Ellerim direksiyona kilitlenmiş gibi, oldukça gergin bir halde araba sürüyordum. Yol kenarındaki görüntüler, bir film şeridi gibi gözümün önünden kayıp gidiyordu. Dalgın, düşünceli olduğumdan geçtiğim yollardaki çok az şey dikkatimi çekiyordu. Bazen tek başına bir ağaç, bazen rüzgâr da bir o yana bir bu yana ahenkle dans eden otlar, bazen de havada süzülüp uçan kuşlar beni daldığım sıkıntılı düşüncelerden uyandırıyordu.
Beni bu kadar sıkıntıya sokan, düşüncelere daldıran olaylar son günlerde peş peşe gelmişti. Rahatsızlanıp gittiğim hastanede doktorlardan, ısrarla uzun bir istirahat tavsiyesi çıkmıştı. Ciğerlerimde de, kalpte de sorunlar vardı. Daha önce de ufak tefek sandığım rahatsızlıklarda gidince benzer öneriler gelmişti. Fakat uzun zamandır tatile bile çıkmadan, derslere girmeye diğer vakitlerde de edebiyat araştırmalarına devam etmiştim.
Bu kez ise her şey bambaşkaydı. Hem araştırmalarımın neticesi olan kitabımı bitirmiştim, hem de gerçekten kendimi çok yorgun hisseder olmuştum. Artık Atilla İlhan gibi, “Beni bekleme kaptan, çok yorgunum” yerine, “Bekle beni kaptan, yorgunum, mutsuzum, kaçmak istiyorum bu diyardan” demek geliyor içimden.
Derslere yeni dönemde girmeyip uzun bir süre istirahat etmek için ücretsiz izin isteğimin, dekanlıkça bu kadar kolay kabul görmesi önce üzdü beni. Sanki yersiz yurtsuz kalmışım ya da artık işe yaramaz bir paçavra gibi atılıvermişim hissi acıttı içimi. O anda aslında, “Aman Orhan bey, size ihtiyacımız var, bu kadar uzun süreli izin almasanız” gibi kendimi kıymetli hissettirecek sözler beklediğimi fark etmiş ve duyamayınca üzülmüştüm. Fakat fakülte dekanımızın, hastane sonuçlarından haberdar olduğunu söylemesi ve “Bu kadar yoğun çalışmalarınızdan sonra tabi ki istirahatı hak ettiniz.” demesi üzüntümü yok edivermişti.
Tatil hesapları yaparken her ne kadar İstanbul hayalleri beynimde dans etse de, ne kadar İstanbul aşkıyla yansam da, gitmemek için çabalıyordum. Çünkü en güzel hatıralarım kadar, kalp yaralarım da İstanbul’daydı. Yıllardır kaçtığım karşılıksız aşkım Nurten de İstanbul’daydı.
Tüm bu düşünceler içinde odamı, dosyalarımı toparlamaya başladım. Bilgisayarımı kapatmadan e-postalarıma bakmak istedim. Bu istek bütün güzergâh planlarımı değiştirdi. E-posta kutumdaki bir mektup beni şok etmeye yetmiş, okuduğum her satır beni yıllar öncesine, İstanbul’dan kaçmama sebep olan olaylara götürdü beni.
Yıllardır Nurten’i unutmaya çalıştığım gibi, acılarıma şahit olan bu kişiyi de unutmaya çalışıyordum. Beklemediğim anda bir e-posta ile maziden süzülüveren Ayla, kendini çok acı hatırlatmıştı çok!
İsmini görünce geçmiş gözümde canlanırken, büyük bir merakla, büyük bir heyecanla mektubu okumaya başlamıştım;
“Bu kadar zaman sonra böyle bir itiraf çok acı ama senin teklifini Nurten’e iletmedim. Başkasını sevdiği, senin böyle bir teklifte bulunmanı bile yadırgadığı, şaşırdığı kısmı da benim uydurduğum bir yalandı. ”
Ayla’nın yazdıklarını okurken, duygularım beni bir, dalgalı denizin ortasına atıyor, bir yanardağdan içeriye, lavların ortasına fırlatıyordu sanki. Artık duygularım hiç sakinleşmeyecek, kopan fırtınalar dinmeyecek gibiydi.
Nurten, yaşadığım mahalleden arkadaşımdı. Mahalleden Nurten’e olan ilgim ve kendime bile itiraf edemediğim gizli aşkım, onun da aynı edebiyat fakültesini kazanması ile alevlenmişti. Sonraki yıllarda birlikte ödevler peşinde, araştırmalar, çeşitli projeler peşinde çalışmalarımız olmuş, İstanbul'u adım adım gezmiştik. Bu tür ödevler hangimize verilmiş olursa olsun İstanbul’u mutlaka beraber dolaşıyorduk. Bu günler en azından benim için çok güzel günlerdi.
Orhan Veli ile gözlerimizi kapatıp dinledik, Yahya Kemal gibi başka başka tepelerden seyrettik İstanbul’u. Ama “Örtün, evet ey felâket sahnesi... Örtün artık ey şehir; örtün, ve sonsuz uyu” demedik Tevfik Fikret gibi. Kesmemiştik ümidimizi bu şehirden.
Benim için, dünyanın en güzel şehriydi İstanbul Nurten benimleyken, ister güneş açsın, ister yağmur yağsın, isterse kar.
İçimde biriken yoğun duyguların isminin ‘Aşk’ olduğunu kendime itiraf ettiğim günler gelmişti nihayet. Fakat bu gizli sevdayı, ‘İtiraf edersem Nurten benden uzaklaşır mı? ” endişesi ile içimde sakladım. O mesut günlerin bitmesinden öyle korktum ki.
Sonunda çaresiz kaldığım zamanlar da geldi; Nurten’in ailesinin mahalleden taşınacaklarını duymuştum. Gidecekti işte uzaklara Nurten, benim de okulda son senemdi. Yani Nurten’i benden uzaklaştıracak olaylar ne kadar istemesem de hızla yaklaşır olmuştu.
Onunla her şeyden, en çok da edebiyattan konuşabildiğimizi düşünürdüm. Ama iş gönül işi olunca, ilan-ı aşk olunca anladım aslında onunla her şeyden konuşamadığımı, konuşamayacağımı.
Gittikçe içime kapanır olmuştum. Nurten de benim esprili halimi özler olmuştu, suskunlaşmamın nedenini sürekli sorup duruyordu. Bu soruları fırsat bilip açılmayı denemiştim ama bir arkadaşın Einstein’ın sözünü değiştirerek söylediği gibi “Bazı şeyler vardır ki, atomu parçalamaktan zor geliyor bana”
Bu zorluklar içinde duygularımı açamadan günler hızla tükenir olmuştu. Duygularımı açmaya cesaret edemeyince çaresizce ortak arkadaşımız Ayla’dan rica etmiştim.
Ayla, beni kırmayıp aracı olmuş, duygularımı Nurten’ söylemek için yanımdan gitmiş, ben de korku ve umudu karıştığı duygularla büyük heyecan beklemiştim. Ayla geri döndüğünde oldukça üzgün bir halde; “Ben başkasını seviyorum. Ayrıca ondan bunu hiç beklemezdim. Ne o sana, ne sen bana söylemiş ol, kapatalım bu konuyu. Ona söyle bir daha bu konuyu açarsa bir daha da asla onunla konuşmam, yüzüne bile bakmam.” dediğini bana iletmişti.
Bu sözlerden sonra Nurten’den uzak durmaya çalışmış, karşılaştığımda değil tek kelime konuşmak, yüzüne bile bakamaz olmuştum. Belki benim bu kadar üzülmeme dayanamadığından, benimle konuşma çabasına girmişti. Bana acıdığı fikriyle içim daha da burkulmuştu. Mezun olur olmaz da başka şehirlerde iş aramış ve sonunda Ankara’da yüksek lisans okumaya başlamış ve sonraki yıllarda da akademik kadroya geçip derslere de girmeye başlamıştım.
O kadar yıllardan sonra şimdi şaşkınlık içindeydim. Demek, İstanbul’dan kaçmama sebep olan, beni yıllardır hasret ve acıyla yaşatan Nurten’in beni sevmediğine dair sözler gerçek değil Ayla’nın yalanıydı.
Acıyla düşündüm, Ayla o gün teklifimi iletseydi Nurten’in cevabı ne olurdu. Beni sevebileceği düşüncesiyle içimde bir an dolaşan sevinç dalgası, geçen yılları, …kaybolan yılları düşününce kalbimi sıkan korkunç bir acıya dönüşüverdi. Gözümün yaşardığını masama düşen damlayla fark ettim.
Gözlerimi sildim, içimde acı ile sevinç bir arada büyüyordu. Çünkü kaybolan yılların acısı ile beraber “Ya beni seviyorsa” diye bir umut dalgası yükseliyordu. Tam sevinecek gibi olurken, “Bu kadar yıldan sonra o da evlenmemiş olabilir mi? ” sorusu/düşüncesi beni yeniden yaralıyordu.
-- DEVAMI VAR --
Yazan: Ahmet Ünal ÇAM ahmetunalcamgmail.com
Kayıt Tarihi : 2.4.2010 10:02:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bir hikaye yarışmasına gönderdiğim hikayeydi.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!