Sakın bakma günahkar gözlerime,
yok olursun sözlerime,
Sakın bakma dilime,
Haykırır-sın ölüme...
Zifiri karanlıkta ölümün perdesini özlercesine,
Kanlı ekmekle zafer çığlıkları atarcasına,
Kendi yanlışlarını doğru kabul edercesine,
Fikrini ölüm tabağına doldururcasına,
Matematik teorisinin fizik kanuna ters gelircesine...
Sana muhtacım...
Ne güzeldi o günler... Sevipte sevmek...
hayal edipte olmayacak kadar beklemek...
Dar gelen dünya ya değil seni seçmek...
Seni üzdüm, seni kırdım, bazende kırıldım.
Yaralar kanadı, sevgileri bulut sardı.
Meğer mutluluk bende değil sen deymiş...
Genç kızın sevgilisini severcesine sana tutuklu kalmak ve nefesinin arkasında koca çınar açmak ne güzel olurdu değil mi?
Hırçın gecenin bıraktığı hüznü gözyaşları tabağına boşaltmak ne zor olurdu değil mi? İnsanların batı gözlüğünü çıkartıp, sevgi dolu misafirliklerini dillerinden çıkarmaları ne güzel olurdu değil mi?
Belki de boş yere avutulduğunu düşünüp, yeni serüvene başlamak ne güzel olurdu değil mi?
Ya da kalbinin bana kör olması ne güzel olurdu değil mi?
Saklıyorum kendimi kayıp yok olan şehre karşı,
Seviyorum içimdeki isyanı.
Kapalı salonlarda güzel aşk sahnelerini seviyorum.
Sahnenin tam arkasında gizli aşkları seviyorum.
Aslında ben,
Seni seviyorum gönlümün kaybolan sahnesinde...
Gerçek karakterler daima kendisini belli edenlerdir. Düşüncelerini hiçbir zaman saklamazlar. Her zaman hedef noktalarında iyi analiz ve iyi planlarla yola çıkarlar. Onlar için gerçek kariyer; zamanında hedeflerini seçmeleridir. İnsanoğlu; doğar, büyür, ölür. Bunun için yaşadıkları sıkıntıları bir tarafta tutarak, azimle bedenlerini ve beyinlerini yorarlar. Buda onlar için daha iyi bir yere gelmelerini sağlar. Bazı durumlarda başka seçenekleri değerlendirerek başarıya ulaşırlar. O yolda plan eksikliği olduğunda vazgeçerler. Bu onların başarısızlıkları değil, planın ve analizin yüksek seviyeye götürmeyeceğini anlamalarıdır. “Hedefleri bir güvercin kadar sessiz, bir çocuk kadar ağlamaklıdır.”
Yazmak; öğrenciler kadar değerli parasız kalmak kadar şereflidir.
Yağmur yağıyordu.
Anlaşılan ilkbaharın gül kokularıydı burnuma doğru gelen.
Sokaklar, Rusya gemisinde çalınan yapraklar misali...
Ve hırçınlı rüzgar, izini belirtiyordu gözlerimizde.
Delfakto'nun gözleri dolu dolu akıyordu.
Görenler, yağmur gözlerinde akıyor sanacaktı.
Yüreğimi al götür kendinle...
Bende kalmasın kalan dualar...
Yaşanan kanlar, acılar yok olsun dilinde...
Her şeyi düne sakladım. Bu güne de bir umut verdim.
Simdi sen sadece dünüm değil! Bu günümsün.
Anla sevgili...
Kaç yürek dayanır ki bu yangına?
Daha kaç can verecek topraklarda?
Kimin ocakları sönecek?
Yerini sel kokan gözyaşlarına mı bırakacak?
Dünyada fuzuli işlerle uğraşacak kişi daha ne kadar devam edecek? İnsanların kalbinde yanan kömürü hangi halk söndürecek?
Önce teselli verecek, sonrada sırtını mı sobaya dayayacak?
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!