bu aralar
dizelerden bal süzerek
ne kadar sıvadıysam yüreğimin çatlaklarını
yine de üşüyorum
- ellerimde terkedilmiş bir it titremesi –
yüreğini vur çırpıya
bak filistin çırpıdan hariç mi
...
iki tür çıplak var
birinin apışı barkodlu
birinin tavuk derisi gibi
(Ferah YILMAZ'a...)
yarım asır kaç kavga eder hayatta
kaç intikam
kaç yaslanış dingin bir omuza
bunu sordum adınıza
Aslı istedi diye...
seni özledikçe içimde bir serçe çırpınıyor
yoruluyorum avuçlarımda o turuncu yıldızı saklamaktan
bir kayık alıyor beni her gece rüyamda
senin tenha kıyılarına götürüyor
hani iptal edilmiş tren istasyonları vardır
kuşları yaşlı, bankları kırık, rayları paslı
ne çok benziyorum böyle bir istasyona
beklemek tedavülden kalkmış gibi
ellerim ağır
götür demiştim sana ellerimi
sizin hiç kuşunuz öldü mü
kafesi açtığınız gün
işte öyle bir hüzün
öpüşme lekesi gibi yapıştı
ağzımın kıyısına
...
hani bir tutam çiçek gibi
tutup kaçasın gelir
dünyadan dışarıya
oysa ömrü yarı yarıya
harcadın bozuk bir kapı sesine
yaşanmamış güzellikler
ne cepte eşitim seninle
ne cephede
bilmeyen de yoktur zaten
neden senin cennetin peşin
benimki veresiye
buradan tutup diyorum ki
önce dağıtmalıyım saçlarını
kıraçlarını ıslatmalıyım
bütün pencereler buğulanıncaya dek
soluk soluğa koşmalıyım
zaptetmek için yüreğindeki kaleyi
istanbul'da gördüm seni
bir metro durağında oturuyordun
eteğin eylülü uçuruyorken
baktım bacaklarına
bunu kötüye yordun
oysa kar yağmıştı saçaklarına
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!