Hiçbir iş, sizin dışardan gördüğünüz kad ...

Mehmet Halil
1192

ŞİİR


6

TAKİPÇİ

Hiçbir iş, sizin dışardan gördüğünüz kadar basit değildir… / düz yazı

- Arkadaşlar burası hep 376’yı mı bekliyor?
- … (mırıltılar… aradan bir iki) evet…
- Öyleyse şöyle bir sıraya geçelim de sonra birbirimizi ezmeyelim.
- Amca hepimizi alır bu otobüs, bak çok yolcu yok.
- Şimdi öyle ya, biraz sonra ne olacak belli olmaz…
İsteksizce kıpırdanmalar başlar, sıraya girilir, ama kimse yeni gelenleri sıraya geçmesi için uyarmaz.…
Yine üstünkörü kalabalık yığılır. Çoğunluğu öğrenci olan kalabalık için sıra gereksizdir. Otobüs gelir,
o ana kadar görülmeyen gurup halindeki kalabalıklar, otobüs görülür görülmez, siperden fırlamış gibi birdenbire ortaya çıkar ve otobüse hücum eder. Sırada bekleyenler arada kaybolur. Zaten sıra
olunsun isteyenler, manevra kabiliyetini kaybetmiş olan, yaşlı insanlardır. Kalabalık hücum edince, ezilme korkusuyla geriye çekilmek zorunda kalırlar, gençler, iyi nişan alınmış ve yaydan fırlayan ok gibi koltukları 12’den vururlar. İşte bizim çakı gibi, yegane iftiharımız gençler. Onları böyle cevval,
böyle atik gördükçe, yüreğimiz karış karış yağ bağlıyor, biz o yüzden, tıkanan kalp damarlarımızın kurbanı oluyoruz.
Her mücadelede araziyi iyi tanımanın avantajları vardır. İşte ben o avantajlı insanlardan biriyim.
Bu avantajları iyi kullanmayı öğrendim. Öğrendim ama, Allah kahretsin, bilmekle, o bilgiyi iyi kullanmak farklı şeyler. Otobüsün ön kapısı nereye gelecek, onu iyi tahmin ediyorum. Öndeki aracı, sağdaki, soldaki trafik durumu, yani bütün nirengi noktalarına göre, tanjant, kotanjant derken, gençlerin arasında otobüse sızıp, onlar arka sıralara doğru hücum durumunda iken, ben önlerdeki sıralarda boş bulduğum koltuklara kendimi atıyorum. İşte bu sabah ta öyle bir ince hesap ve askerlikten kalma atakla, ikinci sırada bir koltukta yer kaptım. Bendeki mutluluk mutlulukların en büyüğü artık. Her şeyden önemlisi, gençlerin arasına karışmışım.
‘’Maksat iktidara gelmek değil sürdürmek’’ diye bir söz vardır. İşte ben o maksada ulaşamadım hiçbir zaman. Daha iki durak gitmeden iki büklüm bir kadın bindi otobüse. Haliyle bütün gençler güzellik uykusunda olunca kıyamıyor insan, kalktım yer verdim. Baktım, benden ihtiyarı da yok ki onu kaldırayım. Koltukları şöyle bir süzdüm. Kimi ingilizce kitabını, kimi fen bilgisi kitabını, kimi matematik kitabını, kimi ticaret ve muhasebe kitabını, kimi tıp kitaplarını, inşaat, mimarlık vs…
içimden bunların hepsi yanlış branş seçmiş diye, onlar adına üzüldüm. Hiçbiri tiyatro veya güzel sanatlara gitmiyor ama, hepsi de çok güzel rol yapıyor.
Daha önce araziyi iyi tanımanın avantajından bahsetmiştim. Ben de bu avantajı iyi kullanmayı öğrendim. Kalkıp yer verdim ama, ‘’vay be ne salak adammış’’ demeyin. İki sıra arkamda oturanın
bir durak sonra ineceğini bildiğim için kalktım, ve hemen onun başına dikilip kalkar kalkmaz o koltuğa nasıl, ustaca oturabilmenin hesabını yaptım, hesaplarımı kusursuz uygulayabilmek için, iyi bir sipere yerleştim. İyi bir istihbarat her zaman başarının yarısıdır. Planım kusursuz işledi ve hemen boşalan koltuğa yerleştim. O arada otobüs durmuş kalkmış, yeni yolcular binmiş… Allah Allah bu da ne? sanki gençlere karşı çoğunluk sağlamak ister gibi, niye ardı ardına yaşlılar biniyor bu otobüse?
Alnımda ne yazıyor diye merak etmeye başladım. Neden hep benim başıma dikilip, gözlerimin içine bakıyorlar. Gözleri para isteyen dilenciler gibi. Onları görünce söylediklerini anlıyorum ama, burada anlatamıyorum. Oradan dökülen asitli sular doğru yüreğime iniyor. Yokluyorum gözle görülmeyen bir boru mu var arada diye, ama elime bir şey gelmiyor. Mutluluğum kursağımda kalıyor. Yine isteksizce
kalkıyorum. Yok oğlum, rahatsız olma diyor ama, nezaket icabı anlıyorum. Çünkü daha sözün yarısında koltuğa çoktan yerleşmiş oluyor. Yine koltukları süzüyorum. En yakın istasyonda inecek olan birinin başına, malum ustalığımın bütün maharetlerini göstererek yerleşiyorum. Koltuk üstünden birinin kalktığını hissedemiyor bile. Sanki o yellenmek için yana yatmış ta düzelmiş gibi oluyor. Kalkanın poposunun yarısı kalkmadan benimki yerleşiyor. İnsan otomobille hızla giderken kenardaki ağaçları nasıl tanıyamazsa, bende çevremde başka kimler var tanıyamıyorum. İnsan uzun sure ayakta kaldıktan sonra oturunca, daha çok mutlu oluyor. O mutlulukla bir durak gittim, omzuma bir el değdi,
‘’Amca çok fenayım bana yer verir misin? ’’ ‘’Hay! Hay! ’’ Dedim ve hemen kalkıp yerimi verdim.
Acaba bu da mı rol yapıyor diye de kalkınca iyice inceledim. Kalktıktan sonra yapılacak bir şey yok.
Yeniden yerime oturmak gibi bir niyetim de yok. Ama kendimi sınamak istiyorum. Geçekten aptal mıyım diye..
Otobüs değil sanki dokuma tezgahı, insanlar mekik gibi. Ben kalktım, ama, hasta olan bayan ayakta dikliyor. Neden oturmadı diye baktım. Koltuk dolmuş, oturan da genç, kulağına eğilip, ‘’hasta bayana yer vermek için kalkmıştım ‘’dedim. Neyse itiraz etmeden kalktı ve bayanı oturttuk. Bayan sözü çok etkili bir söz. Bir sayfa yazıdan daha etkili. Hasta bir erkek olsaydı, işi çok zordu. Bayan sözünü duyan erkek kalkmazsa bir bayana karşı 1-0 yenilmiş olur. Erkek olursa söz konusu olan 1-1 berabere kalınır. Beraberlik için de hiç kimse kendini yormaz.
Neden duygular, haklara karşı ağır basıyor? . Bunu bir türlü anlamıyorum. Bu anlayış kıtlığından da hep kendi kendime acımışımdır. Okulda da öğretmenim bana ‘’1 kilo pamuk mu ağırdır, yoksa bir kilo demir mi? ’’ diye sorduğu zaman, ‘’demir’’ dediğim için kaç yıl aynı sınıfa çivi çaktım. Ama artık aynı hatayı yapmam. Bu gün aynı soruyu sorsalar, rahatlıkla ‘’pamuk’’ diyebilirim.
Artık bu son hakkımı da, onu da kullandım. Orta boşluğa kalabalığa daldım. Ama homurdanmalar vardı. Acaba ne oldu diye kulak kabarttım. A! O da ne? inceden inceden benimle dalga geçiliyor. Haksız da değillerdi, ayakta o kadar insan var iken benim üç koltuk değiştirmem hiçbir adalete sığmazdı… Gözlerini bana dikip sessizce soru soran gence ‘’bu yaşlılar arasındaki illegal bir dayanışma’’ dedim. Homurtu biraz daha yükseldi, gözler üstüme dikildi…
Kendi kendime ‘’ne yaptım şimdi? ’’ diye soruyorum. Aptallığın bu kadarı da pes doğrusu. İşte en zayıf noktadan yakalandım. ‘’Durduralım şu otobüsü, götürelim karakola’’ sözlerini duyuyorum.
‘’Kaç kişiyiz lan anasını satayım, ya başka arkadaşı varsa, ya karşı çıkan olursa…’’ Bana diş bileyenler, ‘’şu moruğa bir ders verelim’’ düşüncesinde illegal olarak birleşiyorlardı.
Kendimi Şirinyer karakolunda bulduğumda, komiser soruyordu. ‘’Şu geçen ki adam değil mi o? ’’
‘’Evet komiserim o’’. Yeşilyurt-Buca dolmuşu Yeşilyurt’tan Buca istikametine giderken, Bahçelievler mevkiinde karşıdan karşıya geçen 13-14 yaşındaki öğrenciyi görünce, hem hızını artırdı, hem direksiyonu üstüne doğru kırmıştı. Çocuk kaldırımla minibüs arasında ezilmekten zor kurtuldu.
Bunun üzerine minibüsçü ile kavga etmiştim. Şoför ‘’ bilmem ne yaptığımın çocuğu caddede sallanmasın’’ diyordu. Ben ‘’o sallandı diye sana öldürme hakkı mı doğuyor’’ diye, birbirimize girmiştik. Şirinyer karakolu’na gittim. Olayla ilgili tutanak tutturmak istedim, tutturamadım. 8. yolcudan bir tekini bile yanıma alamamıştım. ‘’Aynı olay sizin çocuğunuzun başına gelse ne yaparsınız? ’’ diye, bağırdığım halde kimse oralı bile olmadı. ‘’Sizin çocuklar da mı Bilmem ne yaptığımın çocuğu’’ demek zorunda kaldım, ama nafile. Kimse istifini bozmadı. Polisler ‘’bir tek sen mi vardın minibüste be’’ diye üstüme üstüme gelip beni korkutmuşlardı. Çaresizdim, yalnız kaldım, süklüm püklüm ayrılıp gittim. İşte o zaman, kaybetmenin faturasını daha pahalıya ödeme zamanı geldi. Nasıl denize dalarken her 10 metrede bir, basınç bir atmosfer artarsa, bu işlerde de öyle. Her malubiyet, insanın üstüne yeni bir ağırlıkla biner. Ben de bunun altında ezilmeye başladım.
Komiser ‘’1. şubeden eski dosyaları çıkaralım mı? ’’ diye üstü örtülü tehdit ederken, bir başkası,
‘’Kardeşim bu milletle yola çıkılmaz, tek başına sen mi kurtaracaksın bu milleti? boş ver kendi işine bak’’ diye nasihat ediyordu. Nasihattan çok da, bir uzlaşma önerisi. Sezsizce karşılıklı anlaşıyorduk.
Biliyordum ki siyasi dosyalar açılınca soruşturmalar çürük ciklet gibi uzayıp gidiyor. Zaten bu gelişim de benim isteğimle değil ki…
Otobüsler ne kadar çok dolarsa ve ne kadar çok yolcu ayakta kalırsa, koltuklar o kadar çok değer kazanıyor, bu koltukları bize lütfeden Belediye Başkanımızın değeri de o derecede artıyor. Zaten koltuklar boş olsa, her yolcu bir koltuğa otursa, bu yorgunlukla uyumazlar mı? Kim düşünebilir o zaman Belediye Başkanını? Halkı dinamik tutmanın ağırlığı işte burada… başlı başına bir zeka ürünü… Kolay mı Belediye Başkanı olmak? Kim böyle bir Belediye Başkanına laf söyleyebilir. Her koltuğa oturan ‘’Allah razı olsun Başkandan’’ demek ihtiyacını hisseder. Bizim çağ atlamamız işte böyle… Yalnız tanrıya şükretmekle kalmayız, Başkanlarımızı da böylece tanrılaştırırız. Elde olanı da kaybetmenin korkusu, ‘’gelen gideni aratır’’ korkusu, mevcut olana dört elle sarılmamızı buyurur.
Bilirsiniz her ilaç bin bir çeşit çiçekten damıtılarak elde edilir. Belki bir yıl belki daha uzun bir zamanda, yiyerek elde ettiğimiz gıdaları, vitaminleri, bir tabletle alırız böylece.
Her kutbun bir de öteki ucu vardır (+) ve (-) gibi… Her değerli girdinin bir de değersiz çıktısı olur.
Değerli ilaçları alamayan yoksullar, değersiz ilaçları kullanır. Bunlar bir çemberin üstündeki nokta gibi… Kesilip açıldığında zıt uçlardadır, ama çember olunca aynı noktada birleşirler. Yani (-) kutup da (+) kutup kadar değerlidir. Yokluk ta yoksulları mucit yapmıştır. Bu püf noktayı keşfetmişler ve ‘’yaralı parmağa işeme’’yi öğrenmişler. Onun için sıkışınca, yaralı parmağa işerler. Doğum yapan kadın, nasıl bebe sevinciyle bütün acıları unutursa, yaralı parmak ta asitli ortamda ‘’iyileşme’’ye başlar.
Bir başkan, başkanlığını yaptığı binlerce kişinin yarasına nasıl parmak bassın? Bu o kadar kolay mı?
Biz değerli başkanlarımızı bu kadar üzmeyiz. Onun için biz yaramızı başkanın merhemine sokarız.
Hem de başkanlarımızı inciltmemek için, tırnağımızı söküp sokarız.
Tanrı, bütün başkanlara, bizim gibi, anlayışlı seçmenler bağışlasın.
Mehmet Halil

Mehmet Halil
Kayıt Tarihi : 7.3.2007 00:26:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Sacide Yaylaz Destina
    Sacide Yaylaz Destina

    'Memleketimden insan manzaraları'nın ' bir örneği,her zaman bir çoğumuzun yaşamından bir kesit, kutlarım sevgiler..

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Mehmet Halil