-gelecek) sanki bir gölge, önden bakınca (an) ise gerçek bir varlık gibi görünmedir. Aslında bir başka ifadeyle şöyle de denilebilir; geçmişi yok olan, görünmeyen, gelecekte var olup olmaması belirsiz, görünmeyen, fakat o anda var olan, daha doğrusu an an, nefes nefes yaşayandır, yani Vacibü’l-Vücud’a bağlı an an ondan beslenen (kanun-u kayyumiyet) mümkünü’l-vücuttur.
Tuvalini bir manzara karşısına diken, gerçekten san’atkar bir ressam, manzarayı seyrederken, o manzaradan da kendini seyreder ve tuvaline vurduğu her fırça darbesiyle aslında kendini, yani dünya görüşünü ve kişiliğini resmeder, manzarayı değil. Ressam o tabloyu sergilediğinde, resimden anlamayanlar tabloda manzara görürler (mana-i ismi) , resimden anlayanlar ise, tabloda ressamı görürler (mana-i harfi) ve onu okurlar. Bu misalden hareketle şu kainat tablosunda, O Sonsuz San’atkarı okumaktır asıl olan.
Muhatap yani insan ise, kaos gibi görünen sonsuz değişim, dönüşüm ve gelişim içindeki varlıklara bakarak, kendi yerini belirlemesi gerek. Örneğin; ilk DNA’nın (küçük moleküller olarak) yanlış hatırlamıyorsam, yüz milyonlarca yıl süren halden hale geçiş sürecinden sonra, canlılığa geçiş, ondan ilk virüslere, bitki ve hayvanlara derken onlardan ilk insansılara ve onlardan da bu günkü insanın atalarına kadar, geçirdiği milyarlarca yıllık dönüşüm, değişim ve gelişim süreciyle, bir başka deyişle, harikulade bir tahavvülatla (evrimle) geldiği noktayı, yani milyarlarca yıllık bir emeğin ürünü olduğunun mesajını alarak ve kendine gösterilen hedefi idrak ederek anlaması, ona göre hareket etmesi ve o hedefe yönelerek bunu hak edecek istek ve çaba içine girmesi gerekir. Bu da insanın mükemmelleşmeye doğru, bu dünya yaşamındaki attığı son adım, fakat sonsuzluktaki ilk adımıdır. Sonsuz mükemmelleşme esasında orada yaşanacaktır, bunun tasavvuftaki adı da ‘yatay gelişim’ olsa gerektir.
En doğrusunu Rabbim bilir, O’nun bildirdiğinden başka bilgimiz yoktur.
26. Mayıs. 2005
Ali OskanKayıt Tarihi : 27.3.2007 02:26:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
077- AHMAK
Şu muazzam nizâmı “tesâdüf” sanan ahmak,
Başını yukarıya kaldır semâya bir bak!
Nazım İNCE
En doğrusunu Rabbim bilir, O’nun bildirdiğinden başka bilgimiz yoktur / HÜRMETLER SN HOCAM
TÜM YORUMLAR (3)